İhsan

Yandaşlarının ya da “başbakan övmeyi” iş edinenlerin bizi de inandırmak istedikleri gibi, “büyük bir hatip" olduğuna hiç inanmadım Recep beyin. Daha sonra anımsaması gerekecek doğruları olmadığı için rahatça söylediği her yalanı, hiç söylememiş gibi davranışına hatiplik değil, demogoji yapmak denir benim bildiğim.

Bilgisi, kültürü olmadığını da yanındakiler bile kabul ediyor ki, bunlardan, şimdi ayaklarının altında milletvekilliği(!) yapan biri vaktiyle “kitap, okumaz, cahil” demişti. Eşitliğe, hakkıyla bölüşmeye, bu kavramların hakkını verecek biçimde inandığını da kimse iddia edemez. Çünkü dininin, ticareti, ticarete bağlı ilişkileri onaylayan tutumu yüzünden pek bir sahici değildir bu inancı. Fakirliği de zenginliği de toplumsal “normal”lerden biri görür, dolayısıyla hak, eşitlik mücadelesi verenlerden “nasip” mefhumu nedeniyle de ayrılır haliyle. Onun “nasip” dediğine bizler, mücadeleyle alınacak haklar gözüyle bakarız.

Merhametli olduğu da herhalde iddia edilemez. Rabia için döktüğü gözyaşının tek bir damlasını Berkin için döktüğünü gören olmadı. Gözyaşları zaman ayarlı, merhameti muhatabının meşrebine uyumlu, hüznü, taraflı bir hüzündür bu adamın.

Yani halkının bir bölümüyle taban taban zıt bir zat. Halkının yarısıyla hırlaşmaktan, ona çatmaktan çekinmiyor. Cumhurbaşkanının meclis tarafından seçildiği, yani halkın işin içinde olmadığı zamanlarda bileSüleyman Demirel, Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı niyetini sezdiğinde uyarı anlamında, “cumhurbaşkanlığı gönüllerde yer etme işidir” demişti. Hatırı sayılır “halk kandırıcılarından” biri olan Demirel, halka danışmadan seçileceğini bildiği cumhurbaşkanının buna rağmen halk tarafından sevilmesi gerektiğini ifade etmişti bu sözüyle. “Gönüllerde yer eden”in kendisi olduğuna inanıyordu tabii. Onu da herhalde memleketin yarısı sevmezdi ama Demirel, temsil ettiği sınıfların “öteleyen” dilini kullanmadan kandırabildi halkı. Bu nedenle onu kendilerinden sayan halk gözünde adı “Çoban Sülü” kaldı. Isparta’daki çocukluk döneminin uğraşısı çobanlığının “halk güdüleme” olduğunu anlayamadı canına yandığım halkı.

Bunun ise halkı, onun değerleriyle kandırma gibi bir özelliği var. “Ben de sizdenim” dercesine, konuşmasına zaman zaman Isparta ağzı karıştıran Demirel gibi, bu da halkın imanının yanında biri gibi durdu hep. “Al ananı git” dediğinde pek de “halkçı” olmadığı anlaşıldığında bile, gözyaşları eşliğinde bir iki imani vurgu yeniden “halkının yanına” itti onu. Öfkenin bir hitabet sanatı olduğunu da o uydurdu. Kabalığı, öfkesi, muhteşem kibrinden kaynaklanır ki, bilmeyen yok. O koca Selanikli, sarışın, mavi gözlü adamın dili sadece öfkelendiğinde Rumeli şivesine kayardı derler. “Halk kandırıcılığı”ndan uzak dönemlerin söylemidir o.

Haksızlığa, ötelemeye, itelemeye itiraz öğeleri taşıyan “kabadayılığın” Kasımpaşalı karikatürü olarak asıl öne çıkarılan yanı “İslamcı delikanlı” tafrasıdır elbette. “Ezilmiş, hırpalanmış, zavallı Müslüman”ın sisteme başkaldıran Enes’i havası, gerçekten de ezilmiş olan mağdur imanlının gururunu okşadı. O “mağdur” imanlıdan, o mağdur imanlının aleyhine, mal, mülk, servet bakımından son derece üstün olması bir şey değiştirmedi. Bu yanıyla da “müslüman zengin” olmanın hayal olmadığının kanıtı gibi durur hala kimilerinin gözünde.

Her türlü yarışmanın, kapışmanın bu adamın savunduğunu iddia ettiği her şeyi çürüterek yapmanın tam zamanıydı oysa. Halka “değerlerinin” oynanacak nesneler olmadığını anlatmanın tam zamanıydı. Değerler üstünlüğünün değil, bir “değerler rekabeti”nin ortaya atıldığını, bunun bir oyun olduğunu söylemenin de.

Halkının değerlerini paspas yapmış bu adamın şimdi adaylığını açıkladıktan sonra “büyük halk kandırıcısı” Demirel gibi bunun bir “gönüllerde yer etme işi” olduğunu dile getireceğini duyacağız.

Bu tam zamanıydı dediğim meselede artık tren kaçmıştır. CHP – MHP adlı sağ partiler “değerler marketi”nde, “değerler rekabeti” için kendi ürünlerini çıkardılar pazara. Bula bula, üstelik ilk kez halkın işin içinde olduğu bir seçimde, halkın tanımadığı birini sundular: Ekmeleddin İhsanoğlu. “Değerler marketi”nin yeni “ılımlı İslam” markası budur.

Adıgeçen partilerin destekçileri yapıp ettiklerinden hoşnut olmadıkları için “şunlara akıl fikir ihsan et ey allahım” diye dua ettilerse eğer, allahın kastetikleri “ihsan”ı yanlış anladığını düşünüyorum.

Dua da bile ayarı tutturamamışlar ya, daha ne diyeyim....