Marikana katliamının arkasındaki acımasız gerçek

16 Ağustos 2012'de, Güney Afrika polisi grevdeki madencilerin üzerine ateş açmış ve 34 işçiyi katletmişti. Mail&Guardian'dan Nick Davies, huzuru sağlamaya çalışırken hayatını kaybeden, “yeşil battaniye içindeki adamın” hikayesini ve karmaşık iktidar ilişkilerini ortaya döküyor.

Çeviri: Aynur Özcan Gümüş

16 Ağustos 2012 tarihinde, Güney Afrika polisi Kuzeybatı eyaletinde Marikana’da bir platin madeninde grevdeki büyük bir kalabalığa ateş açtı. 112 kişi vuruldu ve 34’ü hayatını kaybetti. Başka herhangi bir ülkede bu durum travmatik olarak görülürdü. Güney Afrika içinse bir çeşit kabustu. Çünkü eski apartayd döneminde devletin işlediği katliamları akla getiriyordu. Tek bir acımasız fark vardı. O da bu sefer ateş eden polisin büyük bir kısmının siyah olması ve siyah müdürlerinin siyah politikacılar için çalışmasıydı. 

Bunun üzerine Başkan Jacob Zuma, başkanlığını emekli bir yargıç olan Ian Farlam’ın yürüttüğü bir araştırma komisyonu atadı. Komisyon, 293 gün boyunca madenciler, patronları ve polisle görüştü. Ateş etme anı ve öncesindeki yedi günlük grevle ilgli görsel, işitsel ve yazılı kayıtlar gözden geçirildi.

Bu yıl Mart ayının sonunda komisyon raporunu Zuma’ya sundu. Ancak Zuma bugüne kadar rapor sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmadı. Polisin kurduğu tezgahta yer almakla suçlanabilecekler arasında yalnız ANC’den (iktidar partisi Afrika Ulusal Konseyi- ç.n.) önemli şahsiyetler değil aynı zamanda Marikana madeninin sahibi İngiliz şirket Lonmin de bulunuyor.

Farlam soruşturmasından önce özellikle bir madencinin adı öne çıktı. Grev boyunca çekilen gösteri ve yürüyüş videolarında üstünde parlak yeşil battaniye olduğu için hep o göze çarptı. Ayrıca mücadeleyle geçen bu yedi günde birden ortaya çıkarak megafondan tutku dolu konuşmalar yapması, polisle müzakere etmesi ve ateş açıldığında ön tarafta olmasının da bunda payı vardı.  İşte bu işçi, o öğleden sonra yüzünde, sırtında ve bacaklarında 14 kurşunla hayatını kaybetti.      

Yeşil battaniyeye sarılı adam Mgcineni Noki idi. 30 yaşındaydı. Ailesi ve arkadaşları tarafından Mambush diye hitap ediliyordu. Bu onun hikayesi. Bu belki de 21 yıl önce tarihin çöplüğüne gönderilen apartayttan sonra, Güney Amerika’da yaşananların bir parçası olarak görülebilir.

Bir zamanlar baskıya karşı mücadelede başı çekenler ayrıcalık, sömürü ve aşırı şiddetin koruyucusu haline gelirken, adalet isteyen Mambush – resmi statüsü olmayan kaya delme operatörü- ise, ayaklanma lideri olarak kalabalık siyah işçilerin içinden geldi. Bu hikaye iktidarın el ve renk değiştirmesinin ve sonuçta elde edilen iktidarın kötüye kullanılmasının hikayesidir.   

GÖKDELEN
Lonmin rafinerisi açık alanda gökdelen gibi yükseliyor. Bacası göğe uzanırken taşıyıcı kayışı, ham platinden bir serveti peşinden sürüklüyor. Madenciler arka tarafında kalmaktadır. Evleri tek odalı birer barakadır. Bazıları briketten yapılmıştır. Büyük bir kısmı paslanmaya yüz tutmuş demirlerin civardaki ağaçlardan aşırılan ahşap çerçevelerle tutturulduğu derme çatma yapılardır. Birkaç yüz baraka yan yana uzanmaktadır. Yol yoktur, sadece yağmur yağınca çamura dönüşen patikalar vardır. Birkaç tavuk çamuru eşelemektedir. Keçiler de etrafta gezinmektedir.    

Gözle görüldüğü kadarıyla elektrik direkleri araziyi robot askerler gibi boydan boya yararak madenlere elektrik getirmekte. Öte yandan çoğu barakada –gerçi bazılarında çamaşır ipleri arasında uzanan kaçak çekilen kablolardan kullanılır- elektrik bulunmaz. Ocakta madeni yıkamak için su vardır. Barakada ise su bulunmaz. Bazı madenciler ortak bir çeşmeyi paylaşır ama bunların çoğu aylarca bozuktur. İnsanların bazıları da yakınlardaki çamurlu dereleri kullanır.    

Barakalardan birinde kot ve Levi’s tişörtü giymiş, formunda ve zayıf 35 yaşındaki Mbulelo Noki oturuyor. Düzgünce katlanmış çift kişilik yatağı var. Naylon örtülü küçük bir masası var. Kapısında eski püskü bir ANC çıkartması olan metal bir dolabı var. Mbulelo Mambush’un kuzeni, babaları kardeşti. Cape’nin doğusunda, yeşil bir vadinin yamacında Thwalikhulu adında küçücük bir köyde birlikte büyümüşlerdi.       


Yeşil battaniyeli adamın görüntüsü her zaman Marikana trajedisiyle ilişkilendirilmeye devam edecek. Bu grafiti Tokolos Stencil tarafından çizildi (Delwyn Verasamy, M&G).

İki oğlan birbirine yakındı. Mambush’un babası o doğmadan hayatını kaybetmişti. Bu yüzden Mbulelo’nun babası talihsiz aileye hep yardım etti. Ergenlik çağına geldiklerinde iki kuzen tepeye kulübe yapmaya giderdi. Erkekliğe geçiş olarak görülen sünnet gibi ritüelleri de beraber yerine getirmişlerdi. Daha sonra kaya delme operatörü olarak birlikte çalıştılar. 5 km yerin altından platin madenini çıkarıyorlardı.  

Mbulelo, Mambush’un greve zor yetiştiğini hatırlıyor. 9 Ağustos Perşembe 2012 günü ikisi alana vardıklarında yüzlerce kaya delme operatörü, maden kompleksinin ortasındaki yönetim binalarına yakın olan Wonderkop futbol sahasının kavruk çimleri üstünde toplanmıştı.

Toplanan madenciler, Rustenburg yakınlarındaki Impala Platinum madenindeki kaya delme operatörlerinin arasıra şiddet olaylarının da yaşandığı, uzun bir grev sürecinin ardından maaşlarında zam elde edebildiklerini biliyorlardı. Kendileri ise ayda 4000 ile 5000 Rand (G. Afrika para birimi- ç.n.) arasında aldıkları için öfkeliydiler. Maaşlarının 12500 Rand olmasını talep ettiler ve bir sonraki gün işbaşı yapmama kararı aldılar.    

Cuma sabahı iki kuzen, küçük amcalarının Impala madeninde tüberkülozdan öldüğü haberini aldılar. Grevin ikinci günü naaşı almaya gittikleri için şiddetin ilk işaretlerine tanık olmadılar.

Cuma akşamı olduğunda grevci işçiler küçük gruplar halinde, işe devam eden madencilerin yaşadağı iki barakaya onlarla görüşmeye gittiler. Grevci işçiler evdekileri de katarak toyi-toyi (G. Afrika’daki politik eylemlerde genelde oynanan bir dans türü- ç. n.) oynadılar. İçlerinden bazıları sopaları da havada salladı. Lonmin şirketinin güvenlik görevlileri grevci işçileri dağıtması için polisi çağırdı. Polis grevci işçilerin herhangi bir sorun çıkarmadığını söyleyerek müdahaleye gerek duymadı. Bunun üzerine Lonmin güvenlik ekibi 40’tan fazla plastik mermi attı işçilere. İki işçi ciddi bir şekilde yaralanıp hastaneye kaldırıldı.   

Çok daha sonra bu olayın raporunun tutulduğu Lonmin kayıt defteri –açılan ateşin bahsi geçmeyecek şekilde- Farlam soruşturmasına sunuldu. Silinen kayıtlar ise sonradan polis arşivlerinde bulundu. Bir şirket yöneticisi, daha sonra kayıtların silindiğini itiraf etti.   

Olaydan önceki akşam, Lonmin’in o zamanki başkan yardımcısı Barnard Mokwena, içeriye dönük bir bildiri kaleme almıştı. Sonradan bu bildiri Farlam soruşturmasına dahil edilmişti. Bildiride toplu sözleşmenin dışında kalan taleplere tolerans gösterilmemesi gerektiği yazıyordu. Grevci işçiler kendi sendikaları olan, ama patrondan yana olmakla suçladıkları Madenciler Ulusal Sendikası’nı (NUM) tanımıyordu. Sendika sürece dahil olmadığı için şirket grevi tanımayabilir ve işçilerle görüşmeye yanaşmayabilirdi. Mokwena konuşmak yerine, grevci işçilerin işten atılıp polise haber verilmesi talimatını verdi.        

Cuma gecesi Mbulelo ve Mambush Impala’dan dönmüşlerdi ve bir sonraki adımları konusunda tartışıyorlardı. Mbulelo amcasının cenazesi ile ilgilenmek için işten ayrılmak istiyordu. Mambush ise greve katılmakta kararlıydı. O gece Mambush iki yaşındaki kızları Asive ile Carletonville’de yaşayan eşi Veronica’yı aradı. Bu kasaba onun 2004 yılında ilk olarak madenciliğe başladığı yerdi. 

2008’de omzuna düşen bir kayayla yaralanıp Veronica’nın yönetici asistanı olarak çalıştığı tıp merkezine gitmişti. Mambush çok geçmeden Marikana’da maaşların da daha iyi olduğu ve kayaların daha sert ve güvenli olduğu bir iş bulup oraya taşındı. Veronica ile hastanede başlayan ilişkisini ise sürdürdü. 

Eşi Veronica, Mambush’un üyesi olduğu NUM sendikasına öfke duymasına rağmen daha önce hiç greve katıldığını görmemişti. Evin arka tarafındaki ağacın altında plastik sandalyelerde otururken, Mambush’un kendisine ve babası Ephraim’e, sendika temsilcilerinin madenden alınarak şirketin kendilerine nasıl zamlı maaş, araba ve cep telefonu verdiğini sık sık anlattığını hatırlıyordu.    Ayrıca Mambush, tüm bunlardan kısa bir süre sonra da sendikacıların kendilerini bu göreve getiren insanların hakkını aramayı nasıl unuttuğundan da bahsediyordu.  

Veronica onun “Bu sendika satılmış” dediğini hatırlıyor. Ayrıca bir keresinde Marikana’da onu görmeye gittiğinde bir saatliğine ortadan kaybolup diğerlerinden kopan Madenciler ve İnşaat Sendikası Birliği’ne (Amcu) üye olmaya gidişini anımsıyor.  


Marikana’da grevci işçilerin yürüyüşü (Paul Botes, M&G)

Ayda 5000 Rand alabimek için nasıl çırpındığından sık sık bahsederdi. Cape’nin doğusunda yaşayan ailesine maaşının büyük bir kısmını gönderir, geri kalanıyla da kaldığı barakanın kirasını verir ve kendi boğazına harcardı. Çoğu zaman ay sonunu getirmek için borç almak zorunda kalırdı. Kimi zaman arkadaşlarından bazen de ayda %50 kadar faiz isteyen tefecilerden. Veronica eşine, kendisi ve kızına para yollamayı kafasına çok takmamasını söylerdi. Veronica’nın tuğladan yapılmış bir evi vardı ve üniversite okuduğu için geçimine yetecek kadar kazanabiliyordu. “Ben çocuğa bakarım, biz diğer konularla ilgilenelim” derdi Veronica. 

Cuma gecesi Mambush eşine grevci işçilerin direnmesi gerektiğini söyledi. “Para çok az. Oysa temel   bir ihtiyaç.” diyordu. Veronica ise istedikleri maaş artışını almalarının mümkün olmadığını söyledi. Ama kocası için endişelenmedi de. En azından o sırada endişelenmedi. Oysa sonraki üç gün grev bir şiddet sarmalının içine girecekti.

TEPE
11 Ağustos Cumartesi sabahı grevci işçiler stadyumda toplandı ve NUM’un barakaları dolaşarak üyelerine işe gitmelerini söylemesini protesto etmek için NUM ofisine yürümeye karar verdiler. Grevci işçilerden bazıları ellerinde sopalar taşıyordu ve kararlı bir şekilde şarkı söylüyordu.  

Sonradan Farlam soruşturmasında o gün bir NUM yetkilisinin 30 sendika üyesini topladığı ve kendilerine uzun bıçaklar ve en az bir silah verdiği duyuldu. Grevci işçiler binaya yaklaşınca silah sesini duyup dağıldılar. NUM’ın adamları onları kovaladı. Grevci işçilerin kimisi dövülüp bıçaklanmıştı. İkisi kurşun yarasıyla hastaneye yattılar. O sırada öldü sanılmalarına rağmen hayatta kalabildiler.

Grevci işçiler futbol stadyumunu, NUM ofisine çok yakın olduğundan orayı toplanma yeri olarak kullanmaktan vazgeçti. Yerleşim yerlerinden birine yakın olan geniş ve boş bir arazideki tepede toplanmaya başladılar. Aralarında para toplayıp kendilerini şiddetten koruması niyetiyle yerli bir şifacıya ulaştırdılar.

Ondan sonra grevi başlatan kaya delme operatörlerinin yanısıra Lonmin’de çalışan diğer işçiler de NUM’un şirketle işbirliği yaptığını ve iki yoldaşlarını vurduğunu duyunca greve katıldılar.  

Yeni katılanlardan biri Mambush’un futbol oynadığı takımı çalıştıran 27 yaşındaki arkadaşı kısa ve kaslı Xolani Nzuza idi. Xolani Marikana’ya üniversiteyi bitirip sosyal çalışmacı olmak üzere sekiz yıl önce gelmişti ama parasız kalmıştı. 2006’da para için madende çalışmaya başladı. Mambush gibi o da NUM’dan ayrılıp Amcu’ya geçmişti. Olup bitenler onu çok öfekelendirmişti.

Daha sonra şöyle diyecekti: “Bizi koruması gerekenler bize ateş açıyordu”. Xolani akıllı ve hitabeti güçlü olduğu için, Mambush grevde başı çekerken onun yardımcısı olmuştu. 

Şiddet giderek tırmandı. Ertesi gün 12 Ağustos Pazar günü,  yaklaşık 150 grevci tepedeki yerlerinden Lonmin ofisine doğru yürüyüşe geçmişti. İtiş kakışlar oldu. Bir grevci taş attı. Bir güvenlik görevlisi de ateş açtı. Grevciler yürüyüşe devam etti. İşçilerden bazıları yanına bıçak almıştı. Bir güvenlikçiyi koltukaltından kalçasına kadar yaraladılar ve iki tanesi de ölümcül darbe aldı. Bir tanesi tanınamayacak derecede yanmıştı. Bir sonraki 24 saat içinde ise karanlıkta işe gitmeye çalışan iki madenci öldürülmüştü.   

Bu olaylara bakarak Farlam soruşturması iki tarafın da kusurlu olduğuna hükmetti. Buna göre Lonmin ve NUM şiddeti başlatmış, Güney Afrika polisi bu şiddeti hiç araştırmamış, grevciler de barbarca insanları öldürmüştü ve Lonman da açık bir şekilde tepkisiz kalmıştı.

Farlam soruşturması tavsiye kararlarında şu ifadeye yer verildi: “Lonmin’in işçileri korumak için madeni kapatması mümkündü. Ama iş yapma gerekçesiyle kapatmamayı tercih etti.”

Veronica Mambush’un telefonda endişeli bir sesle şöyle dediğini aktarıyor: “ Ortam çok karışık. Şiddet giderek daha fazla artıyor.” Veronica yanına gelip kalması için kocasına yalvardı ama tam da bu sırada Mambush ipleri eline almaya çalışarak işçileri şiddetten uzaklaştırıp asıl amaçları olan maaş zammına yönlendirmeye karar vermişti.


Lonmin’in arka tarafında, işçilerin işgal ettiği barakalar (Paul Botes, M&G)

13 Ağustos Pazartesi öğleden sonra, Mambush 200 kadar grevcinin başında, NUM üyelerinin işbaşı yaptığı haberini aldıkları madenlerden birine doğru yürüyüşe geçmişti. Lonmin güvenliği, önlerini kesip kimsenin çalışmadığını söyleyince Mambush korteji geri döndürüp tepeye doğru yönlendirdi. Sadece bir kez polis tarafından durdurulup sopa ve bıçakları bırakmaları istendi.

Polis Mambush’u, yanında Xolani ile videoya çekmişti. Mambush videoda: “Lütfen yolu bize açın. Bu istediğimiz tek şey. Kimseyle kavga etmiyoruz. Sadece tepeye gitmek istiyoruz.” diyordu. Grevci işçiler, eğer NUM üyelerinin saldırılarından onları korurlarsa, tepeye güvenli bir şekilde ulaşınca silahlarını teslim edecekleri konusunda polisle anlaştılar. Alandaki polis yetkilisi bunu kabul edecek gibiydi ancak videoda da görüldüğü gibi kendisine bir telefon geldi. 

O sırada il emniyetinden sorumlu Korgeneral Mirriam Zukiswa Mbombo (o hafta SAPS’tan emekli olduğunu açıklamıştı) Lonmin yöneticileriyle oturup çektikleri videodan grevci işçileri izliyordu. Mbombo 1980’de polis teşkilatına katılmış ve apartaytın bitmesinden sonra kariyer basamaklarını hızla tırmanmıştı. Farlam soruşturmasına göre Mbombo, Lonmin ofisinde bir operasyon merkezi kurmuş ve yalnız şirketle değil, grev liderlerini tespit etmesine yardım eden NUM sendikası yetkilileriyle de birlikte çalışmıştı.    

Telefon görüşmesi bittiğinde polis yetkilisi artık uzlaşmaya istekli değildi. Grevcilerin sopa ve bıçaklarını kendisinin ona kadar sayması bittiğinde bırakmış olmaları gerektiğini söyledi. Grevciler isiXhosa dilinde bir şarkıyla yanıt verdi: “Ne kadar şişinseniz de siz bir hiçsiniz.” Mambush en önde olmak üzere işçiler yere çömelerek saldırmaya niyetli olmadıklarını göstererek tepeye doğru yavaşça yürümeye başladılar. 

Polis videolarında birkaç dakikalığına ortalığın sakin olduğu görülüyor. Sonra bazı yetkililer göz yaşartıcı gaz sıkıyor ve grevci işçilere el bombası fırlatıyor. Hiç kimse bu konuda talimat alıp almadığını söylemiyor. Sonuç tam bir felaketti. Madenciler koşmaya başladı. Polis de onları kovaladı. İki polisi grevciler kuşatarak bıçaklayıp öldürdüler. Grevciler onların silahlarını da aldılar. 

O karmaşada ölen polislerin kimi arkadaşları üstlerini bu ölümlerden sorumlu tutarak onları öldürmekle tehdit ettiler. Bazı polisler de kaçan işçilerin peşine düştü. Birkaç madenci vuruldu. Bunların üçü hayatını kaybetti. Hiçbirinde silah yoktu. Biri 70m’den biraz daha uzaktan bir saldırı silahıyla alnından vurulmuştu.

 O akşam, ölen iki polisin parçalanmış beden fotoğraflarının, tüm ülkede polis teşkilatlarında elden ele dolaştırıldığı söyleniyor.       

Mambush ve yanındakiler tepeye vardığında kuzeni Mbulelo de oradaydı. Mambush’un ölümlerden bahsederek işçilere seslendiğini hatırlıyordu. O akşam Mbulelo Veronica’yı arayıp Marikana’ya gelmesi için ısrar etti. “Onunla konuşmaya çalıştım. Eve geri dönmesi gerektiğini söyledim ama beni dinlemek istemedi. Seni dinleyecektir. Lütfen gel.” dedi Mbulelo Veronica’ya.

Ama Veronica gelemedi. Çalışıyordu ve Marikana’ya gelecek parası yoktu. Tüm yapabildiği Mambush’u, “Polisler öldürüldüyse bu çok ama çok tehlikeli bir durum demektir.” diye uyarmaktı.

Veronica eşinin tutuklanıp hapse konabileceğini düşünüyordu. Ama Mambush daha ötesini görüyor olmalıydı ki, “ Bana bir şey olursa her şeye sen göz kulak ol. Ailemle de ilgilenirsin. Sana güveniyorum.” diyordu.

Veronica, “Neden böyle diyorsun? Sen nereye gidiyorsun ki ?” diye soruyordu.

Mambush, “Bana bir şey olursa bebeğim için güçlü ol.” diyordu.

HAYATIN VE ÖLÜMÜN GÜCÜ
Nelson Mandela 1994 yılında iktidara geldiğinde ANC, Cosatu Sendika Konfederasyonu ve Güney Afrika Komünist Partisi’nden oluşan üçlü koalisyon tarafından desteklenmişti. Mambush ve eşinin bilmediği, isyan eyleminin bu koalisyonun varlığında gerçekleştiğidir. Daha da kötüsü, koalisyon üyeleri, yalnız iktidarın gücünü değil aynı zamanda yaşam ve ölümün gücünü elinde tutan, ülkedeki en üst düzey iki polis yetkilisiyle bağlantı halindeydi. Kapıların ardında çok fazla kulis faaliyeti dönüyordu.  

Pazartesi akşamı, tam da Mambush’un eşiyle konuştuğu vakitte, Lonmin’in baş ticari yetkilisi olan Albert Jamieson, Madencilik Bakanı Susan Shabangu’ya yazdığı mektupta, sorunu çözmek için devletin tüm imkanlarının seferber edilmesini salık veriyordu. Shabangu daha önce Emniyet ve Güvenlik Bakanlığı Yardımcılığı görevinde de bulunmuştu. Nisan 2008’de bir toplantıda polis yetkililerine hitaben yaptığı konuşmada, “Sizi ya da çevrenizi tehdit etmeleri halinde öldürün serserileri. Yönetmelikleri dert etmeyin. Bu kısmı halletmek benim işim.” şeklinde talihsiz sözler sarfetmişti.      


Mambush Noki

14 Ağustos Salı günü yüzlerce grevci sangomanın iki oğlu tarafından okunup üflenirken, Lonmin’in yöneticileri emniyet müdürü Mbombo ile gizlice görüştüler. Toplantı kaydedilmişti. Kaset çözümlerinde Lonmin’den Mokwena’nın şirketin birinci önceliğinin grevcilerle görüşmek ya da anlaşmak değil onları tutuklamak olduğunu gözüpek bir şekilde ifade ettiği görülüyor. Ayrıca Mbombo’nun da polis yetkilisi olarak konumunu aşarak şirketi daha sert önlemler almaya teşvik edici şekilde konuştuğu anlaşılıyor.     

En az Mbombo kadar ne düşündüğü önemli olan bir başka şahsiyet de NUM’un kurucusu, Cosatu’nun kurucularından biri, Güney Afrika Anayasasını yazanlardan biri, anti-apartayd hareketinin büyük kahramanlarından biri olan Cyril Ramaphosa’dır. Diğer ANC liderleri gibi o da siyahların ekonomik olarak güçlenmesine katkı koymuş isimlerden biridir.

Ağustos 2012’ye gelindiğinde Ramaphosa’nın şirketi Shanduka aracılığıyla Lonmin’in de aralarında olduğu pek çok şirketteki hisseler ve yöneticilikler sayesinde 700 milyon dolar civarında bir servete sahip olduğu düşünülüyordu. Eski NUM liderinin şirketi şimdi Lonmin hisselerinin %9’una sahipti ve bağımsız yönetim kurulu üyesiydi. Komiser Riah Phiyega, Mbombo’ya Lonmin yetkililerinden büyük baskı geldiği yönünde bir imada bulunmuştu.    

Mbombo, Lonmin yöneticilerine Ramaphosa’nın, Julius Malema’nın ANC’den atılmasında doğrudan parmağı olduğunu açıkladı. Şimdi Ekonomik Özgürlük Savaşçıları’nın lideri olan Malema, birkaç ay önce Impala’daki madenci grevinde ortaya çıkıp arabuluculuk yapmıştı. Mbombo eğer Malema Marikana’daki grevde de görev üstlenirse bu iş için tutulduğunun sanılabileceğini söylemişti. Durumun politik yanlış anlamalara sebebiyet vermemesi için dikkatli davranılması gerektiğini belirtmişti.   

Dikkate alınması gereken bir ittifak oyuncusu daha vardı. Mbombo Lonmin yöneticilerine NUM’a karşı Amcu’yu desteklememeleri konusunda uyardı. Mbombo, Impala yönetiminin grevi anlaşmayla sonuçlandırarak Amcu’nun işbirlikçileri gibi görünmekten rahatsız oldukları kaygısını taşıyordu. Genelde de sorun maden şirketlerinin NUM’un yerine yeni sendikayı getirmek istemeleri nedeniyle çıkıyordu.  

Mbobmo anlaşmaya yanaşmıyordu. Grevcilere silahlarını bırakmaları için son bi şans vereceğini aksi halde ortalığın kan gölüne döneceğini söylüyordu. Şöyle diyordu: “ Yirmi kişinin öldüğü bir sonuç görmek istemiyorum. Burda olma nedenimiz bu değil.” Lonmin’den Mokwena bunu pek anlamışa benzemiyordu. Toplantı boyunca polisin elindeki imkanları tartışıp durdu. Kendisinin nişancılardan etkilendiğini de eklemekten çekinmedi.

Kendisi ve polis şefinin ortaklaştığı nokta bir şekilde bu olayın bir an önce sona ermesi gerektiğiydi.

Ertesi gün, 15 Ağustos Çarşamba günü Ramaphosa meşguldü. Lonmin’deki yönetim kurulu görevini kullanarak görüşmeler yapılmasını hatta daha iyi bir çözüm olarak anlaşma sağlanmasını isteyebilirdi. Bunun yerine- daha sonra Farlam soruşturması kapsamında e-posta trafiğinde görüleceği üzere-  polisin harekete geçmesini istedi. Ahbabı olan müdürlere yazdığı mektupta gerçekleşen kötü olayların bir iş anlaşmazlığı gibi görülemeyeceğini, açık bir şekilde alçakça suç unsuru içerdiklerini ve bu yüzden akabinde önlenmeleri gerektiğini belirtmişti.     

Mambush ve tepedeki 4000 işçinin bunlardan haberi yoktu tabi. Hatta onlar iyimserdi. Mambush, Xolani ve üç kişiyi daha temsilci olarak seçmişlerdi. Yetkililer zırhlı bir aracın içinden Mambushla görüşmeyi kabul etmişti. Mambush tamponun önünde durarak ön cama doğru eğiliyor ve tek isteklerinin konuşmak olduğunun anlaşılmasını umuyordu.  


Mambush Noki Doğu Cape’de Mthatha dışında Mqanduli’de bir aile kabristanına defnedilmişti (Paul Botes, M&G)

Amcu başkanı Joseph Mathunjwa tepeye gelerek, işe geri dönmeleri durumunda Lonmin yöneticisinin işçilerin isteklerini kabul edeceği müjdesini verdi. Bu teklif, anlaşmanın sağlanabileceğini düşündürmüştü. Hepsi Amcu’ya katılmamış olan grevciler Mathunjwa’dan düşünmek için zaman istediler ve ertesi sabah 9’da tekrar yanlarına gelmesini söylediler. O da bir polis yetkilisine ertesi sabah herkesin mutlu olacağını düşündüğünü belirtti.     

O akşam Johannesburg’da emniyet teşkilatının tüm yönetim kademeleri, Amcu liderinin meseleyi çözme inisiyatifine sahip olmasından haberdar edildi. Emniyetin düzenlediği toplantıda ise protestocu kalabalıkların silahsızlandırılması ve takviye güçlerin konuşlandırılması talimatının verildiği resmi kayıtlara geçmişti. Mbombo’nun telefon kayıtları, hemen bu toplantıdan sonra iki Lonmin yöneticisini aradığını gösteriyordu. Bu kayıtlara göre, Mbombo eğer grevi polis bitirirse Lonmin’in işçilerle anlaşma yapmaya ihtiyacı kalmayacağını söylüyordu.      

O Çarşamba akşamı Marikana’da 550’den fazla polis toplanmıştı. Müdürleri 4000 atımlık mühimmat ve 16 kişilik bir cenaze aracı siparişi vermişti. 

ÇIKMAZ
16 Ağustos Perşembe sabahı erken saatlerde Mathunjwa grevcilerin işe dönme planının detaylarını konuşmak için Lonmin yöneticileriyle bir araya geldi. Görünenin arkasındaki senaryoyu bilmediğinden, bir çıkmazın içinde buldu kendini. Şirket şimdi hiçbir şeyi görüşmeye yanaşmıyordu. Tepede bekleyen grevciler saat 9’u geçmesine rağmen Amcu liderinden haber alamamışlardı.   

Saat 9:30’da Mbombo bir basın toplantısı yaparak Mathunjwa’nın planından hiç bahsetmeden: “Grevi bugün bitiriyoruz.” dedi. Saat 10:30’da hala Amcu liderini beklerken, Mambush tepenin önünde polisin dikenli teli öfkeyle kaldırmaya başladığını gördü. Öğlen Mathunjwa yanlarına geldi ve sonuç alamadığını ama yeniden deneyeceğini söyleyerek gitti.       

Mambush moralleri yüksek tutmaya çalışarak elinde megafon sol eli havada, grevcilere Lonmin görüşmeye yanaşana kadar beklemeleri yönünde çağrıda bulundu. “Tutsak olmaktan yorulduk. Burda kimin kalacağına karar vereceğiz. Polis mi biz mi? Aynı yerde iki boğayı tutamazsınız.” Saat 13:30’da polis yetkilileri grevcileri silahsızlandırıp dağıtma planını gözden geçirmek için toplandı. On dakika sonra da Pretoria’nın Anglikan psikoposu Johannes Seoka beklenmedik bir şekilde tepenin oraya geldi. Xolani gelen din adamından yiyecek istediklerini ve patronları anlaşmaya ikna etmesini istediklerini söyledi. Xolani adamın cep telefonunu da aldı.

Lonmin ofisinde Mathunjwa, Mbombo ile görüşmeye çalıştı. Ama onun binadan ayrıldığını söylediler. Grevcilerin maaş zammını şirket yöneticileriyle görüşmeye çalıştı ama şirket temsilcileri kendisini geri çevirdiler.   

15.30’da Amcu lideri işçilerin yanına gelerek diz çökeek şöyle dedi: “ Yoldaşlar biliyorsunuz, Afrika’da bir siyahın hayatı çok ucuz… Bizi öldürecekler, işimizi bitirecekler ve yerimize başkalarını alarak istedikleri ücreti vermeye devam edecekler. Bu da bizim kaybetmemiz ve kapitalistlerin kazanması anlamına gelecek. Ama başka bir seçeneğimiz daha var. Kardeşler bakın diz çöküyorum karşınızda, gelin NUM’un izin verdiği bu kanlı oyuna biz son verelim. Kan dökülsün istemiyoruz.”  

Konuşması bittiğinde yüzlerce madenci tepenin ordan aşağı doğru yürümeye başladı. Xolani en öndeydi ve bir yandan savaş hazırlıklarının neler olduğuna bakıyordu: elden ele dolaşan silahlar, polis arabaları, toplanmış teller ve havada dönüp duran üç helikopter. Tepede küçük bi grupla duran Mambush’u uyarmak için aradı.

Yanındakilerden biri, Mambush’u 24 yaşından beri Doğu Cape’de köyde oynadıkları futbol oyunlarından tanıyan Mzo diye bilinen iriyarı lokomotif makinisti Mzoxolo Magidiwana’ydı. Mambush’un grevcilere :  “Kaçmayın. Biz yanlış bir şey yapmadık.” dediğini aktarıyor. 


Noki’nin kardeşi Mbulelo, kardeşini toprağa vermeden önce tabutla kısa bir süre baş başa kalıyor (Siphiwe Sibeko, Reuters)

Mzo, onların grubu en yakın -400m kadar- barakaya doğru ilerlerken Mambush’un yanında kaldı. Videolarda yüzlerce silahlı polisin etraflarını kuşattığı görülüyor. Grup barakalara yaklaştığında bir polis kamyoneti tam önlerinde durup dikenli telleri yere yayarak önlerini kesti.

Mambush, grubu çalılık ve otların olduğu küçük bir çitin sol tarafına doğru yönlendirdi. Barakaya iyice yaklaştıklarında önleri daha fazla polis aracı tarafından kesilmişti. Göz yaşartıcı gaz atmışlardı. Su panzeri ateş açtı. Ve mermiler hem arkadan hem de soldan havada uçuştu.    

Mzo sağdan, çitle baraka arasında kalan küçük bir boşluktan koştuklarını ancak bu sefer daha fazla merminin önden geldiğini hatırlıyor. Üç kurşunun vücudunun sol tarafına kaburga, kalça ve dirseğinden girdiğini anımsıyor. Mzo düşüyor, diğerlerinin düştüğünü de görüyor. Mambush’un da düştüğünü görüyor. Yerde yatarken dördüncü kurşunu da kalçasının sağ tarafında hissediyor. Sırtüstü yerde yatıyor öylece. Bacaklarını hareket ettiremediğini söylüyor. Ateş durmuştu. İki ya da üç polisin başına toplandığını söyledi.       

Sangoma ve oğulları hakkında, kim oldukları ve nerede oldukları gibi sorular sormaya başladılar. Ve bilgi vermezse kaburgasının sağından bir daha ateş etmekle tehdit ettiler. Soru sormaya devam ettiklerini ve yanıt alamayınca polislerden birinin kasıklarına önce tekmeyle vurduğunu ardından iki el ateş ettiğini söyledi. Toz dumanın arasında Mambush’u görebildi. Yüzükoyun yerde yatıyordu. Battaniye tek omzuna dolanmıştı. Ağzı biraz açıktı ve dilini toz kaplamıştı.   

Tepeden bakan Xolani saldırının tekrar başladığını gördü. İlk başta Mambush’a bakmaya gidecekti. Ateş seslerini duyunca Liau adında bir madencinin yanına giderek artık Mambush’u göremeyeceğini başka bir yere gidip saklanmaları gerektiğini söylediğini hatırlıyor. Ama Liau onu dinlemeyip barakaya doğru koşmaya başladı. Çenesinden vurularak öldü. Orada hayatını kaybeden 17 kişiden biriydi. Xolani ise ters yöne gitti ve grev lideri olarak hedef haline gelmemek için ceketini yırtıp atarak uzaklaştı. 

15 dakika boyunca ateş sesi duyulmadı. Daha sonra polisler iki grup halinde daha küçük iki tepecikten birine doğru yaklaştı. Onlarca grevci kaya ve çalıların arkasında gizleniyordu. Polis çalıların ardındaki insanları hedef alarak 295 mermiyi boşalttı. On yedi kişi daha oracıkta hayatını kaybetti. Helikopterlerin birinden polis, kaçan madencilerin üstüne ses bombaları atıyordu.

Bu kaosun içinde Xolani afallayıp telefonunu çıkardı ve Pretoria psikoposunu aradı: “Bizi burda öldürüyorlar, peder” diye yakardı.

YEŞİL BATTANİYE
Bu yıl Mart ayında Doğu Cape’de bir vadinin tepesinde Mambush’un ailesinden 20 kişi ve arkadaşları bir kulübede toplanmıştık. Benimle ve ölen 34 kişinin ailelerini gönüllü olarak temsil etmek üzere Marikana’ya gelen Londralı deneyimli avukat Jim Nichol ile konuşmaya gelmişlerdi. Mambush’un büyüdüğü köyde yapılan cenaze törenine yüzlerce kişinin otobüslerle Johannesburg’tan nasıl geldiğini, yerli klan şefi ile bölge meclis üyelerinin nasıl eşlik ettiklerinden bahsettiler. Polis bile temsilci yollamak istedi ama köylüler bunun hoş karşılanmayacağı konusunda uyardılar.

Mzo orada değildi. Üç ay hastanede kaldı. Ama Mbulelo oradaydı. Tabutu taşıdı. Xolani de ordaydı. O da hala grevle uğraşıyordu. Ölümlerden beş hafta sonra sonunda Lonmin anlaşmayı kabul ederek %7 zam yapmayı uygun gördü. Veronica da kızı Asive ile geldi. Çantasına tıkıştırdığı kana bulanmış yeşil battaniyeyi çıkarıp törensel bir şekilde yaktı.          

Nichol Farlam soruşturmasından son haberleri verdi. Buna göre polislerin grevci işçileri vurduğu ve sahte kanıt yaratmak için silahları işçilerin ölü bedenlerine sakladığı anlaşılmıştı. Soruşturma konseyi altı polis yetkilisini yalan ifade vermekle suçlamıştı. Ayrıca polisin videoyu ve yazılı kayıtları saklayarak kendini aklamak için başka bir hikaye uydurduğu ortaya çıkmıştı.   

Mambush’un ailesi, köydeki hayattan ve 1994’den beri nelerin değiştiğinden bahsettiler. Eski yıpranmış kulübelerin yerini tuğladan yeni binaların aldığını söylediler. Hükümet köye giden yeni bir asfalt yol inşa etmişti ve öğrencileri liseye götüren bir otobüs tahsis etmişti. Eskiden Mambush okula gitmek için 5km yürümek zorundaydı. Ve yeni bir sağlık merkezi açılmıştı.  

Her şeyin o kadar da değişmediğini de eklediler. Hala köyün ortasındaki üç kulübede yaşıyor ve çoğu yerde yatıyordu. Hala elektrikleri yoktu. Odun ateşi yakıp gaz lambası kullanıyorlardı. Su şebekeleri hala yoktu ve hayvanlarıyla aynı dereden su kullanıyorlardı. Köye yeni verilen otobüsün bir yıl dolmadan bir şekilde hizmeti durdurulmuş. Sağlık merkezinin de yeri çok uzaktaymış.

Her şeyin ötesinde hala düzgün bir gelirleri olmadığını söylediler. Yine de 1994’ten bu yana durumlarında biraz düzelme olduğu söylenebilirdi. Emekliler ve hastalar için miktarı düşük ama gene de önemli sayılabilecek, devlet tarafından verilen sosyal fonlar vardı. Okulda da yemek projesi vardı. Sabahları lapa, öğlenleri de düzgün bir yemek veriliyordu. Ama gerçek şu ki on yıllar boyunca olduğu gibi, sırtlarını erkeklere dayamak zorundalardı. Tıpkı Mambush’un kuzeye taşınıp yerin altında çalışması ve ailesine hayatta kalmalarına yetecek parayı göndermesi gibi. Yolda bir yerlerde ilerleyen motor bozulmuştu.