Ahlar vahlar…

I.

Ah, Mümtaz'er ah...

Böyle kepazeliği kaç paraya çekiyorsun? Yahut bu yazıları ne karşılığında yazıyorsan artık... Bu sorunun yanıtını düşündükçe senin için kalbimin ta derinlerinde bir acıma duygusu duymaya başladım. Bir üzüntü kapladı içimi.

Bu kadar mı düşkünsün?

Ne oldu?

Kredi kartı borcu mu? Yoksa TOKİ'den ev almak için kredi mi çekmiştin? Yoksa içkili bir anında ya da uyku mahmuru iken sana senet mi imzalattılar? Kumar borcu mu? Ama senin böyle kötü alışkanlığın yoktur.

Eşin de genç tabii gezmek, görmek, eğlenmek istiyordur. Akademisyen maaşı da belli...

Üzülmemek elde değil senin için. Bugünkü yazını okuyunca birden içim ezildi, duygudaşlık kurma ihtiyacı hissettim seninle. Sonra düşündüm ciddi ciddi: Kaç paraya çekilir bu rezillik?

Hayır, bu yazıları öğrencilerin falan da okuyordur. Çarşaf çarşaf yazıyorsun maşallah. Weber'den Mardin'e, Osmanlı'dan Genelkurmay'a ne uçan kurtuluyor ne kaçan...

Bugün de Ertuğrul Günay kaçamamış keskin eleştirel aklından ve kaleminden.

Oportünist demişsin AKP'nin Kütür ve Durizm Bakanı için. Sol jargondan aldığını söyleyip bu terimi açıklamışsın: "Oportünist siyasetçi kendi çıkarı için bir mevziye yatıyor ülkenin değişen gündemlerini takip ediyor. Ve bu gündemler karşısında, fırsatı yakaladığı an kendi siyasî konumunu pekiştirecek hamlelere girişiyor."

Sonunda da notunu vermişsin Günay'a "Ne Ergenekon ne de Taceddin Dergâhı Günay'ın umurunda değil." diyerek. Koskoca siyaset bilimi profesörüne ders vermek bize düşmez ama "ne... ne..." dedikten sonra olumsuz fiil kullanılmaz. Onu da söyleyelim de maaşından falan kesmesinler. Bir dahakine dikkat et. Ne diyorduk? Vermişsin notunu Günay'ın:

Siyasi ahlak: 0

Oportünizm: 10

Şimdi şaşırdın değil mi? "Ne var bunda, benim için neden üzüldü bu vatandaş" diye düşünüyorsundur... Ah be Mümtaz'er'im! Aklıma eski yazdıkların geldi.

Misal, tarih 19 Aralık 2006:

"Ertuğrul Günay, Türkiye'de sahipsiz duran solu, kendi toplumu, tarihi ve evrensel birikimi ile barıştıracak yetenekte bir politikacı."

Böyle yazmışsın Zaman'daki köşende... Az buz bir yetenek de atfetmemişsin hani. Bizim Oportünist Günay gelecek, sahipsiz duran solu alacak, toplumla, tarihle evrensel birikimle buluşturacak. "Vay anasını" diyesi geliyor insanın. Dahası Günay'ın sol anlayışını "siyasî devletçiliği içerdiği her şeyiyle reddeden halkçı bir sol yaklaşım" diye de adlandırmışsın yazında.

Neyse Mümtaz'erciğim bununla da kalmamış yazdıkların.

Tarih: 7 Haziran 2007. Şu satırlar dökülmüş kaleminden:

"AK Parti'nin listesine aldığı Ertuğrul Günay ve Haluk Özdalga, solun kimliği tartışılmayan parlak isimleri."

Solun kimliği tartışılmayan isimleri! Sonra da demişsin ki onlar AKP'de istedikleri gibi hareket edebilirler. İstedikleri gibi sosyal demokrat programı savunurlar...

İşte Mümtazcığım, bunun için üzüldüm.

Gözümüzün önünde bir insanlık dramı yaşanıyormuş. Farkında değilmişiz.

Şimdi şimdi taşlar yerine oturuyor. Sevgili eşin Özlem Piltanoğlu Türköne de AKP Gaziantep Milletvekili İbrahim Halil Mazicioğlu'na İngilizce dersi verirken görüntülenmişti. Durum sandığımızdan da vahim demek ki... Biz onu hatır gönül işi sanmıştık.

Senin bu yazdıkların büyük bir akli gelgitin ürünü değilse, çok zor durumda olman gerekir... İlkini aklımın ucundan geçirmiyorum fakat ikincisiyse bir Deniz Feneri'ne falan mı başvursan, acaba?

Yoksa bu rezillik üç kuruş paraya çekilmez.

II.

Vah, Serdarcığım vah...

1999 yılının Tempo dergilerinden bir sayı... Gelinen entelektüel sığlık ortamında, eski teorik tartışmaları özlediğini söylüyor aykırı yazar Serdar Turgut.

Gerçekten, ne zor zamanlarda yaşıyoruz değil mi dostlar? Oportünist kelimesini sağcılar birbirine kullanıyor, gördünüz!

Pek entelektüel Serdarcığım,

Sen git on yıl sonra, günlerce üst üste "diyalektik" yöntemle, Lenin' in eserlerinin katkısıyla cemaat-TSK ilişkisini tarifle ve belli mutabakatlar öner, ertesi gün yazına şöyle başla:

"Tamamen farklı konular üzerinde düşünüyordum ama maalesef internet sitelerinden bir tanesinde bir 'Cinsel uzvun patlaması' haberini okudum.

Elimde olmadan suratıma acı çekiyormuş ifadesi verip, benimkinin teorik olarak bulunması gereken bölgeyi tutup iki büklüm olmuşum.

Görenler diyor ki bu hali alırken bir de içten 'Ahhhhhh' çekmişim."

Ah ki ne ah! Bu nasıl yetenektir, Serdarcığım?

Anlaşıldı tarikatçılar dertli, yazıyorlar "cemaat nedir, neden güzeldir, 'bireyi' aklar, paklar" diye.

Anlaşıldı, sen de dertlisin. "Cemaat kavramı iyi ki vardı"ya getiriyorsun. Zamanında yabancılaşmış bir halk, radikalleşmeye açık bir halk... Ne olur ne olmaz! İyi oldu diyorsun içinden. "Fethullah Gülen Cemaati bu sıradan insanlara sahip çıktı, Türk modernleşmesinin önünü açtı."

Anlaşıldı dertleriniz de kardeşim, senin de canla başla kurulmasını istediğin o "büyük diyalog" ne gibi cümlelerden oluşacak söyler misin? Gülen'le karşı karşıya gelsen şunu mu diyeceksin, Serdarcığım?

"Penis adeta başlı başına bir Shakespeareyen trajedidir. O bazen patlar, durmadan girmemesi gereken yerlere girdiği için kıyma makinesine falan kapılabilir veya direkt olarak kopabilir."

Yaşlandıkça dine yaklaştığını söyleyen sen, Gülen'le onun maaşlı kalemleri ile bugünkü yazında da belirttiğin gibi adeta bir "Shakespeareyen trajedi" gördüğün, toplumsal bir olgu olarak penisin muhabbetini mi yapacaksın?

Ağlamaya başlamasın Hocaefendi?

Evet, gelinen nokta entelektüel bir sığlık ortamı da, sen entelektüel misin, Serdarcığım?

Çok soru sordum, bu yazılardan daha da çok soru çıkar. Fethullah Hoca, cevapları için sana hak ettiğin kanaati verir elbette de, benim gözüme sınav kâğıdına iliştirdiğin not çarptı:

"Sevgili okurlar sizi benim başıma gelmiş olan bir büyük felaketten haberdar etmek istiyorum. Rana dün çarşıdan erik aldı. Evet felaketin boyutu bundan ibaret. 'Böyle şey de olabilir mi?' diyorsanız ben de size 'Sıkıyorsa karşınızda bir kadın erik yerken, Alain Badiou'nun 'Being and Event' adlı kitabını okumaya çalışın, bakalım okuduğunuzdan tek bir satır anlayabilecek misiniz?' derim. Sizi bilemem ama erik yerken çıkan ses benim beynimi tamamen durduruyor, eskiden stoklamış olabileceğim bilgileri de hızla boşaltıyor."

Yahu bu Rana Hanım, kaç kilo erik yedi kuzum?

III.

Unutmadan Serdar'ın Karnesi:

Ahlak Bilgisi: 0

Cinsel Sağlık Bilgisi:10

Galip Munzam - Sezgi Akbaş