Korkunç. Ülke tarihinin en büyük işçi katliamlarından birini yaşadık. İktidar-işveren kardeşliği onlarca yer altı emekçisini yok etti. Bu dünün “yer altı canlıları”, artık bir “yer altı ölüsü”dürler. Şehitlik falan gibi laflarla onlara gittikleri varsayılan öte dünyada mekan tespit eden alçaklara itibar edilmemeli. Gittikleri bir cennet var mı yok mu bilemem ama hepsi gönlümüzdeki “cennette” sarsılmaz yerlerini aldılar çoktan. Orada onların ateşle kavrulan bedenlerini gözyaşlarımızla serinletiyoruz. Ne büyük acı.
Ağızlarından onlar “şehit” sözcüğü çıkanların yüzlerine tükürün. Geçin bunları. Onlara şehit diyenler onların katilleridir çünkü. Katillerin kurban tanımına itibar etmeyin. “Büyük Dava”nın adamları değildi ölenler. Onlar üretimin kutsal emekçileriydiler sadece. Başbakan olacak zatın “baş olmalarına” tahammül edemediği “ayak”tılar. Ambulansa konurken hemşireye “ayakkabımı çıkarayım mı?” diyen o emekçi kardeşime “o haldeyken bile nezaket gösteriyor” diyerek sahte övgüler düzenlere de kanmayın. Gösterdiği nezaket değildi onun. Üstünün başının perişanlığı sürekli kendisine hatırlatılan bir “yer altı” adamının “yeryüzündekiler” tarafından, -ambulansta bile- kabul edilmek amacıyla sorduğu soruydu o. Yoksulluğunun, fukaralığının estetik ölçülere uymazlığının farkında oluşun söylettiği bir soru. Ne nezaketi? Trajedi nedir bilmeyen “ayakkabımı çıkarayım mı?” diye sorup komut bekleyen o emekçinin çaresizliğine baksın, defalarca hem de. İktidar-işveren vurdumduymazlığının öldürdüğü emekçilerdi onlar. Katillerin onlara verdikleri paye, isterse şehitlik olsun, hatıralarına küfür etmektir. Bu küfür muhatabına misliyle geri döner, dönecek de.
Recep beyin artık tüm insani özelliklerini yitirdiğini söylemeye gerek yok. Recep bey artık bitmiş bir adamdır. Böylesi bir faciada söylenmemesi gereken, söylenecekse bile en son akla gelebilecek olan “bu işin fıtratında ölmek var” tümcesi, bir insanlık iflasıdır. İnsanlığı iflas etmiş, bakiyesiyle bu ülkeye sorun haline gelmiş biridir Recep bey.
Ota boka tahrik olan şu “iman edenler”, - beni hiç ilgilendirmemekle beraber- inançlarının Recep bey tarafından nasıl iğdiş edildiğinin farkındalar mı acaba? Çünkü Recep bey, “bu işin fıtratında ölmek var” diyerek inancının “kader/takdiri ilahi” anlayışını da reddetmiş bulunuyor. Bu, Allah’ın takdiri olmaktan çok “işin doğası” gereği meydana gelmiş bir facia ise, allahı da, takdiri ilahiyi de gözden çıkardığı anlamına gelir. Bu yaşadığımız faciayla paralel bir faciadır aslında. Bana ne, ama inananlar, bozulacaksa buna bozulsunlar. Çünkü Recep bey “dinini de takmayan” başı hoş bir avaredir artık.
Yakınlarını yitirmiş onca aile, “işin fıtratı” gereği ölmüş bulunan o emekçilerin, “Allah’ın da karışmadığı” bir “fıtrat”ın kurbanı olduğunu Recep beyden duymuş oldular. Tekrarlıyorum, demek ki neymiş? “Bu işin fıtratında ölmek var”mış. Hangi işin? Madencilik, yer altı işinin. Allah’ın “kader” anlayışının girmediği bir sektörden söz ediyor demek ki Recep bey. Allah’ın bile girmediği o daracık tünellerde öldü o emekçiler. O halde onlar “şehit” falan da değiller. “Fıtrat”ta olan gerçekleştiyse, ne şehitliği bu? Gayet sıradan ölümlerdir yaşananlar, Recep beyin de söylediği bu.
Sunucu kız, -berbat bir “edebiyat”tı yaptığı ama, toplu halde gömülmeyi –ki yan yana musalla taşına dizilmektir aslı- “omuz omuza gömülecekler” sözleriyle anlattı törenin nasıl olacağını. Sendika hakları ellerinden alındığı için kapitalizme karşı “omuz omuza” mücadele etme şansları olmayan emekçilerden söz ediyordu.
Recep beyin iki üç klişe laftan başka alfabesinde harf, sözcük yoktur deyişimizde haklılık payı olduğu ortaya çıkmıştır artık. Acıyı dindirebilecek bir iki sözcüğü bile yok bu adamın. Kim kulağına fısıldamışsa “bu işin fıtratında ölüm var” demeyi becerebildi sadece. Kime söyledi peki bunu? “Bu işin ucunda ölüm olduğunu” herkesten daha iyi bilen madenci yakınlarına. Ama her şeyi bilen Recep bey, “bu işin fıtratında ölüm” olduğunu tüm dünya alemim kendisinden duyduğuna inanıyor. Sadece kendisinin duyduğu iç sesin, dışarıyı algılayan tüm yanlarını tıkadığı bir talihsizdir Recep bey. Talihsizliği ülkenin felaketine dönüşmüştür.
Etik diye bir derdi olsa kalkar gider o koltuktan. Ölenlerin acılarını üstlenmiş olur hiç değilse. İstifa da yaptığı başbakanlık işinin bir parçası çünkü. Ya da onun anlayacağı dille söylersek “bu işin fıtratında istifa etmek” de var. Bu nedenle istifa etmeli.
Tabii “fıtrat”ında insanlık varsa.