'Bu durum 64 yılda ülkeyi yönetenlerin, bu raporun geneline aldırmazken dini öğretim konusunu ülkenin temel sorunu haline gelmesine katkı yaptıkları anlaşılıyor.'

Türkiye Eğitim Milli Komisyonu

Geçen haftaki yazımda değindiğim bu komisyon, oluşumu, çalışma yöntemi ve 64 yıl öncesinde günümüze ışık tutan içerikteki raporuyla ilginç bir komisyon.

Demokrat Parti’nin (DP) eğitim bakanlarından Hüseyin Celal Yardımcı (eğitim bakanlığı dönemleri 17 Mayıs 1954-9 Aralık 1955; 26 Kasım 1957-22 Mayıs 1959), ABD ile yakın ilişkiler kuran bir bakandı. Onun girişimleri ve ABD ile ilişkileri sayesinde 1950’nin ikinci yarısında, ABD’nin geniş arazili üniversitelerinin benzeri olan Erzurum Atatürk, İzmir Ege ve ODTÜ gibi üniversiteler açılmıştı. Yabancı dille eğitim yapacak Maarif Kolejlerini (şimdiki adıyla Anadolu Liselerini) de o açmıştı.

ABD’nin tanınmış vakıflarından Ford Vakfı, Celal Yardımcı’nın bakanlığı sırasında, eğitim ve öğretmen yetiştirme konusunda Türkiye ile yapacağı iş birliği için üç kişilik bir komite kurmuş. Tanınmış ABD’li eğitimci Philip H. Coombs’un başkanlık ettiği bu komite, hazırladığı raporu 4 Aralık 1957’de bakanlığa sunmuş.

Bu Ford komitesinin raporu üzerine bakanlık, üçü akademisyen, üçü Talim ve Terbiye Kurulu üyesi ile diğerleri bakanlık mensubu olan 12 kişilik ‘Eğitim Milli Komisyonu’ oluşturmuş. Bu komisyon çalışmaları sonunda da bir rapor1 hazırlayıp bakanlığa sunmuş.

Bu rapordan öğrendiğimize göre, bu komisyonda, yurt içi ve dışı incelemelerinde danışmanlık yapmak üzere bir Amerikalı ve bir de Fransız akademisyen görevlendirilmiş.

Bu komisyon, Ekim ve Aralık 1958 ile Ocak 1959’da Ankara’da toplantılar yapmış. Bu çalışmalara zaman zaman yabancı danışmanlarla Ford Vakfı’nın temsilcileri de katılmış. Bu komisyon, 4 Ocak-2 Şubat 1959 tarihleri arasında, sırasıyla Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Adana, Mersin, İzmir, İstanbul ve Bursa’da incelemelerde bulunmuş. 2-10 Şubat tarihleri arasında Ankara’da yapılan sürekli toplantılar sonunda da, yurt dışında nerede ve hangi konuların inceleneceği belirlenmiş.

Bu komisyon, 1959 yılında, 16-27 Şubat tarihleri arasında Japonya’da, 1-31 Mart arasında ABD’de, 4-21 Nisan arasında Fransa’da, 21 Nisan-8 Mayıs arasında İngiltere’de, 8-23 Mayıs arasında Batı Almanya’da ve 23-31 Mayıs tarihleri arasında da İtalya’da incelemelerde bulunmuş. Gidilen ülkenin değişik bölgelerinde anaokulundan yükseköğretime kadar pek çok eğitim kurumunda görüşmeler ve incelemeler yapmış. Komisyonun incelemelerine yerel eğitimciler de katılmış. Sonra da komisyon, raporunu yazmak için 1 Haziran’da (nedense) Viyana’ya geçmiş.

Bu komisyon 18 Temmuz 1959’da raporunu zamanın eğitim bakanı H. Avni Başman’a sunmuşsa da, bakan/DP bu raporu hasıraltı etmiş. 27 Mayıs 1960 devriminden 9 gün sonra, Talim ve Terbiye Kurulu bu raporun basımına karar vermiş.

Bu komisyonun ciddi ve kapsamlı bir rapor yazdığı görülüyor. Raporda, Türkiye’nin sosyal, kültürel, ekonomik ve eğitim durumu özetleniyor. Okulöncesi ve ilköğretimden başlayıp eğitimle ilgili 19 farklı alanda gözlemlerini aktarıp önerilere yer veriliyor. Raporda, gelişmiş ülkelerde;

  • bireylere eşit eğitim olanakları verildiği, bu durumun demokrasinin ve demokratik yaşamda bireye verilen önemin ve değerin doğal sonucu olduğu (s.13);
  • çocuklara yalnız belleğe dayalı kuru bilgiler verilmekle kalınmadığı, onların bedensel, zihinsel, duygusal ve iradi alanlarda da olgunlaşıp gelişmelerine önem verildiği (s.15);
  • çocukların farklı özelliklere sahip olduklarını dikkate alarak, onların eğitim-öğretim hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla rehberlik hizmetlerine önem verildiği (s.15);
  • öğrencilerin edinimlerini değerlendirmek için nesnel ölçeklerin kullanıldığı (s.22);
  • çocuk ve gençlerin kişilik ve karakter gelişimi ve özellikle de iyi yurttaş olmaları yönünde okul dışı sosyal gençlik örgütlerinin önemli bir işlev gördüğü (s.22);
  • iktisadi ve kültürel açıdan ülkelerde görülen ayrımın, ülkemizdeki kadar büyük olmadığı (s.30);
  • 37 yıldır savaş görmemiş ülkemizde insan kaynağı yeterince kullanılmazken, savaştan çıkmış Almanya ve Japonya’nın insan kaynaklarını kullanabildikleri için durumlarını düzelttikleri (s. 33);
  • Okul öncesi eğitime büyük önem verildiği (s.39);
  • 1951 yılı itibarıyla bir öğretmen başına düşen yurttaş sayısının Türkiye’de 440,1 iken örneğin ABD’de 120,7 ve İtalya’da 160,1 olduğu (s.73);
  • meslek kuruluşlarının, siyasal amaçtansa, mesleğin ve meslek mensuplarının maddi ve manevi gelişimlerine katkı sağlayacak nitelikte çalıştığı (s.83);
  •  milli gelirden eğitime ayrılan payın, genelde Türkiye’de ayrılan paydan çok daha yüksek olduğu

vurgulanıyor.

Raporda, Türkiye’deki eğitimle ilgili olarak, örneğin;

  • hemen hiçbir konunun Türkiye için yurttaşların eğitimi kadar önemli olmadığı;
  • bir eğitim sisteminde devletin gereksinimleri ile bireyin gelişme kuvvetleri arasında uyumlu ve yapıcı bir ilişkinin bulunması gerektiği;
  • yetişkinler arasında okuma-yazma oranının hâlâ yüzde 40’larda olduğu;
  • zorunlu olduğu halde ilkokul çağındaki çocukların üçte biri ile ortaöğretim çağındaki çocukların yüzde 60 kadarının hâlâ okula gidemedikleri;
  • 1953’te hazırlanan İlköğretim Kanunu tasarısının hâlâ yasalaşmadığı;
  • okullarda uygulanmakta olan yabancı dil öğretiminin yetersiz olduğu;
  • yabancı dil öğretiminde yalnız İngilizceye ağırlık verilmesinin yanlışlığı

vurgulanıyor.

Raporda ayrıca;

  • yabancı ülkelere gönderilecek öğrencilerin Türkiye’ye geri dönmelerini sağlayacak önlemlerin alınması;
  • maddi durumları yetersiz olup yetenekli öğrencilere de yabancı dille eğitim yapılan okullarda öğrenim görme fırsatı verilmesi;
  • yatılı bölge okullarının çoğaltılması

gibi önerilere yer veriliyor.

Dini öğretimle ilgili olarak yapılan şu iki uyarı da dikkat çekiyor:

  1. DP döneminde açılan imam hatiplileri kastederek “Eğer bu nesil, hem dine hem inkılaba inanmış bir nesil olmaz bilakis inkılabın önüne çıkar, bu milletin inkişafını durdurmaya çalışırsa, bu okullar da sevimsiz bir hatıra bırakarak medreselerin akıbetine uğrayacaktır” (s.110).
  2. Okullarımızda din öğretimi köylere kadar uzanan sivil bir öğretim faaliyeti, son yıllarda gittikçe artan bir hızla yayılıyor. … hele kurslarda cehalet, … ve irticai temayüllere imkan vermeme hususu önemli problemlerimizden biri olarak görülmelidir (s.111).

Bu komisyonun gözlemleri ve önerileri, genelde günümüzde de geçerliğini koruyor. Bu durum 64 yılda ülkeyi yönetenlerin, bu raporun geneline aldırmazken dini öğretim konusunu ülkenin temel sorunu haline gelmesine katkı yaptıklarını gösteriyor.

[email protected]

  • 1. MEB Türkiye eğitim milli komisyonu raporu. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1960.