Opera dinlemek isteyenler için düzenlediğim aşağıdaki besteci ve operaları ile ilgili bilgiler, 1998 tarihinde yayınlanan ve operayı tarihsel bir çizgide ele alan bir radyo programımın metinlerinden derlenmiştir. Operaları dinlemek için verilen link sadece örnek amaçlıdır. Dileyen, internet ortamında, o günün ulaşılması mümkün olmayan koşullarından daha fazla bilgi ve birden çok yorum bulabilecektir.
18. yy ortalarından başlayarak ülkelerin varoluş çabaları, sanatın bütün kollarını etkilemiştir.
19.yy’a gelindiğinde ise ulusçuluk kavramı iyiden iyiye kimlik kazanmıştır. Bu dönemde müzikli dram sanatı, ulusal akımlardan etkilenerek gelişme göstermiştir.
Almanya’da Wagner, İtalya’da Verdi, Bohemya’da Smetana, İskandinav ülkelerinde Grieg ve Sibelius ulusal operaların en bilinen örneklerini vermiş en tanınmış bestecilerdir. Ülkelerin
geleneklerini, doğasını, efsanelerini müziğe yansıtmalarıyla oluşan bu yaklaşımın Avrupa’nın dışındaki en belirgin örnekleri ise Rusya’da görülür.
19.yy’a kadar Rusya’da müzikli dram sanatı; İtalyan, Fransız ve Alman müzisyenlerle beslenmiş, kendi kimliğini bulma çabası ancak Rus folklorunu ilk kullanan 1776-1840 yılları
arasında yaşayan Caterino Cavos adlı Venedikli bir besteci ile belirginleşmiştir. Rusya’ya davet edilen İtalyan bestecilerden olan Cavos, Çarlık Rusya’sının bir nevi müzik sorumlusu olmuş ve St.Petersburg’da kaldığı uzun yıllar boyunca çok sayıda opera yazmış ve Rus halk melodilerini eserlerinde sıklıkla kullanmıştır. Tarihe gerçek anlamda ilk Rus opera bestecisi olarak geçecek aşağıda yer vereceğimiz Michail Glinka ise, Çar Uğruna Operasında Cavos’un Iwan Sussanin adlı operasında işlediği konuyu kullanmıştır. Bu anlamda Cavos, Glinka’nın öncüsü olarak da gösterilir.
Rusya’da müziğin gelişimi; kilise müziği, insan sesi eşlikleri, ozanların katkısı, ülkenin kendine özgü çalgıları, folklorü, kültürü ve gelenekleriyle zenginleşmiş ve Rus-Şarkılı oyunları doğmuştur. 18.yy’ın sonları ve 19.yy’ın başları müzikli sahne sanatının Rusya’daki ilk örneklerinin görüldüğü dönemdir. Ulusal uyanışlarıyla ve bağımsızlık mücadeleleriyle 19.yy’da Rusya’da müzikli dram sanatında; edebiyatın, bilim ve sanatın, katkısıyla ulusal yaratıların en seçkin örnekleri verilir.
Müzikolog Oscar Bie’ye göre Rus operaları; hem batı ile ilişkisi hem de uzaklığı bağlamında oldukça güçlü eserlerdir. Bie bu eserlerin; bestecilerinin çok yönlü sanat yeteneği açısından olduğu kadar, Rus halkındaki müzikal güdünün ölçüsüz zenginliği açısından da mutlu yaratışlar olmanın özelliğini taşıdığını belirtir. Aynı şekilde bu kez Rus müziğinin armonik kuruluşundaki anlam ve kendine özgü anlatış gücü de batı yaklaşımını beslemiştir.
Opera eleştirmeni Joseph Gregor’a göre ise Ruslar, opera seria:ciddi opera türünden hoşlanmamış daha çok opera comique ve dolayısıyla Mozart sanatıyla ilgilenmiş,nihayet Rus halk melodileri İtalyan Opera formuna, Rus halk konuları ve bu arada özellikle Rus masalları, Fransız librettolarına uyularak işlenmiştir. 1729-1763 yıllarında yaşamış olan besteci F.G.Wolkow’un yazdığı 1756 yılında St Petersburg’da sahnelenen Tanjuschka Operası ardıllarına bu anlamda örnek olmuştur. Wolkow, Tanyuşa (Mutlu Karşılaşma) adlı eseri ile ilk Rus opera bestecileri arasında anılmıştır.
Müzikolog Hugo Riemann’a göre ise; 18.yy’ın başında Rusya’ya gelen İtalyan operasının ciddi ve komik türlerini, yüzyılın sonunda Fransız operalarının komik türü izlemiştir. Riemann; Rus besteci Bortnjanski’nin Rus halkının yaşamından alınıp işlenen konularla yaptığı çalışmaları Rus şarkılı oyunlarına (singspiel) başlangıç gösterir. Dawydow ve Werstowski gibi bestecilerin de Rus operalarının öncülleri arasında sayılması gerektiğini belirtir.
Kaynaklarımızdaki ortak kanıya göre ise; Glinka’dan önce de Rus besteciler kendi ulusal müziklerini yapma yolunda çalışmalarda bulunmuş olsalar da, gerçek anlamda ilk ulusal Rus Müziğini yazan bestecinin Mikhail Glinka olduğudur ve opera tarihine de Rus operasının kurucusu olarak geçer.
Mikhail Glinka: Zhizn za tsarya (Çar Uğruna) Operası ve Rusland ve Ludmila
Operası
1804-1857 yılları arasında yaşayan besteci, Novospasskoye’de dünyaya gelmiştir. Doğduğu yere özgü köylü şarkıları ve dansları Glinka’nın ilk müzik bilgilerini oluşturmuştur. St Petersburg’da yabancı diller üzerine öğrenim gördüğü yıllarda keman, piyano ve bestecilik dersleri almış, böylece küçük piyano parçaları ve şarkılar yazmıştır. İtalya, Almanya ve Paris’e yaptığı gezilerde batı müziğini tanıma fırsatı bulmuştur. Bu ülkelerde, geniş çevre edinen Glinka, 1834’de tanıdığı Alman müzik bilgini Siegfried Dehn’in etkisiyle eserlerinde, ulusal motifleri kullanmaya yönelmiştir. Nihayet ülkesinde İtalyan bel-cantosunun çok sevildiği bu dönemde, ilk operası ve başyapıtını yazmıştır. ‘Iwan Sussanin’ olarak da bilinen bu opera daha çok Zhizn za tsarya:Çar Uğruna adıyla tanınmıştır. Librettosu 1613 yılında Rusya’da geçen bir olaydan esinlenerek Baron van Rosen tarafından hazırlanmıştır. İlk kez 9 Aralık 1836’da St Petersburg’da sahnelenen eser dört perde ve bir epilogdan oluşur. Müzik çevrelerinin görüşüne göre; ‘Çar Uğruna’ operası ile Glinka, Rus müziğini İtalyan ve Alman etkisinden kurtarıp, bağımsızlığa kavuşturmuştur. Polonyalılarla Rusların karakteristik yönlerini, müzikal anlatımla dile getirmiş, orjinal rus halk ezgilerini ustalıkla işlemiştir. Ulusal bir destan olarak da adlandırılabilen Çar Uğruna operasında özellikle koro sahneleri, eserin özgün yapısını güçlendirmiştir.
Çar Uğruna operasının kazandığı başarıdan sonra Glinka, yeni bir opera yazmaya karar verir. Bu kez Puşkin’in bir eserini bestelemek istemektedir. Ancak ünlü şairle anlaşan Glinka’nın sevinci uzun sürmez ve Puşkin, 1837 yılında librettoyu tamamlayamadan yaşama veda eder. Konstantin Bakhturin’in tamamladığı librettoyla Rusland ve Ludmila Operası, ne yazık ki Çar Uğruna’nın başarısına erişemese de uzun yıllar Rus operalarının repertuarında yer alır. İlk kez 9 Aralık 1842’de St Petersburg’da sahnelenen operayı seyretme fırsatı bulan Franz Liszt, Glinka için övgü dolu görüşlerini dile getirmiştir. Glinka, müzik çevrelerinin Çar Uğruna’da geniş yer verdiği halk ezgilerine yönelik eleştirilerini dikkate almış ve Rusland ve Ludmila’da duygusal halk ezgilerinden çok, halk danslarının ritmik yönünü ön planda tutmuştur.
Glinka’nın Rus folklorünü, halk danslarını ve kendine özgü çalgılarını kullanarak yazdığı bu eserler diğer Rus bestecilerini de harekete geçirmiştir. Ulusal müziği yaratma adına Glinka’dan sonra Alexander Dargomijsky eserler vermiş ve böylece Glinka ile yeni bir gruba önderlik etmişlerdir. Bu grup; Alexander Borodin, Cesar Cui, Mily Balakirev, Modest Moussorgsky ve Rimsky-Korsakov’dan oluşan ‘Rus Beşleri’ adıyla anılmıştır. Rus Beşleri; müzikli dram sanatında; müziği sözlerden bağımsız kılarak seçkin bir anlatım kazandırmaya çalışmış, batı müziğini çözümleyerek; armoni, çalgılama, kontropuan ve biçim anlayışını kendi kültürlerinin ögeleriyle analiz ederek, taklitten uzak Rus ulusal müziğini yaratma amacı ile alışmışlardır..
1837-1910 yılları arasında yaşayan Balakirev beşlinin kurucusu olarak ulusal müzik savını Glinka’nın etkisiyle benimsemiştir. Balakirev, müzik eğitimi almış olması nedeniyle gerek batı müziğinin ögelerini gerekse Rus halk müziğinin kullanılış yöntemlerinin yayılması görevinde bulunmuş ancak sayıca az eser vermiştir. 1835-1918 yılları arasında yaşayan Cesar Cui ise; müzik eğitimini, askeri mühendis iken sürdürmüş ve daha çok vokal müzik alanında eser vermiştir. Operalarında kendine özgü melodik çizgiler ve armonik buluşlar olsa da Cui, 19.yy’ın ulusal Rus müziğini yenileyen beşler arasında, bu yöntemin daha çok savunucusu ve basın temsilcisi olarak anılmıştır.
Alexander Borodin ve Prince Igor Operası
1833-1887 yılları arasında yaşayan besteci, Petersburg’da dünyaya gelmiştir. Kendi çabasıyla piyano, viyolonsel, flüt ve obua çalmayı öğrenir. İlk bestesi, dokuz yaşında yazdığı bir polka olmuştur. Tıp öğreminimi gören Borodin kimyager olarak da çalışmıştır. Ancak 1864 yılında Balakirev ile tanışması müziğe olan tutkusunu uyandırmış ve beste çalışmalarına yeniden başlamıştır. Balakirev’in önderliğinde Korsakov, Mussorgski ve Cui’nin bulunduğu gruba ulusal Rus müziğini yaratmak amacıyla giren Borodin; mesleki bilgisinin analitik bakış açısıyla batı müziğini özellikle Beethoven ve Schumann’ın, kendi ülkesinde Glinka’nın eserlerini ve teknik özelliklerini analiz ederek, Orta Asya ve Rus halk ezgi ve ritimlerini inceleyerek çalışmalarda bulunmuşur. Dış ülkelere yaptığı gezilerde Liszt gibi zamanın ünlü müzikçileriyle tanışma fırsatı bulan Borodin’in, Mendelssohn’un müziğinden de etkilendiği gözlenir. Birkaç senfonisi, oda müziği parçaları ‘Orta Asya Steplerinde’ başlıklı eskizinin yanı sıra üzerinde yirmi yıl çalıştığı ama tamamlayamadan yaşama veda ettiği operası 'Prens Igor' müzik kariyerinin en belirgin eserleridir. İlk kez 4 Kasım 1890’da St Petersburg’da sahnelenen Prens Igor Operası bir prolog-ön oyun ve dört perdeden oluşur.
Borodin'in librettosunu kendisinin yazdığı bu tek operasının kompozisyonunu 1887’de ölümünden üç yıl sonra yakın arkadaşı Rimsky-Korsakov tamamlamış, uvertürünü de Glazounow düzenlemiştir. Konusu; Ruslar’ın Kıpçak boyundan gelen Koman Türkleri(Plowzerler) ile olan savaşı sırasında, esir düşen Prens İgor’un oğlunun Türk Hakanı’nın kızına aşık olması üzerinedir. Eser, librettosunun zayıflığı nedeniyle eleştirilse de müzikal anlatımdaki üstünlüğüyle övgüye değer bulunmuştur. ‘Prens Igor’, özellikle zengin koro-partileri nedeniyle bazı müzikçilerce, bir koro operası olarak da nitelendirilmiştir. Doğu havasının hâkim olduğu halk dansları ise Rus opera edebiyatının en ateşli ve en orjinal dansları ve şarkıları olarak tanımlanır. Özellikle eserin ikinci perdesinde yer alan ‘Poloveç Dansları’, Rus sanatının Batı Avrupa’ya tanıtılmasında etkili olan Rus bale gruplarının programlarının vazgeçilmez parçası olmuştur.
Borodin, asıl mesleğinin müzisyenlik olmaması nedeniyle müzikle kısıtlı zamanlarda ilgilenmiş ve bu eksiğini bilerek, kendisini ‘ pazar müzisyeni’ diye tanımlamıştır. Bu mütevazı kişilikli insanın tek operası olan Prens Igor’da gösterdiği başarı, doktorluk kariyerini profesörlüğe götüren başarısına eklenmiştir. Borodin, ‘Prens Igor’da kullandığı savaş koroları, aryalar, içkili ve hüzünlü sahneler ile Rus halkının duygularını dile getirmiş ve ulusal Rus operasının yaratılmasında başta gelen isimlerden biri olmuştur.
Modest Musorgsky ve Boris Godunov Operası
1839-1881 yılları arasında yaşayan Modest Musorgsky, Karevo’da dünyaya gelmiştir.
Müziğe annesiyle piyano çalarak başlamıştır. Askeri okulda öğrenim görmesi onu müzikten uzaklaştıramamış hatta; Anton Gerke’den aldığı piyano dersleri ilgisini daha da bu alana kaydırmıştır. Müziğe olan tutkusu yeni dostlar edinmesini sağlamış; Dargomijsky, Cui ve Balakirev’in desteğiyle ordudan ayrılarak müzikle uğraşmaya başlamıştır.
Kimi eleştirmenlerce ulusal akımlardan etkilenerek Rus müziğini canlandırmak isteyen Rus bestecileri arasında Musorgsky'nin teknik bilgisi, yetersiz olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu bilgi eksikliği, Mussorgsky’nin kişiliğine özgü doğallığı ve duyarlılığını, kavrama ve anlatma yeteneği ile birleştirmesiyle müziğini de geleneksel kalıpların ötesine taşımıştır. ‘Rusya’nın çıplak ruhu’ olarak nitelendirilen besteci, izlenimci ve dışavurumcu müzik öğelerini bu doğallık içinde işlemiştir. 19.yy’ın ‘gerçekçi’ anlatımını da benimsemiş ve anlatımda karmaşık yöntemlerden uzak durmuştur.
Musorgsky için yaşam tekrarlanmıyordu ve anlık etkiler, anlatılması zor düşler ve duygular müzik yoluyla doğal yapısını bozmadan anlatılabilirdi. Ona göre müzik bir amaç değil, insanlara doğrudan seslenmeyi sağlayan bir araç’tı. Besteci bu anlamda ‘İzlenimcilik’ akımının kurucuları arasında gösterilmektedir. Kimi müzikçilere göre de Musorgsky; Debussy, Ravel, Stravinsky ve Prokofiev’in habercisidir.
Modest Musorgsky, 1868-72 yılları arasında Puşkin’in ‘Boris Godunov’ adlı dramından esinlenerek bir opera kaleme alır. Librettosunu kendisinin yazdığı bu eser, Rus halkının dramını dile getirir. İlk kez 27 Ocak 1874’de St Petersburg’da sahnelenen opera, bestecinin ölümünden sonra arkadaşı Rimsky-Korsakov tarafından yeniden düzenlenmiştir. Rimsky Korsakov’un ‘amatörce kaleme alınmış’ olarak nitelendirdiği eseri; partisyonunda yaptığı değişikliklerle sonraki kuşaklar için yaşanır kıldığı söylenir. Ancak kimi müzikçilere göre eser; orjinal haliyle korunmalıdır ve bu haliyle daha etkileyici olduğu savunulur. 1896 yılından itibaren Rimsky Korsakov’un düzenlediği haliyle repertuarlarda yer alan ‘Boris Godunov’, kimi zaman bir prolog ve üç perde, kimi zaman da dört perde olarak sahnelenmektedir.
Eserin prolog’unun ikinci sahnesinde koro müziği hakimdir. Bu koro partilerinde karşılaşılan birbirine benzeyen motiflerle kurulan melodik doku, eserin ana temasını oluşturmaktadır.
Musorgsky’nin opera tarihindeki yerini sağlayan başyapıtı ‘Boris Godunov’un konusu ise kısaca şöyledir: Çar Dördüncü İvan, arkasında iki veliaht bırakarak ölmüştür. Ağabey Feodor, babasının yakın dostu Boris Godunov’un kardeşi İren ile evlenmiş ve kardeşi Dimitri’yi de Moskova’da bir manastıra kapamıştır. Dimitri, bir süre sonra ölmüş veya Boris Godunov tarafından öldürülmüştür. Bundan yedi yıl sonra da Feodor yaşama veda etmiştir. Böylece başsız kalan halk Boris Godunov’u çar ilan etmiştir. Yaptığı işlerle halkın sevgisini kazanan yeni çar, Polonya’dan gelen bir haberle sarsılır. Dördüncü İvan’ın öldüğü sanılan oğlu Dimitri ölmemiştir ve ordusuyla Moskova’ya gelmektedir. Ancak ordu gelmeden Boris öldürülmüş veya vicdan azabıyla intihar etmiştir.
Rimsky-Korsakov : Mozart ve Salieri Operası ve Sadko Operası
Ulusal Rus Müziğinin yenileyicilerinden ve ‘Rus Beşleri’ diye tanınan grubun ileri gelen üyelerinden biri olarak müzik tarihine geçen bir diğer önemli isim de Rimsky-Korsakov’dur. 1844-1908 yılları arasında yaşayan besteci, ilk piyano derslerini babasından almıştır. Dokuz yaşında ilk bestelerini yapmaya başlasa da aile mesleği olan denizcilik alanında eğitim görmüştür. Balakirev ile tanışması bestecilik kariyerinin gerçek anlamda başlamasını sağlamıştır. Kontrpuan ve füg sanatını büyük bir gayretle öğrenmiş, teknik alanda kendini yetiştirmeye çalışmıştır. Disiplinli ve kararlı çalışmasıyla zamanla bütün kuralları öğrenen besteci, ‘Rus Beşleri’ arasında müzik bilgisiyle dikkat çekmiştir. Özellikle orkestralamadaki ustalığını, Borodin’in ‘Prens Igor’, Musorsky’nin ‘Boris Godunov’ ve ‘Khovanshchina’ operalarında olduğu gibi; diğer bestecilerin eserlerinin yeniden düzenlenmesinde de göstermiştir.
Eserlerinde kimi zaman halk ezgilerinden, kimi zaman da ulusal motiflerden yararlanan Rimsky-Korsakov, müziğin anlatım gücünün başarılı örneklerini vermiştir. Besteci; yazdığı senfoniler, oda müzikleri, koro ve solo için şarkılar arasında daha çok programlı senfonik şiirleri ve operaları ile dikkat çeker. Operalarının bazılarının librettolarını kendisi yazan Rimsky-Korsakov’un en tanınmış operaları olarak Kar Taneleri, Mozart ve Salieri ile Sadko gösterilir. Rimsky-Korsakov’un, Puşkin’in şiiri üzerine 1897 yılında librettosunu yazdığı Mozart ve Salieri operasında, Mozart’ı Salieri’nin zehirlediğini öne sürmesi; 83 yıl sonra çekilen ‘Amedeus’ filmine kaynak olacaktır. İlk kez 7 Aralık 1898’de Moskova’da sahnelenen eser bir perdedir.
Rus müziğine bağımsızlık kazandırmak yolunda eserler veren Glinka’nın önderliğini yaptığı akımın seçkin örneklerini veren Rimsky-Korsakov, öğretmen olarak iki kuşağa yakın müzikçi yetiştirmiştir. Özel ders verdiği öğrencileri arasında Igor Stravinsky dikkat çeker. Orkestralama tekniğindeki ustalığı ile kendinden sonraki Prokofiev gibi bestecilere de örnek olmuştur.
‘Müzik Yaşamım’ adlı otobiyografisi yanında, yazdığı kuramsal kitaplarla da çağlar boyu, armoni bilgisini ve Rus Beşleri’nin olağanüstü öyküsünü dünyanın her köşesinden müzikçilerle paylaşmıştır. Rimsky-Korsakov, son operası Sadko’yu, Mozart ve Saileri’yi yazdığı yıl 1897’de kaleme almıştır. Müzik çevrelerince bestecinin en önemli eserleri arasında yer alan Sadko operasının, Wagner sanatının izlerini taşıdığı belirtilir. İlk kez 7 Ocak 1898’de Moskova’da sahnelenen yedi tablo veya sahneden oluşan operanın librettosu besteciye aittir. Eserde, müziğin etkisiyle deniz kralının kızını kendisine bağlamak isteyen bir halk şairinin öyküsü anlatılır.