Postmodern metaforlar ve meta-analiz

Sanırım bilimler hakkında şu soruları sormak meşrudur: Bilim, fonlama, organizasyon, vb. açılardan mevcut sosyoekonomik düzenin bir parçasıysa, bunun bilimsel etkinlik ve kuramlar üzerindeki etkileri nelerdir? Bilimin bir otorite aracı olarak kullanılabilmesi, bilimin doğasındaki bir aksaklıktan mı kaynaklanır? Bilimde cinsiyetçi önyargıların rolü var mıdır? Varsa bu bilimlerin epistemolojisini de belirler mi? Bilimcilerin laboratuvardaki hayatlarını, politik fikirlerini, psikolojik durumlarını incelemek bize bilim hakkında neler öğretebilir?

Sorular önemli ve haklı bir merak uyandırıyorlar. Ancak şimdiye kadar bu sorulara yanıt arama iddiasındaki ekollerden en azından biri - postmodernizm - bu soruların peşinden koşarken öyle çok çam devirdi ki, soruların kendilerini bile baştan şüpheyle karşılıyoruz.

Burada postmodernlerin, bilim eleştirisine kaynaklık eden sosyal inşacılığa odaklanacağım. Sosyal inşacılık, bilginin sosyal bir ürün olduğunu, kültürel açıdan belirli bir bağlamda anlamlı veya doğru olduğunu, bu bağlamsallıktan ötürü ise evrensel ve nesnel olamayacağı iddiasına dayanır. Sosyal inşacılara göre bilimin nesnellik ve evrensellik iddiaları otoriterdir. Diğer bilgi edinme biçimlerini (örn. öznel deneyim) dışlar.

Postmodern feminist bilim eleştirmenleri ise, bilimin mevcut yapılanışının eril olduğunu, bunun ise modern bilimin başarı standartlarından kabul gören kuramlarına ve hatta bilimsel yöntemin temellerine kadar sirayet ettiğini söylerler. Örneğin Luce İrigaray, kuramsal fiziğin çok yüksek hızlarla ilgili araştırmalar yapmasında, fizyon gibi kavramlar kullanmasında, akışkanlar mekaniğinin katılar mekaniğinden daha sonra geliştirilmesinde hep eril tercihlerin rol oynadığını ima eder. Bilimin bu psikanalitik eleştirisinden verimli bir kuramsal çerçeve değil, kısa sürede etkisini kaybeden bir metaforlar yumağı çıkar. Daha da kötüsü, mevcut bilimi özsel olarak eril görürseniz, kadınların özleri gereği bildiğimiz anlamda bilim yapamayacaklarını söylemiş olursunuz. İşte özcülükten kaçıp inşacı olayım derken, özcülüğün en beterine batmak budur.

Postmodernlere göre bilimin büyük kusurlarından biri de, doğaya kontrol edilecek, hükmedilecek bir nesne olarak bakmasıdır. Buradan türeyen doğa anlayışı, yani mekanik bakış açısı, kısır olmanın yanında (kısırdır çünkü canlılık gibi dinamik fenomenleri açıklayamaz) tehlikelidir de. Böyle bir bakış açısı, insanı anlamaya çalıştığında da asıl amacı, insanı kontrol etmek olacaktır. Peki, bu kötü amaçla yapılan araştırmalar, yanlış sonuçlara varmak zorunda mıdır?

Başta dediğim gibi, sorularda kusur yok. Ama cevaplarda bir acelecilik göze çarpıyor. Bireysel-öznel deneyime bu kadar vurgu yapılmasını da tabloya eklersek, şöyle bir sonuca varabiliriz: bilimi inşacılık içinden eleştiren veya kötüye kullanan düşünürler, aslında bilimin ne olduğunu, nasıl yapıldığını anlamaya ve anlatmaya çalışmıyorlar. Kendilerinin bilimle ilgili bireysel deneyimlerini ifade ediyorlar. Kendi öznel deneyimlerinden bir bilim eleştirisi türetiyorlar ve doğal olarak bunun bilimciler üzerinde neredeyse hiç etkisi olmuyor.

Bilimin ise kendi hatalarını, araştırmacıların önyargılarından kaynaklanan sapmaları düzeltmek için çeşitli araçları var. Bunlardan biri de meta-analiz. Meta-analiz, bir çok bilimsel çalışmanın sonuçlarının karşılaştırılmasına dayanan ve böylece kimi araştırmaların ilk bakışta görülemeyen kusurlarının görünür kılınmasını sağlayan bir yöntem. Örneğin daha önceki yazılarımdan birinde, psikoloji deneylerinin katılımcılarının Batılı lisans öğrencileri olmalarının insan doğası konusunda nasıl yanıltıcı sonuçlara götürebileceğini gösteren bir meta-analitik çalışmadan bahsetmiştim. İşin ilginç yanı, meta-analiz bile yanıltıcı olabiliyor ve bunu düzeltmek için de yöntemler var. Örneğin, eğer sadece belirli sonuçlara ulaşan makaleler basılıyorsa, meta-analizi düzeltmek için basılmamış sonuçlara da başvurmak gerekebiliyor.

Uzun lafın kısası, metaforları meta-analizin (veya gerçekten yeni bir bilim yapma biçiminin) yerine geçirmeye çalışmak, o güzel soruları bile anlamsızlaştırıyor.