BÜ ‘üniversite’ olma niteliğini hızla yitirmektedir; ayrıca BÜ’de yaşananlar, ne yazık ki, diğer devlet üniversitelerinde yaşananlardan pek farklı değildir.
2,5 yıla yakın bir zamandır kayyım rektör olan bu akademisyen, 1965’te Malatya’nın bir köyünde doğmuş. 1987’de Marmara Üniversitesi Fizik Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olmuş. 1992 yılında da ‘fiber optik sensörler’ alanında Heriot-Watt Üniversitesi’nde (İngiltere) doktora öğrenimi görmüş. 1993-1994 yılları arasında Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde optik haberleşme alanında doktora sonrası çalışmalar yapıp 1994’te Boğaziçi Üniversitesi’nde (BÜ) öğretim üyesi olmuş.
Bu akademisyen burada göreve başladığında, büyük olasılıkla BÜ’lü akademisyenlerin 1992’de başlattıkları “Kendi rektör adayımızı kendimiz belirlemek istiyoruz” girişimi sonunda, üniversitelere 6 rektör adayını seçimle belirleme hakkının verildiğini öğrenmiştir. YÖK’ün üniversitenin belirlediği 6 adaydan üçünü Cumhurbaşkanı’na sunacağını da öğrenmiştir. BÜ’de, 1992’den bu yana dekan adayları dahil tüm birim yöneticilerinin seçimle belirlendiğine de, yapılan seçimde ilk sırayı almayan rektör/dekan adaylarının, rektör/dekan atanmayı kabullenmediklerine de fiilen tanık olmuştur.
Bu akademisyen, 1998-1999 yıllarında Gunma Üniversitesi'nde konuk araştırmacı olarak ve 1999-2005 yılları arasında da Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmış. 2005 yılında BÜ’de profesör olarak çalışmaya başlayıp arkadaşlarının seçimiyle 2014-2018 yılları arasında Fizik Bölümü başkanlığı yapmış.
Bu akademisyen BÜ’de bölüm başkanlığını yürütürken, 12 Temmuz 2016’da rektör adayı belirleme seçimi yapılmıştı. İlgili yasaya göre bu adaylardan birinin, öncelikle oyların yüzde 86’sını alan ilk sıradaki adayın, rektör olarak atanması gerekirken, yaklaşık 3,5 ay bir atama yapılmamıştı. 29 Ekim 2016 tarihli bir OHAL Kararnamesi ile üniversitelerin kendi rektör adaylarını belirleme yetkisi kaldırılmıştı. Aday seçimine girmemiş bir BÜ akademisyeni rektör yapılmıştı. BÜ öğrencileri “Kayyım rektör istemiyoruz” söylemiyle bu atamaya karşı çıkarken, akademisyenler sevdikleri bir arkadaşları rektör olduğu için ses çıkarmamıştı.
Bu akademisyen BÜ’de bölüm başkanlığını yürütürken, Boğaziçi Üniversiteliler Derneği’nin (BURA) 7 Ocak 2018 günü yapılan 14. Genel Kurulu’nda AKP liderinin, “Bu üniversitemiz açıkçası biraz zayıf kalmıştır. Bu ülke ve milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır. Çokseslilikle, kendi ülkesine ve milletine yabancılık arasındaki çizgi doğru çizilmeden bunu başaramayız” demişti. BÜ’nün dünyada en çok bilinen ve tanınan üniversitelerimizden biri olduğuna yakından tanık olan akademisyenler ise, bu suçlamayı önemsememişti. Çünkü BÜ’nün milletine yabancılaştığını gösteren bir olay yoktu. Üstelik BÜ türban konusuna hoşgörülü ile yaklaşan üniversitelerin başında geliyordu ve BÜ’de rektörlük yapan bir akademisyen, AKP tarafından YÖK üyeliğine atanmıştı. AKP liderinin BÜ’ye kızgınlığı olsa olsa, BÜ yönetiminin ‘Barış Bildirisi’ni imzalayan akademisyenlere bir ceza vermemesinden kaynaklanıyordu.
Bölüm başkanı bu akademisyen o günlerde herhalde,
- BURA’nın, “…. üyelerinin ve ailelerinin, ekonomik, sosyal, kültürel problemleri ile ilgilenir; maddi-manevi refah, saadet ve huzurlarını arttırmak için… ”1 kurulduğunu;
- BURA’nın, “Anne hadi kalk, namaz geçiyor; Huzur başkenti Eyüp; Salman Sayyid ile halifelik üzerine konuşma; 15 Temmuz gecesi ve direniş; Mezunlarla iftar programında buluşma; Süleymaniye’de sabah namazı” gibi etkinlikler düzenlediğini;
- 33 yıllık Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin (BÜMED) ise, “…Boğaziçi Üniversitesi'nin uluslararası platformda önde gelen bir eğitim ve araştırma kurumu olması yönünde atılacak adımlarda mezunların üzerine düşecek görevlerin organize edilmesini ve yerine getirilmesini sağlamak”3 için kurulduğunu;
- BÜMED’in de, “Çağdaş dans; Çocuklar için dikkat sanatı/farkındalık eğitimi; Fotoğrafçılık; İçeceklerin kültürü ve tarihteki dönüşümleri; Oryantal dans; GO atölyesi; Şarap tadımı ve yorumu; Mükemmel bir dil, eşsiz bir iletişim, …” gibi etkinlikler düzenlediğini
de biliyordu.
Bu akademisyen bölüm başkanıyken, 19 Mart 1918 günü, Suriye’nin Afrin kentine yönelik operasyonu lokum dağıtarak kutlayanlara, barışsever öğrencilerin “İşgalin katliamın lokumu olmaz” diyerek protesto etmeleri üzerine başlayan olaylara da tanık olmuştu. Dışardan gelenlerin kışkırtmasıyla başlayan olaylarda polisin BÜ öğrencileri üzerinde uyguladığı orantısız şiddete de, onların haksız yere tutuklanmalarına da tanık olmuştu.
Ancak bu akademisyenin, büyük tepki çeken kayyım rektör Melih Bulu’nun, kayyım rektör yardımcılığını kabul etmesi, öğrencilerini ve akademisyen arkadaşlarını şaşkına çevirmiştir. Kayyım rektör yardımcısının, bilimsellikle, akademisyenlikle ve de BÜ gelenekleriyle bağdaşmayan uygulamalara aracı olması, onu tanıyanları şaşırtmaya ve üzmeye devam etmiştir. BÜ kayyım rektörü Prof. Dr. Melih Bulu 15 Temmuz 2021 tarihinde görevden alınınca, kayyım rektör yardımcısının, kayyım rektör vekili olarak atanmayı kabullenmesiyle öğrencileri ve fakülte arkadaşları arasındaki ipler kopmuştur.
Bu akademisyenin rektörlük için aday olacağını öğrenen BÜ akademisyenleri, kendi aralarında bir seçim yapmıştır. Seçim sonunda da, ilgili makamlara kimleri BÜ rektör adayı olarak gördüklerini ve yüzde 95 kadarının da bu kişinin rektör olarak atanmasını istemediklerini de belirtmişlerdir. YÖK’ün, BÜ akademisyenlerinin rektör adaylarından hiçbirini mülakata çağırmazken, akademisyenlerin hiç istemediği kayyım rektör vekilinin 21 Ağustos 2021’de kayyım rektör olarak atanması, BÜ akademisyenleri için soğuk bir duş olmuştur. BÜ akademisyenleri, kayyım rektör vekilinin hiç istenmediği bir kuruma yönetici olmayı içine sindirebilmesine de çok şaşırmışlar ve “Kayyım yönetim istemediklerini” belirten tepkilerine devam etmişlerdir.
Kayyım rektör, göreve başladığında öğrencilere hal hatır sorduğunda da, “İyi değiliz. Nasıl iyi olabiliriz sizce? Hâlâ el sallayabiliyorsunuz. Kime selam veriyorsunuz?” yanıtını almıştır.
Kayyım rektör, 26 Aralık 2022’de Independent Türkçe'nin sorularını yanıtlarken3 gerçekleri saptırmayı yeğlemiştir. Akademisyenlerin tepkileri için, “bunların önemli bir kısmı da zaten emekli öğretim üyeleri” diyerek gerçeği saptırmıştır. Tepki gösterenler için “Bizim için bir mahsuru yok. Herkes kendini farklı şekillerde ifade edebilir” demiş olsa da, tepki gösterenler aleyhine hemen her gün yeni bir yaptırım uygulamaktadır. Emekli öğretim üyelerinin üniversiteye girmesi ve ders vermesi yasaklanmıştır. Protestoya katılan doktoralı öğretim elemanları ya işten atılmakta ya da görevleri 3 yıl değil de 1 yıl uzatılmaktadır. Keyfi gerekçelerle görevinden uzaklaştırılan ve dekanlıktan alınan akademisyenler vardır. İdari mahkeme kararıyla görevine dönenler, yeniden görevden uzaklaştırılmaktadır. Hatta onun şikayeti üzerine, kayyımlığını protesto eden 4 öğrenciye 3 Şubat’ta ve 14 öğrenciye de 7 Haziran 2023’te hapis cezaları verilmiştir.
Kayyım rektör, BURA ile yakınlığını pekiştirirken, kayyım yönetime karşı olan Boğaziçi Üniversitesi Vakfı’na, usulsüz olarak atadığı 163 mütevelli heyeti üyesiyle bu vakfı BURA’ya benzetmeye çalışmaktadır. Usulsüz atanan akademisyenlerden birinin ilk etkinliği, 27 Kasım 2023’te ‘Neo-Darwinistik Evrim ve İslam’ konusunda olmuştur! BÜ yerleşkesini piyasacı afişlerle ‘Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü’nün afişleri kaplamıştır. Paraşütle gelen akademisyenlerle, BÜ senatosunda ve yönetim kurulunda çoğunluğu ele geçirmişlerdir. Kayyım yönetim elinde ateşli silahları olmayan işgal kuvvetine dönüşmüştür. Kıdemli personelin önerileri ve uyarıları göz ardı edilmektedir. Bir gün yetkili sendikanın merkez yerleşkedeki odası ellerinden alınıp 30 kilometre ötede Kilyos’ta oda verilmektedir; ertesi gün istenmeyen öğrenci kulüpleri kapatılmaktadır. Bir gün yıllardır araştırma ve barış gibi konularda önemli işlev gören birimler kapatılmaktadır; ertesi gün kapalı yüzme havuzunda harem-selamlık uygulamasına geçilmektedir.
Kayyım rektör, BURA’nın 15 Ekim 2023’te gerçekleştirdiği Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Akademik kadromuzu alanında öncü araştırmacılarla genişletmeye önümüzdeki dönemde de devam edeceğiz. Ayrıca üniversitemizin idari kadrosunu da geçtiğimiz iki yıl içerisinde yüzde 30 oranında genişlettiğimizi belirtmek isterim”4 demiştir. Bu ifade, “seceat arzederken sirkatin söylemeyen” (yaptıklarını açıklarken gerçekleri gizleyen) bir ifade niteliğindedir. Çünkü BÜ’ye atanan dekanlar, kendisi gibi paraşütle gelmişlerdir. Akademik kadroya başvuran aday, BÜ’nün ilgili kurulları tarafından yetersiz bulunsa da, yandaş ise ataması yapılmaktadır. Kayyım rektör zamanında idari kadro yüzde 30 oranında genişlemişse de, bu genişleme BÜ’de yetkili olan sendikayı azınlığa düşürme amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Kayyım yönetim her gün ‘üniversiterliğe’ yakışmayan bir değişikliğe imza atarken, üniversiteden ayrılan akademisyen sayısı şimdiden toplam sayının yüzde 10’una yaklaşmıştır.
Öğrenci kulüpleriyle, eğitsel-kültürel etkinliklerle ve de öğrenci-akademisyen-idari personel etkileşimiyle canlı bir kurum olan BÜ, giderek ölü bir üniversiteye dönüşmektedir.
Keyfi yönetime son verilmesi beklenirken, iktidar kayyım rektörü ödüllendirmektedir: Şubat 2022’de TÜBİTAK Yönetim Kurulu üyeliğine ve Mart 2023’te de, 18 Haziran 2017 tarihinde Yükseköğrenim Kanunlarından muaf olacak şekilde kurulan Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin Üniversite Konseyi üyeliğine getirilmiştir.
Bir kez daha vurgulamak gerekir ki, BÜ ‘üniversite’ olma niteliğini hızla yitirmektedir; ayrıca BÜ’de yaşananlar, ne yazık ki, diğer devlet üniversitelerinde yaşananlardan pek farklı değildir.
Kayyım yönetim üniversitelerin kaderi değildir. Ancak kayyım yönetimler sürdükçe, üniversitelerin kurum olarak temel işlevine ve akademisyenlerin de mesleklerine yabancılaşması kaçınılmazdır.