Sermayenin yıkım ve yağma ekibinin son 20 yılı: Çete bir değil ki doyurasın

AKP iktidarı cumhuriyetin kazanımlarını toplumdan kazırken, diğer yandan da sınırsız bir yağmayı yönetiyor. Sermaye transfer edip birilerini zenginleştirirken halkı mutlak bir yoksulluğa itiyor.

Orhan Gökdemir

Sermayenin laikliği ve cumhuriyet tasfiye etmesi için bulup Türkiye’nin başına musallat ettiği AKP kısa zamanda bir siyasal partiden birbirlerine çıkar birliği ile bağlı bir çeteye dönüştü. Bir yandan cumhuriyetin kazanımlarını toplumdan kazırken, diğer yandan sınırsız bir yağmayı yönetiyor. Sermaye transfer ediyor, birilerini zenginleştiriyor, diğerlerini daha bir zenginleştiriyor. Kimi ne kadar zenginleştirdiğinden daha önemlisi halkı mutlak bir yoksulluğa doğru itiyor. Sermayenin en sadık ve en ölçüsüz partisi AKP… Dolayısıyla onunla birlikte sermaye düzeni de giderek bir çete faaliyetine dönüşüyor. 

AKP döneminde palazlanan çetelerin en ünlüsü “beşli çete”… Bu ad muhalefet partilerinin son yıllarda Türkiye’deki neredeyse tüm büyük kamu ihalelerini alan beş şirkete verdiği bir isim. AKP iktidarı tarafından “en çok gözetilen şirketler” kategorisindeki Limak Holding, Cengiz Holding, Kolin İnşaat, Kalyon İnşaat ve MNG Holding’den oluşuyor çete. Bunlar doğrudan AKP’ye bağlı yağma çetesi. Korunup kollanıyor, yağmadan aslan payını onların alması sağlanıyor. 

Ama çeteleşme faaliyeti bu beşliden ibaret değil. TÜSİAD bu çetelerin en büyüğü, en örgütlüsü; 600 civarındaki üyesi 4 bin 500’e yakın şirketi temsil ediyor. Bu şirketler ülkedeki kamu dışı milli gelirin yarısını kontrol ediyor. Onlar da iktidarın himayesinden yararlanıyor, korunup kollanıyor. Ara sıra çıkan kayıkçı kavgaları ise işin doğasında var.  

AKP’nin yirmi yılında hepsi birlikte “istikrarlı bir büyüme trendi” tutturdu, halk yoksullaşırken onlar kârlarına kâr kattı. Türkiye’nin en büyük sermaye grubu ve TÜSİAD’da başı çeken Koç Holding, 2022’nin ilk 9 aylık döneminde net kârını yüzde 346 artırarak 42 milyar lira kâr elde etti. Sabancı Holding'in 2022 yılının üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre net kârı yüzde 220 artarak 10,87 milyar TL'ye yükseldi. Bu yıl bankacılık sektörünün net kârı temmuz itibariyle, geçen yılın aynı dönemine göre yıllık yüzde 500 artışla 38,7 milyar liraya yükseldi.

Halktan çalmadan olmaz

Halk yüksek enflasyonla soyulurken büyük şirketlerin kârları artıyor, yaratılan gelirden işçilerin aldığı pay ise giderek azalıyor. Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun (İSO 500) kârı, 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 137 arttı, ancak işçilere ödenen ücrette artış yüzde 33’te kaldı. İşçi başı ortalama ücret ise sadece yüzde 26 yükseldi. Ödenen maaş ve ücretlerin net katma değerdeki payı 2012 yılında yüzde 55 iken bu oran 2014 yılında yüzde 57,5’e kadar çıktı. 2020’de ise yüzde 44,5’e gerileyen emekçinin payı 2021’de yüzde 32,1’e kadar düştü. Ödenen maaş ve ücretlerin net katma değerdeki payı da son iki yılda yüzde 52’den yüzde 32’ye geriledi. Alım gücü ışık hızıyla düşüyor. İşçi, emekli ve memurun satın alabildiği gıdanın dörtte birini enflasyon 4 ayda yedi.

Öte yandan işçinin aldığı payın milli gelir göstergelerinde de düştüğü görülüyor. Ücretliler 2019 yılında milli gelirin yüzde 31,4’ünü alırken bu oran 2021’de yüzde 27’ye düştü. Şirketlerin milli gelirden aldığı pay ise son iki senede yüzde 42,9’dan 47’ye yükseldi. TÜİK verilerine göre 2021 yılında işgücüne yapılan ödemelerin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranı son 10 senedeki en düşük oran sermayenin aldığı pay en yüksek seviyeyi gördü. TÜİK’in resmi verileri de son yıllarda emekçilerin giderek fakirleştiğini; sermayenin ise giderek kazancını artırdığını ortaya koyuyor. Sınırsız yağmaya dayalı yeni AKP rejiminin özeti bu. 

Devlet destekli organize soygun: Özelleştirme 

Kurulanı korumaya değil yağmalamaya geldiklerini Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, “Devletin fabrika kurup bir kişinin çalıştığı yerde 3 kişi istihdam edip fabrikaları arpalıklara çevirdiği zamanlar geride kaldı” diyerek özetledi. Dediği gibi Sanayi ve Teknoloji Bakanının işi kamuya ait sanayi ve teknoloji kuruluşlarını tasfiye etmek, yağmaya açmak. Partisi, cumhuriyetin kurduğu ne varsa yok pahasına elden çıkardı. Arada partisine bağlı bir patronlar takımı oluşturdu. Yakını yandaşa beş veriyorsa, uzak yandaşa üç veriyor, düzen sürüyor. Bu kadar yağmacı bir partiyi hangi patron sevmez?

Devletin fabrika kurmaması gibi kurulan fabrikaları satması da siyasi bir karar. Patronların düzeninde düzenek hep patronların lehine işlemeli. Her karar gibi bu kararın da kazananları ve kaybedenleri var haliyle. Kamu birikimlerini yok pahasına devralanlar, bu devirden nemalanan siyasiler kazananlar tarafında. Ülke, üretim kaybı nedeniyle yoksullaşan bölgeler ve işsiz kalan insanlar kaybedenler kulübü. Kazananlar bir avuç yağmacı, kaybedenler toplumun geri kalan bütünü. 

Artık saklanamaz bir gerçek var: Özelleştirme süreçleri ile bütün dünyada gelir dağılımı eşitsizliği daha da arttı. Özelleştirme yapılan ülkelerin tamamında, zenginler daha da zenginleşirken, yoksullaşanların sayısında büyük bir artış oldu. Eğitim, sağlık gibi sosyal haklardaki gerileme ile özelleştirme arasında ciddi bir bağlantı var.

Özelleştirmeler ile üretimin artacağı, ürünlerin ucuzlayacağı iddia ediliyordu. İşsizlik azalacaktı. Özelleştirilen kurumlara alanlar yatırım yapacak, alt yapı yenilenecekti. Tam tersi oldu; üretim azaldı, ürünler pahalandı. Kamu kurumlarını alanlar yatırım yapmak yerine kapatıp malını arsasını satmayı tercih etti. İşsizlik daha da arttı. Takke düştü; Özelleştirme sermaye sınıfının son ve devasa bir yağma girişiminden başka bir şey değildi.  

Satamadığın vatan vatan değildir!

Türkiye’de 1986’da başlayan özelleştirme sürecinde bugüne kadar 71,3 milyar dolarlık satış gerçekleştirildi. AKP iktidarının 20 yılında özelleştirme miktarı 63,2 milyar dolar. Yani AKP vatanı satanlar listesinin başında. 

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı verilerine göre, bu süreç sonunda 400’e yakın kuruluştaki kamu payları elden çıkarıldı. 2005-2020 arasında 309 milyon metrekare genişliğinde 72 bin 53 adet taşınmaz satışı yapıldı. Kurumlara yapılan devirler, trampa, hibe ve teşviklerle elden çıkarılan alan ise 1,5 milyar metrekareye ulaşıyor. 

Aralarında TEDAŞ, Sümer Holding, PETKİM, TEKEL, Şeker Fabrikaları’nın taşınmazlarının da yer aldığı 4,5 milyar dolarlık satışların 4,4 milyar dolarlık bölümü yani neredeyse tamamı AKP döneminde gerçekleşti.

Halkın fabrikalarını, sanayi tesislerini ‘özelleştirme’ diyerek yok pahasına sattılar, gelen 63 milyar doların nereye ne şekilde harcandığı ise belli değil. Ellerinde satılacak varlık kalmayınca Hazine arazilerine yöneldiler. 

Bu yolla ülke üretimden uzaklaştı, ranta ve yağmaya dayanan yeni bir “ekonomi” ortaya çıktı. Uzmanlara göre artan taşeronluk sistemi ve fason üretim de özelleştirmenin bir biçimi. Daha önce kamu kuruluşlarının gerçekleştirdiği üretim ve sunulan hizmetin giderek artan bölümü, ihale yoluyla özel şirketlere yaptırılmaya başlandı. Bazı kamu hizmetleri de taşeronlar eliyle yürütülmeye başlandı.

Özelleştirme adını verdikleri devlet destekli organize yolsuzluk ve yağma hareketi 36 yıldır sürüyor. Bu organize hareketin yol açtığı eşitsizlik ise artık gizlenemez bir aşamada. Bu özelleştirmelerle semiren Türkiye'nin en zengin 100 ailenin serveti 216 milyar doları buluyor. Türkiye'de en zengin yüzde 10 tüm gelirin yüzde 54,5'ini alıyor. Ülkenin yüzde 27,4'ü ciddi maddi yoksunluk çekiyor. 

Bakan Varank’ın dediği gibi devletin fabrika yaptığı dönem geride kaldı. Devlet artık sadece patronların yağma aracı, yoksuldan alıp varsıla dağıtan bir düzeneğin bekçisi. 

AKP’nin özel yağma çetesi 

Gelelim beşli çeteye. Bu şirketler aldıkları kamu ihaleleriyle servetlerine servet katan şirketler olmanın yanında, dünyada da en fazla kamu ihalesi alan şirketler arasında yer alıyor. Dünya Bankası verilerine göre dünyada en fazla kamu ihalesi alan ilk 10 şirketin 5’i Türkiye’den. O şirketler aldıkları ihale sırasına göre; Limak Holding, Cengiz Holding, Kolin Grup, Kalyon Grup ve MNG Holding olarak sıralanıyor. Osmangazi Köprüsü, İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi birçok büyük kamu ihalesi onlara verildi. Bunun gibi projeler için vergi affı ve devlet garantili ödeme gibi bazı ayrıcalıklar tanındı. AKP’nin gözdesi 11 şirket 2005-2022 yılında üstlendikleri projelerin sadece yüzde 19’unda açık ihaleye girerek kazandı. 11 şirket, kazandığı projelerin yüzde 81’inde ise ihaleye “davet usulüyle” katıldı.

İhale Kanunu’nda yaptığı değişikliklerle ortalıkta kural bırakmayan, yandaşları için mevzuatları “delik deşik” eden, kamu ihalelerini eşe, dosta, yandaşa dağıtan iktidarın 11 şirketle kurduğu ihale ilişkisi, istisnaların artık kural haline geldiğinin göstergesi. 

AKP döneminde büyüyen şirketlerin kazandığı bu ihalelerde, İhale Mevzuatındaki istisna yöntemlerden sıklıkla yararlanıldı. Yani, son 17 yıllık ihale süreçlerinde beşli çetenin üyelerinin çoğunluğunu oluşturduğu Limak, Kolin, Cengiz, Kalyon, IC İçtaş, Makyol, Bayburt Grup, YDA, Çelikler, Yapı ve Yapı inşaat, Rönesans şirketleri AKP tarafından özellikle kayırılmıştı. AKP tüm enerjisini 5’li çetenin kasasını doldurmaya harcıyordu. İhale veriyor, vadesi gelen borçlarını 20 yıl erteliyor, 5’li çeteye önce peşkeş çektiği yere sonra da kiracı olarak geri dönüyordu. Son örnek şu; DSİ, Limak’a 92 milyon TL’lik ihale verdi. TCDD, 5’li çetenin işlettiği Ankara YHT Garı’nda kiracı oldu. İGA’nın İstanbul Havalimanı için ödemesi gereken 1,1 milyar avro 20 yıl ertelendi.

Yoksulluk yağma düzeninin sonucu

Şirketlere bol keseden dağıtan AKP iktidarında 45 milyonu aşkın yurttaş yoksulluk yaşıyor. AKP’yle en yüksek gelire sahip imtiyazlı yüzde 1’lik kesim, tüm ülkenin toplam gelirinin yüzde 23’ünü kasasına koyuyor. Eşitsizlik her geçen gün derinleşiyor. Bu politikaların sonucunda gelir ve servette az çok var olan adalet de ortadan kayboldu, gıda yoksulluğu, barınma ve eğitim gibi alanlarda yoksullaşma derinleşti. Türkiye ekonomisi, 2015-2020 yılları arasında dolar bazında yüzde 20 küçüldü, milli gelir 864 milyar dolardan 720 milyar dolara geriledi. Bu süreçte toplumun yüzde 90’ının gelir seviyesi yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle geriledi. 2021 yılı sonu itibarıyla Türkiye, 178 ülke arasında en yüksek enflasyona sahip 8’inci ülke konumunda.

Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 1’lik kesim, toplam gelirin yüzde 23’ünü alıyor. Türkiye’nin ürettiği 4 birim gelirin 1 birimini tepedeki en zengin yüzde 1’lik kesim, yani yaklaşık 1 milyon kişi alıyor. BM Gelir Dağılımı eşitsizliği göstergelerinden biri olan nüfusun en zengin yüzde 1’lik kesiminin milli gelirden aldığı pay sıralamasında Türkiye, 119 ülke arasında en kötü 7’nci sırada yer alıyor.

Her 2 çocuktan 1’i yoksulluk riski altında. 2020 yılında Türkiye, 30 Avrupa ülkesi arasında en yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip 2 ülkeden birisi. Şiddetli yoksulluk yaşayan 16 yaş altı çocukların sayısı 6 milyon 500 bine ulaştı. Türkiye’nin yoksul çocuk sayısı, 27 AB ülkesinde yoksulluk içinde yaşayan çocukların toplamından bile 1,5 milyon çocuk daha fazla.

Enflasyon, hayat pahalılığı ve işsizlik oranları ile hesaplanan Küresel Sefalet Endeksi’ne göre 2022 yılında Türkiye, 178 ülke arasında en kötü yılı yaşayan 7’nci ülke oldu. 2018’den itibaren, ekonomik ve döviz krizleriyle birlikte Türkiye’de orta sınıf gelir grubu en az 3,1 milyon kişi azaldı. Türkiye, OECD ülkeleri arasında gelir adaletsizliği açısından en kötü 4 ülkeden 1’i oldu. 2019’da 94 bin olan dolar milyoneri sayısı yalnızca bir yıl içinde 115 bin kişiye ulaştı.

'Emekli oldun madem hadi çalışmaya…'

AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana çalışan veya iş arayan emeklilerin sayısı 1,5 milyondan 4,2 milyona yükseldi. Ne var ki emekli maaşı alan 13,7 milyon kişinin yaklaşık yarısı ya bir işte çalışmakta ya da iş aramakta.

İşçiler ise ölümüne çalıştırılıyor. Çünkü iktidar eliyle sendikasızlaştırıldı. Var olan sendikalar da iktidar yanlısı, patron yancısı. Patron çeteleri ve onların kontrol ettiği siyasi çeteler servetine servet katarken ömrünü tüketen işçiler ve emeklilere sürünmekten başka çare kalmıyor.

Bu yeni nesil bir sermaye birikim modeli. Tüm ekonomik politikaların belirlenip uygulanması bir avuç çetenin ihtiyaçları ve istekleri dikkate alınarak yapılıyor. Beşlisi, onlusu, yüzlüsü bütün gücüyle bu yağmacı ve ölçüsüz iktidarın arkasında. Modern kapitalizmin en arsız hali bu. Bu düzen hala ayaktaysa, yıkılmıyorsa sermayenin beslediği yedek kuvvetler nedeniyle. Ama şurası açık yoksul ve biçare halka burada bir gelecek yok.