Bu savaş kışkırtıcı önerilerin NATO ajandasında bulunduğundan ve Türkiye sermaye sınıfı ve siyasi temsilcileri üzerinde yoğun bir baskı konusu olduğundan emin olalım.

NATO Karadeniz’e girmek istiyor

İki hafta önce NATO zirvesini yorumladığımız yazıda NATO’nun Türkiye’den Karadeniz ve Boğazlarla ilgili beklentileri gizli kapılar arkasında kaldı diye yazmıştık. Şimdi ise hala resmi olan hiçbir şey yok ama Türkiye’nin ağır bir basınçla karşılaştığı anlaşılıyor. NATO’nun savaşı Karadeniz’e yaymak, Türkiye’yi bir vekâlet savaşına sürmek için baskı uyguladığına dair çok belirti ortaya çıktı.

Kırım’ı Rusya’ya bağlayan Kerç Köprüsü bu kez denizden saldırıya uğradı. Rusya Tahıl Anlaşması’nın askeri olarak suiistimal edildiğini söyleyerek anlaşmadan çekildi ve Karadeniz’de Ukrayna limanlarına yaklaşan her gemiyi silah taşıdığı gerekçesiyle hedef alabileceğini bildirdi.

NATO’nun Vilnius Zirvesinde güya Ukrayna’yı NATO’ya almadılar ama NATO-Ukrayna Konseyi kuruldu. Geçen gün bu Konsey Brüksel’de NATO Karargâhında toplantı. NATO Genel Sekreteri, Rusya’nın dünyayı açlığa mahkûm ettiği gibi sıradan yalanları sıraladıktan sonra ipucu olacak şeyler söyledi:

Rusya’ya karşı Karadeniz’in NATO için stratejik bir bölge olduğunu, NATO’nun uçaklar ve insansız hava araçları ile sürekli olarak bölgeyi gözetim altında tuttuğunu, Karadeniz’de kıyısı olan Bulgaristan ve Romanya’ya yeni olarak çok uluslu askeri birlikler yerleştirdiklerini bildirdi.

Bu sözlerden NATO’nun Karadeniz ile ilgili plan ve isteklerinin olduğu anlaşılıyor. Ama resmi görevi olan kişiler Batı emperyalizminde dillerini tutmasını bilirler, esas niyet resmi olmayan kurumların açıklamalarında yüzeye çıkar.

Buna örnek olarak ABD emperyalizmin düşünce kuruluşlarından olan Hudson Enstitüsü’nün sitesinde yayınlanan Luke Coffey ve Can Kasapoğlu imzalı yazıya bakalım ve esas olarak öneriler kısmını özetleyelim:

Öncelikle bu iki NATO borazanı Karadeniz’de kıyısı olmayan NATO ülkelerine Boğazların Türkiye tarafından açılmasını talep ediyor. Ukrayna savaşından önce Montrö Boğazlar Sözleşmesine bağlı olarak süre kısıtlamasına rağmen NATO savaş gemileri Karadeniz’e giriş yapabiliyorlardı. Savaş çıkınca Türkiye sözleşmeye dayanarak Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin gemilerinin Boğazlardan geçişini engelledi.

Talepler bununla da kalmıyor, Montrö Sözleşmesi’nin tümden kaldırılmasını istiyorlar. Çünkü Sözleşme Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine Karadeniz’de kalış sürelerini sınırlandırmasının yanı sıra tonaj kısıtı da getiriyordu. Örneğin, ABD uçak gemileri Karadeniz’e giriş yapamıyordu.

Montrö’yü ortadan kaldırmanın Türkiye’nin o gün Rusya ile savaşa girmesi demek olduğunu herkes biliyor.
Ama bununla kalmıyor yazının ısmarlandığı bu iki NATO kadrosu, Türkiye’nin son dönemde geliştirdiği insansız deniz araçları gibi silahları Rusya’ya karşı provakatif şekilde kullanmasını da istiyorlar. 

Gürcistan’ın NATO’ya alınmasını ve Türkiye’nin katılımı ile Gürcistan’da bir “Karadeniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi” kurulmasını öneriyorlar. Zaten “Mükemmeliyet” denilince midemiz kalkıyor artık.

NATO ülkelerine ait bütün Karadeniz kıyısında birbirleriyle bütünlük oluşturacak şekilde bir radar sistemi kurulmasını istiyorlar. Rus donanmasından Moskova gemisini nasıl batırdık ama demeye getiriyorlar lafı.

Bu arada Rus donanmasının bulunduğu Hazar Denizi’ni de kontrol etmek istiyorlar.

Bu savaş kışkırtıcı önerilerin NATO ajandasında bulunduğundan ve Türkiye sermaye sınıfı ve siyasi temsilcileri üzerinde yoğun bir baskı konusu olduğundan emin olalım.

Türkiye emekçi halkını böylesine bir felakete sürükleyecek önerileri nasıl kabul ettirebilirler?

Öncelikle, Türkiye’nin yapısal iktisadi zaafından yararlanabilirler. Türkiye’nin içinde bulunduğu mali kriz basınç yapmak için büyük bir fırsat veriyor.

İkincisi, gizli vaatlerde bulunabilirler ve hatta gizli anlaşmalarla Rusya ve Çin’in yenilgisinden sonra Türkiye sermaye sınıfının güya kazanımlarını kâğıda dökmeyi deneyebilirler. Bunlar günümüzde toprak ilhakından çok sermaye için yeni hegemonya alanları tanımlayabilir.

Üçüncüsü ise, bu çürüme ortamında iyi bilinen bir şey, belli pozisyonlara rüşvet verebilirler.

Bu üç taktik birlikte de çalışabilir.

Aman dikkat, çok kritik bir döneme girdik.

Eğer Türkiye’yi bu yöne sürüklemeyi başardıklarında bunu önce gazeteden okumayız, ama NATO kaynaklı yalan ve yönlendirmelerin medyada yoğunlaşmasından anlarız.

Şunu hatırlatalım, Rusya’nın bugünkü egemen sınıfına ayrı bir kinimiz var. Dünyanın ilk işçi sınıfı devletini yıkıp emekçilere ait olan zenginliklere çöktüler. Ayrıca Rusya’nın yayılmacı bir politika güttüğünden de hiç kuşkumuz yok.

Ancak bu dönemde NATO kaynaklı yalanları deşifre etmek Sol Haber gibi emekçi sınıflardan yana medya için büyük önem taşıyor. Geçen gün Engin Solakoğlu’nun tahıl koridoru ile ilgili yazısı bu konuda çok işlevseldi örneğin.

Bu köşede çeşitli uluslararası konularda yazan köşe yazarları gibi Türkiye egemen sınıfına hiçbir zaman tavsiyede bulunmuyoruz. Bu sefer ama emekçi halkımız adına parmak sallayalım: 

Eğer Türkiye’yi Karadeniz’de bir savaşa sürüklerseniz bunun bedeli büyük olur, altında kalırsınız.