Futbol taktikleri tarihi: Diyalektik ve yaşamsal...

Futbol, taktiklerden, şemalardan olduğu kadar, fikirlerin ve ideolojilerin yansımasından etkileniyor ve daha önce futbolda da tarihin sonunu ilan edenlerin hiçbiri haklı çıkmadı...

İsmail Sarp Aykurt

Jo Viellvoye sporun tarihini ‘sistemlerin tarihi’ olarak tanımlarken, sistem ve taktiklerin de ‘toplumsal düşüncelerin yansıması’ olduğunun altını çiziyordu. Haklıydı, Wilson da bunu futbol özelinde açımlamaktan başka bir şey yapmıyor.

Bunun yanı sıra taktik, bazılarımızın kafasında anlamsız çizim ve lüzumsuz karalamalar ile anılırken, kimileri için bir yöntemler silsilesi, hedefe ulaştıran bir reçete ya da bir tarifler toplamı olarak değerlendiriliyor.

'Futbolun erken tarihinde gezintiye çıkmak...'

Röthig taktiği şöyle açıklıyor: “Taktik; belirlenmiş bir amaca ulaşmak için yapılan kısa süreli ve kurallı bir mücadele (müsabaka), rakibe ya da rakiplere karşı optimum sportif başarıyı elde etmek için oluşturulan davranış planlarından ve karar alternatiflerinden oluşur”. 

Buna göre, taktiklerin belirli bir oyun sistemi içerisinde rakibe karşı alınacak optimum sportif başarının bir anahtarı olduğunun altını çizmek mümkündür.

Peki, taktikler neden bir düşüncenin, davranışın yansımasıdır?

Çünkü taktikler de hem gündelik yaşamda, toplumsal gelişim içerisinde ve insanın öncülüğünde üretilir, hem de üretileni kontrol eden ve yönlendiren insanın kendisidir.

Taktiğin tarihi, insanın özneleşmesinin tarihi ya da buna tanıklığı değil midir?

Örneğimizde yine futbol var. Dizilişlerin, sistemin ve aritmetiğin son derece önem taşıdığı ve bunların taktik ve stratejiler ile uygulandığı futbol; basit olduğu kadar kompleks bir nitelik de taşıyor.

20’li yıllara gidelim.

1925 yılında ofsayt kuralının ortaya çıkması sonucunda, Arsenal antrenörü Herbert Chapman’ın kodladığı WM sistemi, M şeklinde dizilen bir defans hattı ile W şeklinde dizilen bir hücum hattı içerinde pay edilen görevleri içeriyordu. Sistem, o dönemin şartlarına göre oldukça önemli bir ihtiyaca denk düşüyordu.

Ta ki, o dönemli İngiliz futbol pratiğinin, Macaristan sosyalist futbol okuluna esir düşmesine kadar… Sistemin sonunu önce 6, sonra da 7 gol getiriyordu. 

Erken sayılabilecek bir futbol tarihidir ve değişimlere gebedir.

Bir Tarih Anlatısı

Jonathan Wilson, İthaki Yayınları'ndan 2017’de yayımlanan “Futbol Taktikleri Tarihi: 1-2-7’den Tiki-Taka ve Ötesine” başlıklı kitabında futbolun toplumsal tarihinden bahsederken, futbol taktiklerinin de tarihsel gelişimine ışık tutuyor.

Aslında, kitabı okuduğunuzda, okuduğunuz şeyin salt bir futbol kitabı olmadığını futbolun fena halde hayata benzediğini, gündelik hayatın da futbolu ve taktiklerini nasıl şekillendirdiğini yeniden keşfe çıkar gibi hissediyoruz.

Anlıyoruz ve Kuper’in dediklerini hatırlara getiriyoruz, “futbolun asla ve sadece futbol olmadığını”...

Değil, çünkü Wilson kitabını yazarken, futbol taktiklerinin nesnel tarihini ele alırken siyasetten, kültüre, tarihten coğrafyaya kadar geniş bir alana değiyor.

'Başlangıçta kaos vardı...'

Başlarken de çarpıcı bir giriş yapıyor Wilson...

“Başlangıçta kaos vardı ve futbol biçimden yoksundu” diyor yazar. Sonrasında ise futboldan kimi zaman taşan kimi zaman da futbolu aşan pratiklerine, gelişimine, deneyimlerine değiniyor Wilson ve oyunu anlamlandırıyor.

Olduğumuz yerde bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz.

Bu bağlamda bir düşüncenin, diğer düşünce üzerindeki etkisini yadsımanın mümkün olmadığını anlamış oluyoruz biraz da.

Taktik ve sistemlerin de beslendikleri alanın, hiç kuşkusuz gündelik yaşam, yaşanılan çevre ve toplum düzeni olduğunu teslim etmek gerekiyor öte yandan ve buna ikna olmakta zorluk yaşatmıyor kitap.

Tam da buna dayanarak  kolektif, disiplinli, öngörü sahibi, sahayı parselleme fikrinin öncüsü, çalışkanlık ve presin taşıyıcısı Sovyet antrenör Lobanovski gibi taktik ve oyun sisteminin bir ‘düşünce sisteminin’ uzantısı olduğunu belirtmeye gerek de kalmıyor pek.

Oraya gelene kadar ise kimler mi var? İngiltere’den  başlanan serüvene, ilk milli maç olarak kayıtlara geçen 0-0’lık İskoçya-İngiltere maçına 1872’ye kadar gidiyoruz.

Kaotizm ve top sürme oyununun nasıl pas oyununa dönüştüğüne Katenaçyo’dan Guardiola’nın Barça’sına kadar götürüyor bizi kitap.

Kitabın sonunda ise “Futbol neredeyse bir buçuk asırdır amansızca incelenen ve çözümlenen olgun bir oyun. Oyuncu sayısının on bir olarak kalacağını varsayarsak, muhtemelen bir devrim beklemiyor bizi” diyor Wilson.

Zaten biz de "devrimi" Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB) ya da Katarcı FIFA'dan bekliyor değiliz...

Aslında oyunca kendiliğinden bir devrim olmasını beklemek de fazlasıyla zorlama kaçıyor. Çünkü futbol “kerameti kendinden menkul” olmasa gerek...

Değiştireceksek şayet, taktiği de değil, önce toplumu değiştirmemiz gerekecek.

Yine mi ‘tarihin sonu’ ?

Futbolun aslında sadece bir evrim geçirmediğinin kanıtı oluyor kitap. Çünkü bana kalırsa, futbolun kimi momentlerde devrimi yaşadığına, kimi zamanlar ise nasıl bir sosyolojik rol oynadığına tanıklık ediliyor. Kimi zaman yapıcı ve yıkıcı bir etken oluyor futbol.

Buradan da şuraya varıyoruz. Futbol, içinde yaşadığı karşılaştırmalı ve çoklu tarihte kültür, sanat, siyaset, ekonomi ya da coğrafyanın tam orta yerinde, tarihi bir fenomen olarak, taktikler yaratıyor, değiştiriyor ve terk ediyor.

O yüzden futbol taktikleri de diziliş, sayısal veriler ve istatistiklerden çok ötesine varıyor, uzanıyor.

Nasıl ki siyasette Francis Fukuyama gibi “tarihin sonunu” ya da Daniel Bell gibi “siyasi görüşler stoğunun tükendiğini” ilan eden siyasi meczuplar var ve yanlışlandılar; futbolda da Guardiola’nın Barça’sının aşılamayacak bir zirve olduğunu iddia edenler üç Alman teknik direktör Tuchel, Klopp ve Flick’in hışmına uğradılar.

Zaten Wilson da bu futboldaki “tarihin sonu” tahayyülüne dair ne güzel söylüyor:

“Gerçi bundan önce de çok kişi tarihin sonunu ilan etmişti; hiçbiri haklı çıkmadı...”

Son bir ilave de bizden olsun. Bir antrenörün, sporcunun, akademisyen ya da araştırmacının alanına giren konular gibi gözükse de taktikler, futbolun önemli bir parçası olarak onu bütüne tamamlıyor.  Toplumsal bir fenomen olarak futbol da taktiklerden, şemalardan olduğu kadar, fikirlerin ve ideolojilerin yansımasından etkileniyor.

Aslında ülkemizin de geliştirilmesi gereken yönlerinden bir tanesi de belki bu. Hem antrenörlerin hem de oyuncuların -sırası ile- oynadıkları ve yönettikleri sporu iyi irdelemeleri gerekiyor. Bu anlamda ise taktik, izleme kültürü ve sportif yetkinlik aynı düzleme oturuyor. 

Bu sebeple taktik, sporun ve hayatın da bir parçası olurken; hayat da çoğu zaman bir ‘taktikler savaşı’ halini alıyor…

Yani, “taktik maktik” var ve bu doğrudan diyalektik ve yaşamsal...

Wilson’un işaret ettiği de tam bu olsa gerek...