Örgütlü güç; ahlaksız düzen içinde ahlaklı olmakla övünmeyi değil, devrimci ahlak ve disiplini gerektirir.  

Eski ayakkabılar ve örgütlü yaşam

Aynı amaç doğrultusunda bir araya gelen bireylerin oluşturduğu birliktelik insanlık tarihi boyunca önemli ve değerli oldu. Bireyin, bireyselliği bir yanda tutup başka bireylerle bir araya gelmesi tarihin sınıfların tarihi olmasının da temel unsurlarından biri. 

Devletin ve hukukun “örgüt” yerine Arapça kökenli “teşkilat” sözcüğünü kullanmaya devamı, birincisine olumsuzluk, ikincisine olumluluk göndermesi yapılması gibi tartışmalara girmenin anlamı yok. Teşkilat da dense yasal olanı (legali), olmayanı (illegali) var. Buradan bir şey çıkmaz. Yanılsamalara sığınanlara, yanılsamalardan beslenenlere gerçekleri gösterip anlatmaksa anlamlı.

Örgüt denilince adına, yöneticilerine ya da liderine bakılmayacak; amacına, plan ve programına, hangi sınıfın çıkarına hizmet ettiğine bakılacak. 

Örgüt: Sömürücü düzenin mi, bu düzenden kurtulmak isteyenlerin mi parçası?   

“Ne olacak bu memleketin hali, nasıl kurtulacağız” diyenlere sıkça verilen yanıtlardan biri “örgütlü savaşım”. 

En büyüğünden başlarsak, devlet en büyük, en güçlü, ekonomik ve siyasal olarak gücü ve eşgüdümü yüksek, iç ve dış güvenlik kurumlaşmasında ve donanımında en büyük, hukuksal dayanağı geniş ve donanımlı, hukuku yazma ve uygulama konusunda en güçlü, yasaklama ve yaptırım gücü olan bir örgüt. İlişkilerinde bu gücü kullanacak çeşitliliğe sahip. İdare hukuku ve idari yargı gibi düzenekleri var. Gücünü kimi alanlarda ikili ya da çoklu uluslararası sözleşmeler yaparak ulus ötesi kullanabiliyor, bunu da anayasal yollarla ve yasama organını kullanarak meşrulaştırıyor, ulusal örgütlüğünü uluslararası örgütlülüğe dönüştürüyor. Denetim gücü, kimi zaman uluslararası örgütlere geçse de en büyük ve en donanımlı örgüt devlet. Ve sınıfsal…

Örgütten söz edilince devletten daha çok siyasi partiler akla geliyor. Yüzden fazla siyasi parti var. Hepsi seçimlere katılmasa da, seçimlere katılanların hepsi aldıkları oy oranında parlamentoda temsil edilmese de, kimilerine kapatma yaptırımı dayatılsa da, kimi siyasetçilere yasak getirilse de siyasi faaliyet hakkının ve çözümün temel örgütleri siyasi partiler. AKP’nin milyonlarca üyesi olduğundan, CHP’nin milyonu bulup bulmadığından, küçük partilerin üye sayısının azlığından söz edilse de Cumhuriyetin yüzüncü yılında 136 siyasi parti hiç de azımsanamayacak bir nicelik. 

Sonra sendikalar var. dernek ve vakıflar var, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları (odalar, birlikler) var. Örgütlü girişim gücü olarak şirketler var. 

Özetle örgüt çok. Liberali, TÜSİAD gibi büyük sermaye temsilcisi, memleketi satanı, halkı soyanı, etniği, dinseli, mahallelisi, köy ya da şehir seveni, sosyal demokratı, sosyalisti… 

Bir de tarikat ve cemaatler gibi, kaçakçısı gibi yasadışı olanları var. Organize örgütler var. 

Kurumsal olarak örgüt olmadığı halde örgüt tavrı gösteren “ibadet yeri cemaati” gibi buluşmalar da var. Yazı başlığındaki eski ayakkabılar bunların konularından biri. Camilerde ayakkabı hırsızlığı yaygınlaşıyor. Bir imam yakınmalar karşısında hemen çözümü örgütlemiş. Camiye gelirken yeni ayakkabı getirilmemesini, eski ayakkabı getirilmesini önermiş. Alın, konuyu sayfalar dolusu işleyin eski ayakkabılar üzerinden. Dahası ayakkabısızlar da var. Tarihe geçen “baldırı çıplaklar” var. Yeni ayakkabı alıp eskisini atanlar var. Eskisini tamir ettirip yenileyenler var.  Ve ayakkabı konusu da sınıfsal.

Yığınla örgüt var, örgüt kıtlığı içinde değiliz. 

O zaman neden sömürüden, yoksulluktan, ezilmekten, yoksunluktan, krizden, eşitsizlikten, adaletsizlikten, gericilikten kurtulmak için “örgütlü savaşım şart” diyoruz?

Yanıt sorunun içinde. Sömürenler, yoksullaştıranlar, ezenler, yoksunlaştıranlar, talancılar, yağmacılar, hırsızlar, krizlerden zenginleşenler, fırsatçılar, eşitsizlikten beslenenler, adaletsizlikten köşe dönenler, aydınlanmayı ve laikliği yok edenler, memleketi satanlar, doğayı katledenler halka karşı örgütlü saldırıda bulunuyor; halkı kin ve düşmanlık batağına iterek birbirine düşürüyorlar. 

Düzene destek verenler de sözde muhalif gözükerek halkı düzen içinde tutuyor. 

“Örgütlü savaşım” derken bütünüyle ve genel tanımlamayla sömürücü düzene, sömürücü sınıfa karşı örgütlenmeden ve savaşımdan söz ediyoruz. 

Gerçek örgütlenme belirsiz ve parçalı değil, ilkeli, merkezi planlı ve programlı, tüm ülkeyi ve sorunları kapsayacak, düzene karşı sınıfsal savaşım veren güçtür. Karşı devrime ancak ideolojik ve ilkeli kararlılıkla, eylem birlikteliğiyle, devrimci inançla karşı çıkılır. 

Örgütlü güç; başkasından beklemeden savaşımın, eylemin içinde olmayı gerektirir. Dışarıdan seyretmeyi değil, içeride el ele yürek yüreğe olmayı gerektirir. Düzen içi siyasi partilerde seçimden seçime oy kullanmayı değil, sömürücü ve karanlık düzenden kurtulmada öncü olan siyasi partinin içinde yürümeyi, koşmayı, ayağa kalkmayı gerektirir. 

Örgütlü güç; bireyselleşerek tek kalanları, bakıp görmeyenleri, uyumlaştırılarak susturulanları emekçi halkın içinde bütünleşerek toplamayı, kurtuluşa ve kuruluşa inanmayı gerektirir. Birey olarak değil, örgütlenerek ve toplumsallaşarak yapılacak şeyler ve seçenekler olduğuna inanmayı gerektirir.

Örgütlü güç; yakınılan düzen içinde paravan olmayı değil, o düzeni yıkmayı gerektirir.

Örgütlü güç; yüzüncü yılda Cumhuriyetin, laikliğin elden gitmesinden yakınmayı değil, karşı devrimi etkisiz kılıp Emekçilerin Cumhuriyetini kurmak, özele peşkeş çekilen toplumsal üretim araçlarının yeniden halkın olmasını sağlamak için, bağımsızlık, kamuculuk ve laiklik için savaşımı gerektirir.

Örgütlü güç; ahlaksız düzen içinde ahlaklı olmakla övünmeyi değil, devrimci ahlak ve disiplini gerektirir.  

Cumhuriyet devrimci inançla kuruldu. Emekçilerin Cumhuriyeti, Sosyalist Cumhuriyet de aynı inançla kurulacak.