'Boğaziçi Üniversitesi kayyım yönetimi, göreve başladığı günden beri, ‘üniversite’ anlayışıyla bağdaşmayan uygulamalarında hız kesmiyor.'

Bir kez daha Boğaziçi Üniversitesi!

Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) kayyım yönetimi, göreve başladığı günden beri, ‘üniversite’ anlayışıyla bağdaşmayan uygulamalarında hız kesmiyor: Hemen her gün bu üniversitenin akademik geleneklerine karşı bir icraatta bulunuyor. Örneğin geçmişte her yıl ancak birkaç yeni eleman istihdam edilirken, kayyım yönetim, bir anda onlarca memur alabiliyor. Alacaklarının Eğitim Bir Sen üyesi olmasına özen gösteriyor. Seçimle göreve gelmiş kişilerin  görevden alınıp yerlerine yandaşların getirilmesi hâlâ devam ediyor. Kayyım yönetim, fırsatını bulduğunda kayyım karşıtı emekli akademsiyenlerini, aklınca cezalandırmaya kalkıyor. Örneğin üniversiteye girişini yasaklıyor. Ölen bir emeklinin ünversitede yapılan cenaze törenine katılmalarına bile izin vermiyor. Danıştay’ın iptali üzerine göreve geri dönenlerin ilişkileri yine kesiliyor. Danıştay yine iptal ediyor; kayyım yönetim yine işten atıyor...

Kayyım yönetime karşı iseniz, izinli sayılıp yurt dışında araştırma yapma hakkını (sabbatical izin) bile kullanamıyorsunuz. Ücretsiz izne çıkmanıza, bildiri sunacağınız konferansa gitmenize bile izin verilmiyor.

Kayyım yönetim, kayyım karşıtı öğrencilere bile dayanamıyor. etrafta muhalif öğrenci görmemek için, 1980’lerde inşa edilmiş ve 1999 Gölcük depreminden sonra güçlendirilmiş öğrenci yurtlarını, depreme dayanıklı değil gerekçesiyle yıkıyor. Binlerce öğrenciyi bir anda sokağa atmaktan çekinmiyor.

BÜ’yü tanıyanlar, BÜ’yü pek çok üniversiteden farklı kılan bir özelliğinin, öğrenci klüplerinin çeşitliliği ve etkinliklerinin zenginliği olduğunu biliyor. Ancak kayyım yönetim şimdi de öğrenci klüplerine ait mekanları zorla boşaltıyor.

BÜ öğrencilerine, kayyyım yönetim yanında iktidar güçlerinin de karşı olduğu biliniyor. Öğrenci Boğaziçili ise, LGBT’lileri desteklediğinde de, Suruç Katliamı anması için bildiri dağıttığında da, … ne yapsa gözaltına alınıp tutuklanıyor. Öğrenci Boğaziçili ise, suçu olmasa da tutuklanması kolay oluyor; yargıç önüne çıkarılmadan aylarca tutuklu kalması da.

Kayyım yönetim, son olarak 1974’ten beri BÜ’de faaliyet gösteren anaokuluna göz dikmiş bulunuyor. Kayyım yönetimin anaokuluna getirdiği görevli öğretmenlerine, “Boğaziçi mezunusun, piyasada çok iş yaparsın. Burada işin ne?” demeye başlıyor. Hatta BÜ mezunu öğretmenleri işten çıkartmak için iki kat tazminat teklif ediliyor! BÜ mezunu çalışanlar yerine yandaş kişilerin alınmasına çalışılıyor.

İktidarın taşeronu olan kayyım yönetim, Batı ölçülerine en yakın üniversitelerimizden biri olan BÜ’yü, adım adım 1800’lerin darülfünununa dönüştürüyor.

BÜ’lüler de, yaklaşık 1.000 gündür kayyım karşıtlığını, “özgür, özerk, demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite” isteğiyle dile getiriyorlar.

BÜ’nün bu durumundan iktidarın da, YÖK’ün de, Üniversitelerarası Kurul’un da, çoğu profesör olan Cumhurbaşkanlığı Eğitim Politikaları Kurulu’nun da, yargının da, güvenlik güçlerinin de, Cumhur ittifakına girmiş olan partilerin de hoşuna gittiği belli oluyor. Ancak muhalif siyasal partilerle demokratik kitle örgütlerinin BÜ konusundaki sessizliklerini anlamak mümkün olmuyor.

Kayyım karşıtları ve kayyım karşıtlığı, BÜ mezunlarının, emeklilerinin, öğrencilerinin ve çalışanlarının büyük çoğunluğu tarafından destekleniyor. Ancak kayyım karşıtlarının, özgür, özerk, demokratik ve katılımcı üniversiteden yana oldukları sanılan kesimler tarafından yanlız bırakıldıklarını söylemek pek yanlış olmuyor. Büyük umutlar bağlanan 14/28 Mayıs seçimleri de büyük bir düş kırıklığı yaratmış bulunuyor.

Bu umarsızlık ortamında, BÜ mezunlarından birinin Merkez Bankası başkanlığına ve üçünün de Merkez Bankası başkan yardımcılıklarına getirilmesi, bazılarını umutlandırmış bulunuyor! Bu arkadaşların, ‘denize düşen yılana sarılır’ misali, dört BÜ’lünün (mahşerin dört atlısının) kayyım yönetime dur denmesini sağlayabileceği düşüne kapıldığı anlaşılıyor. Oysa görünen köy klavuz istemiyor. Çünkü,

  • Bu dört BÜ’lünün atamasını yapan yetkilinin, yandaş olmayanları önemli görevlere getirmediği biliniyor. İşine gelmeyen bir karar alındığında, atadığı kişiyi anında görevden aldığı da biliniyor.
  • Bu dönemde bürokrat olmanın, AKP’nin piyasacı ve gerici hedeflerine hizmet etmek anlamına geldiği de biliniyor.
  • Genelde AKP’nin piyasacılığını ve ya da gericiliğini benimsemeyen kişilerin, üst makamlara atanmayı Kabul etmedikleri de biliniyor.
  • Merkez Bankası’nda çalışmanın, günümüzde, emekçinin ve toplumun büyük çoğunluğunun değil de sermayedara hizmet anlamına geldiği de biliniyor.

Bu gerçekler ışığında, BÜ mezunu da olsa, laikve bilimsel anlayış sahibi de olsa, özerk ve demokratik üniversiteyi de savunsa, AKP’nin bürokratlığını kabul etmenin ne anlama geldiğini düşünmek gerekiyor.

Piyasacı dünyada, ‘yönetişim, şeffaflık ve hesap verilebilirlik’ kavramlarının moda olduğu biliniyor. AKP’nin son yıllarda yayımladığı strateji belgelerinde de, yasa taslaklarında da yönetmeliklerde de bu tür sözcüklere çokça yer veriliyor. Bu tür sözcüklerin havada uçuştuğu günlerde, maliye bakanı ile BÜ mezunu merkez bankası başkanı, yabancı yatırımcılara bilgi vermek için İstanbul'da bir toplantıya katılıyor. Ancak yabancılara verilen bilgilerin, yerlilerden saklandığı anlaşılıyor. Bu duruma bile engel olamayan mahşerin dört atlısına bel bağlanamayacağı daha ilk günlerden belli oluyor.

Bu durumda, kayyım karşıtı BÜ’lülerin, AKP’lileşenlere değil de, 1.000 gündür devam ettiği gibi ancak ve yalnız, “özgür, özerk, demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite istemenin” haklılığına ve doğruluğuna güvenmeleri gerekiyor.

[email protected]