Shimshek Ashdod'un Farkını Bilir mi?

KENTİN SESİ - KUŞADASI Yazıları

Kadroda tekaüt borsa broker'ı bulundurma zorunluluğu nedeniyle, Majesteleri Kraliçe'nin yabancı kontenjanından, sıfır bonservis bedeliyle, fakat İran'la yapılacak maçlarda mutlaka santrfor oynatılacağı taahhüdü ve "alın turşusunu kurun, şu yabancı sermaye düşmanlarını da biraz susturun" temennileriyle transfer edilen Mehmet Shimshek'in bir kehaneti var: "İsrail'le ticaretin Türk ekonomisi içindeki payı yüzde 1'in altında, krizin Türk ekonomisine yansımaları da son derece sınırlı olacak" buyuruyor canımız ciğerimiz borsamızdaki ayıların ve öküzlerin, pardon, boğaların şehvetini azaltıcı bir kelek durumun mevzubahis olmadığını yemin billah anlatmaya çalışıyor.

Şu yüzde 1'i yabancı finansçıların raporlarında mı okudu, Türkçe'ye mi yanlış çevirdi, türev enstrümanlardan mı türetti, yoksa kafasından mı üretti bilinmez, ancak Kuşadası özelinde İsrail sermayesinin payının yüzde 1 falan değil, neredeyse yüzde 51 olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün.

Zira Kuşadası turizme, turizm de yolcu gemilerine bağımlı, gemi sayısı ise tek bir şahsın, İsrailli limancı Sammy Ofer'in iki dudağı arasında.

Bir İsrail vatandaşı, bu kenti ister güldürür, ister süründürür pozisyonda yani.

Soru şu: İsrail-Türkiye ilişkileri iyice gerildiğinde, Ofer "Gazze'nin derdi beni de gerdi" gerekçesiyle limanın kapasitesini düşürüp kent turizmini felç etmeye kalkarsa, Shimshek'in hükümeti (hayır hayır, Britanya değil, TC hükümeti) halkımıza dönüp "Sami Abimiz yamuk yapmaz, memlekete vereceği zarar da yüzde 1'i aşmaz" mı diyecektir?

Tut ki baskın sırasında salya sümük ağlayan İsrail askerinin fotoğrafı Türk gazetelerine düşünce Sammy'nin milliyetçi damarı kabardı ve "ben de şunların anasını ağlatayım" deyip limanın kepenklerini bir gece ansızın indiriverdi bu tasarrufundan dolayı herhangi bir TC yetkilisi kendisinden hesap sorabilecek midir? (Malum, uluslararası-tahkim var ya, o bakımdan soruyorum.)

Bitmedi: Selefiniz (yok yok, Merrill Lynch'deki değil, bakanlıktaki selefiniz) bu İsrailli'ye limanın yanında koskoca denizi de eşantiyon vermiş, (Hürriyet'in fotokopisini yayınladığı) resmi damgalı kira kontratının "Kiralananın Cinsi" bölümüne büyük harflerle "Ege Denizi" yazmışsınız şimdi siz o denizde maaile yüzerken Mister Ofer "ananı -ve mayonu- al da git lan denizimden" deyiverse, "pardon, bari bi yüzde 1 daha yüzseydim" ricasında mı bulunacaksınız?

Yanlış anlaşılmasın, Ofer'in Kuşadalı turizmcileri sırtından hançerleyecek ve arada kendi şirketine de göz göre göre para kaybettirecek kadar hasta ruhlu davranabileceğini ben de şahsen tahmin etmiyorum dikkat çekmek istediğim gaflet, tüm bir kentin yazgısının tek bir ademoğlunun keyfine terkedilmesi... Bu topraklara ilişkin hiç bir vicdani sorumluluk taşımayan bir yabancı işadamına (*) böylesine ürkütücü bir şalter-indirme ehliyetinin verilmiş olması...

Ardından da bileşik-faizden başka hesap bilmeyen birisinin "korkmayın ahali, riskimiz yüzde 1'in altında" demesi...

Tek-pasaportlu fanilere nazaran kafası para işleriyle çok daha fazla meşgul olan çifte-pasaportlu ve çifte-çekirdekli finansçılarımız bu anlatılanları kavramakta güçlük çekebilir, konunun çifte-maaş-hakkı yahut çifte-zevce-izni ile ilgili olduğunu falan zannedebilirler o yüzden izahati çift-taraflı yapıp krizin karşı yakasından da bir örnek vermek zorundayım:

Shimshek Ashdod'u bilir mi, haberlerde adını duymuş olmalıdır yok hayır, İsrail'in borsa endeksi falan değil, Ashdod, yardım gemilerinin baskından sonra zorla yanaştırıldığı limandır ve (aynen Kuşadası Limanı gibi) stratejik konumuyla Ashdod ekonomisinin önemli bir oranını yönlendirme gücüne sahip bulunmaktadır. İşte o Ashdod Limanı eskaza TC uyruklu bir şirket tarafından işletiliyor olsa idi, (mesela) limanın İsrail askerlerince -yardım filosundaki TC yurttaşları aleyhine- kullanılması bu kadar sorunsuz olmayabilir, belki de (mesela) özel Türk işletmecisi tarafından İsrail'in ihracat ve ithalatını baltalamak amacıyla -Türkiye'den gelen tezahüratın da etkisiyle- kapısına kilit dahi vurulabilirdi.

Ashdod Limanında külliyen geçersiz olan bu ihtimallerin Kuşadası'nda en azından akıllara takılmasının tek sebebi var: Ashdod Limanı kamu işletmesi, Kuşadası Limanı ise bir İsrailli'nin özel mülküdür.

Cebinizde ikinci bir Britanya pasaportu varsa "amaan, nasıl olsa Londra borsası etkilenmez" deyip kendinizi rahatlatabilirsiniz ancak tek-pasaportlu tekdüze insanlar için tablo asap bozucudur: Türkiye Ashdod Limanı üzerinde en küçük bir söz hakkına sahip değilken, İsrail Kuşadası Limanını pekala kendi hükümranlık sahasında sayabilecek durumdadır.

Kabine arkadaşlarının "Ula Memo, şu benim bir kaç milyon doları nereye yatırayım koçum" vb. sorularına yanıt vermekten kendi portföyüne, şey yani kendi köyüne bile zor vakit ayıran "Borsacı Shimshek", kamu idaresinin mezata çıkardığı muhtelif "mal" türleri arasındaki stratejik/non-stratejik ayrımından bihaber olabilir ancak "Bakan Mehmet" liman satmanın limon satmaya veya, misal, çiklet fabrikası pazarlamaya hiç mi hiç benzemediğini öğrenmelidir. Bakan Mehmet, ayrıyeten, espritüel selefinin "canım yabancı yatırımcı tesisi sırtlayıp evine götürmeyecek ya" incisiyle taşı gediğine oturttuğunu sakın ola zannetmemeli, yabancı monopollerin stratejik tesisleri sırtlamadan da ne haltlar karıştırabileceğini Kuşadası örneği üzerinden ufak ufak hesaplamaya başlamalıdır.

Limanınızı elinde tutan ülkeye posta atmanız zordur.

Liman vermek, iktidar devretmektir.

-----------------------------------------------------------------
(*) Üstelik bu işadamı, "Sammy Ofer İletişim Okulu" adlı, İsrail ordusu için propaganda uzmanları yetiştiren bir fakültenin de sahibi ve İsrailli deniz komandolarının en iyilerini okulunda ücretsiz okutacak kadar da İsrail aşığı... Yardım filosunu basan komandolardan da ilerde Ofer Okulu'na beleş yazılanlar muhtemelen çıkacak yani. (Gerçi salya sümük ağlarken fotoğraflanan askerlerin bu promosyondan yararlanması hayli zor görünüyor ama, artık orası okul patronunun sorunu.)