'Kapitalizm, yaşayabilmek uğruna Dünyayı yok edecek. Ya hepimiz yok olacağız ya kapitalizmden kurtulacağız. Başka yol yok.'
Doğayla savaşamayız. Yaşamak istiyorsak yasalarına-kurallarına uymalıyız. Doğanın dengesini bozacak her faaliyet, canlılığa yöneltilen güçlü bir silahtır. Yaşamımızı bu gerçeği dikkate alarak biçimlendirmeli; Doğaya olası saldırıları, tehditleri önlemek için örgütlemeli; yaşam alanlarımızı korumak için direnmeliyiz.
Akbelen’de köylü, doğayı; ormanı; zeytinliklerini korumak için yıllardır direniyor. Onlara selam olsun.
Bilinçle zorlu bir mücadele veriyorlar. Ülke ölçeğinde ilgi çekmeyi başardılar. Karşılarında yalnızca devlet güçleri yok, kapitalizmin yalanlarına ikna olanları da yanlarına çekmek zorundalar.
En zoru kapitalizmin, yaşam güdüsü için geliştirdiği yöntemlere ve aldatmacalarına karşı mücadele vermek. Maden, enerji, çeşitli sınai sektörler ekonomide canlanma etkisi yaratıyor. Öldürücü, zararlı, bozucu etkisini hemen göstermediği için çoğu kişi cazibesine kapılıyor.
Kapitalizm, bilincimizi köreltmek zorunda. Daha rahat, daha konforlu yaşam istiyorsak, çocuklarımız işsiz kalmasın diyorsak; bir miktar zehire katlanmamız gerektiği yalanına inandırılmaya çalışılıyoruz.
Yalan söylemekte beis görmüyorlar. Biliyorlar ki, gerçekler ortaya çıktığında iş işten geçmiş; sorumluları çoktan tarihe gömülmüş olacak. Kimse onlardan hesap soramayacak.
Boşuna kapitalizm öldürür demiyoruz: Altın, birikim aracı olarak değer taşır. Servet Onunla biriktirilir. Geleceğimizi güvenceye alabilmemizde önemli bir yeri olduğunu düşünürüz. Nedense üretmek için toprağa, kimyasal adı siyanür olan “ölüm” boca edildiği aklımıza gelmez ya da umursamayız.
Ülkenin her karış toprağı tekellerin saldırısı altında. Ne yazık, Ülkenin bir karışını vermeyiz diyenler bu işe aracı oluyor.
Deprem beklenen Akkuyu’da, nükleer enerji adı altında radyasyon üretilecek. Akdeniz’in suyuyla soğutulacak; deniz ısınacak, ekosistem bozulacak, canlılık yok edilecek. Üstelik üretilen elektriği çok daha pahalıya alabileceğiz. Tekellerin keyfi yerine gelsin diye bu duruma katlanmamız isteniyor.
Rize-Artvin Havalimanı yapmak için Kanlımezra’da ormanlık alan yok ediliyor. Karadeniz’de yüzlerce HES yapılıyor; ormanları yolunuyor; dere yataklarına müdahale ediliyor, bu yüzden yerleşim yerlerini seller basıyor.
Rize’yi lojistik üs haline getirmek istiyorlar. Limana 30 milyon ton taş döküp limanı genişletecekler. Taşı toprağı UNESCO listesinde Dünyada korunması gereken 254 vadi arasında sayılan Rize- İkizdere’den getirecekler. Ulaştırma bakanı, halkı ikna edebilmek için olsa gerek liman sayesinde 8 bin yeni istihdam yaratılacağını söyledi.
Sermaye, insanı körleştiriyor. 2021 yılında “Memleket Yahut İkizdere” başlıklı yazımda şunları yazmıştım: “Bölgede, en az 100 ton organik çay, 8-10 ton kestane balı, delibal üretiliyor, tarım-hayvancılık yapılıyor. Yıllarca her gün 10 ton patlayıcı kullanacaklar, her bir patlamada 4 ton toz çıkacak, yağdıracaklar köylülerin üzerlerine, yok edecekler bütün güzellikleri. Taşları taşımak için yollar açacaklar; her gün yüzlerce damperli kamyonlar geçirecekler köylülerin yaşam alanlarından, evlerinin 200 metre yakınından.”
Kapitalizm, yaşayabilmek uğruna Dünyayı yok edecek. Ya hepimiz yok olacağız ya kapitalizmden kurtulacağız. Başka yol yok.