'Düzenin bütün rehineleri birleşmeli. Bugün aydınlar dalga dalga, piyasanın, kapitalizmin duvarlarını yıka yıka halka gitmeliler. Rehinelikten çıkmanın çaresi örgütlenmektir.'

Rehineler

ABD’yi saran 2008 krizine ilişkin bir yoldaş-iktisatçımız bizim Nâzım Hikmet Kültür Merkezinde konferans vermişti. Gayrimenkul piyasasındaki kriz, yoksullara atılan bir kazıktı aslında. Önce, parası olmayanlara, hatta işi bile olmayanlara ev satmanın yolunu icat ettiler. İnsanların gelecekleri karşılığında piyasa canlanıp uçabilirdi. Uçtu da. Mortgage yeni icat edilmemişti, ama neo-liberalizm çağında iş çığırından çıkarıldı. Artık kredinin riski bile alınıp satılabiliyordu. Balon patlayıp da sistem çöktüğünde çare basitti: Bankalar konutlara el koymaya başladı. Hocamız bu işlemin nerelerde yoğunlaştığını gösteren bir görsel de paylaşmıştı sunumunda. Olay büyük çoğunlukla siyah ve latinoların yaşadığı semtlerde geçiyordu! Parası olmasa da Amerikan rüyası yaşayabileceğini sanan rehinelere, şimdi başlarını sokacakları dört duvar kalmıyordu. 

Bir keresinde de bir sendikada, dost işçi önderleriyle sohbet ediyorduk. Birkaç işyerinde grev gündemdeydi ve herkesin yüzünden düşen bin parçaydı. Grev sınıf mücadelesinin okulu değil miydi? Kurcalayınca temsilcilerden başlayarak neredeyse bütün örgütlü işçilerin kredi borcuna batmış oldukları döküldü masaya. İşçi sınıfının gelecekte verebileceği mücadele de rehin alınmıştı meğer…

Çağdaş kapitalizm böyle örgütleniyor. Yurttaş emekçinin hak arayışı tasfiye ediliyor, yerine kömür, erzak yardımına muhtaç bir güruh geçiriliyor. Bu aynı zamanda bir politik mekanizmaydı. Halk ölümden kaçmak için sıtmaya rıza göstermek zorundaydı. Ya bu hibeler de olmasaydı, ne yaparlardı! Neyse ki dinimizde zekât diye bir şey vardı…

Artık köylüye üretmemesi için para veriliyor. Ülke kendi temel gereksinimlerini, sanayinin ara mallarını, toplumun gıda maddelerini üretmiyor. Toplum bir bütün olarak rehin. Daha kötüsünün gelmemesi için biat etmek gerekiyor. 

***

Aydınlar bu felaketi analiz etmekten hiç geri kalmadılar. Türkiye’nin çalışan, analiz eden, doğrusunu modelleyen aydından yana, başka ülkelerden aşağı kalır yanı yoktur, fazlası vardır. Sadece bilim alanında değil, sanatta da bu böyle. Var olan durumu değiştirecek bir güçle bütünleşmese de, bilim ve sanatın doğruyu, insana yaraşanı, güzel olanı açığa çıkartması, kuşkusuz hiç yoktan iyi. 

Hiç yoktan iyi demek ayıp oluyor; bu kadarı çok iyi. Varacağımız yeri biliyor olmak muazzam bir kazanım. 

Biliyoruz… Barınma bir hak olacak ve konut alınıp satılan bir meta olmaktan çıkacak. Sağlık hizmetine erişim için özel sigorta gerekmeyecek. Beslenme toplumun bütün kesimlerine kamusal bir hak olarak sunulacak. Kimse okuluna, işine gidip gelirken yol parasını düşünmek zorunda kalmayacak. Kim neye yeteneği varsa o alanda eğitim alabilecek; her düzeyde ücretsiz olarak… Dahası, tiyatro izlemek, konsere gitmek de alabildiğine kolaylaştırılacak. Çünkü sanatın, sadece izleyicisi olmak değil, parçası olmak da, yurttaşlık hakkı. Sanatın aristokratların ayrıcalığı sayıldığı çağ çoktan kapandı. Şimdi neden zenginlere özel mekânlara sıkıştırılsın, neden alınıp satılsın? 

Bunları biliyoruz. Ama bilginin hayatı değiştirecek bir hareketi beslemesi ve onun parçası ve silahı olması o kadar kolay değil. Çünkü rehineler her yerde…

***

Eski bir kriz hakkında konferans veya bir sendika binasındaki sohbet yeterince açık. Peki ya İstanbul’un göbeğinde bir tiyatronun elektriğinin bir holding şirketi tarafından kesilmesi… Bu da bir o kadar açık mı? Elektrik dağıtım imtiyazını devletten devralan bir şirket, faturaları bir gecede üçe katlayıp sonra ödemeyeni karanlığa nasıl mahkûm edebilir? Kâr için temel bir gereksinimi satan birileri, kâr amaçlı olmayan, sanat yapan başkalarını nasıl karanlıkta bırakır? 

Yok, yok; özelleştirmeciliği sorgulamayacağım burada. Onu yaptık zaten. Yukarıda “biliyoruz” dediklerim içinde o da var. Devlet toplumun temel gereksinimlerinin hak değil ticaret konusu olduğunu ilan edip, kâr etme ayrıcalığını sermayeye devredeli çok oldu. Bunun bir yağma olduğunu da analiz ettik, gösterdik. Son zamlar sayesinde haklı olduğumuz çıplak gerçek haline de geldi. Pandemide, alışveriş merkezleri ve camiler açıkken konser ve sinema salonları kapatılmıştı. Bu da sanatın, sanat yoluyla sosyalleşmenin istenmediğini gösteriyordu… 

Soru, halkın durumunu analiz eden ve bilim veya sanat yoluyla ilan eden aydınların pratiğiyle ilgili değil. Aydın bu görevini yerine getiriyor. Lakin bilgi genel olarak aydınlar ve sanatçıları da rehin düşmekten kurtarmıyor. 

İyi de, o sırada diğer tiyatrolar ne yapıyor? Soru budur ve söz konusu sanat alanı, bir bütün olarak aydının ve sanatçının durumuna ilişkin sadece bir örnektir. Sorun tüm alanları kapsamaktadır.

Türkiye’de aydın da rehin alınmıştır. Kredi borcuna batan işçi gibi, ipotekli evde rüya gören yoksul gibi, erzak ve kömür bekleyenler gibi, sanatçı da tekellerin, tekellerin kurduğu vakıfların, bakanlığın ve belediyelerin fonlarına mahkûm edilmiştir. Fonlar çoğunlukla göstermelik olsa bile, yaydıkları umut karabasan gibi çöküyor ülkenin üstüne. Bilim ve sanatın piyasaya ve düzen kurumlarına bağımlılığı, ülkemizin hiç de kimseden geri kalmayan bilim ve sanat üretimini kaçınılmaz biçimde iğdiş etmekteydi. Şimdi sıra elektrik saatini sökmeye gelmiştir. 

Bu rehinelik durumundan çıkmak için harekete geçmeyen aydın, yarın sistemin gerçek yüzünü deşifre etmek, bilim veya sanatın diliyle yaymak için ne kendinde güç bulacak, ne de ahlaki olarak buna hakkı olacak. Aydın rehineliğe son vermelidir. 

Elektriği kesilen meslektaşla dayanışma bunun sadece başlangıç adımıdır. Bakanlığın kara listesine düşmek, bir tekelin sanat ürünü dağıtım ağından atılmak veya belediye icazetiyle turne yapma olanağından yoksun kalmak… Bunları “göze almanın gerektiğini” söylemek bile utanç verici değil mi? Oysa dahası olmalı. 

Dayanışma, evinde elektrikli alet kullanamayan, kışı üşüyerek geçiren, markette etiketlere bakıp bakıp çıkan, öğün sayısını azaltan halkımızı kapsamazsa olmaz. Düzenin kriz adı altında düzenlediği yoksullaştırma partisi, kol ve zihin emeğiyle geçinenleri benzer bir cendereye sokmuş bulunuyor. 

Düzenin bütün rehineleri birleşmeli. Bugün aydınlar dalga dalga, piyasanın, kapitalizmin duvarlarını yıka yıka halka gitmeliler. Emekçi halk için de, aydınlar için de rehinelikten çıkmanın çaresi örgütlenmektir.