Ahvali hal

Çok garip gelişmeler oluyor. Ülke tarihinde ilk kez burjuva siyaseti aktörlerinin, kendi ilkelerini çiğnediğine tanık oluyoruz. Önce övdüğü savcıyı, şimdi yerin dibine sokan bir iktidar var Türkiye’de, en iyi örnek bu.

Bu ülkede her şeye rağmen, siyasetin kendine has bir dili vardı bir zamanlar. “Politika gereği” nazik olmak gibi örneğin. Demireller, Ecevitler, Türkeşler birbirlerini günahları kadar sevmedikleri halde “sayın”lı cümlelerle başlarlardı muhataplarından söz ettiklerinde. Bu iktidar döneminde bundan eser yok.

Batı demokrasisini “içselleştirememekle” beraber, onun en azından üslubunu kapmışların yaptığı bir siyaset tarzı vardı ülkede. Memleketin kimilerine göre en büyük “reformist” (hatta bazılarına göre neredeyse devrimci) partisi AKP’nin getirdiği en önemli yeniliklerden (!) biri bu, bana sorarsanız. Recep bey kimseye “sayın” demediği gibi, sık sık, -ortaya söylüyor da olsa- içinde “ulan”, “be” gibi sözcükler geçen cümleler kurdu sürekli. Elitist, Kemalist politikacının bile ağzına almadığı “al ananı da git” hakaretini seçmen ilk kez Recep beyden duydu. İlk kez bu iktidar döneminde bir bakan, özürlü bir yurttaşa “bak sakatsın ama sana iş vermişiz” diyebildi.

AKP iktidarı dönemindeki kadar pespayeleşmiş bir dil görülmedi. Bu kadar açık seçik mezhepçilik yapılmadı. Bir partinin genel başkanına “sen alevi olduğun için Esad’ı destekliyorsun” denilebildi, örneğin.

İktidar yanlısı gazeteci (!) olmanın, iktidarı bile şaşırtan bir hal aldığı bir dönem olduğu da söylenebilir AKP döneminin pekala. ROK adlı biri köşesinden, tiyatrocu Yılmaz Erdoğan’ı, “tiyatronda başbakana küfür ediliyor, seni uyarıyorum” sözleriyle tehdit etmekten çekinmedi. Sevilay Yükselir adlı biri, her nasılsa kondurulduğu “köşede”, bacağını, kolunu bir tren kazasında kaybetmiş olan CHP milletvekili Şafak Pavey için “kocasının yüzünden kendini tren altına attı” diyecek kadar insanlıktan nasibini almadığını gösterdi. Bir AKP yöneticisi yine Pavey’e “Allah senin ne olduğunu bildiği için bacağını almış” diyecek kadar alçaldı.

Egemenlerin, ülkedeki her türlü muhalefeti boğmak için uydurduğu “dış düşman” olgusu yerini, ilk kez bu iktidar döneminde “içimizdeki düşman gayrimüslimlerdir”e bıraktı. Üstelik bunu kendisi de mağdur olmuş bir kesimin temsilcisi olan KCK Eşbaşkanı Bese Hozat “demokratikleşmeyi Rumlarla Ermeniler engelledi” cümleleriyle dile getirdi. Bir avuç kalmış Ermenimiz, Rumumuz, Türkiye egemenleri “demokratikleşmeyi” çok istemişler de bunu engellemişler gibi gösterildi. Hem de bir Kürt tarafından, Hozat, “kültürel bir katliam”a zemin hazırladığını hiç hesaba katmadı.
İlk kez bu iktidar döneminde kimlik kavgası baş gösterdi. Artık sosyalist, İslamcı, milliyetçi yok, başına etnik kimlik kondurulmuş sosyalist, İslamcı, milliyetçi var. (Bir panel için gittiğim Arel üniversitesinde soru soran bir öğrenci bana kendisini İbrani bir Türk milliyetçisi olarak tanıttı, öğrenciler tanıktır). “Ben Kürt asıllı Türk milliyetçisiyim” diyen bir dolu kişi peydah oldu. İçinde “işçi” sözcüğü geçen bir partinin başkanı her Pazar günü gazetesinde tüm dünyanın Türk olduğunu yazabiliyor. Parti içindeki Kürtlerin itirazlarına “biz burada şakalaşıyoruz” diye gayriciddi bir yanıt verebiliyor. Farklı kesimlerden bir çok kişinin bu “Pespayeleşmiş dilin” kardeşleri olduğuna bu iktidar döneminde tanık olduk.

Kimliğini öne çıkararak ideolojik tutumlar alınıyor. Hakan Şükür adlı bir milletvekili, normalde bir zenginlik olacak Arnavutluğunu, ortak kimliğin İslam olduğunu kanıtlamak için dile getirebiliyor. Herkes kendi mezhebini, meşrebini seviyor.

Tüm bunlar Recep bey ile taklitçilerinin söyleminden, bu söylemin rahatça dile getirilmesinin toplumda onay görmesinin verdiği cüretten kaynaklandı. Açık sözlülük ile patavatsızlık aynı şey sanıldı. Burjuva yönetim mekanizmaları, sermayenin yarattığı “normal” çelişkilerden değil, muhafazakar aidiyetin farklı gruplarının çıkarları doğrultusunda beliren çelişkiler yüzünden birbirlerine düştü. Laik hukuku kadük etmek isteyen AKP iktidarı ile her türlü ihtilafın çözümü için bir zamanlar, “ulemaya danışmalı” diyerek şeri “hukuk”u pratiğe geçirmek isteğini hiç saklamamış olan Recep bey, son iki haftadır, kapıştıkları cemaate karşı modern hukuk taraftarı kesildiler.

İlk kez bu iktidar döneminde, burjuva özellikler taşımayan “yukarı sınıf” duruma müdahale edemez hale geldi. İlk kez bu iktidar döneminde sermaye, en azından AB konusunda karşıt kamplara bölündü.

Ekonomisi kırılgan, siyaseti karman çorman, aidiyet duyguları bölük pörçük, siyaset dili saldırgan, sosyal dili ötekileştirici, kültürel dili cinsiyetçi bir toplum yaratıldı.

Gezi Parkı Direnişi’ne böyle böyle geldik.

Şimdi her zamankinden daha fazla komünist olmak zamanı.