Ege'nin paylaşılamayan kayalıkları: Kardak

Kardak ya da İkizce Kayalıkları, Yunanca adıyla İmya (ya da Limnya), 1990'ların ortasından bu yana zaman zaman "Ege Sorunu" olarak adlandırılan Türkiye ve Yunanistan arasında başta kıta sahanlığı ve adaların silahsızlandırılması olmak üzere bir dizi başka başlığı içeren daha büyük sorunun bir "işaretçisi" olarak gündeme geliyor.

Aytek Soner Alpan

Türkiye Dışişleri'nin adlandırmasıyla "ortada kalan" bir sorun olan Kardak, ortada kalması ve toplumsal hafızada tuttuğu yer itibariyle hem Türkiye'de hem Yunanistan'da milliyetçi reflekslerin canlı tutulmaya çalışıldığı anlarda 1990'lardan itibaren gündeme geliyor.

1990'LARIN KARDAK KRİZİ'NİN ARKA PLANI

Kardak Kayalıkları'nın bir kriz başlığı olarak Türkiye ve Yunanistan'ın gündemine girişi Aralık 1995'te oldu.

Bu esnada Türkiye ve Yunanistan kendi iç krizleri ile meşguldü.

Yunanistan'da PASOK Lideri ve Başbakan Andreas Papandreu ölüm döşeğindedir. Ancak ne parti liderliğinden ne de başbakanlıktan istifa etmektedir. Bu durum hem ülkede hem de PASOK içindeki krizi derinleştirmektedir. 15 Ocak'ta istifa eden Papandreu'nun yerine başbakan koltuğuna Kostas Simitis oturmuşsa da Papandreu, PASOK liderliğini bırakmamıştır. Bu da Simitis'in yeni bir kabine oluşturmasına engel olmuş, Papandreu'nun "millici" bakanlarını devralmak durumunda kalmıştır.

Türkiye de tarihinin en derin krizlerinden birinden geçmektedir. Fiilen 1991 yılından beri devam eden DYP - CHP (öncesinde SHP) koalisyonu ülkeyi derinden sarsan 1994 ekonomik krizi neticesinde çökmüş ve Türkiye, 24 Aralık 1995 tarihinde seçimlere gitmiştir. Seçimlerden Necmettin Erbakan yönetimindeki Refah Partisi %21,4 oy oranı ve 158 milletvekili ile birinci çıkmıştır. Kardak Krizi esnasında henüz yeni bir hükümet kurulamadığından Tansu Çiller fiilen başbakanlık görevini yürütmektedir. Aynı zamanda mevcut meclis aritmetiğiyle stabil bir hükümetin kurulmasının önünde ciddi engeller vardır.

Türkiye, 1995 tarihinde "büyük umutlarla" Gümrük Birliği'ne girerek dış ticareti Avrupa Birliği'ne teslim ederken, bunu veto etmemesi karşılığında Yunanistan Kıbrıs'ın AB'ye girişi için tarih almıştı.

PASOK Hükümeti ve Türkiye arasındaki önemli gerilim başlıklarından birinin PASOK ile PKK arasındaki "sıcak" ilişkiler olduğunu not etmek gerekir. Buna ek olarak, 1994 ve 1995 tarihinde Türkiye ve Yunanistan arasında Ege'deki kıta sahanlığı konusunda krizler yaşanmış, 8 Haziran 1995'te Türkiye Yunanistan'ın karasularını 6 milden 12 mile çıkarmasını casus belli (savaş nedeni) sayacağını ilan etmişti.

Dünya genelinde ise Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da sosyalizmin çözülüşü sonrası karmaşa sürmekte, ABD kriz dinamiklerini baskılayarak yahut kontrollü krizler üreterek yeni kurulan dünya düzeni içinde liderliğini ilan etmektedir. Balkanlar'la birlikte Doğu Akdeniz de liderliğin test edildiği bölgelerden biridir. Hazar bölgesinin ve Doğu Akdeniz'in enerji kaynaklarına dönük ilgi tam da bu dönemde açıktan dile getirilmeye başlanmıştır.

GÜN GÜN KRİZ

Bu atmosferde 25 Aralık 1995 tarihinde Figen Akat isimli Türk bandıralı kargo gemisi kayalıklardan küçük olan doğudaki tekine çok yakın bir noktada karaya oturdu. Geminin kaptanı, Yunan Sahil Güvenlik kuvvetlerinin gemiyi kurtarma teklifini Türk karasularında olduğu gerekçesiyle reddetti.

26 Aralık tarihinde Kalimnos (Kelemez) Adası'ndan liman idarecileri Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nı aynı gün Yunanistan Dışişleri Bakanlığı da Türkiye Dışişleri'ni arayarak geminin kurtarılmaması halinde batma riskinin olduğunu bildirdi.

Bir gemi kazasının diplomatik kriz haline gelmesi bu andan sonra gerçekleşir.

Türkiye'deki seçimlerden üç gün sonra yani 27 Aralık'ta Türkiye Dışişleri Bakanlığı Yunanistan Büyükelçiliği'ne geminin kim tarafından kurtarıldığından bağımsız olarak Kardak Kayalıkları ile ilgili çözülmesi gereken genel bir sorun olduğu konusunda sözlü bir nota verir.

Bu haliyle, kriz henüz bir sene önce 1994'te Yunanistan'ın Ege'de Taşoz Adası açıklarında petrol aramaya başlamasıyla yükselen gerilimin aynen tekrarı niteliğindedir. Ancak Kardak Krizi, daha yeni başlamaktadır.

28 Aralık'ta Figen Akat maceralı bir şekilde kurtarılır ve Türk bayrağı çeken bir Yunan römorkörünün yardımıyla Güllük Limanı'na taşınır. Aynı gün Türk ve Yunan jetleri arasında gerçekleşen ve "it dalaşı" olarak tabir edilen taciz manevraları esnasında bir Türk jeti Midilli açıklarında düşer. Pilot sağ olarak kurtarılır.

29 Aralık'ta Türkiye Dışişleri Bakanlığı Yunanistan'a yeni bir nota vererek Kardak Kayalıkları'nın Muğla'nın Bodrum ilçesine bağlı olduğunu ve Türk toprağı olduğunu bildirir. Yunanistan buna karşılık 9 Ocak 1996'da vereceği notada 1932 tarihli Türkiye'nin kayalıkların İtalya'ya ait olduğunu kabul ettiğini gösteren protokolü hatırlatıyordu. Yunanistan'a göre 1947 Paris Barış Konferansı'nda İtalya kendisine ait adaları Yunanistan'a bırakmıştı. Türkiye sonraki günlerde "özel koşullar altında imzalanmış olan" 1932 protokolünü tanımadığını açıklayacaktı. 10 Ocak'ta Yunanistan nota vererek Kardak'ın Yunan toprağı olduğu iddiasını yineledi.

İşin ilginç tarafı, Türk ve Yunan dışişleri arasındaki bu "notalaşma" sürerken iki ülkenin kamuoyu konudan tamamen habersizdir. Olaylar Ocak ayının sonuna doğru Yunan medyasının bu gerilimi haberleştirmesiyle iki ülkenin gündeminin baş sırasına yerleşir.

Olayın 20 Ocak tarihinde Yunan medyasında "Türklerin Yunan adasını işgale hazırlandığı" iddiasıyla verilmesinin ardından durumdan vazife çıkaran Kalimnos Adası'nın o dönemki belediye başkanı Dimitris Diakomihalis yanına aralarında bir papaz ve adanın polis müdürünün de olduğu bir kaç kişiyi alarak 25 Ocak tarihinde apar topar geminin karaya oturduğu Küçük Kardak'a çıkarak adaya Yunan bayrağı diker (1). Aynı toplam ertesi gün diğer adaya da bayrak dikecektir.

Yunan Belediye Başkanı'nın şovu Türk ve Yunan televizyonlarında aralıksız gösterilir.

Ertuğrul Özkök yönetimindeki Hürriyet'in İzmir muhabirleri durumdan vazife çıkaran diğer isimler olacaktır.

27 Ocak'ta Hürriyet muhabirleri bir helikopterle Küçük Kardak adasına iner ve Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağı diker. 28 Ocak tarihinde, Hürriyet "ülke namına" başlattığı savaşı "Bayrak Savaşı" manşetiyle duyurur (2). Hürriyet'in savaş manşetiyle çıktığı gün Yunan komandoları kayalıklardan büyük olanına "çıkartma" yaparlar. Bu esnada küçük adaya çekilen Türk bayrağı da yeniden Yunan bayrağı ile değiştirilir.

Türkiye ve Yunanistan deniz kuvvetleri kayalıkların çevresinde konuşlanır.  

29 Ocak'ta daha önce de belirttiğimiz gibi Türkiye 1932 Protokolü'nü tanımadığını beyan eder (3). Aynı gece Ankara'da Başbakan Tansu Çiller’in başkanlığında Dışişleri Bakanı Deniz Baykal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Dışişleri Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya ve Genelkurmay yetkililerinin de katıldığı toplantıda Kardak Kayalıkları’ndaki durum değerlendirilir. Bu toplantıda İnal Batu'nun önerisiyle Yunanistan'ın henüz asker çıkartmadığı kayalığa asker çıkartma kararı alınır. Tansu Çiller'in emriyle apar topar şekilde İstanbul'daki Su Altı Taarruz komandoları havaalanına sevk edilir.

Operasyon kararı o kadar apar topar şekilde alınmıştır ki ne ortada komandoları Bodrum'a sevk edecek uçak vardır ne de Bodrum'a ulaşıldığında zodyak botlara konacak benzin ya da komandolara verilecek kumanya. Operasyondaki karşılaştıkları sorunları SAT timinin komutanı Ali Türkşen detaylarıyla anlatmaktadır (4).  

30 Ocak'ı 31 Ocak'a bağlayan gece saat 1:40 civarında Türk SAT komandoları Yunanistan'ın asker çıkartmamış olduğu kayalığa çıkar. Saat 5:40'ta kayalıklar üzerinde keşif uçuşu yapan Yunan helikopteri görev dönüşü kaza sonucu düşer ve içindeki üç asker ölür. Bu kaza, gerilimi iyice yükseltir. Saatler süren gergin bekleyişin ardından Türk ve Yunan askeri kuvvetleri bayrakları indirerek kayalıklardan çekilirler.

Tabii tansiyonun böyle aniden düşmesinin bir nedeni vardır: ABD Başkanı Bill Clinton hem Simitis hem de Çiller ile görüşerek iki NATO üyesi ülkenin bu şekilde karşı karşıya gelmemesini "rica etmiştir." İki ülkenin kayalıklardan çekilmesine ABD 6. Filosu eşlik etmiştir.

Çiller daha sonra egemenliği tartışmalı "3000 ada için 3000 dosya hazırlayacağını" ilan etse de bu hayata geçmemiştir.

REFERANDUM ÖNCESİ YUNANİSTAN KRİZİNİZİ NASIL ALIRSINIZ?

Bugünlerde bu gelişmelerden tam 21 yıl sonra, başka bir kriz uğrağında Kardak Kayalıkları yeniden gündeme geliyor.

Türkiye'de ve Yunanistan'da sistem krizden başını kaldıramazken emekçileri milliyetçi mukaddesatçı söylemlerle uyutmak en kolay yol olarak egemenlerin elinin altında duruyor.

Erdoğan sıkıştığında kah Lozan'ı tartışmaya açmakta kah Ayasofya'dan ezan okutmaktadır. Buna karşılık Yunan milliyetçileri ülkelerine sığınan darbecileri iade etmeyeceğini açıklamakta, Kıbrıs'ı, kıta sahanlığını kurcalamakta, buna karşılık Türkiye, Genelkurmay Başkanı'nı Kardak ziyaretine göndermekte, ardından Yunanistan Savunma Bakanı kayalıkların tepesinde turlamaktadır ve bu böylece sürüp gitmektedir.(5) Bu adımların her biri bölgeye emperyalist müdahalelerin önünü açmaktadır.

Peki neden Kardak? Ve neden bugün?

"Neden Kardak" sorusuna geniş ve jeopolitik eksenli bir yanıt verilebilecekken "neden bugün" sorusu verilebilecek yanıtı biraz daraltmaktadır.

AKP ekonomik kriz ortamında başkanlık için referanduma giderken, Kasım 2015 seçimleri öncesinde yaptığı gibi milliyetçi oyları konsolide edecek, sözüm ona "milliciliğini" kolay yoldan ispata girişeceği bir zemin arıyor. Ancak kendisi açısından deniz bitmişe benziyor.

Kürt sorunu başlığında müzakere ve ortaklıktan "topyekün savaş"a zaten geçilmiş durumda. Burada daha fazla ileri gidilmesinin maliyeti, getirisinden büyük olacaktır. Suriye konusunda AKP'nin büyük oranda eli kolu bağlanmış vaziyettedir. Tamamen oyun dışında kalmamak için Rusya'nın vasiliğini kabul etmiş durumdadır. Yine aynı kapsamda Irak konusunda büyük bir geri adım atılmış, Musul fatihleri "Irak'ın toprak bütünlüğünün destekçisiyiz" sloganını hep birlikte atmaktadırlar.

Milliyetçiliği körüklemek için Yunanistan'la gerilimin geçici bir süre ve iki taraf açısından da sonuçsuz kalacak bir başlıkta yükseltilmesi maliyeti en düşük seçenek olarak görünmektedir. Bu konuda hem tarihsel hem de güncel bahaneler ortalıkta durmaktadır.

Kardak Kayalıkları konusunda yahut Ege'de Türkiye ve Yunanistan tarafından atılan provakatif adımlar dün olduğu gibi bugün de bölgeye dönük emperyalist müdahalelerin önünü açmakta ve bir kısır döngü ortaya çıkarmaktadır. Tıpkı 1996'da olduğu gibi ABD - NATO ve AB'nin müdahalesi ile ilişkiler dönemsel olarak ve görünürde yumuşasa da gerilim ve emperyalist planlarda rol kapmak için girişilen bölgesel rekabet artarak sürmektedir. Bu tip kriz anlarında da eski uzlaşmalar çatırdamaktadır.

Şimdilerde Türk ve Yunan egemenlerinin dalaşmalarına sahne olan, son bir kaç yılda emperyalist planlar sonucu on binlerce insana mezar olan Ege Denizi, emekçilerin elinde gerçekten barış denizi olmayı bekliyor.


(1) Pentagon'un Türkiye uzmanlarından Michael Robert Hickok, belediye başkanının adaya 20 Ocak'ta çıktığını ancak kamuoyuna gecikme ile duyurulduğunu iddia etmektedir.

(2) Hürriyet'in izleyen manşetleri şöyledir:

29 Ocak: Ege'de Endişe

30 Ocak: O bayrak inecek!

31 Ocak: Son uyarı

Adaya bayrak diken Hürriyet, 1 Şubat'ta "Sağduyunun Zaferi" manşetiyle çıkacaktı.   

(3) Alkis Kurkulas gibi yazarlar Onur Öymen'in Tansu Çiller'den 1932 Protokolü'nün içeriğini sakladığını iddia etmektedir.  Alkis Kourkoulas, Imia: Kritiki prosengisi tou tourkikou paragonta (Atina, 1997: Sideris), 58-9.

(4) Kardak Operasyonu'na katılan SAT komandoları Ali Türkşen ve Ercan Kireçtepe daha sonra Fethullahçı komplonun erken ayaklarından olan Poyrazköy Davası'nda yargılanıp yıllarca hapis yattılar.

(5) Yunanistan'da da Kardak, söylediğimiz gibi, el altında tutulan bir gündem. Ocak 2013'te Neonazi Altın Şafak partisi milletvekili İlias Panayotaros, Yunanistan Meclisi'nde hükümetin Kardak Kayalıkları'na bayrak dikmesini yoksa bunu kendi partilerinin yapacağını söyledi. Altın Şafak'ın lideri Nikos Mihalolyakos da faşistlerin Atina'da düzenledikleri gösteride kayalıklara Türk bayrağı çekildiği 30 Ocak gecesinin kendileri için “utanç gecesi olduğunu” söyledi. Altın Şafak her sene Kardak anması yapmakta. Şubat 2013'te de SYRIZA’nın İnsan Hakları Komitesi üyesi avukat Nasos Theodoridis, Facebook'tan "İmia adacıklarının adı bence Kardak’tır" şeklinde bir açıklamada bulununca Alexis Çipras tarafından partideki görevinden alındı. SYRIZA yaptığı resmi açıklamada, Teodoridis'in kişisel görüşlerinin partiyi bağlamadığını belirtti.