Kürtçe ezgileri klasik müzikle buluşturan albüm: Dîsa

Erivan Radyosu'nda 1955-1990 yılları arasında kayda alınmış ezgiler klasik müzikle buluşturuldu. Çalışma Kürtçe'de 'Yeniden' manasına gelen 'Dîsa' adını taşıyor.

Haber Merkezi

Sovyetler Birliği'nde yaşayan Kürtlerin kültürel üretim merkezlerinden biri olan Erivan Radyosu'nda 1955-1990 yılları arasında kayda alınmış ezgiler klasik müzikle buluşturuldu.

Sovyet sosyalizminin en büyük kazanımlarından biri de halkların, dillerin, kültürlerin tüm zenginliğiyle yaşayabileceği ve gelişebileceği bir toplumsal yapının varlığıydı.

Geçtiğimiz aylarda Almanya Kürt Enstitüsü tarafından başlatılan çalışma sonucunda Erivan Radyosu'nun Kürtçe arşivi erişime açılmıştı

Boyun Eğme Dergisi'nin 243. sayısına geçtiğimiz hafta bunu hatırlatan bir albüm dinleyiciyle buluşan Dîsa albümünün, yapımcısı Özkan Öztaş ve müzik direktörü Yusuf Yalçın konuk oldu. 

İçinden geçtiğimiz pandemi günlerinin akıldışı karanlığında Dîsa albümüyle içimiz ısındı. Yalnızca ezgileriyle değil, hikayesiyle de ilgi çekici bir albüm bu. Hikayede Ermenistan Erivan Radyosu var, Türkiye var, Kürtler var. Nasıl ortaya çıktı bu albüm fikri, nasıl gelişti? 

Özkan Öztaş: Kars’ın bir köyünde bir dengbêjden ses kaydı derlerken yaşlı bir amca okuduğu Kürtçe ezgiler için, “Bunlar Erivan türküleridir” demişti. Nereden duyduğunu sorduğumda da Erivan Radyosu'ndan duyduğunu, radyoda söyleyenlerin konservatuar dengbêjleri olduğunu söylemişti. Konservatuar nedir sorusuna da “Dengbêj okuluymuş, ben de bilmiyorum. Oradaki Kürtler müzik okuluna giderlermiş” demişti. Sovyet sosyalizminin Kürt kültürüne kazandırdığı şeyler için hayranlık uyandırıcı bir geri bildirim bu. Bu ilk kıvılcım oldu.

Aylar önce Almanya Kürt Enstitüsü tarafından erişime açılan Erivan Radyosu Kürtçe arşivlerini görünce Sovyetler Birliği’nde yaşayan Kürtlerin esasında ne kıymetli bir sürece tanıklık ettiklerini düşündüm tekrar. O dönemlerde derlenen Kürtçe şarkıları klasik müzik yorumuyla buluşturan bu albümü hazırlama fikri buradan doğdu. 

Zafer, Yeniden, Dîsa

Albüme ismini veren Dîsa kelimesi ne anlama geliyor? Neden bu ismi seçtiniz? 

ÖÖ: Dîsa Kürtçede “tekrar, yeniden” manasına geliyor. Kürt kültürünün kritik bir döneminde üretilen örnekleri tekrar ediyoruz kendi katkımızı sunarak. “Dîsa” bu tekrarın adı. 

Kürt emekçilerin eşit ve özgür bir şekilde kültürlerini yaşayabildikleri tarihteki ilk ve tek örnek Sovyetler Birliği. İlk Kürtçe roman, çekilen ilk Kürtçe sinema filmi, radyo yayınları ve köy köy gezerek derlenmiş folklorik eserler… Bunlar sosyalist bir düzende hayata geçirilen örnekler.

Ve bizler sosyalist bir düzen kurma mücadelesinin Türkiye’de 100. yılındayız. Bakü’den yola çıkan TKP’nin 100. yılında emekçileri tarihte olduğu gibi bir kez daha eşit ve özgür bir dünyada buluşturmak için verilen mücadelenin bir çıktısı da bu olsun istedik. “Dîsa” hem bu ezgileri yeniden yorumlamanın hem de o zaferi tekrarlama kararlılığının ifadesi bizim için. 

Lenin'le özgürleşen halklar 

Şarkıları seçerken nelere dikkat ettiniz? Albüme aldığınız halk şarkıları arasında Lenin’e hitaben yazılmış iki şarkı da var. Ne anlatıyor bu şarkılar? 

Yusuf Yalçın: Şarkıların seçiminde öncelikle kırk kadar şarkı belirledik ve birbiriyle müzikal benzerlikleri olan sekiz şarkıya karar verdik. Susîka Simo’ya ait “Lenîn Rabû Em Rizgar Bûn” yani “Lenin Ayaklandı ve Kurtulduk” adlı ezgide “geçmişin yaralı ve kederli milletleri şimdi aydınlandılar” deniyor. Susîka Sîmo önemli bir kadın dengbêj. Kendisini Kızıl Meydan’da verdiği konserlerden biliyoruz. Diğeri de Bemalê Beko’ya ait. “Navê Lenîn” yani “Lenin Adı” ismini taşıyor. Burada da benzer bir mukayeseyle Lenin’le özgürleşen halklardan söz ediliyor. Genelde Sovyet dengbêjleri Ekim Devrimi öncesiyle kıyaslıyorlar yaşadıkları dönemleri.

Albümde Kürtçe şarkılara klasik müzik yorumuyla eşlik edilmiş. Diğer yandan, şarkıların orijinalliğine dokunmamak, sizin deyiminizle “ruhunu bozmamak” kaygısı da var. Bu buluşmada nelere dikkat ettiniz? 

YY: Şarkılar, halk şarkıları olmaları sebebiyle gayet anlaşılır ve basit bir biçime sahiplerdi. Bazıları o dönemde çoksesli koro kullanılarak kaydedilmişti. En basit şekliyle bir giriş müziği, ilk sözler, ara müzik, ikinci sözler ve bunun tekrarı olabilir. Şarkıların bu biçimini değiştirmek gibi bir niyetimiz hiç olmadı. Kayıtların eski oluşu, bazılarının tek mikrofonla kaydedilmiş, balanssız ya da çok temiz olmaması bazı sorunlar yaratsa da bunları bilgisayar ortamında mümkün olduğu kadar bozmadan düzeltmeye çalıştık. Benim açımdan asıl mesele kendi çalgılarımızla bu kayıtlara nasıl eşlik etmemiz gerektiğiydi. Geçtiğimiz yüzyıla genel olarak baktığımızda -klasik, halk ya da popüler müzik fark etmez- müzikte elektronik çalgıların ve bilgisayar destekli müziğin öne çıktığı bir dönüşüm görmekteyiz. Klasik müzik geleneğinden gelen bir müzisyen olduğum için güncel bir yorum yapmaya odaklanırken mümkün olduğunca akustik ve doğal çalgılarla seslendirmenin şarkıların havasına daha uygun olacağını düşündüm. Sıra dışı bir müzikal dil ortaya koyma çabası yerine aslının doğallığıyla uyumlu bir oda müziği çalışması yapmaya çalıştım. Bu yüzden önce kullanmam gereken çalgıları belirledim. Bir bas çalgı mutlaka olmalıydı, eşlik ya da ritimsel ahenk katacak bir çalgı da gerekiyordu ve belki ikinci ezgi için bir çalgı daha kullanılabilirdi. Sonuç olarak iki keman, gitar, viyolonsel ve kontrabas olarak karar verdim. Aslında ilk olarak niyetim birkaç çeşitli üflemeli çalgı da eklemekti fakat içinde bulunduğumuz koşullar sebebiyle bu mümkün olmadı.

İyi ve güzel ne varsa işçilerin emeğiyle, işçilerin iktidarında 

Albümün tanıtım filminde bu albümü fabrikaya, inşaata giden işçilerin dinlediğini hayal ederek hazırladığınızı söylüyorsunuz. Size dinleyici olarak işçileri düşündüren şey nedir? 

ÖÖ: İyi ve güzel ne varsa işçilerin emeğiyle ve iktidarında gerçekleşti. Dolayısıyla esas muhatabımız içinde olduğumuz sınıfın kendisidir. Bugün gün doğmadan yola koyulan, şantiyelerde ömrü geçen, vardiyasında ya da tezgahında, ofisinde emek veren işçilerdir şarkıların muhatapları.

Çalışma pandemi döneminin bir ürünü. Zorlukların üstesinden özveriye dayalı kolektif bir çalışmayla gelinmiş. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

ÖÖ: Maddi imkanların kısıtlılığı ile beraber içinden geçmekte olduğumuz pandemi sürecinden kaynaklanan zorluklar da yaşadık; buna rağmen güzel bir çalışma oldu. Bu çalışma birçok insanın mütevazi katkılarıyla hayata geçirildi. Ve temel hedefimiz ücretsiz erişimin olması ve satışa sunulmamasıydı. Ayrıca farklı türler üzerinde yaptığımız ilk çalışma olarak bu alanda büyük bir deneyim kazanmamızı sağladı. Buradan hareketle çok daha iyilerini hep beraber yapacağımıza inanıyoruz.

Boyun Eğme dergisini mahallenizdeki semt evlerinden, TKP bürolarından, NHKM’lerden ve kitabevlerinden edinebilirsiniz.

soL TV'de yayınlanan program