Yaylalardan dönenler anlatıyor: Bu kış et ve süt fiyatları artacak

Ağrı, Iğdır ve Kars'taki koçerleri yayla dönüşlerinde dinledik. Yayladan dönen çobanlar bu yıl yaptıkları üretimleri ve kış aylarına dair beklentilerini soL Haber'e anlattı.

Özkan Öztaş

Göçerler ya da koçerler. Bu kelimeler her yıl yaylalarına çıkarak hayvancılıkla uğraşan yarı göçebe, çoban toplulukları anlatmak için kullanılıyor. Ülkenin batısında daha çok yörüklerle rastlıyoruz bu üretim biçimine.

Türkçe'de göçebeler ya da göçerler olarak kullanılan kelimenin Kürtçesi koçer. Kimi uzmanlar kelimenin Arap harflerindeki ses benzerliklerinden kaynaklanan ayrımdan türediğini düşünse de kimileri de Farsçaya dayandırıyor. Farsçada da koç kerden olarak telafuz ediliyor. Doğu ve Güneydoğu'da hala yaygın bir etkinlik olan koçerlik, yakın coğrafyada da benzer isimlerle telafuz ediliyor. Rusçada koçevat ya da koçevnik olarak karşımıza çıkan kelime Ermenicede koçvor olarak karşımıza çıkıyor. Şiirlerde ya da şarkılarda methiyesi düzülen koçero da benzer imgelerle tarif ediliyor. Yılın belli zamanlarında dağlarda çobanlık yapan bu topluluklar ülke ekonomisinde hala ciddi bir alanı dolduruyor. 

Türkiye'de daha çok Ağrı, Iğdır, Ardahan, Kars, Erzurum, Bitlis, Van, Şırnak, Hakkari ve buraya komşu yerlerde devam eden koçerlik, bahar aylarında sürülerin yüksek yaylalara taşınıp et ve süt üretiminin buralarda devam ettirilmesi şeklinde sürdürülüyor. Bu sayede hayvanların yem tüketimi azaltılarak doğal alanlarda beslenmeleri hedefeleniyor. Bu hem yem tüketimi açısından tasarrufa hem de üretilen besinlerin sağlıklı olmasına vesile oluyor.

Bahsi geçen yerlerin ortak özellikleri yüksek yaylalara sınır ya da sahip olmaları. Rakımın zaman zaman yaklaşık 2500-3000 metreye çıktığı bu yaylalarda yılın en sıcak dönemi olan Temmuz ya da Ağustos aylarında dahi serin bir hava ve yeşil çayırlara rastlamak mümkün. Bu da üretimin daha elverişli şartlarda gerçekleşmesini sağlıyor. 

Bu yıl yaylalara çıkan çobanlar geçmiş yıllara kıyasla daha bereketli bir tablo ile karşılaştı. Uzun süren kış ve özellikle Mayıs ayında yağan karlar yaylalardaki verimi arttırmış ve sulak alanların sayısını çoğaltmıştı. Bu da çobanlar için bereket demekti. Yaz aylarının çok bereketli olduğunu söyleyen çobanlar ne yazık ki kış aylarından çok umutlu değil.

Ağrı, Iğdır ve Kars bölgesindeki koçerleri yayla dönüşlerinde dinledik. Yayladan dönen çobanlar bu yıl yaptıkları üretimleri ve kış aylarına dair beklentilerini soL Haber'e anlattı.

'Peynir fiyatı et fiyatını geçti'

Iğdır'da Sinek Yaylası'na, Doğubeyazıt'ta Ağrı Dağı'nın yamacına yerleşen koçerlerin Kars'taki örnekleri ise Sarıkamış yaylalarına doğru göç ediyorlar. Doğunun Çukurova'sı olarak bilinen Iğdır en çok göç eden iller arasında. Yüksek rakımlara ihtiyaç duyulan bu etkinlik için yapılan göçlerin bazıları klasik yöntemler ile sürüyü önüne katıp devam ettirilirken hayvanların zaman zaman kamyon kasalarında taşındığı örnekler de mevcut. 

Bu senenin geçmiş yıla kıyasla daha bereketli geçtiğini söylüyor çobanlar. Sinek yaylasında sürülerini otlatan çobanlardan Mehmet Selim, geçen sene yaylalardan bazı çobanların kuraklık nedeniyle erken dönmek zorunda kaldığını söylerken bu sene çok uzun bir zaman boyunca yeşil otlaklarda sürülerini otlattıklarını ifade ediyor. "Yaz ayları bereketli geçti ama kış aylarından umutlu değilim" diyor. "Peynirin fiyatı etin fiyatını geçti. Şimdi ben bu hayvanı kışın beslesem yem parası yetiremiyorum. Özellikle saman ve yemin buralara ulaşım masrafı çok fazla. Mazot çok pahalı. Urfa'dan, Sivas'tan, Diyarbakır'dan buraya gelecek bir kamyon saman artık altın değerinde. Hayvanı satayım desem et fiyatı peynirden ucuz. Böyle giderse kış aylarında etin fiyatı artar. Peynirin sütün fiyatı zaten aldı başını gitti" diyor. 

'Sektörü paraya teslim ettiler. Sağlıklı et üretmek artık mümkün değil'

Ağrı Doğubeyazıt'ta Ağrı Dağı'nın yamaçlarındaki yaylalarda yaz aylarını geçiren çobanlar artan yem fiyatlarından ötürü artık hayvanlarını satmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Yaz aylarında satabildikleri her hayvan için kendilerini şanslı sayan üreticiler kış aylarında artan yem fiyatlarından dolayı hayvanları besleyemediklerini söylüyorlar. 

Yem fiyatlarındaki artışın üreticiyi kalitesiz yemlere ve alternatif ürünlere yönelttiğini ifade eden çobanlar "Kimse artık yediğime güveniyorum demesin. Böyle bir şey çok ama çok zor. Mesela fark ediyorsunuzdur. Eskiden bu yemekler daha lezzetliydi dediğiniz olmuyor mu? Ben açık diyeyim. Gerçekten eskiden daha lezzetli ve sağlıklıydı. Çünkü eskiden hayvanları daha sağlıklı beslemek mümkündü. Kusura bakmasınlar ama açık konuşayım her şey bu kadar pahalı iken hayvanların da sağlıklı ürünlerle beslenmesi mümkün görünmüyor" diyor.

'Hayvanı satsam zarardayım, beslesem zarardayım. İşin içinden çıkamıyorum'

Bakım maliyetlerinin artmasından şikayetçi olan Ekrem, Kars'ta yaşıyor. Kendisi kış aylarına girerken yaşadığı sıkıntıları tarif ederken "Hayvanları satsam zarardayım, beslesem zarardayım" diyor ve ekliyor "Bu peynirin, yağın bu kadar pahalı olmasının tek sebebi var. Ben açıkca diyeyim. İnsanlar artık hayvanlarını besleyemedikleri için satıyorlar. Mesela eskiden kışa elinde malıyla giren insanlara varlıklı gözüyle bakılırdı. Ama artık öyle değil. Satamadığımız her hayvan için artık bir birimizin gözünün içine bakacağız. Bunları nasıl besleyeceğiz nasıl yetireceğiz diye. Gerçekten çok zorlaştı her şey. Piyasada yeni yeni ucuz yemler çıktı. Bunların en olduğunu bilmiyoruz bile. Artık öyle benim kapımda üç beş hayvan var diyen insanların durumu pek iç açıcı değil. Büyük firmalar var. Malları buradan toplayıp götürüyorlar ucuz ucuz. Etin de sütün de fiyatını onlar belirliyor"

'Et yiyorsak ya hayvan hasta diye ya da evden biri hastalandı diye'

Iğdır'dan Fırat ile yolda karşılaşıyoruz. Yaylalardan dönerken Kars-Iğdır karayolunda sürülerini önüne katmış ilerliyor. Röportaj için yanına vardığımızda gülümsüyor "Benim anlattıklarım başıma iş açar abi" diyor. Sonra yayladan dönen hayvanlar dinlenirken anlatmaya başlıyor. 

Fırat daha öne Ağrı Belediyesi'nde çalışıyormuş. Kendisinin uğraş alanı sinema. Kısa filmler çekmeye çalışıyor ve sinemayı yakından takip ediyor. Yaylada ise güneş paneli ile çalışan minik bir şarj cihazı ile sinemaya bolca zaman ayırıyor. Belediyeye iki dönem önce kayyum atandığında da Fırat'ın işine son vermişler sinemaya gerek yok diyerek. Şimdilerde ise çobanlık yapıyor. Fırat Türk Sineması'ndaki gelen misafire kurban kesen imgeden söz ederek başlıyor işe tabloyu anlatmak için. 

"Mesela o filmlerdeki sahnelerde dışardan bir yabancı gelir ve hemen bir kuzu keserler ve misafire sunarlar ya. Yok öyle bir şey. Buradan bir sürü koyun var. Mesela benim elinde yaklaşık 200 koyun var. Bunlar dört ailenin malları. Ucuz olsun diye 4 sürüye aslında bir çoban tutuyorlar. Şimdi bunlardan bir tanesini kurt kapsa, bir tanesi çukura düşse benim alacağımdan keserler parasını. Hani o filmlerde canı çekince koyun kuzu kesen ağalar var ya. Onlar ancak ağaların hayatında olur kardeşim. Burada biz bir et yiyorsak ya hayvan hastadır ölmesin diye kesiyoruz ya da aileden biri hastadır ölmesin diye besliyoruz. Durumumuz budur. Ben açıkça diyorum bugün tarımla ya da hayvancılıkla uğraşanlar aptaldır. Aptal yerine koyuyorlar bizleri. Yahu çok basit değil mi? Ben işlediğim ürünleri satın alamıyorum. Buğday ekiyorum zararına, yonca ekiyorum zararına. Mazot olmuş kaç lira can mı dayanır."

'Böyle giderse küçük üreticiye veda edeceğiz. Büyük firmaların sözü geçecek'

Fırat sözlerini tamamlarken küçük üreticinin nefes alamadığından söz ediyor. "Bugün gel birlikte gezelim zamanınız varsa. Iğdır'ın köylerine bakalım. Aha yanımızda Tuzluca var oraya bakalım isterseniz. Sadece hayvancılıkla uğraşan kalmadı. İnsanların çoğu zaten bir yerde çalışıyor ama ek gelir olsun diye de hayvancılık yapıyor. Yani ben artık üç beş inek koyun bakayım, bunların sütünü yağını satayım dönemi bitti. Mesela ben sütün litresi ortalama 10 Lira'dan satıyorum. Market raflarında ne kadar? Ben çocuğuma gidip o marketten sütü alabiliyor muyum? 

Şimdi her yerde aynı şey var. Küçük üreticiye devlet diyor ki kardeşim senin dönemin bitti. Hani nasıl bu zincir marketler dolandı her yerde bakkallar bitti. Aynı şekilde. Artık hayvancılık da büyük firmaların eline geçecek. Ha ben sana diyeyim. O saatten sonra kimse ne yediğini bilemez. Ne içtiğini bilemez. Biz de böyle giderse kendi başımızın çaresine bakacağız. Buralarda son zamanlarda göçler çok arttı. İnsanlar artık bir gelecek göremiyor." diyor.

Çok bereketli ve güzel bir yaz sezonu geçmesine rağmen ekonomik olarak önünü göremeyen üreticiler kaygılarını bu sözlerle ifade ediyor. Hemen hemen hepsi de böyle devam ederse eğer yurttaşların ete, süte ve peynire erişiminin her geçen gün daha da zorlaşacağını ifade ediyor.

*Söyleşide kullanılan fotoğraflar için fotoğraf sanatçısı Faysal Kanber'e katkılarından dolayı teşekkür ederim