Turgut Özal hayranı vekilimiz, kendince memleketimizin insanını komünizm korkusuyla tehdit etmek istemiş… Ama kendisine kötü haberlerimiz var.

Memlekete komünizm mi geldi?

Burak Dalgın isimli bir milletvekilimiz var. Kendisi Ali Babacan’ın partisinden aday olmuş ve CHP’nin oylarıyla meclise girmiş.

Meclis kürsüsünden seslenmiş, Celal Bayar’ın “bu kış komünizm gelebilir” sözünü hatırlatmış.

“Komuta ve kontrol” demiş, İngilizce’den çevirerek konuşmuş: “Türkiye, giderek bir komuta kontrol ekonomisi haline geliyor. (…) Devletimiz bakkallık, televizyon işletmeciliği gibi işlerle meşgul oluyor” demiş.

Turgut Özal hayranı vekilimiz, kendince memleketimizin insanını komünizm korkusuyla tehdit etmek istemiş…

Ama kendisine kötü haberlerimiz var. 

Türkiye’nin insanı komünizme “alerji” falan beslemiyor, aksine komünizmin gerçekte ne olduğunu daha iyi anlamaya ve onu benimsemeye başlıyor.

Bakkallık, televizyon işletmeciliği ise komik hikaye… Bu ülkede satılmadık arazi, satılmadık fabrika mı kaldı? 

Bu ülkede tarikat işletmelerinin yuvası haline gelmemiş bir kurum kaldı mı? 

Yani kendisinin hangi “komut ve kontrol”den bahsettiğini biz anlayamadık. 

Keşke devlet gerçekten de “bakkal sahibi” olsaydı da açta açıkta insan kalmasaydı! Devlet bakkal sahibi olduğu için mi depremde şoka uğramıştı? Neyin komutasından, kontrolünden bahsediyoruz?

Burak beyin enerjiden, enflasyondan, emekçinin cebine giren çıkandan bahsetmeye ne hakkı var onu zaten hiç anlayamadık.

Peki elektriği, doğalgazı özelleştiren sonra da yüzsüzce “şimdi olsa o şekilde yapmazdık” diyen hangi partinin lideriydi?

Biz niye böyle düşündüğünü biliyoruz. Çünkü onların ekonomi politikasında daha fazlasını satmak vardı.

Ayrıca, sanıyoruz ki Burak bey “girişim sermayesi fonu” yönetmekle uğraşırken atladı. Çünkü insan aklıyla alay etmenin de bir sınırı olmalı. Veriler herkese açık, Özelleştirme İdaresi’nin verilerine bir zahmet bakılsın. 

Bakılsın ki AKP döneminde yapılan devasa özelleştirmelerin şaka olup olmadığı sonra tartışılmasın.

Elbette neden böyle konuştuğunu biliyoruz ve “komünizm geliyor” diye korkan sadece kendisi değil. Ahmet Davutoğlu’nun da canlı yayınlarda “Allah muhafaza...” deyip bu ünlü hayaletin adını çağırdığını anımsıyoruz. 

Sonra, bu korkuyu başka birinden daha duymuştuk. Bu sefer Daron Acemoğlu “Yapay zeka komünizm getirir mi?” diye soruyor ve yanıtı bile Marksist külliyatın jargonundan devşirmek zorunda kalıyordu: Hayek’in argümanını “baş aşağı etmek” şarttı, kapitalizme “denetim ve düzenleme” lazımdı.

Komünizm korkusu türlü türlüdür ama bu düzenin ezberidir. O ezberin Harvard’da MBA derslerinde mi kazanıldığı yoksa mesela Komünizmle Mücadele Derneği üyeliğinde mi edinildiği pek önemli değildir.

Komünizm korkusuna sarılmak bu düzenin kendi pisliklerini, kendi akıl dışılıklarını gizlemesinin en ezber yoludur.

Evet ezberdir ama bu ezber hâlâ tükenmemiş bir cephanedir. Çünkü yüz yıllık bir geçmişi vardır. O geçmiş Ekim Devrimi’nden başlar, ABD’deki “kızıl korku”yla, McCarthycilikle, “soğuk savaş”la devam eder ve bugünlere ulaşır. 

Celal Bayar’ın komünizm korkusunun nedeni ise açıktır: ’80 darbesine başka türlü nasıl kılıf uydurulacaktır? Bugün de aynı kılıfın içi dışına çıkarılır ve savaşların, NATO’culuğun, özelleştirmeciliğin gerekçesi haline getirilir.

Komünizm korkusu bu düzenin travmasıdır ve ne yazık ki aynı zamanda başarısıdır: Bu düzen komünizmle savaşırken bile komünizme ihtiyaç duyar, onun argümanlarını kullanır.

Öte yandan bu işin bir de başka yönü var.

Bugün memleketimizde yaşadığımız şeylerin komünizmle uzaktan yakından bir alakası yok. Dünyada da böyle bir "görünen tehdit" yok. Ama yaşadıkça, deneyimledikçe ve anladıkça görüyoruz ki başka çare yok, komünizmden başka yol yok.

Öyle ki belki de tarihte bir milletvekiline düşen rol de bu olacak. Hiç ortalıkta yokken o ünlü komünizm hayaletini çağırmak...