Sahnede: Umut ve Dayanışma

Eğer bir iyileşme olacaksa bu ancak gerçeklik zemininde ve o gerçekliğe birlikte müdahale ederek olacak. Biz de tiyatronun, oyun oynamanın kolektif üretimle gerçekliğe yaklaştıran gücünden faydalandık

MEHMET OKUROĞLU

Bugün 27 Mart, Dünya Tiyatro Günü. Bugüne dair pek çok şey söylenebilir, pek çok şey yazılabilir. Arkadaşlar benden 27 Mart için yazı istediklerinde -Hatay’dan da yeni dönmüşken- deprem bölgesindeki izlenimlerimle birleştirerek bir şeyler kaleme almak istedim. Çünkü bugün, yazılacak bir yazının 7.haftasında olduğumuz deprem felaketi ile ilintili olmaması beklenemez. 

Ne yazacağımı düşününce aklımdan ilk geçen şey ‘gerçeklik’ meselesi oldu. Çünkü o gün itibariyle birçok yakınını kaybeden, en temel insani ihtiyaçlarını bile karşılamak için adeta yalvarması beklenen ve uyandıkları her yeni güne -o da uyku tuttuysa tabi- enkaza dönüşmüş şehirlerini ve yaşamlarını görerek başlayan insanların, gerçeklik ile bağlarında bir arıza meydana gelmesi kuvvetle muhtemeldir. “Gerçeklik nedir, ne değildir?” tartışması uzun ve derinlikli bir konu. Ancak benim bu yazıda vurgulamak istediğim gerçeklik; sıradan insanların çok büyük bir kısmının günlük pratiklerini belirleyen koşullar bütünü!

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve milyonlarca insanı etkileyen deprem felaketinin ardından kurulan TKP Deprem Takip Merkezi birçok çalışma gerçekleştirdi. Bunlardan biri de, enkaza dönmüş bir coğrafyadaki insanlarımızın hayatta kalma mücadelesiyle geçen haftaların ardından ve kayıpların yol açtığı travmalarla ortaya çıkan psikososyal ihtiyaçların karşılanması oldu. Alanında uzman kişilerden oluşturulan ekipler arasında ben de vardım. Bir yas danışmanı ve bir ressam ile birlikte Antakya ve Defne ilçelerinin köylerini dolaşıp yüzlerce çocuk ve onlarca yetişkinle temas ettik. Bir yanda devlet örgütlenmesi marifetiyle temel ihtiyaçları sağlıklı bir şekilde karşılaması gerekirken gerçeklik ile bağları olmadığı için çadır satan ya da ruhsal destek sağlanması adına imam gönderen bir düzen, bir yanda ise bu ahlaksızlık ve vicdansızlık karşısında ‘gerçekliği’ yeniden kuran halk dayanışması vardı. Yaşam öyle güçlü bir şey ki onca perişanlık ve çaresizlik içinde dahi kendi yolunu buluyor. Umut da buradan çıkıyor galiba. Biz de kendi ‘gerçekliğimizi’ bildiğimiz için yapabileceklerimizin sınırlarını da biliyorduk: Umudu ve dayanışmayı büyütmek... Bu felakete maruz kalan yetişkin ve çocuklar için yapabileceklerimiz; onlara kendi acılarını, korkularını, çaresizliklerini, özlemlerini, öfkelerini ifade edebilecekleri bir zemin sunmak, onları dinlemek ve birlikte yeni hayaller kurarak umutlanmaktı. Onlarla birlikteliklerimizde yapacağımız en iyi şey, o gösterdikleri muhteşem dayanışmanın en büyük güçleri olduğunun farkına varmalarına yardımcı olmaktı. Onların gerçeklik ile bağlarını yeniden tesis etmelerini sağlayacak tam da bu farkındalıktı. Çünkü biliyoruz ki; eğer bir iyileşme olacaksa, bu ancak gerçeklik zemininde ve o gerçekliğe birlikte müdahale ederek olacak. İşte biz de tiyatronun, oyun oynamanın, dramanın kolektif üretimle gerçekliğe yaklaştıran gücünden faydalandık. 

Oysa ki bizde “Bize bir tiyatro oyunu oynanıyor.”, “Ortada bir tiyatro dönüyor.” gibi tabirler yönetenlerin kirli işlerini anlatmak için kullanılır. Buradaki sıkıntı tiyatro sanatına ayıp edilmesi değil; bu tabirler ile tariflenmek istenen durumların tiyatronun gerçekliğinden kopuk olmasıdır. Çünkü bu tabirlerin tarif ettiği sinir bozucu durumların aksine teatral bir anın, temsilin veya oyunun var olabilmesi için gerçeklik ile bir biçimde bağ kurması gerekir. Tam da bu nedenle tiyatro yaratıcısının temel dertlerinden biri, çağının gerçekliği ile nasıl bağ kuracağı ve onu nasıl ifade edeceğidir.

Tiyatro, gerçeklik ile bağımızı kopartıp bize ‘kurban’; ‘mağdur’ rolünü biçen bu karanlık düzene, örgütlü ahlaksızlık ve vicdansızlığa karşı, gerçeklik ile bağımızı kuvvetlendirip ona birlikte müdahale etme gücünü, umudunu, onu yeniden kurma iradesi ve güvenini biz sıradan insanlara vermenin estetik yolunu bulmalı. Bunu yaparken de doğrudan mesaj içermemeli, ders vermemeli belki ama bu yazı köylerden memleketin tamamına iletmemizi istedikleri mesajlarla bitirilmeli:

‘Umudunuzu asla kaybetmeyin ve dayanışın.’

‘Asla geriye bakmayın, hep önünüze bakın. Gelecekte umut var.’

‘Biz emekçi kadınlarız. Bundan önce her işte çalıştık.  Bu kez de Hatay’ı yeniden yaşanır hala getirmek için çalışacağız.’

‘Güzel günler göreceğimize inanın.’

Tiyatro iyi ki var, Dünya Tiyatro Günü kutlu olsun!