Nasıl CHP bu düzeni ayakta tutabilmek için Millet İttifakı’nı sırtlandıysa, bir seçim operasyonuyla AKP’ye inandırıcılık kazandırabildiyse şimdi de kendi inandırıcılığı için bir iç muhalefeti var.

CHP’den kaçarken CHP’ye tutulmak

Özgür Özel’in konuşmalarına denk gelmişsinizdir. Değişimden, soldan, emekçiden bahsedilen adaylık açıklamalarına…

Bir karakter olarak Özel’in bir heyecan yaratmadığı açık. İmamoğlu, Özel ya da başkası ama böyle karakterler podyum siyasetinde ancak onlara yüklenen önem ve misyon kadar anlam kazanabiliyorlar. Bunun için de önce CHP’ye düşecek misyonun netleşmesi gerekiyor.

Ne var ki o misyon henüz tam olarak netleşemedi.

Netleşemedi ve fakat Özel’in adaylığını açıklarkenki sözlerine daha yakından bakmak gerekiyor.

Özel, konuşmasında “grev yasaklarına ve sömürüye karşı emekçi sınıfın yanında ödünsüz yer alıyoruz” diyor ve CHP’nin “sol ve sosyal demokrat” bir parti çizgisine yerleşmesi gerektiğine dair ipuçları sunuyor.

Dediğimiz gibi, ne Özel’in bu laflarından heyecan duyan var, ne de doğruluğuna inanan… CHP’yi uzun uzadıya anlatacak değiliz. Belediyeler, şirketler, grevler, yurt dışı bağlantıları, TÜSİAD’cılık hepsi ortada…

Ama CHP’deki krizin bir tür parti içi “CHP” de yarattığını söylememiz gerekiyor. Nasıl CHP bu düzeni ayakta tutabilmek için Millet İttifakı’nı sırtlandıysa, bir seçim operasyonuyla AKP’ye inandırıcılık kazandırabildiyse şimdi de kendi inandırıcılığı için bir iç muhalefeti var.

Evet, bu görüntü yalnız CHP’liler değil, artık herkes için tanıdık. Ama buna ihtiyaçları var. Yani Özel’in Kılıçdaroğlu’na karşı söylediği, “Sağ ve sol kavramlarının 18. yüzyılın kavramları olduğu, 21. yüzyılın sorunlarına çözüm üretemeyeceği yaklaşımını reddediyoruz.” bu ihtiyacın ürünü.

Oysaki CHP’ye ne olacağı belki kurultayla bile sonuçlanamayacak bir mesele. Çünkü CHP’li kafaların kendilerine gelebilmesi için öncelikle bu sistemde nasıl bir muhalefete ihtiyaç duyulduğunun netleşmesi gerekiyor.

Nitekim, tarihte CHP’nin en “verimli” krizleri tam da bu ihtiyacın netleşebildiği dönemeçlerde gerçekleşmişti.

En bilineni belki Ecevit CHP’siydi ama dahası vardı. CHP 1980’den 92’ye uzanan 12 yıl boyunca kapalı kalmıştı. 1992’de yeniden açılışından 99’da baraj altında kalışına kadar ise başka bir misyon üstlenmişti CHP. Bu partinin (ve aslında türevlerinin) temel görevi Türkiye’nin düzeninin kriz unsurlarını yatıştırabilmesiyle ilgiliydi. Kürt siyaseti, yeni sosyal demokrasi, sendikacılık ve diğer başlıklar bir şekilde “misyon” üretmişti.

CHP’nin kendisi 2002’ye kadar parlamentoda yoktu. 2002’den sonra ise AKP karşıtı toplumsallığın bir kriz başlığına dönüşmemesi için o sıralarda oturma görevi üstlenmişti. Misyon partiyi çağırıyordu. İmamoğlu ve Özel’in mottosu gerçekleşiyordu: CHP değişiyor ve Türkiye değişiyordu. CHP halktaki AKP’ye direncin altının oyulmasını sağlıyordu, bunun için değişiyordu.

2002-2023 aralığındaki dönüşümün son halkası ise CHP sıralarından meclise giren AKP’liler ve MHP’liler oldu. CHP 2023 itibariyle ortaya çıkan siyasal sistemin partilerinin hayat kazanabilmesi, yeni meclisin varlık kazanabilmesi için misyonunu yerine getirdi ve de tamamladı.

Peki bugün nasıl bir misyona ihtiyaç duyulacak? Bugünün Türkiye’sinde muhalefet hangi misyonları yerine getirecek?

Birincisi, yaşam tarzına müdahale ile gündeme gelen ama laiklikle, adaletsizlikle, yoksullukla, sömürüyle ilgili başlıkların bir tür “kültür savaşı”na dönüştürülmesi beklenecek. Karşıdevrimin kavga alanlarından biri olan dinsel otorite-laiklik geriliminin bir patlamaya dönüşmemesi için “düşük yoğunluklu savaş”a çevrilmesi… Burada alınan yol daha nice Tan Sağtürklerin benimsenip kanıksanmasını da sağlayacak.

Gerçek bir sorun olan laikliğin sınıfsallıktan arındırılabilmesi için içi boşaltılmış, kimlikçiliğe ve kofluğa indirgenmiş bir özgürlükçülük aşısı gerekir. Bu durum kadın, çevre ve göçmen meselesi için de geçerlidir. Liberalizmin parmağını attığı her şeyi nasıl çürüttüğünün herkesten çok egemenler farkındadır…

İkincisi, istedikleri “kültür savaşı” bu düzenin zayıf karnını saklamak için de bir araçtır. Tarikatçılık, özelleştirmecilik, yoksulluk ve adaletsizlik sorunu büyüktür. Bu sorunun üzerine gidilmesini engellemek başka alanlarda gürültü çıkartarak veya dikkat dağıtarak mümkün olabilir. Örnek olsun, sol eğer tarikatçılıkla hesaplaşmada rakipsizse, bu sefer sola çamur atılmalıdır. Bunun için de birilerinin “istenen sol” olması beklenir.

Üçüncüsü, Türkiye’nin düzeninde adaletsizlik, kölelik koşullarında çalışıp yaşamak zorunda kalmak artık bir kural olmaya başlamıştır. Göçmen düşmanlığı bu kuralın konuşulmasını engellemek için de kullanılmaktadır. O halde bu sorunun esas kaynağını, yani Türkiye’nin emperyal heveslerini konuşamayacak hale getirilmiş bir sola ihtiyaç vardır.

“Birileri”nin bu başlıklara tutunması ve etkisiz hale getirmesi beklenir. Dünyada çokça örneğini gördüğümüz sağcılık türü, yeri geldiğinde seküler milliyetçi, yeri geldiğinde göçmen düşmanı yeri geldiğindeyse sokak gücü işlevi gören ne olduğu belirsiz partilere o ya da bu şekilde Türkiye’nin düzeni de ihtiyaç duymaktadır. Oysaki CHP bir İYİP ya da Zafer Partisi olamaz veya olmamalıdır veya zaten onları var eden CHP olmuştur.

Nihayetinde, CHP’ye ne olacağı sorununda geçmişte olduğu gibi bugün de CHP’nin içi değil dışı belirleyici olabilir. Yani muhalefetin yeniden nasıl tasarlandığı… Belki yerel seçimlerin yaşanması, belki başka ve yeni “sol unsurlar”ın yukarıdaki misyonlara nasıl yerleşeceğinin belirginlik kazanması gerekecektir, bilemeyiz.

O güne kadar CHP kendi “CHP”siyle bir deneme alanıdır. Örsan Öymen’in naif yakarışları da o “CHP”ye ve bu arada Özgür Özel’in “solculuğu”na inandırıcılık kazandırmaktan öteye geçmeyecektir.