GÖRÜŞ | Bir hatırlatma: Kosova’nın bağımsızlık ilanı hakkında Uluslararası Adalet Divanı Tavsiye Kararı

Divan’ın Kosova bağımsızlığı konulu tavsiye kararı, uluslararası hukuk açısından tartışmalıdır ve Kosova bağımsız bir devlet olsa da yaygın tanınma sorununu yaşamaktadır.

SİNAN ODABAŞI

Ukrayna’nın fiilen bölündüğü 2014 yılından itibaren Rusya’nın bu krize ilişkin ileri sürdüğü argümanlar, büyük ölçüde Kosova’nın bağımsızlığıyla sonuçlanan süreçte yaşananlara dayanıyor. Hatırlanacağı gibi Kosova, BM gözetiminde oluşturulan bir geçici yönetimin idaresindeyken, 2008 yılında parlamentoda alınan bir kararla bağımsızlığını ilan etmişti. ABD ve NATO ülkeleri bağımsızlığı hızlıca tanımış, Kosova’nın özerk bir bölge olarak bağlı olduğu Sırbistan’la birlikte Rusya ve Çin’in de aralarında olduğu birçok ülkeyse tanımamıştı. Günümüzde de uluslararası kamuoyunun ikiye bölünmüşlüğü sürmektedir. 

Kosova’nın bağımsızlık ilanı hakkında, ilana karşı çıkan ülkelerin girişimiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Uluslararası Adalet Divanı’nın bir tavsiye kararı alması istenmişti. Bu yazının sınırları içerisinde, Kosova bağımsızlığı esnasında yaşanan tartışmaları, Uluslararası Adalet Divanı’nın, Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka uygunluğu üzerine verdiği, bağlayıcılığı olmayan ancak referans niteliği taşıyan 22.07.2010 tarihli Tavsiye Kararı üzerinden eleştirel bir biçimde hatırlatmaya çalışacağım. 

Tavsiye Kararı’nda öne çıkan konular 

Tavsiye Kararı için, öncelikle hukuk kaynaklarının belirlenmesi gerekmiştir. Burada Divan, soruya uygulanacak genel hukuk kuralları olarak, yazılı olmayan, teamül hukuku kurallarını almış ve devletlerin pratiklerinden bağımsızlık ilanlarının yasaklandığı sonucuna varılamayacağını ifade etmiştir. Bu olağan bir çıkarımdır zira devletler, yeni bir devlet ya da siyasi birimin kurulması anlamına gelen bir bağımsızlık ilanını tanır ya da tanımaz. Tanımama durumu dahi siyasi nitelikteki böylesi ilanların yasaklandığı anlamına gelmeyecektir.

Kosova sürecine ilişkin başlıca özel hukuk kaynağıysa, BM tarafından 1999’da kurulan geçici Öz Yönetim organlarının işleyişine ilişkin temel ilkelerin ve kuralların belirlendiği Güvenlik Konseyi’nin 1244 Sayılı (1999) Kararı’ydı. Burada, Kosova krizinin siyasi yoldan çözümünde, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ve bölgedeki diğer devletlerin egemenliği ve bölgesel bütünlüğü ve Kosovalıların kendi kaderini tayin hakkı ilkelerinin birlikte dikkate alınacağı belirtilmişti. Ancak Divan, Karar 1244’ün Kosova’nın nihai statüsü konusunda açık bir hüküm taşımadığını ve Kosovalı parlamenterlerin bağımsızlık ilanının yasaklanmadığını belirtmiştir. 

Ayrıca, yine Divan tarafından özel hukuk kaynağı kabul edilen ikinci belge olan ve Kosova’da kurulan geçici yönetim (1999-2008) için bir anlamda anayasa niteliğini taşıyan Anayasal Çerçeve de Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanıyla çelişmektedir. Bu belge, BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi’ne, geçici yönetim organlarının bazı kararlarını veto etme yetkisi tanımaktaydı. Özel Temsilci, özellikle 2002-2005 yılları arasında birkaç kez Kosova Parlamentosu’nun bağımsızlık anlamına gelecek benzeri kararlarını bu yetkiye dayanarak veto etmiş, ancak 2008 yılındaki bağımsızlık ilanı için sessiz kalmıştır.

Divan’ın tespitlerini ve bu kaynaklara dayanarak yaptığı analizin mümkün olduğunca kısa bir özetini sunuyorum:

  1. Bağımsızlık ilanı öncesinde, ABD, AB ve Rusya’dan oluşan olan Troykanın himayesinde yürütülen görüşmelerde tarafların egemenlik konusunda geri adım atmadığı, 2007 yılının aralık ayında BM Genel Sekreterliği’ne sunulan rapordan anlaşılmaktadır. Sırbistan ve Kosova arasında süren görüşmelerde de nihai statüye dair uzlaşma söz konusu olmamıştır.
  2. Divan, Güvenlik Konseyi’nin geçmişte Güney Rodezya, Kuzey Kıbrıs ve Sırp Cumhuriyeti (Bosna Hersek) konulu kararlarındaki nihai statülere ilişkin tek taraflı adımlara karşı kararlar almış olduğunu kabul etmekle birlikte, bu olaylardaki kuvvet kullanma yasağına ya da bir emredici hukuk kuralına aykırılığın Kosova konusunda olmadığını belirtmiştir. 
  3. Divan, tek taraflı bağımsızlık ilanlarının hukuka aykırılığının ülkelerin bölgesel bütünlüğü ilkesinin doğal bir sonucu olduğu yönündeki görüşleri kabul etmemiş, bölgesel bütünlüğün kapsamının devletler arasındaki ilişkilerle sınırlı olduğunu savunmuştur. Bir başka deyişle, Divan’a göre, Kosova’nın bağımsızlığı Yugoslavya’nın mirasçısı olan Sırbistan’ın bölgesel bütünlüğünü ihlal etmiş olabilir ancak bu iki ülke arasındaki bir meseledir.
  4. Divan, önceki bağımsızlık ilanlarını veto eden Özel Temsilci’nin, karara konu olan bu ilan karşısında sessiz kalmasını özellikle not etmiştir. Burada şöyle bir incelik vardır. Önceki kararlar, geçici yönetim organı olan Kosova Parlamentosu tarafından alınan resmi kararlardı. Ancak buradaki imza, Parlamento’nun tüzel kişiliğine ait olmayıp, Parlamento’ya seçilmiş olan milletvekillerine aittir (Kosova’daki Sırp bölgelerinden gelen vekiller imza vermemiştir). Divan, son derece zorlama bir yorumla, bağımsızlık ilanının geçici yönetim organı olan parlamento tarafından alınmadığını, eğer böyle olsaydı Özel Temsilci’nin bunu yine veto edebileceğini ifade etmiştir. Kısacası, Divan’a göre, parlamentonun yaklaşık olarak %90’ını oluşturan milletvekillerinin aldığı bağımsızlık ilanı, Kosova Parlamentosu’nu bağlamamaktadır! 

Divan’ın bir taşta iki kuş vurmaya çalıştığı söylenebilir. Öncelikle, eski Yugoslavya’nın artık var olmadığı, Kosova’nın da 1998-99 çatışmalarından sonra fiilen Belgrad hükümetinden ayrı ve BM himayesindeki geçici Öz Yönetim çerçevesinde yaklaşık 10 yılı tamamladığı, nihai statüye ilişkin bir uzlaşmanın mümkün gözükmediği ve bağımsızlık ilanının ABD ve birçok AB ülkesinin de arasında bulunduğu çok sayıda devlet tarafından kabul edildiği realiteye uygun bir görüş belirtmiştir. Ancak aynı zamanda, kendi kaderini tayin hakkının diğer olası tek taraflı ayrılma girişimlerini cesaretlendirebilecek biçimde yorumlanmasının da önüne geçmek istemiş ve bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka uygun olduğunu değil, “aykırı olmadığını” kararlaştırmıştır. Bunu yaparken, aslında tartışmalı biçimde, BM Genel Kurulu tarafından yöneltilen soruyu (“…bağımsızlık ilanı uluslararası hukukla uyumlu mudur?”) da revize etmiştir. Yine de uluslararası hukuk yorumu açısından daha önemli olan sorun, Divan’ın da lex specialis olarak kabul ettiği BMGK 1244 sayılı Kararı’nda ve Anayasal Çerçeve belgesinde açıkça ortaya konan nihai statü için tek taraflı adımlara karşı tutumun göz ardı etmesidir. Bu ve diğer bazı nedenler, Divan’ın kararını tartışmalı kılmış ve karar oy çokluğuyla alınırken, bazı yargıçlar kayda değer karşı oy yazıları yazmıştır.

Kosova bağımsızlığının mirası

Divan’ın Kosova bağımsızlığı konulu tavsiye kararı, uluslararası hukuk açısından tartışmalıdır ve Kosova bağımsız bir devlet olsa da yaygın tanınma sorununu (ör: BM üyeliğine kabul edilmeme) yaşamaktadır. Ancak siyasi açıdan Kosova’nın bağımsızlığının, self-determinasyon hakkının ve bölgedeki gelişmelerin olağan bir sonucu olduğu da söylenebilir. 

Yazının girişine dönelim. Rusya, Kırım’ın Ukrayna’dan tek taraflı ayrılma kararının referandumla alındığını hatırlatarak, bunu bir self-determinasyon uygulaması olduğunu, zaman zaman açıkça Kosova sürecine de gönderme yaparak savunuyor. Ayrıca bir süredir, ABD tarafından bir slogan haline getirilen “kurallara dayalı uluslararası düzen” kavramını ve bu muğlak ifadenin uluslararası hukukun yerine kullanılmasını açıkça eleştiriyor, devletlerin egemen eşitliği ilkesine ve çok kutuplu bir dünya düzenine vurgu yapıyor. Ancak bunları yaparken, bütünlüklü bir uluslararası hukuk tezi ürettiği tartışmalıdır. Zira Rusya gibi bünyesinde birçok özerk bölge barındıran federasyonların, self-determinasyon hakkının tek taraflı ayrılma doğrultusunda yorumlanmasına açık çek vermesi pek olağan değildir. Rusya, daha ziyade, sistemdeki çelişkileri kendi politikası doğrultusunda araçsallaştırmakta ve ABD ve müttefiklerine, sizin Kosova’da yaptığınızı ben de Kırım’da ve hatta Donbas’ta yaptım/yapıyorum demektedir.

Kosova’nın bağımsızlık süreci de Kırım’ın, Donbass’ın ve diğer bölgelerin Rusya tarafından ilhakı da tanınmış uluslararası hukukçu Martti Koskenniemi’nin, Carl von Clausewitz’e gönderme yaparak türettiği formülü hatırlatıyor: Uluslararası hukuk, politikanın başka araçlarla devamıdır.