Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı'nın HSK uzlaşısı ne anlama geliyor?

CHP ve İYİP'in AKP ve MHP ile HSK uzlaşısına tepkiler sürüyor. Eski Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ ve eski Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner, süreci soL'a değerlendirdi.

Haber Merkezi

Bir süredir Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında devam eden Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) seçimi için uzlaşı sağlanmış, 7 üyenin dördünün Cumhur İttifakı, üçününün ise Millet İttifakı tarafından belirleneceği açıklanmıştı.

Tabloya doğrudan Erdoğan tarafından seçilecek üyeler de eklendiğinde bu tarz bir uzlaşıya imza atan CHP ve İYİP'e yönelik tepkiler artmıştı.

Söz konusu düzenlemenin ne anlama geldiğini, varılan uzlaşmayı, HSK'nın önemini Eski Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ ve eski Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner ile konuştuk.

Cihaner, "Yargının siyasete bağımlılığı kurumsallaştırılmış oldu" derken, Karadağ, "Muhalefetin bu tutumunu anlamak mümkün değil" vurgusunu yaptı.

Karadağ: Bu duruma iktidarın özene bezene yaptığı ve gerçekleştirdiği projeler ile gelindi

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül HSK seçimlerinde Cumhur ve Millet ittifaklarının anlaştığını açıkladı. Buna göre TBMM'nin seçeceği 7 üyenin 4'ünü Cumhur İttifakı, 3'ünü de Millet İttifakı seçecek. Bunlara Cumhurbaşkanının ayrıca doğrudan seçeceği 4 üye eklenecek. HSK'nın bu modelle oluşturulması, zaten eleştirilen yargının siyasete aşırı bağımlı hale gelmesi sorununu çözer mi, artırır mı, neden?

Mustafa Karadağ: Ne yazık ki bu duruma 19 yıllık siyasi iktidarın özene bezene yaptığı ve gerçekleştirdiği projeler ile gelindi. 12 Eylül 2010 referandumu ile gerçekleşen anayasa değişikliği ile HSYK üyelerinin yargıç ve savcılar tarafından seçilmesi sistemi getirildi, bu sistem bizim de hep söylediğimiz demokratik bir sistem idi. Ne var ki; Türkiye’nin sosyo-kültürel yapısına koşut olarak, belki biraz daha fazla yargıç ve savcıların gücü sevmesi ve devlet olanaklarının iktidar tarafından kullanılması neticesinde yargı cemaat-hükümet ortaklığının emri altına sokuldu. Server Tanilli, “demokrasi bir ideolojidir ve kendisini koruyacak tedbirleri alır diyor.” Ne yazık ki Türkiye demokrasisi kendini koruyacak önlemleri almakta yetersiz kaldı ve her gün biraz daha baskıcı ve otokratik bir yapı devlete egemen oldu. Bugünlere geldik ve artık hiçbir şey siyasi iktidarın tek sahibi Cumhurbaşkanının bilgisi ve onayı haricinde reel hayatta yerini alamıyor. Yargı da bu tek adam rejiminden nasibini alıyor. HSK’ye geri dönersek 2014 HSYK seçimlerinde iktidar bu kez cemaat yerine kendilerini alevi, sosyal demokrat, ülkücü, muhafazakar olarak niteleyen ve kendini Yargıda Birlik Platformu olarak ifade eden sonra dernekleşen, içinde azdan çoğa kullanılabilirlik derecesini içeren yapıyı kullandı ve HSYK, yani yargı tümüyle hükümete teslim edildi. Nitekim, daha sonra YBD’nin az kullanışlı unsurları tasfiye edildi ve çok kullanışlılar ile yola devam edildi. Biliyorsunuz 2016 yılı Temmuzunda, Anayasanın 139. maddesine rağmen yasa ile Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevlerine son verildi, içlerinden YBD ve iktidar ortaklığının seçtiği bir kısım üyeler, Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçildiler. Nihayetinde siyasi otorite, zamanın geldiğine karar vererek HSYK’nin yükseğini aldı ve yeniden yapılandırarak Bakan ve bakan yardımcısı dışındaki onbir HSK üyesinin dördünü Cumhurbaşkanının doğrudan, yedisini ise dolaylı olarak aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanının belirlediği TBMM üyeleri tarafından seçilmesi yoluna gidildi. O günden beri HSK, direkt olarak aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı’na bağlı. Belki biraz uzadı, fakat bugünün doğru değerlendirilebilmesi için sürecin bilinmesinde fayda var.

Gelelim asıl soruya, HSK üyeliğine aday olan yargı mensupları (avukat-yargıç-savcı) ile akademisyenlerin siyasi partilerle iletişime geçip kulis yaptıkları, çeşitli baskı gruplarından yardım istedikleri, hatta bazılarının bütün siyasi partilerin yetkilileriyle görüştükleri ve netice itibariyle HSK’ye faydası olabileceklerin değil, siyasi partileri etkileyebilenlerin başarılı oldukları bir gerçek. O kadar gerçek ki, henüz seçim olmadan, seçilenler belli oldu. Ve seçilenlerin, hangisinin hangi partinin kontenjanından olduğu çok belli. Diğer yandan Adalet Bakanının anlaşma, bir mutabakata dayanmıyor. Anlaşma sadece kaç üyeliğin iktidar cenahına, kaçının muhalefete ve kendi içlerinde hangi partiye verildiğine ilişkin. Karma Komisyonun toplanıp tek tek adaylar üzerinde konuşup, nitelikli çoğunluğa dayalı bir mutabakatla üyelerin belirlenmesi söz konusu değil. İşin ilginci, seçilecek üyeler belli, buna rağmen ve usulen altlarında iki aday daha var. Yapılan çok incitici, onur kırıcı bir şey. Düşünsenize kazananı ve kaybedeni kesin olarak belli bir seçime giriyorsunuz. Demokrasi, etik ve ilke olarak çok yanlış.

Bu yapılanma ve seçim yönteminin hiçbir sorunu çözmeyeceği muhakkak, mevcut HSK neyse, gelecek olan da o. Şimdiye kadar mevcut HSK ne yapmışsa, gelecek HSK’de Tek Adam’a bağlılığını biraz daha artırarak, paralel olarak daha fazla tahakküm altında kalarak, iktidarın sopası olarak görevini devralacaktır. İşin içine partililerde görev almış avukatların yargıç ve savcılığa atanmalarını da katarsanız, artık ilçe teşkilatlarıyla beraber çalışan yargı mensuplarını daha çok duyacağız. Siyaset, bugün yargıya müdahil, ama gelecekte daha çok müdahil olacak. Umalım ki aksi olsun, yargı bağımsızlığı sağlansın da biz yanılalım ve utanalım. Son olarak şunu söyleyelim, HSK mahkemelerin bağımsızlığı ilkelerine göre görev yapar, bu nedenle siyasetin HSK aracılığıyla yargıya müdahalesi Anayasaya, yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığına, demokrasiye ve hukuka aykırıdır. Olmamalıdır.

Cihaner: Yargının siyasete bağımlılığı kurumsallaştırılmış oldu

İlhan Cihaner: Öncelikle Cumhurbaşkanı 4 üyeyi doğrudan, iki üyeyi ise (adalet bakanı ve bakan yardımcısı sıfatıyla)  kendisi seçiyor. Dolayısıyla TBMM'nin seçtiği üyelerden birisi de iktidar çizgisinde olursa siyasetin etkisi mutlak oluyor. Böylece siyasi iktidar iki daire ve genel kurulda sayısal üstünlüğü ele geçirmiş oluyor. Üstelik teftiş kurulu başkanı, genel sekreter ve diğer kritik görevlileri de belirleyecek konumda oluyor. Bu durumda 3 üyenin muhalefete "verilmesi" iktidarın  belirleyiciliğini geriletmiyor. İddia edildiği gibi "demokratik bir uzlaşı" aranıyor ise Cumburbaşkanı'nın doğrudan seçeceği adaylar da uzlaşıya dahil edilmeliydi. Cumhurbaşkanı, 6 üyeyi CB sıfatıyla, TBMM'den seçilen 4 üyeyi de AKP Genel Başkanı sıfatıyla (toplam 10 üye Cumhur ittifakı aracılığıyla) belirliyor. Bu durumda bu modelle üye seçimi yargının siyasete/iktidara bağımlılığını azaltmak mümkün değil diyebiliriz. 

Ama asıl sorun şurada; hakim savcıların mesleğe kabulü, tayini, terfisi, disiplin işleri, görevden alınmaları gibi çok önemli görevleri yerine getiren böyle bir kurulun üyelerinin daha başlangıçta siyasi partilerin "atamalarıyla" oluşturulması tarafsız ve bağımsızlığa baştan gölge düşürmüş oluyor. Ayrıca zaten sorunlu olan, mevcut üyeleri belirleme yöntemi de işletilmiyor. Partilerin kendilerinin belirlediği adaylar genel kurul ve komisyonda onaylamış oluyor. Yapılan oylamalar mesleki birikim ve liyakate (ihtimaldir ki seçilenler liyakatli de olabilir) göre değil, kamuya ve TBMM üyelerinin bağımsız iradelerince, açık bir şekilde değil siyasi parti elitlerince seçilmiş oluyor. Aslında seçim değil bir çeşit atama yapılmış oluyor. Belirlenen adayların bazılarının geçmişteki açık politik konumları ayrıca sorun. Özetle; bu modelle yargının siyasete bağımlılığının azaltılması bir yana kurumsallaştırılmış oldu. 

Karadağ: Türkiye’deki yargıyı yerle yeksan edebilecek bir kurum

HSK'nın bir kurum olarak nasıl bir önemi var?

Mustafa Karadağ: HSK, yargıç ve savcıların atanmalarından başlayıp meslekten ayrılmalarına kadar her türlü özlük hakları üzerinde tasarruf sahibi olan, görevlendiren, denetleyen, soruşturan, ceza veya ödül veren, açığa alan, ihraç kararı veren bir anayasal bir kurum. Yargıtay ve Cumhurbaşkanının atadıkları dışında Danıştay’a üye seçen bir kurum. Geçmişte özel olarak bazı mahkemelerin HSK eliyle dizayn edildiğine tanık olduk, dolayısıyla hangi davaya hangi yargıcın bakacağını belirleme güç ve yetkisine sahip. Doğal yargıç ilkesini Anayasaya dayalı bir yetkiyle ihlal edebilme yeteneğini haiz bir kurum. İktidarın sopası ya da bir kolu olduğu zaman Türkiye’deki yargıyı yerle yeksan edebilecek bir kurum. Bu bakımlardan bağımsızlığı çok önemli.

Cihaner: Hayati önemde bir kurul

İlhan Cihaner: Ben cumhuriyet savcısı iken yarı espri ile söylenen bir söz vardı: "H(Y)SK kadını erkek erkeği kadın yapmak dışında her şeye muktedirdir". Gerçekten hukuk devleti ve demokrasi bakımından hayati önemde bir kurul. Yargıtay ve Danıştay'daki yüksek yargıçları seçer. Hakim ve savcıların tüm özlük işleri HSK'ya bağlıdır. Hakim ve savcıların mesleğe kabulü,  disiplin işleri, soruşturmaları, atamaları, terfileri, yetkileri, görevden alınmaları işlerini görür. Genelgeler, ilke  kararları ve etik ilkelerle yargı pratiğini oluşturur. Mahkemelerin kaldırılmasını ve yargı çevrelerini belirler. Başta genel sekreter, teftiş kurulu başkanı, adalet müfettişleri ve tetkik hakimleri olmak üzere HSK bürokrasisini belirler. Bunlar doğrudan görev ve yetkisinde olan işler. Ama bu görev ve yetkileriyle ülkedeki seçim güvenliğinden basın özgürlüğüne kadar demokratik hukuk devletinin iklimini de belirler. Bu haliyle üç temel organdan yargının mutlak belirleyicisi, diğer kuvvetler üzerinde de dolaylı olarak güçlü bir belirleyicisi konumundadır. 

Karadağ: Muhalefetin bu tutumunu anlamak mümkün değil

Yargının siyasallaşması Bu kadar çok eleştirilirken, siz muhalefetin bu tutumunu nasıl yorumluyorsunuz? Üç üyeyi belirlemiş olmanın bir anlamı var mı, kurulda açık bir iktidar ağırlığı olacağı açıkken?

Mustafa Karadağ: Muhalefetin tutumunu anlamak gerçekten mümkün değil. 2014 yılında oluşturulan bir nevi koalisyon HSYK’sinin iktidar karşısında duramadığı, karşı koyamadığı, birkaç kişisel destek ve atama dışında etkili bir işlem yapamadıkları henüz aklımızda, daha unutacak kadar zaman geçmedi. HSK aritmetiği bakımından üçlük ile hiçliğin bir farkı yok. Sanıyorum, muhalefet partileri, özellikle CHP ve İP, iktidarın bağımsız yargıyı yok etme faaliyetinde bizim de bir tuzumuz olsun dediler. HDP’nin yaptığı gibi Komisyonda yapılanların anlamsızlığı dile getirip çekilebilirlerdi. Daha anlamlı ve onurlu bir davranış sergilemiş olurlardı. Milletvekili sayılarına göre İP’ye iki, CHP’ye bir kontenjan verilmesi meselesine ise hiç girmeyelim. Normal insan aklıyla muhalefetin ve YBD’nin aklı ve ruhiyatı arasında ciddi bir uçurum olduğu kesin.

Cihaner: Siyasallaşma ve anayasaya aykırılık kurumsallaşmış ve buna da meşruiyet verilmiş oldu

İlhan Cihaner: İstanbul barosu önceki başkanlarından sayın Turgut Kazan'ın "uzlaşıya" razı olan muhalefet partilerine yönelik eleştirisine katılıyorum: 

"HSK TBMM tarafından seçilecek 7 üyenin ismi üzerinde uzlaşıldı. Kurul'un 4 üyesi Cumhur İttifakı'nı temsil eden AKP ve MHP, 3 üyesi ise Millet İttifakı'ndan CHP ve İyi Parti'nin kontenjanından belirlenecek. CHP ve İP'nin HSK mutabakatı büyük bir ayıptır. AKP ve MHP’nin belirlediği 10 temsilciye, İP'den 2/CHP'den 1 kişi eklense neyi sağlamış olacaksınız? Bunu yapmakla, birlikte bir HSK yaratmış ve yarattığınız o HSK’nın bütün yaptıklarına meşruiyet kazandırmış olmayacak mısınız?Biz, RTÜK’teki gibi parti temsilcilerinden kurulu bir HSK istemiyoruz. HSK bağımsız, liyakat sahibi, iyi hukukçulardan oluşmalıdır. Partilerinize yakın 3 kişiye yer bulma arayışınızı asla kabul edemiyorum. Bu yaklaşımın hukuk devleti mücadelemize zarar vereceğini hatırlatıyorum." 

Anayasa gereği, siyasi parti gruplarının milletvekili sayıları oranında üye verdikleri RTÜK'ün bile nasıl çalıştığı ortadayken, Anayasa'da öngörülmediği halde HSK'da bu yöntemin fiilen kullanılması anayasaya da aykırıdır. Seçilecek isimler belli iken aday adayı olan yüksek yargıçların düşürüldüğü durum da kabul edilemez. Oysa Anayasa değişikliği sonrası ilk kez yapılan bu seçimler hayati önemdeydi. Yargının güvenilirliğinin bu kadar gerilediği, iktidarın kontrolünde olduğu, cemaat ve grupların mücadele alanına döndüğüne dair iddiaların ayyuka çıktığı bir ortamda hukuk devleti mücadelesine çevrilebilirdi bu süreç.

Kabul edilen yöntem de bir garip; 136 milletvekili olan CHP 1 üye veriyor, 48 milletvekili olan İYİ Parti 2 üye veriyor, 55 milletvekili olan HDP üye vermiyor! Yani siyasallaşma ve anayasaya aykırılık bir yana RTÜK modeli bile değil! Muhtemelen tek farkı bugüne kadar kapalı devre yürüyen işler -belki- kamuoyu bilgisine açılabilecek. Ama siyasallaşma ve anayasaya aykırılık kurumsallaşmış ve buna da meşruiyet verilmiş oldu. Bence muhalefet partilerinin yapması gereken bu "uzlaşmaya" razı olmadan sorunların kamuoyunun bilgisine sunulması ve hukuk devleti mücadelesinin bir parçası haline getirmekti. 

Karadağ: Ne yazık ki bu saatten sonra yargı alanında yapılabilecek pek bir şey yok

Sizce doğrusu nedir peki? Yargı sisteminde atılması gereken en acil adım olarak neyi veya neleri görüyorsunuz?

Mustafa Karadağ: Ne yazık ki bu saatten sonra yargı alanında yapılabilecek pek bir şey yok. Zira yargıda cemaat üyeleri ile fırsattan istifade bağımsız düşünceli bir kısım yargıç ve savcının tasfiyesinden sonra bu iktidarın siyasal referans ile aldıkları yargıç ve savcı sayısı onbeşbin civarında. Toplam yargıç ve savcı sayısı ise sanıyorum yaklaşık yirmibirbin. Yapılacak iş, siyasi iktidarın değişmesi ve gerçek demokrasiye bir an önce dönüş. Gerçekten özgür, tarafsız ve bağımsız yargıçlardan oluşan bir HSK oluşturulması ve siyasi referanslarla mesleğe kabul edilen yargıç ve savcıların ayıklanması, etkin ve tarafsız bir HSK teftiş kurulunun oluşturulup, açıkça hukuka aykırı davranış sergileyen yargıç ve savcılar ile HSK üyelerinin, yargıya müdahale edenlerin soruşturulması ve gereken işlemlerin yapılmasıdır. Tek adam rejimi değişmeden yargının değişmesi, kuvvetler ayrılığının ve dolayısıyla yargı bağımsızlığının gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bunun için de Millet ittifakı olarak nitelenen muhalefetin, CHP, İP ve HDP’den başlayarak, tüm siyasal ve sosyal yapıların bagajlarını bir kenara bırakıp, hep birlikte, samimi, şeffaf bir siyaset üretmeleri ve iktidarı seçime zorlamaları gerekiyor. Türkiye’nin, bir an önce, Anayasada yazdığı gibi insan hak ve özgürlüklerine saygılı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletine dönmesi gerekiyor.

Cihaner: Bu yöntemle tarafsız ve bağımsız bir yargı mekanizması kurma imkanı yok

İlhan Cihaner: HSK'nın önemi ortada. Bu yöntemle tarafsız ve bağımsız bir yargı mekanizması kurma imkanının olmadığı da açık. İlk yapılması gereken HSK üyelerinin seçim yönteminin ve yapısının değiştirilmesi olmalı. Bunun dışında hukuk fakültelerinden mevzuata kadar yapılacak çok şey var.