İrlanda’nın erken genel seçim hikayesi bizlere görmeyi hiç istemediğimiz gerçekleri gösteriyor. Demokrasi dedikleri düzenin kocaman bir hayal olduğu ve şartlar değiştiğinde bu oyunun bozulacağını açık bir biçimde gözler önüne seriyor.
İrlanda Cumhuriyeti'nde sağ koalisyon kuruldu: Seçimden zaferle çıkan Sinn Fein ve Cumhuriyetçiler neden başarısız oldu?
İrlanda Cumhuriyeti'nde gerçekleşen erken genel seçimin üzerinden beş ay geçti (8 Şubat 2020). Sinn Fein’in seçim sandığından tahmin edilemeyen bir zaferle çıkması, ülke siyasetinde büyük bir şok etkisi yarattı. Partinin eski lideri Gerry Adams’ın yakın geçmişte televizyonlarda sansürlendiği ve partinin ülke içerisinde propaganda faaliyeti yürütmesinin İrlanda merkezi siyasi güçleri tarafından engellendiğini düşünürsek, bu şok etkisinin boyutunu daha rahat bir biçimde anlamlandırabiliriz.
Gerçekleştirilen son erken genel seçimde ise partinin şu anki lideri Mary Lou McDonald, geçmişteki sansür ve baskı ortamından azade daha özgür bir seçim çalışması yürüttü. Bunun Sinn Fein’in seçim zaferine pozitif bir katkı sunduğunu söyleyebiliriz. Ancak yoğun bir baskı ve sansür olsaydı da sol hareketlerin ve cumhuriyetçi güçlerin bu seçimde başarılı olması bekleniyordu. Ülkedeki evsizlik krizi ve emeklilik yaşı tartışmaları işçi kitlelerini yoğun bir biçimde politik olmaya zorlamıştı. Organize olan bu öfkenin Sinn Fein tarafından ne kadar doğru bir biçimde değerlendirildiği ise ayrı bir tartışma konusu.1
İrlanda’daki işçi sınıfının bir temsil krizi yaşadığı tartışmasız bir gerçek, eğer öyle olmasaydı aşağıdaki tarihi sonuçlara rağmen 100 yıldır ülkeyi yöneten sağcı elitler kontrolü ellerine almakta zorlanırlardı.2 İktidar adeta bir sarkaç gibi önce işçi sınıfına görünmüş, aynı hızla tekrar geldiği yere geri dönmüştü. Neticede bugün gelinen durumda (27.06.20) Fine Gael, Fianna Fáil ve Green Party resmi olarak hükümeti oluşturdular ve beş yıl boyunca İrlanda adasında söz sahibi olacaklar.
Partiler üzerinde anlaştıkları hükümet programını üyelerinin onayına sundular. Bir tarafın üyelerinin bu programı kabul etmemesi koalisyon hükümetinin oluşturulması çalışmalarını tamamen boşa çıkartabilirdi. Bu süreçte özellikle Grenn Party (Yeşiller Partisi) üyelerinden çok fazla tepki ve itiraz yükseldi. Sosyal medyadaki patırtıyı dikkate aldığımızda sanki hükümet kurulamayacakmış ve Yeşiller hareketinin üyeleri bu programı kabul etmeyecekmiş gibi bir hava oluşmuştu. Ancak gelinen noktada estirilen bu rüzgârın yalancı bir rüzgâr olduğu ortaya çıktı. Hükümet programına Yeşiller %76 oranında destek verdi. Özetle vaatlerine inanmadıklarını söyledikleri iki sağcı partiyle koalisyonda yer alacaklarını güçlü bir biçimde gösterdiler. Fianna Fáil üyelerinin %74’ü hükümet programını kabul ederken, halihazırda iktidar konumundaki parti Fine Geal’in üyeleri ise %80 oranında programa destek verdi. Ertesi gün İrlanda meclisinde (33.Dáil Éireann) yapılan oylama sonucunda Fianna Fáil lideri Micheál Martin İrlanda’nın yeni Başbakanı (Taoiseach) oldu. Peki, bu program İrlanda halkına ne vaat ediyor? Kısaca sıralayalım:
- Direct Provision (Doğrudan Hüküm) denen ve İrlanda’ya gelen sığınmacıların konaklama ve barınma ihtiyaçlarını karşılayan sistem tamamen ortadan kaldırılacak. Bunun yerine kâr amacı gütmeyen insan odaklı bir sistem oluşturulacak. Özellikle salgın döneminde sığınmacıların kaldıkları yerler korkunç durumdaydı. Sığınmacılar sıkışık konaklama merkezlerinde bir arada yaşamaya, ortak tuvalet, banyo ve mutfakları kullanmaya zorlanmışlardı.
- Covid-19 sonrası oluşan olumsuz ekonomik tablonun düzeltilmesi için kamu maliye programının düzenlenmesi öngörülüyor. Bu düzenlemelerin ne olacağı tam olarak belli değil. İrlanda ekonomisinin bu yıl 30 milyar € açık verebileceği söyleniyor.
- Bisiklet altyapısı hızlı bir biçimde oluşturulacak ve düzenlenecek. Toplam ulaşım sermayesi bütçesinin %10’u bisiklet projeleri için kullanılacak.
- Sosyal konut stoku 50.000 düzeyinde arttırılacak. İrlanda’da evsizlik sorunun tamamen çözülebilmesi için 150.000 sosyal konutun inşa edilmesi gerektiği uzmanlar tarafından ifade ediliyor.
- Karbon emisyonu vergisi, sigorta ve siber güvenlik alanlarında da hükümetin yeni çözümler üreteceği belirtiliyor. Özellikle karbon emisyonu, bisiklet yolları gibi projeler yeşillerin kendi programında olan konular. Benzinli ve Dizel araçların önümüzdeki 10 yıl içinde yasaklanacağı vaat ediliyor.
Hükümet programının çok kısa bir özetini yapmaya çalıştım. İrlanda halkının büyük bir çoğunluğu Fine Gael, Grenn Party ve Fianna Fáil’un verdikleri sözü tutacağına inanmıyor. Özellikle görünürde solcu bir çizgide ilerleyen ve çevre sorunlarına duyarlılığıyla bilinen Yeşiller hareketi, sistemi kurtarabilmek adına kendini feda etmiş gibi görünüyor. Kentli küçük burjuvazinin içerisinde etkili olan bu hareketin sosyalist ya da devrimci bir perspektifle hareket etmediğini çok iyi biliyoruz.
İrlanda’daki işçi sınıfı için anahtar parti Sinn Fein. İşçilerin kolektif iradesi bu partide kendisini bulmuş durumda. Partinin arkasındaki güçlü desteğe rağmen hükümette yer alamaması insanlarda büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Mary Lou McDonald, başarılı bir seçim dönemi geçirse de seçimden sonraki süreçte kavgacı bir çizgi izlemedi. Oysa hükümeti ve iktidarı alabilmesi için sert bir kavga vermesi gerekiyordu. Partinin etkili isimlerinden Eoin Ó Broin (konut planlama ve yerel yönetim sözcüsü), basına yaptığı açıklamada kurulan koalisyon hükümetinin uzun süreli olamayacağını söyledi. Broin, koalisyonda yer alan tarafların birbirilerini boğazlayacağını söylüyor. Bu hükümetin ne kadar uzun soluklu olacağını zaman gösterecek. Ancak şunu kesinlikle unutmamak gerekir ki sistem devrimci ruhu iğdiş edilmiş bir Sinn Fein iktidarı ihtimaline dahi tahammül edemiyor. Fianna Fáil lideri Micheál Martin, seçimden hemen sonra yaptığı açıklamada bu eğilimi net bir biçimde ortaya koydu. Martin, terörle ilişkisi bulunan bir partinin (Sinn Fein) İrlanda’da asla devleti yönetemeyeceğinin altını net bir biçimde çizdi. Bu açıklama yapıldığı sırada Sinn Fein’in yönetim kadrosunun Fianna Fáil ile birlikte bir koalisyon hükümeti kurma rüyası gördüğünü biliyoruz. Yıllardır toplumun emekçi kesimiyle pazarlık yapmadan yönetimde söz sahibi olan burjuvazi oluşan yeni siyasi tabloyu kabullenmedi; gelecekte de kabullenecek gibi görünmüyor. Yarattıkları değerleri (demokrasi, insan hakları vs.) yok etme pahasına iktidara tırnaklarını geçiriyor ve sıkı sıkıya tutunuyorlar. Ülkedeki geliri ve zenginliği işçi sınıfıyla olabildiğince az oranda paylaşabilmenin mücadelesini veriyorlar.
Tüm bunlar yaşanırken İrlanda BM güvenlik konseyinin geçici üyesi oldu. Sinn Fein lideri Mary Lou McDonald, bu gelişme üzerine mecliste (Dáil Éireann) yaptığı konuşmada Filistin halkının uluslararası toplum tarafından yalnızlığa mahkûm olduğunu belirterek, İrlanda’nın BM’yi harekete geçirmesi gerektiğini söyledi. Partinin resmî sitesinde konuyla ilgili yapılan açıklamada ise uluslararası hukukun İsrail hükümeti ve ABD tarafından ahlaksız bir biçimde çiğnendiği ve Filistin halkına ait olan toprakların hukuksuz bir şekilde ilhak edildiği belirtiliyor. Yine aynı açıklamada 1 Temmuz’da İsrail’in başlatacağı uygulamaların yeni bir ‘Nakba’ olduğunun altı çiziliyor. İrlanda halkının, Filistin halkıyla her daim dayanışma içinde olduğu bilinen bir gerçek. Halk düzeyinde bu dayanışma güçlü olsa da iktidarı elinde bulunduran sınıflar İsrail ile bir çekişme yaşamaktan kaçınıyorlar. İngiltere ve İrlanda’nın merkezi siyasi çizgisi bu konuda asla geri adım atmayacaktır. Sinn Fein’in verdiği tüm bu mesajlar iktidarı elinde bulunduran sınıflar tarafından not edilmiştir. Emperyalizmin bu tür duyarlılıklara tahammülünün olmadığını İngiltere’deki genel seçimlerde Jeremy Corbyn’nin antisemitist (Yahudi karşıtı) ilan edilmesinden de biliyoruz. İrlanda’nın erken genel seçim hikayesi bizlere görmeyi hiç istemediğimiz gerçekleri gösteriyor. Demokrasi dedikleri düzenin kocaman bir hayal olduğu ve şartlar değiştiğinde bu oyunun bozulacağını açık bir biçimde gözler önüne seriyor. Burjuvazinin erekleri onu pazarlık masasından uzak tutuyor. İşçi sınıfının mücadelesi yükseldiğinde artık küçük çaplı bazı hakları koparabilmesi ihtimalini tartışamayacağımız bir döneme girmiş gibi görünüyoruz. Bir kez ayağa kalktığımızda ya iktidarı alacağız ya da bozguna uğrayacağız. Seçimlerin büyük bir illüzyon olduğunu ve halkın iradesinin rahatlıkla hiçe sayılabileceğini İrlanda’da gördük. İnsanlık farklı coğrafyalardan edindiği bu acı siyasi tecrübeyle geç olmadan yüzleşmek zorundadır. Zira dev endüstri canavarı tarafından tüketilen dünyamızın fazla zamanı kalmamış olabilir.
- 1. Okur bu konuyla ilgili gazetede yayınlanan ‘İrlanda sağ koalisyon hükümeti gerçeğiyle yüzleşiyor: 'Sol'un zaferi hezimete mi dönüşüyor?’ başlıklı yazıma bakabilir (Y.N.).
- 2. Tablodaki sonuçlara göre Sinn Fein tek başına iktidar olamıyor. Okuyucu bunun nasıl bir zafer olduğunu haklı olarak sorgulayabilir. 100 yıldır ülkeyi yöneten iki parti FF ve FG ilk defa bu seçimlerde iktidarı tek başlarına elde edemediler. SF’nin bu kadar yüksek oy alması, ülke tarihinde ilk kez yeni bir iktidarın kurulabileceğine dair umutları yeşertti. Nitekim meclisteki diğer güçlerin tamamı SF destek vermiş olsaydı bu gerçekleşirdi. Bunun dışında SF bir azınlık hükümeti kurup halkın lehine yasalar çıkararak ülkeyi yeniden bir genel seçime götürebilirdi. People Before Profit (Kardan Önce İnsan) hareketinin böyle bir önerisi vardı. Kısacası 100 yıl sonra ilk defa İrlanda adasında FF ve FG dışında bir iktidar seçeneği ufukta görünmüştü (Y.N.).