Cumhuriyeti kuranlar, Osmanlı tebaasından cumhuriyet toplumuna ve padişaha kul olan bireyden, halk egemenliğine sahip çıkacak özgür bireye dönüşümü sağlayacak aydınlanmacı adımlar atmaya başlamıştır.
Saltanata/Osmanlı devletine 1 Kasım 1922’de son verilmesinin ardından da Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Türkiye’nin, genel olarak son Osmanlı Meclisi’nin kabul ettiği Misak-ı Milli sınırları içinde, bağımsız bir ülke olduğu kabul edilmiştir. Bu arada Eğitim Bakanlığı’nda 1923’te kurulan Heyet-i İlmiye, ilk toplantısını 15 Temmuz -15 Ağustos 1923 tarihleri arasında yapmıştır. Mustafa Kemal, başkanlık ya da benzeri bir rejim kurabilecekken, TBMM’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i ilan etmesini sağlamıştır.
Osmanlıdan cumhuriyete, yüzde 90 kadarı okumaz-yazmaz, okuryazarlarının çoğu savaşlarda yok olmuş, sanayisi olmayan ve feodal bir toplum ile harap bir ülke ve yüklü dış borç kalmıştır. Küçük bir azınlık (Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan tarikatlar, padişahın taşeronları, saltanattan nemalananlar ve işgalcilerle işbirliği yapanlar) dışında, toplumun büyük çoğunluğu Cumhuriyeti coşkuyla karşılamıştır.
Cumhuriyeti kuranlar, hızla Osmanlı tebaasından cumhuriyet toplumuna ve padişaha kul olan bireyden, halk egemenliğine sahip çıkacak özgür bireye (yurttaşa) dönüşümü sağlayacak aydınlanmacı adımlar atmaya başlamıştır. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal’in deyişiyle Cumhuriyet, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” ve “fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar” yetiştirilmesini hedeflemiştir.
Bu amaçlar doğrultusunda çıkarılan yasaların bir bölümü şunlardır:
3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı ‘Şeriye ve Evkaf ve Erkânı harbiyei umumiye vekâletlerinin ilgasına dair kanun’ çıkarılmıştır. Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı (Şeriye ve Evkaf Vekaleti) ile Genelkurmay Bakanlığı (Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti) kaldırılmıştır. Bunların yerine bakanlar kurulu dışında kalacak Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ile Genelkurmay Başkanlığı oluşturulmuştur. Kurtuluş Savaşı’nı destekleyenlerin başında gelen Ankara Müftüsü, yıllarca diyanet işleri başkanlığını yürütmüştür.
3 Mart 1924’te 430 sayılı ‘Öğretim Birliği Yasası’ (Tevhidi Tedrisat Kanunu) çıkarılmıştır. Bu yasa ile askeri okullar dışındaki tüm eğitim kurumları eğitim bakanlığına bağlanırken; ilahiyatçı yetiştirilmek üzere bir İlahiyat Fakültesi ve toplumun dini gereksinimlerini karşılayacak memur yetiştirecek ayrı mekteplerin açılması öngörülmüştür. Kısa bir süre sonra, medreseler kapatılıp 29’u (ilkokul, ortaokul ya da lise olmayan) imam hatip okuluna, biri de ilahiyat fakültesine dönüştürülmüştür. Yasa çıktığında ülkede hepi topu 479 medrese ve 6.000 kadar medrese öğrencisi ile Ortodoks yurttaşların gereksinim duyduğu din adamını yetiştiren Heybeliada Ruhban Okulu vardır.
3 Mart 1924 tarih ve 431 sayılı yasayla hilafet kaldırılmış, Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına gönderilmesi öngörülmüştür.
25 Kasım 1925 tarih ve 671 sayılı ‘Şapka İktisası Hakkında Kanun’ ile devlet kurumlarında çalışan memur ve müstahdemlerin, fes yerine şapka giymeleri öngörülmüştür.
30 Kasım 1925’de de 677 sayılı ‘Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun’ çıkarılmıştır. Bu yasayla tarikatlarla şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük ve üfürükçülük gibi sıfatlar ve eylemler yasaklanmıştır; türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığınca açılabilecektir.
22 Mart 1926 tarih ve 789 sayılı ‘Maarif Teşkilatına Ait Kanun’ çıkarılarak, bakanlık merkez örgütü yasal olarak yapılandırılmış ve Talim ve Terbiye Dairesi gibi önemli birimler oluşturulmuştur.
17 Şubat 1926 tarih ve 743 sayılı Medeni Kanun kabul edilmiştir. Bu yasayla miras paylaşımında, şahitlik yapmada ve boşanmada kadın-erkek eşitliği sağlanmış, resmî nikah ve tek eşle evlilik esası getirilmiş, kişisel hukuksal haklar sağlanmış ve Patrikhanelerin din işleri dışındaki yetkileri kaldırılmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitliği benimsenmiştir.
10 Nisan 1928’de, “Türkiye Devleti’nin dini, İslam’dır” ifadesi Anayasa’dan çıkarılmıştır.
20 Mayıs 1928 tarih ve 1288 sayılı ‘Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun’ ile uluslararası rakamların kullanılması kabul edilmiştir.
1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı ‘Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’ ile Arapça harflerin yerine Latin harflerinin kullanılması öngörülmüştür. Bu değişiklikle Türkçenin okunup yazılması çok kolaylaşmıştır. Kimilerinin bu yasayla toplumun hafıza kaybına uğradığını sananlar büyük bir yanılgı içindedir. Çünkü toplumun yüzde 90 kadarı okuryazar olmadığından bir hafıza kaybı söz konusu değildir. Üstelik kısa zamanda okuryazar oranı hızla artmaya başlamıştır. Ayrıca Osmanlıda, matbaa kullanımına başlandıktan sonra basılan kitap sayısı, Cumhuriyetin ilk 25 yılında basılan kitap sayısının çok gerisindedir.
10 Haziran 1933 tarih ve 2287 sayılı ‘Maarif Vekâleti merkez teşkilâtı ve vazifeleri hakkında kanun’ kabul edilmiştir. Bu yasayla, Ortaöğretim ve Mesleki Teknik Öğretim Genel Müdürlükleri ile Milli Eğitim Şurası oluşturulmuştur.
31 Mayıs 1933 tarih ve 2252 sayılı ‘İstanbul Darülfünununun İlgasına ve Maarif Vekâletince Yeni Bir Üniversite Kurulmasına Dair Kanun’ çıkarılmıştır. Bu yasayla darülfünun kapatılıp İstanbul Üniversitesi kurulmuş ve üniversitenin bilimselleşmesinin yolu açılmıştır. Hemen ardından da Almanya’dan Nazi rejiminden kaçan akademisyenler istihdam edilerek üniversitenin bilimselleşmesi hız kazanmıştır.
21 Haziran 1934 tarih ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu kabul edilmiştir.
24 Kasım 1934 tarih ve 2587 sayılı kanunla Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e "Atatürk" soyadı verilmiştir.
26 Kasım 1934 tarih ve 2590 sayılı ‘Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına dair Kanun’ çıkarılmıştır. Askeri alanda da Osmanlı sıfatlarının yerine mareşal (müşür), general (ferik) ve amiral (deniz feriği) sıfatları getirilmiştir.
3 Aralık 1934 tarih ve 2596 sayılı ‘Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun’ ile din adamlarının dini mekanlar dışında dini kıyafet kullanmaları yasaklanmıştır. Devlet memurlarının kıyafetlerinin uluslararasında geçerli olan biçimde olması öngörülmüştür.
5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu'nda yapılan değişiklikle, birçok gelişmiş ülkeden önce, kadının seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
1937’de Anayasa’da laiklik ilkesine yer verilmiştir.
17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu çıkarılmıştır. Bu yasayla köylü çocukların alındığı köy enstitülerinde, geldiği köyü sosyal ekonomik ve kültürel açıdan canlandıracak ilkokul öğretmeni yetiştirilmesine başlanmıştır. Yedi yılda, 1848-1940 yılları arasında yetiştirilen ilkokul öğretmeninden çok daha fazla sayıda öğretmen yetiştirilmiştir. Köy enstitülü öğretmelerin öncülüğünde, köylü imecesiyle binlerce ilkokul inşa edilmiş köylünün üretim çeşidi ve miktarı artmıştır. 19 Haziran 1942’de de 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu’nu çıkarılmıştır.
13 Haziran 1946 tarih ve 4936 sayılı Üniversite Kanunu kabul edilmiştir. Bu yasayla akademisyenler bilimsel özerklik ile kendi yöneticilerini seçme hakkını kazanmıştır. Ankara Üniversitesi kurulmuştur.
Yasal dönüşümlerin dışında, aşağıda özetlenen aydınlanmacı dönüşümler de gerçekleştirilmiştir:
- 1924 yılında Milletler Cemiyeti ‘Çocuk Hakları Bildirgesi’ni kabul etmiş ve Türkiye de bu bildirgeyi imzalamıştır. • Heyet-i İlmiye, Nisan ve Aralık 1924’te iki kez toplanıp eğitim konularını tartışmıştır.
- Eğitim, devlet okullarında parasız olmuştur.
- Sırasıyla ilkokullarda (1924), ortaokullarda (1928), liselerde (1934) ve köy ilkokullarında (1937) karma eğitime geçilmiştir.
- 1928’de, ilk Türkçe Hutbe okunmuş, Düyun-ı Umumiye kapatılmıştır.
- 1929’da, okullarda okutulan Arapça ve Farsça derslerine son verilmiş; yetişkinlere okuma yazma öğretmek amacıyla millet mektepleri açılmıştır. Başlatılan okuma-yazma kampanyasına ilk yıl katılanların sayısı 500 ‘e yaklaşmıştır.
- Önce kent (1930) sonra da köy ilkokullarından (1937) din dersi kaldırılmıştır.
- Öğrenci azlığı nedeniyle imam hatip okulları 1930’da, ilahiyat fakültesi de 1933’de kapatılmıştır.
- 26 Mart 1931’de uluslararası ölçülerin kullanılmasına başlanmıştır.
- 1931’de Türk Tarih Kurumu ve 1932’de de Türk Dil Kurumu oluşturulmuştur.
- 1932’de ezanın Türkçe okunmasına başlanmıştır.
- Toplumun laik anlayış doğrultusunda kültürel gelişimini sağlamak üzere 1932’de kentlerde halk evleri ve kırsal yörelerde de halkodaları açılmıştır.
- Ankara’da Müzik Öğretmen Okulu (1925), Kayseri (1926) ve Denizli’de (1927) Köy Öğretmen Okulları, 1934’te Kız Meslek Öğretmen Okulu açılmıştır. 1936’da da köy ilkokullarının ilk üç sınıfında öğretmenlik yapacak köy eğitmenlerinin yetiştirilmesine başlanmıştır. 1926’da Konya’da açılan orta öğretmen okulu, 1930’larda pedagoji (eğitim bilimi) gibi bölümler eklenerek Gazi Eğitim Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. Bu okulun pedagoji bölümünden mezun olanlar, demokratik laik, bilimsel ve demokratik anlayış sahibi öğretmen yetiştirmeye başlamıştır.
- 1935’te Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kurulmuş ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açılmıştır.
- 1939’da gezici köy kursları başlatılmış, Lozan Antlaşmasında Türkiye dışında kalan Hatay, bir halkoylamasıyla Türkiye’ye katılmıştır.
- 1940’ta, bakanlıkta açılan Tercüme Bürosu, önemli kitapların çevirilerini yayımlamış ve toplumun Batı aydınlanmasını anlamasına yardımcı olmuştur; ders kitaplarının bakanlıkça hazırlanıp bastırılmasına başlanmıştır; Devlet Konservatuarı Kanunu kabul edilmiştir.
- 1943’te köy enstitülerine öğretmen yetiştirmek üzere Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açılmıştır.
- 1944’te İstanbul Teknik Üniversitesi, 1945’te de Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü kurulmuştur.
Cumhuriyetin ilanından 21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan genel seçime kadar geçen süre, Cumhuriyetin kuruluş yılları olarak tanımlanabilir. Bu dönemde yaklaşık olarak, öğretmen okulu sayısı 1,5 kat artmış, ilk ve orta öğretim okulları sayısı 5 binden 16 bine, öğrenci sayısı 360 binlerden 1,6 milyona ve öğretmen sayısı da 11 binden 45 bine çıkmış, yükseköğretimdeki öğrenci sayısı da 8 kat kadar artmıştır. Bu dönemde, dış borçların büyük bir kısmı ödenmiş, eğitimin her alanında görüşlerini almak üzere yurt dışından uzmanlar getirilmiştir. 1924 İzmir İktisat Kongresinde piyasacı bir anlayış benimsenmiş olsa da, 1930’larda uygulanan devletçi politikalarla pek çok Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) kurulmuştur. İktidar kavgası niteliğindeki olaylarla bazı gerici/ayrılıkçı isyanların çıkması gibi istenmeyen durumlar yaşanmıştır. Yine de aydınlanmacı dönüşümlerin sonunda Türkiye, tüm dünyanın saygınlığını kazanan laik bir ülke haline gelmiş ve Atatürk’ün ‘yurtta barış, dünyada barış’ ilkesi doğrultusunda II. Dünya Savaşı’nda taraf olmamıştır.
Not: Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun. 101. yılında ve sonrasında, Cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerine daha nitelikli bir şekilde sahip çıkılması dileğiyle.