Laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan ülkemizde, laiklik karşıtı eğitim, pek çok yasayı ve Anayasayı ihlâl ediyor.
İktidarın, gerici müfredatla yetinmediği, gericileşmeyi yaşamın her alanına yayma çabasını arttırdığı görülüyor. Bu çaba iktidar yetkililerinin eylem ve söylemlerinde açıkça görülüyor.
- Açık açık cumhuriyet ve laiklik karşıtı ve Anayasa karşıtı açıklamaları olan partilerle işbirliği yapılıyor.
- Yanlış karar ve uygulamalardan kaynaklanan her felaket, “Kader” söylemiyle sorumluların da üstü örtülüp geçiştiriliyor.
- Her fırsatta gerçekler saptırılarak Abdülhamit güzellemesi yapılıyor.
- Çağdaş ülkelerde LGBT’liler evlenebiliyor ve hatta siyasal parti lideri ve başbakan bile olabiliyor. Bizde ise LGBT’lilere kırmızı görmüş boğa gibi saldırılıyor. LGBT’lilere destek çıkanlara bile!
- 4-6 yaş Kuran kursu için Diyanet'e 24 milyon lira aktarılıyor.
- Devlet, devlet koruması altındaki çocukları, bile bile tarikat kampına gönderiyor!
- Cinsel istismar sanığı bir ilin milli eğitim müdürlüğüne getirilirken, içki içen okul müdürü görevden alınıyor
- Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı, camide hilafet çağrıları yapan imam Halil Konakçı hakkında “Her daim yanındayız” diyor.
- AKP’li bir belediye, hem de İstanbul’da, kadınlar için düzenlediği deniz turuna “Erkek çocuklar gelmesin” diyor.
- Devlet kadrolarına atama yapılırken imam hatipte ya da ilahiyatta okumuşlara öncelik veriliyor! Atanan rektörler arasında bile orantısal olarak ilahiyatçılar belki de ilk sırada yer alıyor.
- Aile bakanı, nafaka konusunda düzenleme yapmaktan söz edebiliyor.
- Çalışma bakanı, memurlara yıllık izine ek olarak 'hac izni' verileceğini açıklıyor!
- AKP’li belediyeler, şarkı söylemek haram ya (!), bir bir konserleri yasaklıyor; İslami olmayan kültürel/sanatsal etkinlikleri de. Hatta bazı belediyeler muhalif sanatçıları belediye sınırları içine sokmayacağını bile açıklayabiliyor.
Bu tür eylem ve söylemler, bilerek toplumu din toplumuna dönüştürmek için gerçekleştiriliyor.
Bir bakıma laik anlayışın güvencesi olarak hilafetin kaldırıldığı gün kurulmuş olan diyanet, toplumu din toplumuna dönüştürmede, iktidarın hizmetkârı gibi çalışıyor. Diyanet başkanının, camiye dönüştürülen Ayasofya’da elinde palayla vaaz vermekle ya da yüz dolayında ilahiyat fakültesi varken Diyanet Akademisi kurmakla yetinmemiş olduğu görülüyor! Karşı çıkması gereken tarikatlara, destek veriyor! Nurcu grupların, şehir şehir dolaşarak gençlik içinde propaganda yapmasına ses çıkarmıyor! Medyaya yansıyan Menzil tarikatı ile ilgili görüntülerden hoşnut olduğu anlaşılıyor! Kaçak medreselerden mezun olanların videolarını gördükçe, herhalde çok mutlu oluyor. Ortalık deprem duası gibi dualardan geçilmiyor; diyanet duymazdan görmezden geliyor; belki de el altından bunları destekliyor. Çanakkale ve 30 Ağustos zaferlerini anarken, Mustafa Kemal/Atatürk sözcüklerini ağzına almıyor. Cuma hutbesinde mesai ve okul saatlerinin cuma namazına göre ayarlanmasını isteyebiliyor! Cuma namazı sırasındaki alışverişin “haram” olduğunu söyleyebiliyor! Pedofiliyi savunan bir imama, ancak kınama ve 500 TL maaştan kesme cezası verebiliyor! Camide silahlanma çağrısı yapan imamı, önce göstermelik olarak görevden alıyor, sonra görevine iade ediyor. Yalanlansa da, “Bu diyaneti kuran Atatürk’e teşekkür etmeliyiz" dediği için Frankfurt’taki din hizmetleri ataşesinin, görevden alındığı iddia ediliyor. Din adamlığından uzaklaşıp siyasileştiğini göstermekten çekinmeyip “Laikçi yobazlar” bile diyebiliyor.
Doğal olarak iktidarın bu tutumundan cesaret alanlar da artıyor. Bir gün öpüşen gençlere saldırıyorlar. Ertesi gün çağdaş giyimli kadınlara ya da Atatürk heykeline saldırılıyor. Yakalanan saldırgana “akli dengesi yerinde değil” denerek dokunulmayınca, bir başkasının akli dengesinin yerinde olmadığını göstermesi de kolaylaşıyor.
Toplumu din toplumuna dönüştürmeyi amaçlayan kuruluşlar da her geçen gün artıyor. Dernek ya da vakıf olarak etkinliklerini sürdürüyorlar. Hemen her konuda rapor hazırlıyorlar. Yüzlerce kişinin katıldığı konferanslar düzenliyorlar. Sosyal medyada ‘Risale-i Nur’ sohbet videoları gibi gerici propaganda yapan videolar yayımlıyorlar. Açık liseye kayıt yaptırmak zorunda kalan yoksulları, kaçak olan ve yüz yüze eğitim yapılan kurumlarında geleceğe (!) hazırlıyorlar. Sıbyan okulu ve medrese gibi adlar verilen kaçak kurumlarda Cumhuriyet düşmanı ve laiklik karşıtı insan yetiştiriyorlar. İktidarı destekledikleri gibi, iktidardan da destek görüyorlar. Hatta eğitim bakanlığının izniyle devlet okullarında dini dersler verebiliyorlar. Cinsel istismar ya da daha vahim olayların üstünü örtmesini ya da sembolik bir cezayla kurtulmanın yollarını da biliyorlar. Tarikatlar biyoloji kitabı bile yayımlıyor.
Laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan ülkemizde, laiklik karşıtı eğitim, pek çok yasayı ve Anayasayı ihlâl ediyor. İmam hatiplilere ayrıcalık tanınması ve memura ek hac izni verilmesi de, okullara manevi rehber atanması da Anayasa’nın laik ve bilimsel eğitimle ilgili maddelerine de, “… herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. ... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” (m.10) maddesiyle de bağdaşmıyor. Ancak mesleklerine, kendilerine ve topluma yabancılaşmış izlenimi veren Cumhuriyet savcıları, bu tür olayları ve bu olayların Anayasa karşıtlığını görmezden geliyor.
Bu gelişmeler olurken, son araştırmalardan birine göre toplumun yüzde 36,7’sinin, kardeş katili ve ‘astığı astık, kestiği kestik’ olan padişahları en çok sevilen tarihsel kişi olarak görmesi şaşırtıcı olmuyor.
Laik düzene sahip çıkıp savunması beklenilen kesimlerin tutumu ise şaşırtıcı oluyor. İnsan, nitelikli eğitim almış kesimlerin artan bir biçimde yurt dışına göçerken ülkede dincilerin cirit atmasına katkıda bulunmuş olmalarına da şaşırıyor.