GÖRÜŞ | Borçlar halka yüklenirken, patronlara kıyak sürüyor

Prof. Dr. Mustafa Durmuş, gereksiz harcamaları kısıp, gerekli olan sağlık-eğitim gibi harcamaları artırmak ve zenginleri vergilendirmek gerektiğini düşünüyor.

Aslı İnanmışık

Geçtiğimiz günlerde 2021'de kurumlar vergisi oranında önemli bir indirim yapılması için çalışma başlatılmıştı. Öte yandan ekonomide atılan adımlara yakından bakıldığında tablo kriz halinin giderek arttığına işaret ediyor.

Ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş soL'a son durumu değerlendirdi.

Durmuş, devletin borçlanmaya devam ettiğine, buna rağmen şirketlere verilen teşvik ve ödemelerin vergiler eliyle halktan karşılandığına dikkat çekti. Durmuş'un değerlendirmeleri şöyle:

'Bütçe açık vermeye devam ediyor'

Kurumlar vergisinin düşürülmesini, tablonun kalanıyla birlikte değerlendirmek gerektiğini söyleyen Durmuş, bütçe açığının gittikçe artarken bu adımın atılmasına dikkat çekiyor. Bütçe dengesindeki açığın arttığı dönemde gelir vergilerindeki düşüşe dikkat çeken durmuş, en çok da yüzde 41 oranındaki kurumlar vergisindeki düşüşe işaret ediyor. Yani toplam bütçe küçülürken, sermayenin bütçeye katkısı daraldığı gibi, emekçilerin toplam bütçeye katkı oranı artmış oluyor. Diğer bir deyişle kriz emekçilerin sırtına yükleniyor. Durmuş durumu şu sözlerle anlatıyor:

Vergi değişikliğini kendi içinde değerlendirdiğinizde en fazla, Meclis'in gündemine gelen yeni torba yasa ile Kurumlar Vergisi oranını 5 puan düşürme yetkisi ile 'sermayeye yeni bir destek verildi' diyip bitirirsiniz. Ama söz bu kadar değil aslında. Resim daha geniş. 

16'sında 'Bütçe Gerçekleşme Raporu' açıklandı. Burada şunu görüyoruz: Bir önceki ay bütçe fazlası 28 milyar lira civarındaydı. O zaman da bunun yanıltıcı olduğunu söylemiş ve devletin bir "devlet mali krizi" içerisine sürüklendiğimizi dile getirmiştim. Öyle de oldu. Eylül itibariyle gördük ki, ciddi bir bütçe açığı var. 29,7 milyar lira kadar. Bütçe açık vermeye devam ediyor. Yani Ocak-Eylül arası, 9 ay değerlendirildiğinde zaten 141 milyar liraya yakın bir açık var. Yılın tamamı için öngörülen 140 milyarlık açık, 9 ayda aşılmış durumda. Sonraki aylarda da sürekli artacak. İktidar da zaten borçlanma limitini 2 katına çıkaran bir düzenleme yaptı.

Bu açık içerisinde bazı ayrıntılar var. Öncelikle faizlerde ciddi bir artış var. 108 milyar lirayı bulmuş ödenen faiz. Faiz oranları da yükseliyor. Daha önemlisi 'faiz dışı açık' ya da 'fazla' diye bir kavram var. Bu da şu demektir, faiz ödemeleri düşüldükten sonra geriye kalan harcamalar ne durumda. Burada da ciddi miktarda artış var. Bir yıl öncesine göre, Eylül ayında bütçe açığının toplamı yüzde 67 artmış ama faiz dışı açık yüzde 142'den fazla artmış. Ocak'tan Eylül'e bakınca ise tedirgin edici bir durum var. Faiz dışı açık yüzde 657 artmış. Bu demektir ki, bu bütçe artık yama tutmaz. Sadece faizler değil, faiz dışı harcamalar da bütçeyi açık vermeye zorluyor. Kabaca neler onlar? Korona bahanesiyle verilen sermaye destekleri, Saray'ın lüks harcamaları, bir de savaş harcamaları.

Bu işin harcamalar kısmı. Bir de gelirler kısmına bakmak lazım. Eylül ayında harcamalar kısmında genel olarak bütçe giderlerinde yüzde 34 artış var, vergileri de kapsayarak. Ama bütçe gelirlerinde yüzde 25'lik bir artış var. 10 puan fark var. Bu da açık artacak demektir. Gelir vergisine bakıyorsunuz, Eylül ayı itibariyle bırakın artmayı, yüzde 4 küçülmüş. En çok azalan yüzde 41 oranıyla Kurumlar Vergisi. Yani çok ciddi bir krize girilmiş durumda ekonomi. Kümülatif olarak bakılınca da, Ocak-Eylül döneminde de benzer bir tablo var. En çok artan da yüzde 33 ile faiz giderleri. Bu dönemde ÖTV'deki artış da yüzde 34,3 olmuş. Neden bunu özellikle söylüyorum artık harcamalar artarken, halkın üzerine binen vergilerde bir azalma yok. Tersinden artış var. Böyle olunca, borçlanma yetkisini 2 katına çıkardı. Geriye dönük de bir düzeltme yaptı, yasa dışı borçlanıyordu, hem onu kapattı hem de yenisini koydu. Yıl sonu itibariyle 308 milyar liralık bir borçlanma yetkisi var.

'Zenginler vergilendirilmiyor, devlet borçlarını ödeyemiyor'

Devletin borcunu ödeyemez duruma gelmesine rağmen, sermayeye ek bir yük bindirmemek için gözünü hiç oraya dikmediğine dikkat çeken Durmuş, ne servet vergisi, ne üst gelir grubuna dönük ek vergi konuşması gibi adımların atıldığına işaret ediyor. Hal böyleyken alkollü içkilerdeki vergilere dikkat çeken Durmuş, devletin vergi toplama oranının da en çok buradaki ÖTV'lerde olduğunu ifade ediyor. Durmuş sözlerini şöyle sürdürüyor:

Zengin vergilendirilmediği gibi bu boşluk da borçlanmayla kapatılmaya çalışılıyor. Faiziyle ödenmeye gelindiğinde de halktan karşılanıyor.

Türkiye'de şirketlerin, devletten 250 milyar lira civarında devreden KDV alacakları var. Devlet bunları ödemiyor. Bunu ödemeye kalkarsa bütçe açığı artacaktır. 

Geçenlerde Amerikan büyükelçisi açıklama yaptı, Amerikalı şirketlerin 2,3 milyar dolarlık alacağı var diye. Tıbbi cihaz yöneticileri de "20 milyar lira civarındaki alacağımızı alamıyoruz" dedi. Bu neyi gösteriyor? Aslında devlet bazı şeyleri ödemiyor, ödeyemiyor. Böyle bir durumda beklenen nedir? Herhalde devlet bir miktar harcamalarını kısacak diye beklersiniz, özellikle de lüks harcamalarını, savaş harcamalarını... 40'a yakın dolar milyarderimiz var. Belki bir 'servet vergisi' çıkartır diye düşünürsünüz. Ama hayır yapılmıyor. Belki üst gelirlilerden daha çok vergi alır diyorsunuz ama tersini yapıyor. Bu ay sonu itibariyle bir de vergi affı gelecek.

Bütün bunlar ortadayken, devlet mali krizi içerisine sürükleniliyor mu diye düşünülmesi gerekirdi.

'Sahte içkiden ölümleri anlamak için ÖTV'ye bakın' 

Vergilerde bir tahsilat bir de tahakkuk vardır. Tahakkuk verginin kesinleşmesidir. Bir de bunun tahsili vardır. Tahsilat-tahakkuk oranları, ülkedeki vergi idaresinin yapısını ve vergilerin toplanıp toplanamayacağını gösterir.

Maliye Bakanlığı'nın sitesine baktım ve İstanbul verilerini aldım. Nisan'dan Temmuz'a genel bütçe gelirlerinde sözkonusu oran yüzde 44,8 olmuş. Beyana dayalı kurumlar vergisi yüzde 5,6. KDV'de yüzde 27'nin altında. ÖTV'de ise çok büyük bir artış var. ÖTV'de tahsilat-tahakkuk oranı yüzde 88. Geçen yüzde 84'müş. Alkollü içkilerden alınan ÖTV'de bu oran yüzde 94,6. Yani hiç kaçırmamış. Bu bize ülkede neden 60'ın üzerinde insanın sahte içki içtiği için öldüğünü anlatıyor.

Çok tuhaf bir durumla karşı karşıyayız: Çok yüksek vergi oranları nedeniyle içki içenler cezalandırılıyor. Bu vergiler yüzünden içkisini evinde yapmak isteyenler zehirlenerek ölüyor. Bu arada da bu vergiler Maliye açısından verimi en yüksek, tahsilat oranı en yüksek vergiler olarak sistemde yerlerini koruyor. Dolayısıyla bu vergi iktidarın karekterini, tutumunu da ortaya koyuyor. Ayrıca alkollü içkilerde yalnızca ÖTV yok, yüzde 18 oranında da KDV var. 70'lik bir şişe rakıdan 103 lirayı aşan tutarda bir vergi alınıyor.

Desteklenen şirketler tanıdık

Durmuş, bu tabloda devletin kendi harcamalarını kısıp, sermaye üzerindeki vergi tahsil oranını artırması ve bunlara ek vergiler getirmesinin beklenmesi gerektiğini ancak tam tersine bir uygulamanın yürütüldüğünü söylüyor. Bu koşullarda dahi sermayenin borçlarının silindiğine dikkat çeken Durmuş, sözlerine şöyle devam ediyor:

Başa dönersek, bizi yönetenlerin özellikle gereksiz harcamaları kısıp, gerekli olan sağlık-eğitim gibi harcamaları artırması lazım. Zenginin vergilendirilmesi gerek. Başka formüller aranacağı yerde tersi yapılıyor. 9 Ekim 2020 tarihli Resmi Gazete'de şirketlere verilen vergi istisnaları tablosuna bakınca sadece Eylül ayı içinde 128 iş ve faaliyete, 100'e yakın şirkete vergi istisnası, muafiyet ve indirimi sağlandı. Bunlardan biri iktidara çok yakın inşaat şirketi Kalyon'a ve 9,5 milyar liraya varan vergi indirimi yapılmış. 533 milyon TL'lik olan var, 533 milyon TL'lik olan inşaat şirketi var. 

Böyle bakınca başka bir detay daha var. 3 şirket var: biri ASELSAN, biri BMC, biri de TUSAŞ. askeri-sanayi karması şirketler. Bunlardan da toplam, bir ayda, 310 milyon lira vergi alınmayacak. Hem yakın inşaat şirketlerine destekler sağlanmış hem de rejimin karakterini gösteren projelere de destek olmuşlar.

Ayrıca yine 9 Ekim'de, TL karşılığı 21,4 milyar TL'lik Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren Yapımı Projesi'nin son ihalesi, pazarlık usulüyle, duyurulmadan ve döviz üzerinden gerçekleştirildi. Yani hem vergi almadan hem de ihaleleri vererek, doğrudan kaynak aktararak gerçekleşiyor olay. Ahbap-çavuş-akraba kapitalizmi üzerine kurulan bir siyasal rejim mevcut.

Esnek ve güvencesiz çalışma adımları

Yeni 'Torba Yasa'da neler var peki: Gelir Vergisi Kanunu'nun Geçici 67. maddesinde düzenlenen ve faiz dâhil finansal gelirlerin vergisini sıfıra kadar düşüren uygulamanın 2025 yılına kadar devam ettirileceği görülüyor.

Yani paranız TL mevduatındaysa ve 1 yıldan uzun vadeliyse, milyonlarca lira faiz geliri elde etseniz dahi, sıfır vergi ödüyorsunuz. Borsadan elde ettiğiniz gelirlerden de sıfır vergi ödüyorsunuz. Bir de tabii Kurumlar Vergisi'nde yapılın 5 puanlık düşürülme. Şirket halka açılıyorsa, ilave 2 puan daha düşürülüyor.

Bir de bu yasayla varlık affı getiriliyor. Yurtdışındaki ya da içerdeki kayı dışı servetlerinizi getirin, kayda sokun vergi almayacağız, geriye dönük inceleme yapmayacağız diyor. E-ticaretteki gelirlerin yüzde 50'sini vergi istisnasına sokuyorlar ki, çok büyük bir kıyak. Esnek, güvencesiz çalışmayı teşvik etmek için gelir ve damga vergisi istisnası getiriyorlar. 25 altı ve 50 yaş üstü işçilerin çalışma şartlarını esnetiyorlar. Neredeyse çocuk yaşında insanları çalıştıracaklar.

Erdoğan 'sabır', küçük ortağı da 'askıda ekmek' dedi. Yani ülke zor bir duruma düşmüş. Artık seçmenleri durdurabilmek mümkün değil.