Popüler bilim, sözde bilim

Türk basınında "kansere çare bulundu", "domates depresyona iyi geliyormuş", "alkoliklik geni bulundu" gibi sansasyonel bilim haberleri yapılmasından rahatsızız. Bilimsol sayfasının misyonlarından biri de, bilimsel araştırmaları layıkıyla ama abartmadan anlatmak. Sansasyonel bilim haberciliği ve buna karşı mücadele ülkemize özgü değil. New York Times gazetesinde çıkmış iki bilim yazısı ve bunlar üzerine yapılmış tartışmalara bakalım.

İki yazı da, fMRI adı verilen beyin görüntüleme tekniğiyle elde edilmiş bulguları okurlara aktarmayı hedefliyor. İlk yazıda konu şu: meşhur bir akıllı telefon markası ile sahipleri arasındaki ilişkiye "bağımlılık" denebilir mi? Yoksa bilimsel açıdan daha doğru olan terim "aşk" mı? Yazara göre doğru terim aşk, çünkü çalan veya titreşen telefonu gören deneklerde, aşk ve şefkatle ilişkili bir beyin bölgesinin etkinliği artıyormuş.

İkinci çalışma ise 2008 ABD başkanlık seçimlerinden önce yapılmış. Burada da deneklere başkan adaylarının fotoğrafları gösterilmiş, bu sırada beyin aktiviteleri gözlenmiş. Sonuçların sunuluş biçimi içler acısı: Hillary Clinton hakkında deneklerin duyguları karışıkmış çünkü Clinton'ı sevmediğini belirtmiş olan seçmenlerde beynin özel bir bölgesinde yüksek aktivite gözlenmiş. Bu bölge ise insanlar harekete geçmeye hazır olup da ne yapacaklarına karar vermeden önce etkinleşen bir bölgeymiş. Araştırmacılar Clinton'a bir de öneride bulunmuşlar: seçimi kazanmak istiyorsan, olumsuz tepkileri yumuşatmalısın.

Bu çalışmalara verilen tepkileri anlatmadan önce önemli bir ayrıntıyı daha belirteyim. İki çalışma da özel şirketler tarafından yapılıyor. İki şirket de nöropazarlama şirketi. Müşterileri mallarını daha iyi pazarlayabilsinler diye onlara beyin görüntüleme hizmeti satan şirketler.

Bu iki çalışmaya gelen tepkileri ikiye ayırabiliriz. Eleştiriyi ifrada vardıranlar, fMRI tekniğiyle yapılan tüm çalışmaların çöp olduğunu, hatta bu teknikten türeyen bilimin yeni frenoloji olduğunu söylüyorlar. Frenoloji bir sözde bilim. İnsanların kafataslarındaki kıvrımlarla kişilik ilişkileri arasında bir bağ olduğunu söyleyen, en temel iddiaları yanlış çıkmış bir öğreti.

Kendileri de fMRI tekniğini kullanan bilimciler ise şunları söylüyorlar: Biz de tekniğin sınırlılıklarının farkındayız. Bu anılan çalışmalar zaten meslek standartlarının uzağında. Özellikle 1990'larda bir sürü işe yaramaz makalenin basıldığını biliyoruz. fMRI verisini yorumlarken, bununla psikolojik değişkenlerle (örn. kişilik, duygu, vb) korelasyonunu hesaplarken dikkatli olmak gerekiyor. Ancak yine de bu teknoloji, insan beyin etkinliğini, beyne müdahale etmeden ölçmeye imkan veren en gelişkin teknoloji.

Frenoloji benzetmesinin ve sözde bilim suçlamasının bir abartı olduğu kesin. Bilim ve sözde bilim arasında bir ayrım var. Bu ayrım, kuramların yanlışlanamazlığından kaynaklanmıyor. Frenoloji buna güzel bir örnek. Frenolojinin temel tezlerinden biri, kafatasındaki çıkıntıların, beynin anatomisini, beynin anatomisinin de kişiliği yansıttığı görüşüdür. Bu hem yanlışlanabilir, hem de yanlış bir tez.

Frenoloji annesinin karnından bir sahte bilim olarak doğmadı. Tezleri teker teker çürütülmesine rağmen frenologlar kuramlarından vazgeçmediler. En azından bir kısmının neden vazgeçmediğini biliyoruz. Frenoloji, bir sektöre dönüşmüştü. Evlenme hazırlığı yapan çiftlerin "kişiliklerimiz uyuyor mu?" sorusuna yanıt aramak için kafatası ölçümü yaptırdıkları, alanın memnun satanın memnun olduğu bir sektör ortaya çıktı. İşte frenoloji bu süreçle bir sözde bilime dönüştü.

fMRI ve nöropsikoloji ise, tüm sorunlarına rağmen bu noktada değil. Tabi, sözde bilim olmamak, nöropazarlama şirketlerine oyuncak olmayı ve bu türde sansasyonel zırvaların ortaya çıkmasını engellemiyor.