Türkiye'nin kitap verileri: Kültür kitapları düşüp inanç kitapları yükselirken nereye bakmalı?

2023 yılında üretilen kitaplara ilişkin detaylı bir rapor yayımlandı. Sadece rapordaki ilgi çekici verilerin değil, aklımızdaki soruların da peşine düştük.

irem yıldırım

Yayınevlerinin pazar kavgaları, kağıt ücretleri, basım maliyetleri, satış garantileri, popülerin peşinden koşma yarışına giren biçimsiz kalemler, toplumsallıktan uzaklaşma ve daha bir sürü şey giderek büyüyen bir sorun yumağı artık. Çözümünün peşinde ısrarlı bir takip yapmak da sorun tespiti kadar mühim.

Kitap üretiminin 8 yıl öncesine gerilediğini ortaya koyan Yayıncılar Birliği’nin 2023 yılı Kitap Pazarı Raporu bize pek çok şey anlatıyor. Yeni yayımlanan raporda döviz kuru ve yükselen enflasyonun kalan her şey gibi burayı da oldukça zorladığı, zorlamaya da devam ettiğinin adeta fotoğrafı çekilmiş. Rapor, Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu’nun (YAYFED) bandrol verilerine göre hazırlanmış. Bütçe düşüşleri, maliyet artışları, perakende satış fiyatlarının yükselmesi ve okura yansıyan fiyatların belirlenmesindeki zorluk yine raporda ilk sıralanan sorunlardan biri. Mesela, 2023 yılı Eylül ayında maliyetler döviz bazında yüzde 84 artmış. Yüzde 84. 

2023 yılında Türkiye’de ikamet eden nüfusa göre kişi başına düşen kitap sayısı 7,52 olmuş, bir önceki yıl bu sayı 7,97 imiş. Geçtiğimiz seneyle benzer seyreden durumlardan biri öğrenci başına hâlâ 1 kitap bile düşmüyor oluşu.

Üretim adetlerinin 2016 yılındaki seviyelere kıyas edilmesi yıllardır raporlarda değinilen ve şikayet edilen bir durum. 2016’da yükselen rakamlar, 2018 yılında başlayan ve faiz politikalarının sonucu olarak büyüyen döviz krizi sonucu durmuş. 2023 de bu açıdan farklı bir yıl olmamış; “genel ekonomik koşulların belirsizliği, maliyet artışları, sektörümüzün pek çok bakımdan ithalata bağımlı olması, okurların alım gücünün düşmesi gibi nedenlerden dolayı, birçok sektörde olduğu gibi yayıncılıkta da üretim, stok, dağıtım – lojistik, fiyatlama ve satış planlarının yapılması çok zor hale geldi” ifadeleri aslında raporun tamamını özetler nitelikte. 2022’ye kıyasla bir miktar üretim artsa da Yayıncılar Birliği buna “gerçek anlamda büyümeden söz etmek mümkün değil” diyor. 

Satıştan enflasyonu çıkarınca artış kalmıyor

2022 yılı 380 milyon kitap üretimiyle tamamlanmıştı. 2023 yılında 400 milyon 340 bin 577 adet kitap üretildi. 2023 yılında bir önceki yıla göre oransal olarak yüzde 5,3 büyüme gerçekleşmiş.

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, soL’a yaptığı açıklamalarda neden 2016’nın yükselişteki son yıl olduğu sorusuna yanıt aradı. Döviz krizinin yanı sıra o dönem eğitim sistemindeki değişiklik sonucu okul kitaplarının değişmesini de işaret etti. Fakat tüm sektörlerde dolar yükselişi ardından yaşanan sıkıntı, yayıncıları da oldukça zorlamış, büyüme de böylece durmuş. Kocatürk, “Üretimde ve cirolarda rakam olarak bir artış var ancak enflasyondan arındırdığınızda fiyatları böyle bir artış olmadığı ortaya çıkıyor” diyor. Tabii burada bir parantez açmak kaçınılmaz, kağıt fabrikalarının kapatılması. Dışa bağımlı bir hâle getirilince artan döviz, maliyet artışları da önlenemez bir hâl aldı. 

Araştırma-inceleme düşüşte, inanç yayınları yükselişte

Kategorilerde de yıllara göre değişimler yaşanıyor. İlk olarak 2022-2023 karşılaşmasını ele alalım.

Verileri karşılaştırmak gerektiğinde durum şöyle:

2022 yılında yayımlanan kitapların yüzde 19,4’ünü yetişkin kültür (araştırma-inceleme) kitapları, yaklaşık yüzde 9’unu yetişkin edebiyat sanat kitapları, yüzde12,1’ini çocuk ve gençlik kitapları, yaklaşık yüzde 8,7’sini inanç kitapları, yaklaşık yüzde 1,4’ünü akademik yayınlar, yüzde 1,5’ini ithal yayınlar ve yüzde 47,9’unu eğitim alanındaki kitaplar oluşturdu.

2023 yılında yayımlanan kitapların yüzde 15’ini yetişkin kültür (araştırma-inceleme) yayınları, yüzde 14,2’sini yetişkin kurgu-edebiyat yayınları, yüzde 12,6’sını çocuk kitapları, yüzde 0,9’unu gençlik kitapları, yüzde 9,7’sini inanç yayınları, yüzde 2,2’sini akademik yayınlar, yüzde 1,4’ünü ithal kitaplar ve yüzde 44’ünü eğitim yayınları oluşturdu.

YAYFED 2023 bandrol verileri.

2022’de olduğu gibi 2023’te de en büyük düşüş yetişkin (Araştırma-İnceleme) ve eğitim kategorisinde. Yükselişse inanç kitapları kategorisinde. 2020’de yüzde 6,20, 2021 yılında yüzde 6,40, 2022’de yüzde 8,68’e çıkan inanç yani her türlü dini yayını barındıran kategori 2023’te 9,7’ye yükseldi hızla. Yükselen rakamların açılan Diyanet Vakfı’na bağlı olduğuna işaret ediyor Kocatürk. 

YAYFED 2022 Bandrol Raporu

Kitaplarla ilk karşılaştığımız yerler kitabevleri. Tüm bir sektörün zarar gördüğü şu dönemde en zor süreçleri yaşayanlar da bağımsız kitabevleri oluyor haliyle. Bazen kapak resimlerine, bazen arka yazılara dalarak, kategoriden kategoriye atlaya atlaya sayfalar karıştırdığımız kitabevlerinin ayakta kalmasının en büyük tehdidinin e-ticaret olduğunu söylüyor Kocatürk: “Yıkıcı indirimler çok zorluyor. İnternetteki serbest piyasa koşulları öyle indirimler yapıyor ki insanlar kitabevlerine gitmektense online alışveriş yapıyor. Gelişmiş tüm ülkelerde yayıncılık kamu hizmeti gibi görünür ve kitabevleri korunacak şekilde indirimlerde kısıtlamalar olur. Sınırlama olmaması sadece indirimi değil fiyat artışlarını da arttırıyor. ”

Kocatürk, akademi yayınlarında öğrenciler başına 1 kitap bile düşmemesini hatırlatarak, PDF-kitap korsanlığı üzerinden yürümesinin üretim sayılarını inanılmaz seviyelerde aşağı çektiğini söylüyor:

“Bu akademik dünyaya zarar verecek çünkü yakında akademik kitap üreten insan bulamayacağız.”

Üretim düşüşte, okuma ne halde?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 24 Temmuz 2023 tarihinde yayımlanan “Yaşam Kalitesi Modülü, 2022” araştırma verilerinde de okuma oranlarının peşine düşüyoruz.

Çalışmaya göre son 12 ay içinde 15 yaş ve üzeri kişilerinin yüzde 69’u hiç kitap okumazken, yüzde 31’i ise yılda en az bir kitap okuyor. Kitap okuma oranları yaş gruplarına göre incelendiğindeyse son bir yıl içinde okul kitapları hariç tutulduğunda en çok kitap okuyan yaş grubu yüzde 50,9’la 15-24 yaş grubu. En az kitap okuyan yaş grubuysa yüzde 14,1 ile 65 yaş ve üzeri.

Yazar, akademisyen Prof. Dr. Erhan Nalçacı kitap okuma halini ele alırken, tarihte kitap okuma sayısının arttığı dönemler olduğunu, bunların da aydınlanma dönemlerini işaret ettiğini söylüyor, yani toplumların sıçrama yaptığı dönemler. Şu an Türkiye’nin öyle bir dönemde olmadığına dikkat çeken Nalçacı şunları söylüyor konuya ilişkin:

“Türkiye şu an hâlâ bir gericilik döneminin içinde. İnsanların kitap okuması için ya da aydınlanmaya inanması için bir umut görmesi gerekiyor geleceğe ilişkin, daha iyi bir dünya kurulacağına bir inanç olması gerekiyor. O zaman insanlar kendilerini geliştirebileceklerine, topluma yararlı olacaklarına inanıyorlar. Ve yine böyle dönemlerde aydın yetişiyor. Şimdi okuma sayısında, basım sayısında ya da kitap edinme halinde, aydın tartışmalarında genel bir zayıflık var. Bu zayıflık içinde bulunduğumuz gerici dönemin bir özelliği, akla dönük saldırının sonucu.”

Prof. Dr. Erhan Nalçacı

Sadece dinci gericilik değil postmodernizm de saldırıyor

Egemen sınıfların doğrudan desteklediği dinci gericiliği kolladığının aşikâr olduğunu da ekliyor. Akla dönük saldırının araçlarından biri de sosyal medya ve internet. Hızla değişen şeylerin, hızla uyaranlar olmasının sonucu bir kitabın alınmasının, uzun uzun okunup altının çizilmesinin önüne geçiyor tabii. Nalçacı da bunu kast ediyor aslında ve devam ediyor:

“Sadece dinci-gerici saldırıyla karşı karşıya değiliz, postmodernizm de öyle. Yaşamın anlamını sorgulayan, tarihsel olayların kronolojik sırada olmasını anlamsızlaştıran, daha iyi bir yaşamın kurulmasını hiçleştiren, bireyciliği daha da öne çıkaran birçok ideoloji şu anda gençleri sarmış durumda. Emekçi sınıfların özellikle orta kesimlerinde metafizik düşüncelerin çok arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bunun bir ucu astroloji, bir ucu yoga, bir ucu aşı karşıtlığıdır. Bunlara bağlı olarak da kitap okuma oranlarında azalış var.”

E yayıncıların yüksek maliyet artan fiyatlar şikayetinin bir benzeri okuyucuda da var, kitaplar çok pahalı halde olmasa bile insanların kazandıklarının değeri çok azaldı. Ki emekçilerin çalışma koşulları ve saatleri de buna eklendiğinde ortaya çıkan kocaman bir ne zaman kitap okuyacaklar sorusu var. Çözüm için Nalçacı’nın işaret ettiği yer siyaset:

“Bu büyük sorun nasıl aşılabilir? Siyasetle. İnsanlara umut verecek yeni bir dünyanın kurulabileceğine ilişkin inanç yeni bir siyasi çıkışla çözülebilir. Kitap basmakla, okullarda kitap reklamı yapmakla olmaz. Bütün gerici ideolojilere karşı duruş, özgün çıkışların olması, yeni şeylerin üretilmesiyle devam eder (tiyatro, müzik, edebiyat, bilim). Siyasetin etrafında bunlar uydu olur aslında ve birlikte davranırlar, birbirlerini motive ederler. İşte böyle ortamlarda insanlar tekrar kitap okumaya başlarlar.”

Hızla edinilen bilgi gerçekten öğrenmeyi rafa mı kaldırdı?

Arama motorlarından en klişe ve vasat bilgilere hızla ulaşabilme hali “bilme” halinin yerine geçtikçe bilgilenmenin üstü giderek örtülüyor. Bu hızdan en çok etkilenen en çok kullananlar yani gençler. TKP Merkez Komite üyesi Berkay Kemal Önoğlu da bu hızın en radikal sonuçlarının gözlemlenebildiği kesimlerden birinin gençler olduğunu destekliyor. Sosyal ve entelektüel gelişim süreçlerinin büyük oranda sekteye uğradığı kanısında:

“Burada bilginin sözcük anlamının geçirdiği erozyon gözden kaçırılıyor belki de. Sonuçta mühim olan bilgiden ne anlaşıldığı. Bugün internet yoluyla kolay erişilen şeye bilgi değil, belki ‘veri’ diyebiliriz. Evet, gençler işlenmemiş bilgiye erişmek için birçok alternatif yola sahip artık. Fakat söz konusu sistematik bilgi olduğunda tablo hiç de iyi görünmüyor.”

TKP Merkez Komite üyesi Berkay Kemal Önoğlu

Bir çerçeve sorunu olduğunu dile getiren Önoğlu da siyasetle doğrudan bir ilişki kuruyor:

“Hayata daha güçlü bağlanmak, güçlü olmak, bir omurgaya sahip olmak bir çerçeveyi gerektirir. İnsanlığın meselelerini içinden çıkılmaz karmaşık bilmeceler olmaktan çıkaran işte bu çerçevelerdir. Kitaplar da işte bu çerçevelerin oluşmasında en büyük yardımcılardır. Bütün bir toplumun, gençlerin kitaplardan uzaklaşması işte bu çerçeve, diğer adıyla ideoloji sorununu doğuruyor. Gençlerin hayat mücadelesinde temel referans noktaları, dayanakları olmalı. Ancak bu şekilde büyük insanlıkla bağımızı kurabilir, bir bütünün parçası hissedebilir ve kazanabiliriz…”