TOKİ’nin tokadı kime?

Onaltı yıl önce, bir toplantıya katılmak için, dünyanın en güzel kentlerinden birine, Prag’a (Çek Cumhuriyeti) gitmiştim. Sermaye, henüz Prag’ı işgal etmemişti. Havaalanı ile kent arasında, yeşilliklerle bezenmiş (o zaman öyleydi) yerlerden kente giderken, otobüste bulunan bazı sanayici ve müteaahitlerin kendi aralarındaki sohbet, aşağı yukarı şöyleydi: “Bu güzelim yerler boş durur mu yahu bunlarda hiç akıl yok, dikeceksin buralara binaları!”

O günden bugüne, Prag’a giden arkadaşlarımdan edindiğim izlenimler hiç de iç açıcı değil. O dönemde de, güzelim tarihi binalar hızla gıda (Mc Donalds vd.) ve giyim (Benetton, Levi’s vd.) mağazalarına dönüşmeye o tarihi ve masalsı kente dikilen cam gökdelenler ile çirkin reklam pano ve tabelaları bir virüs gibi yayılmaya başlamıştı bile.

Anlayacağınız, sermaye sınıfı, doğanın sunduğu ve insanlığın biriktirdiği tüm zenginlikleri tüketerek büyüyor ve yıkıcılığını artırıyor.

Yukarıdaki örnekten hareketle, sosyalist bir düzende insanın aklına gelmeyen yağmacılık, Türkiyeli sanayici ve müteahhitlerin varlık nedeni olurken doğayı gözeten ve ona göre davranan insan değil, yağmalayan “akıllı” oluyor.

Bu “akıllılar”ın siyasetçi olanları, halka bu yağmaları “proje” olarak anlatıyor. Onlara göre, bu “projeler”in, güya modern, ülkenin ya da kentin kaderini değiştiren bir yanı vardır! Örneğin, Menderes’in karayolu tercihi, Özal’ın “köprüleri bile satacağını” belirterek başlattığı özelleştirme politikaları büyük “projeler" oluyor.

Şimdi ne durumdayız? Bu “projeler”in gerçek sahibinin emekçiler değil, sermaye sınıfı olduğu gün gibi ortada değil midir? Bu ve diğer projeler, merkezine emekçi halk yerleştirilmediği sürece, sermaye sınıfının sömürü, yüksek kâr ve rant planlarına hizmet etmektedir. Sermaye sınıfı, ideolojik olarak da emekçileri suç ortağı yapmanın yollarını da bulmaya çalışmaktadır bulur da... Kapitalist düzende başka bir yol düşünülemez.
(Bu yazının amacını aşar ama aksini düşünen varsa, sermaye sınıfının seksenlerden bu yana, türban ve özelleştirmeler başlığında yürüttüğü politikaların emekçi halklarımız nezdindeki sonuçları üzerine kafa yormalarını öneririm.)

***

Hep yazdık, yazmaya da devam ediyoruz. Bursa’daki yerel yöneticiler, histerik ve patolojik bir şekilde “projeler”den söz ediyorlar. Bursa, bu “projeler”in emekçi halklar nezdindeki yıkıcı sonuçlarından söz edenlerin sesinin duyurulmadığı ya da sesinin az çıktığı bir kent.
Bir örnek...

Beş yıl önce, Bursa’da TOKİ - Bursa Doğanbey Kentsel Dönüşüm Projesi başlatılmıştı. Bursa basınında, “600 yıllık geçmişe sahip Bursa’nın yıkık dökük görüntülü merkez mahallelerinin olamayacağı” belirtiliyordu. Yakışmazdı, markalaşan, yıldızlaşan Bursa’ya!.. Gazetecilerin gruplar halinde “kentsel dönüşüm” hakkında “bilgilendirme” gezileri yapması sağlandı. Şehrin tam da en merkezi semtlerinin “çirkin” görüntülerinden ve çıkmaz yollarından kurtarılıp, “modern” ve “yüksek değer”de, yeni dört mahallenin yeniden oluşmasının amaçlandığı sürekli yazılıp çizilebildi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, dönemin Osmangazi Belediye Başkanı idi. Altepe, TOKİ ile yapılan protokol töreninde, “Kimse mağdur edilmeyecek. (Evleri yıkılacak olan) halkın vereceği destekle modern kentin temelini atmış olacağız. Bu bizim için de, sizin için de, TOKİ için de prestij projesi. TOKİ'nin kaynaklarını böylesine önemli bir proje için kullanacağız. Hiçbir kişi ve kurum kâr amacı gütmeyecek. Elde edilecek tüm rant, bölge insanı tarafından paylaşılacak” diye konuşurken, Çalışma Bakanı ve Bursa Milletvekili Faruk Çelik ise "Aman ha ayak diremeyin, proje bittiğinde ev, işyeri ve arsalarınız oldukça değerlenecek" diyordu.

***

Yıkıldı dört mahalle yapıldı, TOKİ evleri!..

Mimarlar Odası Bursa Şubesi’nin “TOKİ'nin Bursa kentine tokadı” başlıklı bir fotoğraf yarışmasında ödül alan ve soL Haber Portalı’nın dünkü haberinde yer alan fotoğraflarını gördünüz mü? Önceki hali için “yıkık dökük” diye nitelemeler yapılan, “modern kentin temelini atıyoruz” denen “ucubeler”, sizce hangi estetik ve teknik anlayışla yapılmış? “Projenin mimari, ulaşım ve çevre düzenlemesi açıdan hiçbir özelliği bulunmadığını” belirten Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Nizamettin Kaya, “Doğanbey’de rantın ön planda tutulduğunu” söylemiş doğrudur!

Oda’nın açıklamasında, “tek tip mimari uygulamalarla kentin mimari dokusuna uyuşmayan yapılaşmayı oluşturduğu, çevre ve kentin sosyal, kültürel, coğrafi özelliklerinin göz ardı edildiği teknik altyapıdan yoksun, tek tip mimari projeler üretildiği” belirtilmektedir.

***

Yazımın başında örnek verdiğim müteahhitler benzeri, kentlerin boş buldukları yerlerine TOKİ inşaatı yapan bu “akıl”ın ülkenin topraklarının üzerine abanması önlenmek zorundadır. Bunu sadece oda ve dernekler yapamaz. Sermaye sınıfının bu cüretli saldırısına karşı, siyaseten karşılık vermek gerekir.

Bursa basınındaki, başta kimi köşe yazarları olmak üzere, haber merkezlerinin Bursa’nın “dönüşüm”üne eşlik eden ucuz, bayağı haber ve yorumlarına karşı ideolojik mücadele verilmelidir. “Dev projelerin Bursa’yı uçuracağı” benzeri sipariş haberleri önemsizleştirecek adımlar atılmalıdır.

Bülent Arınç’ın seçim döneminde şaşalı bir şekilde duyurduğu “AK Parti'den Bursa'yı değiştirecek 100 proje”nin uyduruk bir liste olduğu anlatılmalıdır. Bursa Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı ve kimi yerel yöneticilerin sürekli rant için çalıştıkları iyice açığa çıkarılmalıdır.
Örneğin, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Meclis Başkanı İlhan Parseker’in sipariş haberlerden birinde yer alan şu demecinin “laf ola, beri gele” olduğu yazılmalıdır: “Çarpık kentleşmenin önüne geçilmeli”! BTSO Başkanı Celal Sönmez’in başını çektiği Kent Meydanı, Cavit Çağlar’ın Yeşilkent’i yapılırken, Bursa Ovası yağmalanırken, aynı hassasiyeti gösterdi mi? Parseker, bir daha boşuna demeç vermemelidir.
Bursa’da hiçbir patronun kentin bu sakil durumunun sorumluluğundan azade olmadıkları sürekli vurgulanmalıdır.

Son olarak, sermaye sınıfının ve tabii ki AKP iktidarının sömürü, rant ve daha fazla kâr için asla geri adım atmak istemeyeceğini bilmek gerekir. Onlar, durduklarında ya da geri adım attıklarında biteceklerini biliyorlar. AKP iktidarında yaşadığımız her günün, gelecek günlerden daha iyi olacağını bilmek gerekiyor.

“TOKİ’nin Bursa’ya tokadı” aslında sermaye sınıfının emekçilere tokatıdır.

Öteki yanağımızı uzatmayacağımıza göre...

[email protected]