AKP iktidarının gerçekleştirdiği piyasacı/gerici dönüşümler ise birer ödün niteliğinde değil, AKP’nin genel anlayış ve yapısına uygun olarak bilerek ve isteyerek gerçekleştirdikleri dönüşümlerdir.

Cumhuriyetin ilk yüzyılı: Cumhuriyet değerlerinden sapmalar (II)

1946 sonrasında, en çok ödün verilen konu laik ve bilimsel eğitim olmuştur. Eğitim alanının ‘sarı öküz’ü, CHP’nin Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan, bu değerleri öğrencilere kazandıran ve çalıştığı köyü canlandıran köy enstitülerine sırt çevirip enstitülerin kapatılmasını kolaylaştıran adımlar atmasıdır:

  • Enstitülere, enstitüleri komünistlikle suçlamak için bahane üreten müfettişler gönderilmiştir.
  • 1947’de, enstitülerdeki tarım ve iş derslerinin saatleri azaltılmış;  Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatılmış; üretim alanlarında köylüye örnek olması için enstitülülere verilen arsa ve araç gereçler geri alınmıştır.
  • 1949’da köy doğumlu olmayanların da enstitülere alınmasına başlanmıştır.

Bu arada 1949’da, ilkokullarda isteyenlerin dilekçe vermesi koşuluyla seçmeli din dersi uygulaması başlatılmıştır.

14 Mayıs 1950’de, iktidara gelen Demokrat Parti (DP)/ Adnan Menderes, büyük bir hızla piyasacılara/gericilere ödün vermeye başlamıştır:

  • Türkçe ezan yerine Arapça ezan okunmasına dönülmüştür.
  • İmam hatipler, ayrı okul olarak değil, ortaokul ya da lise olarak yeniden açılırken, halk evleri kapatılmıştır.
  • 1953’te, ilkokullardaki seçmeli din dersini almak istemeyenlerin dilekçe vermesi koşulu getirilmiş, 1956’da da ortaokullara seçmeli din dersi konmuştur.
  • 1954’te köy enstitüleri kapatılıp ilk öğretmen okullarına dönüştürülmüştür.
  • 1955’te, seçkinci eğitime yol açan ve öğretim dili İngilizce, Almanca ya da Fransızca olan Maarif Kolejleri açılmıştır.
  • 1956’da öğretim dili İngilizce olan, özel statülü ve siyasetçi üyelerden de oluşan bir mütevelli heyetiyle kontrol edilen Orta Doğu Teknik Üniversitesi kurulmuştur.
  • 1946 tarihli Üniversite Kanunu’nun akademisyenlere verdiği özgürlüğü kısıtlayan yasalar çıkarılmıştır. Menderes, akademisyenlere “kara cüppeliler” demiştir.
  • Bazı tarikat liderleriyle iyi ilişkiler kurulmuştur.

27 Mayıs 1960 devrimini gerçekleştirenler, 17 imam hatip okulu için Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nü kurarak, bu okullar ayrıcalıklı bir konuma getirilmiştir. 1962’de yapılan bir anlaşma ile ABD’den çoğu CIA ajanı olan ve  ‘Barış Gönüllüsü’ denen 10 binin üzerinde genç gelmiştir. Bu kişiler, yıllarca öğretmenlik yaparak ve köyler dahil pek çok yörede çalışarak ülkenin sosyo-ekonomik yapısı hakkında bilgi toplamışlardır.

1965’te başbakan olan Süleyman Demirel zamanında (1965-1971) verilen ödünler ise özetle şöyledir:

  • Seçmeli din dersi lise programlarına girmiştir. Pek çok lisede, din dersini seçmeyen öğrencilere baskı yapılmıştır.
  • İmam hatip okulları, imam/hatip olamayacak kız öğrencilerin alınmasıyla, laik eğitime karşı bir seçenek haline getirilmiştir.
  • Öğretmen okullarında sağ-sol kavgası başlamıştır. S. Demirel, Komünizmle Mücadele Derneği, Milliyetçi Öğretmenler Sendikası, Ülkü Ocakları ve Aydınlar Ocağı gibi sağcı yapılanmaları desteklemeye başlamıştır. S. Demirel’in içişleri bakanı Faruk Sükan, “İti (solcuları) kurda (ülkücülere) kırdıracağız” demiştir.
  • Şule Yüksel adındaki bir kadın, 1960 sonlarında kent kent dolaşıp örtünme ve gerici konuşmalar yaparken iktidar seyirci kalmıştır.

1968 üniversite öğrenci örgütleri, “... fakülte dekanı ya Atatürk ilkelerine saygılı olmalı, ya da derhal görevini terk etmelidir, ... üniversite halkındır, halka hizmet yönünde yetişeceğiz. ... İşçi ve köylü çocukları üniversiteye … İnkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisiyiz” gibi açıklamalar yapmışlardır.1 Bu örgütler İstanbul’a gelen Amerika’nın 6. Filosuna karşı 16 Şubat 1969 günü düzenledikleri gösteri, 2000’lerde AKP milletvekilliği yapanların kışkırttığı gericilerin saldırısı ve güvenlik güçlerinin desteği ile ‘Kanlı Pazar’ denen vahşetle son bulmuştur.

Genelkurmay başkanı Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı olduğunda, (1966-1973) bu gençler için, “Memleketin geleceği bunlara teslim edilemez. On yıl sonra bunlar işbaşına geçecekler, Ülkeyi perişan ederler... bunlara güvenemeyiz. Onun için laik okullara karşı imam hatip okullarını alternatif olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine bu okul mezunlarını yerleştireceğiz” demiştir.2

Silahlı kuvvetlerin 12 Mart 1971’de muhtıra vermesi sonrasında kurulan Nihat Erim hükümetleri zamanında, Amerikan karşıtı ‘solcu’ üniversiteliler hukuk dışı yollarla kıyıma uğratılmıştır. İmam hatipler dahil tüm meslek ortaokullarını 1972’de kapatılmışsa da, CHP (Bülent Ecevit)-Milli Selamet Partisi (Necmettin Erbakan) koalisyon hükümeti, 1974’te imam hatip ortaokullarını yeniden açmıştır, ahlak dersi, ilk ve ortaöğretim programlarında zorunlu ders yapılmıştır. S. Demirel, 1975-1980 arasında üç kez daha başbakanlık yapmış ve imam hatip okulu sayısını 30’lardan 300’lere çıkarmıştır

12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirenler zamanında da;

  • 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu çıkarılıp YÖK kurulmuştur. YÖK üyeleri, rektörler ve dekanların önemli bir bölümü Türk-İslam sentezi anlayışındaki kişilerden seçilmiştir.
  • Topluma neredeyse zorla kabul ettirilen 1982 Anayasası ile özel yüksekokul açma serbest bırakılırken din kültürü ahlak bilgisi (DKAB) dersi ilk ve ortaöğretimde zorunlu ders olmuştur.
  • DPT Özel İhtisas Komisyonu’na hazırlatılan ‘Milli Kültür’ raporunda, İslam dini için, “… Bu kadar canlı olarak yaşanan bir dinin ve ahlakın milli kültür planlamasında ihmal edilmemesi gerekir” denmiştir.3
  • 18 Haziran 1983’de, imam hatip lisesi mezunlarına, Harp Okulları dışında kalan yükseköğretim programlarına girme izni verilmiştir.

Turgut Özal’ın başbakanlığı zamanında;

  • Milli Eğitim Bakanı evrim kuramı yerine yaratılış inancını öne çıkarmıştır.
  • Yabancı dille eğitim yapacak Anadolu imam hatip liseleri ile süper imam hatip liseleri açılmıştır.
  • Öğrencilere, İlahiname, İlahi Hadisler ve Nur Hikayeleri ve gibi gerici kitaplar önerilmiştir.
  • MİT’in T. Özal’a verdiği brifing, ‘Türkiye’de anarşi ve terörün sebepleri ve hedefleri’ başlığını taşıyan bir kitap haline getirilerek, YÖK tarafından tüm akademisyenlere gönderilmiştir. Ancak kısa bir süre sonra pek çok (özellikle taşradaki) üniversitede, kimlerin hangi cemaatte oldukları bilinir hale gelmiştir.
  • Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu da, 1986’da, Türk-İslam sentezi anlayışını yansıtan ‘Kültür Unsurlarının ve Kültür Politikasının Tespitinde Uygulanacak Yöntem ve Sorumluluklar’ raporunu kabul etmiştir.4
  • Bu yıllarda, tarikatlar özel/kaçak okul ve yurt açmaya, devletin yatılı okullarında da öğrencilerin namaz kılmaya ve oruç tutmaya zorlanmasına başlanmıştır.

Özellikle bir tarikata yakın olan YÖK başkanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam zamanında (1992-1995), tarikatlara yakın öğrenciler öğretim elemanı yetiştirilmek üzere yurt dışına gönderilmiştir. M. Sağlam zamanında 1994 yılında, Dünya Bankası’nın (DB) kredisi ve uzmanlarının öncülüğünde Hizmet Öncesi Öğretmen Yetiştirme Projesi’ne başlanmıştır. Bu projede çalışacak yerli uzmanları, DB uzmanları mülakatla seçmiştir. Bu projenin sonunda DB-YÖK modeli diyebileceğimiz bir öğretmen yetiştirme sistemi, YÖK Prof. Dr. Kemal Gürüz zamanında (1995-2003), 6 Kasım 1997’de yürürlüğe girmiştir. Bu arada YÖK, Temmuz 1997’de de, DKAB dersi öğretmeninin tarih ve felsefe sentezinden oluşan bir programda yetiştirmek yerine, ilahiyat fakültelerinde yetiştirilmesine başlanmıştır. İlahiyat fakültesinden alınan derslerle DKAB dersi öğretmeni olacak kişiler, ilköğretimde Türkçe ya da sosyal bilgiler öğretmeni yapmıştır. 1997’de başlayan model, AKP iktidarında mezun vermeye başlamıştır. Bu modelden mezun olanlar sayesinde, laik ve bilimsel eğitimi savunan eğitim sendikalarının üye sayısı yüzde 160 kadar artarken, karşıt sendikaların üye sayısı ise yüzde 440 kat kadar artmıştır. Başbakan B. Ecevit ve K. Gürüz zamanında, Avrupa Birliğini dünyanın en güçlü ekonomisi haline getirmek amacıyla Avrupa Araştırma Alanı ve Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturmak üzere gündeme gelen Bologna Sürecine katılma kararı verilmiştir.

1946-2002 yılları arasında iktidar olanlar, genelde din toplumunu hedeflediğini ve Cumhuriyet’e/ Cumhuriyet değerlerine karşı olduklarını açıkça dile getirmemiş ve bunlara sahip çıkıyor görüntüsü vermiş iktidarlardır. Bu nedenle, 1946-2002 yılları arasında eğitim ve kültür yaşamında gerçekleşen piyasacı/gerici dönüşümler, piyasacılara/gericilere verilen birer ödün niteliğindedir. 1946-1980 yılları arasında gerçekleşen piyasacı/gerici dönüşümler, toplumsal yapıyı fazla dönüştürememişse de, 12 Eylül 1980 sonrasındaki dönüşümler, toplumsal yapıyı etkilemiş ve AKP’nin iktidara gelmesine yol açmıştır. Bunun bir nedeni, 12 Eylül ve sonrasında kurulan iktidarların, geçmiş iktidarlara göre belirgin bir şekilde daha Amerikancı iktidarlar olmalarıdır. İkinci neden, Turgut Özal gibi tarikatçıların yetkili görevlere getirilmiş olmasıdır. Bir başka neden de, 1980 sonrasında başlayan küreselleşme dalgasıdır: Küresel emperyalistlerin etkisiyle tüm Müslüman ülkelerde eğitimin, bilimin ve siyasal yaşamın İslamileştirilmesi sürecinin başlamasıdır; gerici kuruluşlarla İslami kesimlerin yurt dışında öğrenim görmelerinin sağlanmasıdır.

AKP iktidarının son 21 yılda gerçekleştirdiği piyasacı/gerici dönüşümler ise birer ödün niteliğinde değil, AKP’nin genel anlayış ve yapısına uygun olarak bilerek ve isteyerek gerçekleştirdikleri dönüşümlerdir.

[email protected]

  • 1. S. Onat (derleyen) (1968). Üniversite olayları ve Demirel. Ankara: Sega Yayınları, s. 29-40, 50
  • 2. M. İ. Erdost (2003). Türkiye’nin Kararan Fotoğrafları. Ankara: Onur Yayınları, s. 250-251.
  • 3. DPT (1984). Beş yıllık kalkınma planı özel iktisat komisyonu raporu: Milli kültür. Ankara: DPT (1920/300), s. 140.
  • 4. B. Güvenç; G. Saylan; İ. Tekeli ve Ş. Turan (1991). Türk İslam sentezi. İstanbul: Sarmal Yayınevi, 69-110.