'O, kendisiyle söyleşi yapanlarla dalga geçtiğini söyleyerek geçiştirdi ama soğuk esprisiyle düzen siyasetini anlattı aslında: halkla kafa bulan düzen siyaseti.'

Sermaye sınıfının kafa bulan siyaseti

Nasıl bir ülkede, coğrafyada, dünyada ve düzende yaşıyoruz? Siyaseti, yönetim biçimini, hukuku yaşanılan dünya ve düzeniyle okuyup analiz ediyor muyuz? Bireysel ve toplumsal yaşamımız başkalarının istediği, yönlendirdiği, biçimlendirdiği durumla sınırlı mı kalıyor? Sınıfsallığı, bizi ezen sömüren bir sınıfın egemenliğini ayrımsıyor muyuz?

Mayıs seçimlerinden sonra kimilerinin yaşadığı hayal kırıklığı, durumun düzen içinden izlenmesiyle yetinilmesi, bakanların ve Merkez Bankası başkanının değişimiyle, millet ittifakının ve CHP’nin geleceğiyle ve de Abdüllatif Şener şovuyla oyalanılması o kadar boğdu ki günlük yaşamı Türkiye Komünist Partisinin Merkez Bankası önünde yaptığı eylemin özü kavranamadı, polisin engelleme baskısı ve 20 eylemcinin gözaltına alınması haber bile yapılmadı.

“Sokak değil, seçim” diyenler şimdi de değişim dedikoduları ve yerel seçimlerle oyalıyor.

Türkiye’nin durumunu anlatan manşetlerden birini Abdüllatif Şener “kafa buldum” diyerek attı. O, kendisiyle söyleşi yapanlarla dalga geçtiğini söyleyerek geçiştirdi ama soğuk esprisiyle düzen siyasetini anlattı aslında: halkla kafa bulan düzen siyaseti.

Durum siyasetle sınırlı değil elbette. Düzen siyaseti dünyayı saran kapitalizmin, emperyalizmin temsil aracı. İktidar ve muhalefetteki temsilciler dinsellik, şovenizm ve medya uyutmaları dahil her yolu kullanarak sömürülen halkı sömürenlerle uzlaştırmakla görevli. Genel oy sömürüsüyle birlikte yönetim/denetim ve hukuk da önemli araçlar. Anayasayı yenileyeceğiz demeleri de, asgari ücret oyunları da oyalamanın parçası. CHP’de değişim denilen ne ki?

Ekonomi politiği sömürü olan anayasa değişse ne olacak, yenilense ne olacak? Sermaye sınıfının ve temsilcilerinin zamana ve olaya göre uyguladığı ya da uygulamadığı anayasa güçlendirilmiş parlamentoyla değiştirilince emekçilerin anayasası mı olacak?

Kemal Derviş’in IMF dayatması yasaları başkanlı rejimde mi kabul edildi? AKP’nin çalışma hukukunu emekçiler aleyhine bozan yasalar parlamentodan çıkmadı mı? Anayasanın birçok maddesinde vurgulanan laiklik yalnızca siyasal iktidarın dayatmasıyla mı yok edildi, düzen içi muhalefet bu yıkıma ortak değil mi? Grev hakkını veriyor gibi gözüküp yok eden anayasa hükmü kimlerin ürünü? Hak ve özgürlükleri anayasaya yazan ama çifte standart uygulayan ya da uygulamayan, Can Atalay’ın adaylığını ve milletvekili seçilmesini onaylayıp Mecliste görevini yaptırmayan düzen kimin düzeni?

Yalnızca siyaset ve siyasetçiler mi yaratıyor bu düzeni? Sermaye sınıfı nerede?

Sermaye sınıfı palazlanmanın, mülkünü büyütmenin, kârına kâr katmanın, gerektiğinde iktidar ve muhalefetteki temsilcilerinin nöbetini değiştirmenin, düzen istikrarını hedefe koyup seçimleri kullanarak emekçilerin oylarını bu hedefe yönlendirmenin, sömürüsünü derinleştirmenin peşinde.

Sermaye sınıfı ideolojisi uğruna siyasete, devlete ve hukuka el atma; insanları dinselin, din örgütlerinin ve şovenizmin içine itip yönetme; ucuzlaştırılan, esnekleştirilen, güvencesizleştirilen emek gücünü sömürme; yedek iş gücü işsizlerden, olmadı göç insanlarından yararlanma; sendikaları yandaşı yapma; işgal, sömürü ve kârla büyüme; önündeki engelleri kaldırmak için her yolu kullanma; ulusal üretimi çökerterek uluslararası sermayeye yol açma ve yasadışı piyasa işlerine yönelme; halkın olan kaynaklara özelleştirme yoluyla ucuza el koyma; kendi iç çelişkilerini hukukla çözüyormuş gibi göstererek hukuk dışılıklarını ve sömürüsünü meşrulaştırma; hukuk dışılıkla mücadele ediyor gibi gözükürken bir yandan hukuka uymama, diğer yandan hukuku çıkarına uygun biçimlendirme, devleti piyasalaştırma peşinde.

Serbestleştirme, özelleştirme, finansallaştırma, vergisizleştirme, teşviklerle yaşama rüzgarlarına anayasalarla, yasalarla ve yargıyla oynayarak emekçilerin hak gaspları ekleniyor. Tablo uluslararası ilişkiler ağıyla tamamlanıyor.

Sömürünün yasalarının nasıl çalıştığına dair tipik örneklerden biri titiz ve disiplinli araştırma ve yazılarıyla tanıdığımız Meryem Vitni’nin son üç günlük yazı dizisinde görülebilir. (1/2/3)

Küresel tütün tarımı ve tasarımı, tütün sanayi ve ticareti, agresif pazarlama yöntemleri, uluslararası ölüm çetesinin gücü, tütün üretiminden -altıyüzden fazla katkı maddesi kullanarak- sanayisine, işçisinden dağıtımına ve kullanımına kadar geniş bir ağ ve insan zinciri sermaye sınıfının egemenliği altında. Tütün üzerinden sömürünün tüm boyutlarını görebiliyoruz bu çalışmada.

Ek olarak TEKEL’in başına gelenleri, tütün sektöründe %88’e varan yabancı sermaye kontrolünü, Kemal Dervişin IMF dayatması yasaları içinde yer alan 2002 tarihli Tütün Kanununu, tütün tarımının çökertilerek üretim alanlarının uluslararası coğrafyadaki değişimini, yasadışı piyasayı, kayıt dışılığı, ucuz üretim için neler yapıldığını, halkın “sağlık” adı altında nasıl kandırıldığını tütün özelinde anlatıyor bize araştırmacımız.

Bu anlatım bize bireysel “kafa bulma”nın ve halk üzerinden kafa bulanların devasa boyutunu ve süper kazancını anlatıyor, sömürü gerçeğini anlatıyor.

Yazıları okuduktan sonra, 2009 TEKEL İşçi Eylemini de anımsayarak elinize Nazım Hikmet’in “Kuvayi Milliye”sini alın, Dmitri Şostakoviç’in Leningrad (7.) Senfonisini dinleyerek okumaya başlayın.

Kurtulun düzen siyasetine bağımlılıktan ve uyuşturucu etkisinden. Tarihin akışına burjuvazinin damga vurmasına izin verilmediğinde neler olduğunu ve olacağını düşünün.