Pisuvar haklıydı

Farkında değil. Karşılıklı bir anlaşmaydı aslında Recep beyin önerdiği. Sözümona taziye ziyaretine gittiği Soma’da karşısına çıkan gence “ülkenin başbakanına yuh dersen tokadı yersin” demesi, şiddet tutkusunu eyleme geçirme fırsatını bir gerekçeye bağlama kurnazlığı olduğu kadar düpedüz bir teklifti de. Şart edatının geçtiği bir cümlede, o cümle içine saklanmış bir de öneri vardır. 

Muhatabı akıl edememiş haliyle. Ben olsam, “tamam sevgili başbakanım. Anlaştık. Sen de ülkenin vatandaşına dayılanırsan yuhu yersin” derdim. Çünkü bu yolu, sağolsun Recep bey açmış oldu. Bence değerlendirmeli bunu. Bu bir süre sonra karşılıklı mutabakata dönüşecektir çünkü. Dolayısıyla ülke biraz sakinleşmiş olur.

Karşılıklı şartlaşmaların böyle yararları da var. Şartı kim bozarsa önce o başlayacak her ne yaparsa. Recep bey kendini kaybettiğinde “yuh”un gelmesi artık bir zorunluluk bundan böyle. Önce Recep bey başlattığından, muhatabına “savuracağı tokat”  “şartlaşmadışı” olduğu için “etik” de sayılmayacak haliyle. Sadece bunu değil. Recep beye, “hayatıma karışma, benim adıma kararlar alma. Ben seninkine karışıyor muyum” da denebilir ki, bu da yine şartlaşmanın gereği.

Tüneldeki eski genelev sokağından aşağıya inerken, hemen sağdaki tuvalete attım kapağı. İnsanlık hali işte. Biz ayarlayamıyoruz kimi şeylerin zamanlamasını. Af buyrun, hacet giderirken, önünde durduğum pisuvarın üzerine bir uyarı yazısı asmışlar. (Gidin görün, hala oradadır). Ağzındaki  izmarite dönüşmüş sigarayı pisuvara atan densiz çok demek ki. Uyarıda “sigaranı buraya atma. Ben senin kül tablana işiyor muyum?” yazılıydı. Okur okumaz o  pisuvar gözüme, kendisine saygısızlık edeni empati yapmaya yol açacak mantıklı sorularla sarsan bilge biri gibi göründü bir an. Nasıl toparlanmaya çalıştığıma inandıramam sizi. Ceketim olsaydı neredeyse önümü ilikleyecektim saygıdan. 

Düşünce tembeli insanlarda, bu tembelliklerini üzerilerinden atacak “şok” dalgaları yaratmak bu tür kurşun gibi sözlerle mümkün. Sigarasını oraya atanlardan biri olsaydım, ölürdüm utancımdan. Hem özgürlük alanını ihmal ettiğim, hem onu tıkayarak aşıl işlevini engellediğim için o pisuvardan utanmam da gerekecekti elbette.

Olmadık nesnelerden ders alınabiliyor demek ki. Bir an evdeki kül tablama işendiğini düşündüm. İnsan, dilediğini her zaman yapacak kadar serbest olmamalı. Başbakanlar için de geçerli bu. Kendisine “yuh” dedi diye, kendinde karşısındakine tokat atma hakkı gören kişinin, pisuvara sigara atacak kadar kendini “hükümran” gören kişiden bir farkı yok çünkü. Mesele, kişinin iktidarını nasıl kullanması gerektiğine ilişkin bir terbiyeyle donanmış olup olmamasıyla ilgili.  Kimse öğretmemişse, kamusal alanlara saygınız yoksa, gider pisuvara izmarit atarsınız. 

İnsanoğlu/kızı zamanı, zemini iyi ayarlamalı her ne yapacaksa. “Yuh” dediği için nasıl karşındakine tokat atma hakkı yoksa kimsenin, tuvalet işletmecisine kızıp, pisuvara sigara atma hakkı da olmamalı. Her suça uygun bir ceza var çünkü. Yuhalamak suçsa bunun cezası Recep beyin yuh çekene “tokat” atması değil elbette. O bize de başkalarına da “edepsiz” diye hakaret ederken biz ona tokat mı atıyoruz? Bu tutumuna en uygun ceza ya da protesto olduğunu düşündüğümüz “yuhalamayı” gerçekleştiriyoruz sadece. Bu pisuvara sigara atmak değil de işemek gibi doğal bir şey. 

Bir korku toplumu haline getirildiğimiz için, o gençten Başbakan’a “sen de yuh dememizi gerektirecek şeyler yapma o halde” demesini elbette bekleyemeyiz. Recep beyin belli ki kimseden ders alacak hali yok. “Hace-i evvel” (Halkın başöğretmeni) olduğuna inandığı için ona ders verecek babayiğit  de yok bu ülkede. 

Ama yine de umudu yitirmemek lazım. Bu memleketin neresinden, hangi kurumundan, binasından ders alacağını kestiremiyor insan. Sen tuvalete içindeki boşaltmaya git, oradan ders gibi bir vecizeyle dön gel. Benim başıma gelen buydu. Şansızlık şu ki Recep bey Soma’da halkın tepkisinden korkup süpermarkete sığındı. 

Bir tuvalete sığınsaydı, bilge olup çıkardı adım gibi eminim. 

İnsanın aklının başına nerede geldiği bu memlekette çok iyi bilinir çünkü.