Brezilya’da Lula, burjuvazinin 'demokratik' (anti-faşist) kanatlarını da kapsayan bir geniş cephe seçeneğine yönelmiş görünüyor.

Brezilya’da Lula kazanıyor; faşizm ayakta…

Latin Amerika “ikinci pembe dalga”dan geçiyor. 2018’den bu yana Meksika, Arjantin, Peru, Honduras, Şili ve Kolombiya’da başkanlıklar Sol’a geçti. 2 Ekim’deki Brezilya seçimi ikinci tura kaldı; ama İşçi Parti adayı Lula da Silva, kapatılması güç bir oy farkıyla ilk sıradadır. 

30 Ekim’de Lula’nın beklenen zaferi gerçekleşirse, Güney Amerika’da 560 milyonu aşkın insan, 2022 sonunda farklı tonlarda “solcu” başkanlar tarafından yönetilmekte olacak. (Adı geçen ülkelere “daha kıdemli” Küba, Venezuela, Nikaragua ve Bolivya’yı da kattım.)

Bolsonaro’yu iktidara getiren sivil darbe

2 Ekim seçimleri eski başkan Lula ile 2018’de başkanlığı kazanan Jair Bolsanoro’yu karşı karşıya getirdi. Bu iki aday, ilk turda oyların yüzde 92’sini paylaştılar. Lula’nın 2018’de Bolsonaro’ya karşı aday olması, o dönemde sürdürülen iki aşamalı bir “sivil darbe” ile önlenmişti. 

Darbenin ilk aşaması, İşçi Partisi’nin on iki yıllık kesintisiz iktidarına son vermek için başkan Dilma Rousseff’e karşı uygulandı: “Bütçe kaynaklarını usulsüzce harcadığı” suçlamasıyla 2016’da Senato tarafından görevinden alındı.

Sivil darbenin ikinci aşaması, bir sonraki (2018’deki) seçimde Lula’nın adaylığını önlemeyi hedefledi. İşçi Partisi’nin doğal adayı Lula idi. Görevini 2010’da Rousseff’e devrettiğinde  Brezilya kamuoyunda desteği yüzde 90’a ulaşmıştı. Faşist kimlik özellikleri taşıyan, fanatik neoliberal Bolsonaro karşısında Lula, seçimin açık-ara favorisiydi. 

Lula “yolsuzluk suçlaması” sonunda mahkûm oldu; 2018 seçimine katılması önlendi. Üç yıl sonra yayımlanacak ses kayıtları, kanıtların düzmece olduğunu, baş savcı Moro’nun mahkûmiyet için harcadığı yasa-dışı çabaları ortaya koydu. Lula 580 gün cezaevinde yattıktan sonra 2019’da tahliye edildi. Yüksek Mahkeme, Mart 2021’de Lula’ya dönük suçlamaları ve siyasal yasakları iptal etti. 

2018 seçimlerinde yarışmaları bir sivil darbeyle önlenmiş olan Bolsonaro ve Lula, kozlarını geçen hafta paylaştı. 

2 Ekim 2022 seçim sonuçları  

Anketler, Lula’yı açık-ara önde, hatta yüzde 50 eşiğini aşabileceğini gösteriyordu. Lula yüzde 48,4’lük oyla bu eşiğe yaklaştı. Bolsonaro’nun ve Brezilya faşizminin hezimetini uman sol çevreler yanıldı: Seçmenlerin yüzde 43,2’sinin desteklediği Jair Bolsanoro, örnek aldığı Donald Trump gibi ayaktadır. Neo-faşist söylemlerine rağmen merkez siyasetten katılımlarla güçlenmiştir. 

Merkez siyaset ise erimiştir. Ilımlı sağ Simone Tebet toplam oyların yüzde 4,2’sini, Demokratik Emek Partisi’nden Ciro Gomes yüzde 3’ünü alabilmiştir. Sermaye blokunun, “orta sınıflar” ile birlikte Bolsonaro’yu yeğlediği, halk sınıflarının Lula’yı desteklediği anlaşılıyor.  

İki aday arasında yüzde olarak 5,2’lik puan farkı, sayılara dökülünce Lula lehine 6,2 milyon seçmene yaklaşıyor. İkinci turda Bolsonaro’nun farkı kapatması güçtür. Lula’nın başkanlığı sonunda Latin Amerika “pembe dalgası”,  213 milyon insanın katılımıyla zenginleşecektir.

Ne var ki, federal parlamentoda ve eyalet yönetimlerinde seçim sonuçları da önemlidir. Şimdiki sonuçlar, Bolsonaro’yu destekleyen partilerin güçlerini büyük ölçüde koruduğunu gösteriyor. İkinci tur öncesi sonuçlara göre İşçi Partisi 3-6 eyalet başkanlığını kazanabilecektir. Senato’daki 27 sandalyenin 14’ünü ise sağcı partiler kazanmıştır. 

Bolsonaro Trump-türü bir darbeye kalkışır mı?

Bolsonaro’ya “Tropikal Trump” unvanı layık görülmüş.  Donald Trump’a hayran olduğu biliniyor. Trump’ın 2020 seçimleri arifesinde başlattığı “posta oylarında hile yapılacak” suçlamasının bir benzerini Bolsonaro bu seçimlerde Brezilya’da başlattı: “Elektronik oylamada hile yapılacak; seçim çalınacak; sonuçları kabul etmeyeceğim…” 

Trump’ın 6 Ocak 2021’de Kongre binasını basarak bir darbe girişimini başlattığını; tutturamadığını hatırlıyoruz. Bolsonaro bu konuda da Trump’ı taklit edecek mi? 

ABD’de kuvvet komutanları, olası bir darbeyi desteklemeyeceklerini peşinen ilan etmişlerdi. Bu konuda Bolsonaro avantajlıdır. Brezilya’ya neoliberalizmi getiren, Sol’u şiddet yöntemleriyle ezen geçmiş darbelere hayrandır. Generalleri yönetimde önemli görevlere getirdi. Genel Kurmay Başkanı ve diğer komutanların Lula’nın siyasal yasaklarının sürdürülmesi için Yüksek Mahkeme’ye geçen yıl baskı yaptığı da açıklandı (JACOBIN, 9 Mart 2021). 

İlk tur açık farkla Bolsonaro aleyhine kesinleşseydi bu olasılık söz konusu olmazdı. İkinci tura iddialı girebilen “Tropikal Trump”ın çeşitli vesilelerle “maraza çıkarabileceği” söyleniyor. Trump’ın akıl hocalarından Steve Bannon’a göre, dünya çapında örgütlenme çabası içinde olan “uluslararası aşırı sağ”, Bolsonaro’nun Brezilya başkanlığını korumasını 2022’nin bir önceliği olarak belirlemiş. Bu doğrultuda bazı girişimler, Brezilya emniyeti tarafından izlenmekteymiş (JACOBIN, 18 Ekim 2021). 

Neo-faşistler dünya çapında örgütleniyor. Merakla ve endişeyle izleyeceğiz.  

Lula merkeze kayıyor

2010’da iktidarı devrettiğinde Lula ve başkanlığının ilk döneminde Rousseff, neoliberal politikaların malî disiplin ve emek-karşıtı bölüşüm (“yapısal uyum”) reçetelerini reddetti. Kamu maliyesi bölüşümcü önceliklere yöneldi; sınıflar-arası denge on üç yıl boyunca anlamlı boyutlarda kol emekçilerinin lehine dönüştü. Bu dönüşüm “orta sınıf” çevrelerinde tedirginlikler yarattı. 

Lula’nın 2022’deki programı ise “faşist Bolsonaro’ya son; önce demokrasi” diye özetlenebilir. Askerî faşizmi yücelten, ırkçı, eril, yobaz (“evanjelik”) söylemlerin öne çıktığı; anti-demokratik uygulamaların yaygınlaştığı bir Brezilya’yı ‘normale’ döndürmeyi hedeflemiştir. Sınıfsal gündemi arka planda tutacağı anlaşılıyor.

Bu yönelişin ilk yansıması Başkanlık Yardımcılığı’na Geraldo Alckmin’i getirmesidir. Alckmin, sermaye çevreleriyle yakın ilişkileri olan bir siyasetçidir. Ülkenin en büyük eyaleti olan Sao Paulo’nun uzun süre valiliğini yapmıştır. 2012’de kent varoşlarında uygulanan kapsamlı bir “yıkım / dönüşüm” operasyonunda yoksul halka uygulattığı acımasız yöntemleri, “Sao Paulo emekçileri bugün de hatırlamaktadır”  (S.Fernandez, JACOBIN, 8 Mart 2022). 

Alckmin, Brezilya’da neoliberalizmin bayraktarı olan PSDB’nin iki kere başkanlık adayı oldu. 2006’da Lula’ya karşı yarıştı ve kaybetti. 2018 seçimleri öncesinde Lula’nın yasaklanmasını, mahkumiyetini sonuna kadar destekledi. 

Alckmin’in adaylığının simgelediği sermaye çevreleriyle uzlaşma eğiliminin, İşçi Partisi saflarında (eski başkan Dilma Rousseff dahil) tedirginlik yarattığı anlaşılıyor (JACOBIN, 8 Mart 2022). Sermaye ise sadece 2018’de değil, bugün de Lula’yı değil, faşist Bolsonaro’yu yeğlemiştir. 

Lula’nın ve İşçi Partisi’nin karşılaştığı ikilemin Brezilya’ya özgü olmadığı söylenmelidir. Hindistan, Türkiye, Kolombiya, hatta Yunanistan gibi çevre ülkelerinde de yükselen neo-faşizme karşı Sol’un öncelikleri ne olmalıdır? Neo-faşizme karşı demokratikleşme mi?  Sermaye tahakkümüne karşı sınıf mücadelesi mi? Ya emperyalizme karşı?

Bu ikilemlere karşı “her derede deva, her dönem ve koşulda geçerli olabilecek bir yanıtın olmadığını düşünüyorum. Önceliğin belirlenmesi, “karşı cephe”nin ve ittifakların tanımlanması anlamına da gelir. Ek sorular da ortaya çıkar: İttifakları veya karşı cepheyi oluşturan sınıflardan mı, akımlardan mı söz ediyoruz? Siyasal akımların gerçek sınıflar içindeki yeri, temsiliyet dereceleri nedir? 

Türkiye solu bu sorunları öteden beri (1960 sonrasında da) tartıştı. Seçim arifesinde aynı sorunun açık ve örtülü biçimde gündemde olduğu ortadadır. 

Brezilya’da Lula, burjuvazinin “demokratik” (anti-faşist) kanatlarını da kapsayan bir geniş cephe seçeneğine yönelmiş görünüyor. Kendisini de mağdur kılan “sivil darbe” sorumlularıyla hesaplaşmak yerine, onlarla adeta “helalleşmeyi” yeğliyor. Brezilya solunda sermayenin tahakkümüne karşı sınıfsal mücadeleyi savunanların olduğunu da öğreniyoruz. 

Bana göre Brezilya’yı ve diğerlerini izleyelim, öğrenelim, gerektiğinde örnek alalım; ama onlara ders vermeye pek kalkışmadan…