Opera dinlemek isteyenler için düzenlediğim aşağıdaki besteci ve operaları ile ilgili bilgiler, 1998 yılında yayınlanan ve operayı tarihsel bir çizgide ele alan bir radyo programımın metinlerinden derlenmiştir. Operaları dinlemek için verilen link sadece örnek amaçlıdır. Dileyen, internet ortamında, o günün ulaşılması mümkün olmayan koşullarından daha fazla bilgi ve birden çok yorum bulabilecektir.
Chirstoph Willibald Ritter von Gluck: Orfeo ve Euridice Operası, Alceste Operası Paris ve Elena Operası, Ifigeniya Avlis'de Operası, Ifigeniya Tavris'de Operası ve Armid Operası
Opera tarihindeki yolculuğumuzda 18.yy'da İtalyan operasındaki yenileşme çalışmalarına baktığımızda karşımıza Alman besteci Chirstoph Willibald Ritter von Gluck çıkar.
Alman müzikli dram sanatının kurucusu olarak tanınan Gluck, Wagner Sanatı'nın da müjdecisidir. Gluck sahne sanatlarının en mükemmeli en güzeli olarak tanımladığı operayı, gülünç duruma düşürdüğünü iddia ederek opera-buffa-komik opera yazmamıştır. 1714-1787 yılları arasında yaşamış olan besteci, kendi ifadesiyle opera alanındaki reformunu şöyle açıklar: "Ben müziğin; dramatik etkiyi güçlendirmek ve şiiri dile getirmek olan gerçek amacını bulmak için çalışıyorum. Bunu da oyunu yarıda kesmeden ve oyunu engelleyecek gereksiz süslemelerden kaçınarak yapmak istiyorum.”
Grek mitolojisini konu alan Orfeo ve Euridice'nin öyküsünü ilk kez besteleyen besteci Gluck değildir. Opera tarihine ilk opera olarak geçen eser Jacopo Peri'nin Orfeo ve Euridice'sidir. Bu dizinin önceki bölümlerinde Peri'nin ve Monteverdi'nin Orfeo'larına yer vermiştik ve birkaç bestecinin aynı adlı eseri olduğunu belirtmiştik. İşte bu bestecilerden biri de Gluck'dur. Gluck'un dramatik yapıyı ön plana alıp orkestra ve şarkıcıları bu yapıya hizmet ettirmesi, halk tarafından eserin pek beğenilmemesine neden olmuştur. Librettosunu Ranieri de Calzabigi ve Pierre Lois Moline'nin yazdığı eser ilk kez metnin yazıldığı tarihten bir yıl sonra 1762'de Viyana Saray Tiyatrosu'nda sahneye konulmuştur. Gluck'un Orfeo'su diğer Orfeo'lardan farklı olarak mutlu sonla biter. Öyküyü hatırlarsak; Orfeo'nun sevgili eşi Euridice'yi yılan sokup öldürünce Orfeo'nun feryatlarına dayanamayan tanrılar, aşk tanrısı Amor'un aracılığıyla ona yer altındaki ölüler ülkesinden Euridice'yi alabileceğini bildirirler. Tek şart yeryüzüne dönünceye kadar Euridice'nin yüzüne bakmamasıdır. Orfeo ölüler ülkesine gider ve Euridice'yi alır, ancak Euridice durumu anlamaz ve Orfeo'nun ona bakmamasını artık onu sevmediği şeklinde yorumlar. Bunun üzerine Orfeo dayanamaz Euridice’ye bakar ve eşi bir kez daha ölür. Orfeo'nun acı içindeki ağıtlarına aşk tanrısı Amor dayanamaz, Orfeo'yu bağışlar ve Euridice'yi yeniden diriltir. Opera Amor tapınağındaki kıvançlı ve mutlu törenle sona erer.
Opera tarihine Gluck'un ilk reform operası olarak geçen Orfeo operasının özellikle ikinci perdesinden ruhlar korosu ve Orfeo'nun yeraltındaki umutsuz diyaloglarında bestecinin; ağıtları ve yakarmaları doğal yapısıyla nasıl muhteşem ve etkileyici bir şekilde dile getirdiğini görebiliriz.
Gluck'un bir diğer operası Alceste'nin de yine Orfeo gibi Grek mitolojisinden alınmış bir konusu vardır. Eserin 1767'de oynanan ilk librettosunu Raniero Calzabigi yazmıştır. Greklerin üç ünlü trajedi yazarından biri olan Euripides'in Alkestis adlı eserinden esinlenerek yazılan Alceste operası, ilk olarak M.Ö. 384 yılında Atina'da oynanmıştır. Eserin ikinci versiyonu Fransızca'dır. Gluck'un yakın dostu Le Blanc du Roullet tarafından yazılmış ve 1776'da Paris'de oynanmıştır.
Alceste, Grek mitolojisine göre, Kral Admetos'un eşidir ve kocasının ömrünü uzatmak için kendi hayatını feda edip Yeraltı Ülkesi'ne gitmiştir; fakat o ülkenin tanrısı olan Hades'in eşi Persofone, onu tekrar dünyaya göndermiştir. Başka bir efsaneye göre de Zeus'un oğlu olan ve erkek gücü ve zekasının timsali sayılan Herakles onu Hades'in elinden almıştır.
Gluck, Alceste operasının önsözüne opera sanatında yapmak istediği reformları anlatan neredeyse bildiri niteliği taşıyan açıklamalar eklemiştir. Buna göre, Gluck; ses gösterisinin ötesinde sanatçıların iyi birer aktör olmalarını ve karakter özelliklerine dikkat ederek dramatik yapının ön plana çıkarılmasını istiyordu. Ayrıca yeni dramatik stilin en önemli özelliklerinden biri olan orkestra eşliğinde reçitatiflere(konuşur gibi söylenen bölümlere) yer verilmesi ki eskiden sadece klavsen eşliğinde sunulurdu bu reçitatifler, gerektiğini de belirtiyordu.
Gluck'un İtalyan operasında yenileşme hareketlerinde başlıca amacı, şiiri ön plana çıkarmak, müziği şiirin hizmetine sunmaktı. Aslında bu hiç de yeni sayılmayan bir üsluptur. Bu tarz; 17.yy'da operanın yeni yeni denendiği yıllarda çağın önemli bestecisi Monteverdi'nin müzikli dram sanatına bakışından başka bir şey değildi. Solistin ses güzelliğini sergilemesi için şiiri bozmasına izin vermeyerek vokal süslemeleri, yapay uzatmaları, yinelemeleri ortadan kaldırarak, yaşanan anın lirik ve doğal güzelliğini ortaya koyacak dramatik etkiyi ön plana çıkarmak, Gluck sanatının ana fikridir. Böylece İtalyanların önemle üzerinde durduğu uzun aryalar, eserin içinde gerçek doğal yerini almış ve eserle bütünleşmiş olacaktır. Ayrıca Gluck'un anlayışına göre operanın başında perde açılmadan önce orkestranın seslendirdiği üvertür, bir sinfonia gibi operanın müziksel özeti olmalıdır. Gluck'un operaya getirdiği "güzel yalınlık "olarak tanımlanan bu anlayışının, Klasik Dönem operasının özelliği olduğu düşünülmektedir.
Paris ve Elena, Gluck'un ilk reform operaları sayılan Orfeo ve Alsest ile kıyaslandığında, librettisti Calzabigi'nin klasik efsaneleri arasında ihmal edilmiş, hatta döneminde başarısız bulunmuştur. Elimizdeki bazı kaynaklar Gluck'un Paris ve Elena operasının Orfeo ve Euridice ile Alsest'den sonra üçüncü ve son reform operası olduğunu söylerken, bazı kaynaklar da İfigeniya Avlis’de, Armid ve İfigeniya Tavris’de operalarının bestecinin diğer reform operaları olduğunu belirtmektedir.
Gluck'un İfigeniya Avlis’de(1774) operasının ilk temsili Paris'de çok büyük ilgi görmüştü, öyle ki Orfeo ve Alsest operaları tekrar tekrar oynanmış ve genel provayı izlemek isteyenlere dahi bilet satmak zorunluluğu doğmuştu. Operanın librettosu Fransız trajedi yazarı Jean Racine'in antik Yunan mitinden uyarlanmıştır.
Opera-seria, ciddi opera türünde geleceğe kalmış bir besteci olarak nitelendirilen Gluck'un anlayışını taşıyan en iyi örneklerinden sayılan bir diğer operası da, ilk kez 18 Mayıs 1779'da Paris'de sahnelenen İfigeniya Tavris'de operasıdır. Librettosunu François Guillard'ın yazdığı eser dört perdedir. Bestecinin İfigeniya Avlis’de ve Tavris'de operaları; metnin ve müziğin ahengini yine baleli bölümlerde, solo ve koro kullanımlarında da başarıyla gerçekleştirdiği eserleri olarak değerlendirilir.
Gluck'un yer vermeden geçemeyeceğimiz diğer bir operası Armid ise, ilk kez 23 Eylül 1777'de Paris'de sahnelenmiştir. Konusunu mitolojiden değil de haçlı seferlerinden alması, eserin o dönemde yeterli başarı elde edememesine neden olarak gösterilmiştir. Eleştirilere karşın Gluck, Armid operasını yazarken "müzisyenden çok ressam ve şair" olmaya çalıştığını belirtmiştir. Eserin librettosu Philippe Quinault'a aittir.
Etienne Nicolas Mehul: Joseph en Égypte Operası ve ‘’Le Chant du Depart’’ başlıklı Marşı
18.yy’ın ikinci yarısında İtalyan operasında yenileşme çalışmaları yapan Willibard Gluk'un opera alanındaki sanat anlayışını Fransa'da sürdüren ve Fransız Devrimine tanıklık eden bir besteci vardır: Etienne Nicolas Mehul ve besteciyi yüzyılımıza taşıyan operası Joseph(Yusuf).
1763-1817 yılları arasında yaşayan Fransız besteci Nicolas Mehul, müzik çalışmalarına dönemin bazı müzikçileri gibi kilisede org çalarak başlamıştır. Paris’te, Gluck’un önerisiyle bestelediği operalar ve baleler Fransız sahne müziğinin gelişmesinde etkili olmuştur. İtalyan operasının devrimcisi sayılan Gluck’un Fransa'daki takipçisi olarak Mehul, bu etkiden pek de memnun olmadığını Librettisti Alexandre Duval’le yaptığı bir konuşmada belirtmişti. Duval'e Mozart’ın çalışmalarına kendini daha yakın bulduğunu söylediğinde Duval “Sevgili Mehul, Mozart karşılaştırılamayacak bir müzisyen” demişti. Bunun üzerine Mehul; “Emin ol sevgili dostum, başka hiç kimseyle kıyaslanmak istemiyorum.” karşılığını vermişti.
Yaşadığı dönemde pek beğenilmeyen Mehul’un etkisi ise, Beethoven, Weber, Berlioz, Rossini hatta Wagner üzerinde dahi görülecektir. Kimi müzikçiler Mehul’un başarısızlığının nedenini döneminde iyi bir librettist bulamamasına yorar.
Mehul’un Yusuf operası, konusunu İncil'deki Yakup peygamber ile oğullarının acıklı hikayesinden almıştır. İlk kez 17 Şubat 1807’de oynanan eseri için Mehul; “İlgisizlikten, adımı yaşatmak için bu deliliği yaptığımı biliyorsunuz” demişti. Her ne kadar Yusuf operası Mehul için adını yaşatma çabası ise de klasik operada olmayan güçlü dramatik etki ve insanlık kavramı, Yusuf’da; ensamble, arya ve konuşmalı diyaloglar şeklinde birbirini başarıyla izler.
Etienne Mehul’un üç perdelik Yusuf operasının özellikle ikinci ve üçüncü perdesinde gelişen olayları özetlersek: Kardeşleri tarafından esir tacirlerine satılarak Mısır'a gelen Yusuf çalışması ve gayretiyle vali mertebesine kadar yükselmiştir. Bir gün İsrail'deki açlıktan kaçıp, Mısır'a göç edenler arasında kardeşleri ve babasını gören Yusuf ne kadar hasret çektiğini anlar. Bu arada vicdan azabı çeken kardeşleri nihayet babalarına gerçeği itiraf eder. Yıllardır oğlunun kaybolduğunu sanan Yakup ise gerçeği öğrendiğinde, bunu yapan oğullarını lanetler. Yusuf kardeşlerinin pişmanlığını anlar ve kim olduğunu açıklamadan babasından evlatlarını affetmesini ister. Yakup ise ancak oğlu Yusuf'un bulunmasıyla onları affedebileceğini söyler. Bunun üzerine Yusuf kendisini tanıtır ve hem kardeşler affedilir hem de yıllar sonra baba oğul birbirine kavuşurlar. Üstelik Mısır Kralı da onlara yaşamaları için Gosen Bölgesini bağışlamıştır. Mutluluk şarkılarıyla eser sona erer.
Mehul'un Le Chant du Depart adlı eserine de değinmeden geçemeyiz. Bu eserin sözlerini Marie-Joseph Chenieri 1794’de Fransız Milli Marşı'ndan esinlenerek yazmıştır. Aynı zamanda eser, Fransız Devrimi döneminde pek çok operada interlude-ara oyunu olarak da oynanmıştır.