Yeni başlayanlar için 10 soruda Lozan (2): Lozan ve Sevr arasında pek de fark yok muydu?

Lozan hakkında sıkça karşımıza çıkan soruları yanıtlamaya devam ediyoruz. Bugünün soruları Lozan ve Sevr üzerine... Yarınsa sırada Misak-ı Milli var.

Aytek Soner Alpan

3. Lozan ve Sevr arasında pek de fark yok muydu?

Böyle saçma bir soru olabilir mi diye sorulabilir. Ancak bu deli saçması iddialar sıklıkla "muhafazakar" basında yer alıyor. Bu meseleyi, örneğin, cemaatin sabık tarihçisi Mustafa Armağan 2010 yılında sıklıkla gündeme getirmişti. Öte yandan bugün oldukça popüler olan "Sevr'i gösterip Lozan'a razı etmek" argümanı da yine içinde benzer bir ima barındırmaktadır.

Bunun için Sevr'in öngördüğü ve Lozan'la birlikte ortaya çıkan iki haritanın yan yana konulması yetecektir. Ancak mesele bundan ibaret değildir. Zira Sevr, yalnızca haritadan ibaret bir antlaşma değil değildir. 433 maddelik bu oldukça uzun antlaşmada Osmanlı topraklarının paylaşılmasının yanı sıra kalan Osmanlı topraklarının nasıl yönetileceği sorunu demiryollarındaki ray sisteminden, beyaz kadın ticaretine, arkeolojik eserlerin gaspından, salgın hastalıkların kontrolüne kadar pek çok başlıkta satır satır düzenlenmiştir. Savaş tazminatı, kurulacak mali komisyonla bütçenin bu tazminatı ödetmek üzere işgalcilerce yönetileceği, ordunun basit bir kolluk gücüne indirgendiğini bir tarafa bırakıyorum. Sevr, yalnız toprak bölüşümü antlaşması değil; enikonu bir sömürgeleştirme metnidir.

4. Peki Sevr'e nasıl gelindi?

Cihan Harbi, Osmanlı Devleti için fiilen Mondros Ateşkesi ile bitmiştir.

Bu mütareke, 30 Ekim 1918'de son derece ağır koşullarla ve işgalin zeminini hazırlar şekilde Osmanlı Devleti tarafından imzalanmıştır. Ateşkesin koşulları işgalin zemini hazırlamıştır zira Mondros'un 7. maddesi güvenliği tehdit eden koşullarda İtilaf devletlerine işgal hakkı vermektedir. Bu madde Nutuk'ta "dimâğı yakan ateşîn bir zehirdi" şeklinde anılmaktadır. Lozan'ı diplomatik hezimet olarak lanse etmeye çalışanlar, işgalcilere açık çek veren bu maddenin nasıl kabul edildiği meselesini pek gündeme getirmek istemezler.

İngiliz Amiral Somerset Gough-Calthorpe, Rauf Bey'e (Orbay) mütareke görüşmeleri esnasında, resmi değil kişisel bir konuşmada "siz bunu imzalayın, söz veriyoruz işgal olmayacak" diyerek "garanti" vermiştir. Hem de ne garanti…

Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından sayıyla 3 yazıyla üç gün sonra General William Marshall bir oldu bitti ile Musul'u işgal eder. Tek kurşun atılmadan Musul'un fiilen İngiliz işgaline maruz kalmasının öyküsü budur. Aynı günlerde Yıldırım Orduları Kumandanı olan Mustafa Kemal, İskenderun'un da işgale uğramaması, Toros geçitlerinin teslim edilmemesi için yoğun çaba sarffetmiştir. Mustafa Kemal'in bunun için İstanbul'la yaptığı yazışmalar pek çok kaynakta mevcuttur.

Mondros'tan kısa bir süre sonra İstanbul'un işgaline de başlanacaktır.

Vahdettin'in bu manzaraya neden olan Mondros'a dair yorumu şudur:

Bu koşulları, ağır olmalarına karşın kabul edelim. Öyle tahmin ederim ki, İngiltere'nin Doğu’da asırlarca sürmekte olan dostluğu ve lütufkâr siyaseti değişmeyecektir. Biz onların hoşgörüsünü daha sonra elde ederiz…

Yine aynı günlerde, Vahdettin bir İngiliz gazetesine verdiği ve "Osmanlı ile İngiltere arasındaki ilişkileri kuvvetlendireceğine" dair söz verdiği röportajda şunu söylemektedir:

İngiliz milletine, kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı Kırım Savaşı'nda İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecid'den miras aldım.

Mondros ve ardından Londra ve San Remo konferansları (Şubat ve Nisan 1920) ile Sevr'in (Ağustos 1920) tüm zemini hazırlanmıştır. Mondros'un ardından bu uluslararası konferanslara kadar geçen süre zarfında Anadolu'da işgale karşı direniş ve örgütlenme başlamış, bir sonraki bölümde değineceğimiz, temel çerçevesi Erzurum ve Sivas kongrelerinde çizilmiş olan Misak-ı Milli (kabulü 28 Ocak, ilanı 17 Şubat 1920) son Osmanlı Meclis-i Mebusanı tarafından kabul edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, 16 Mart 1920'de İtilaf Kuvvetleri, İstanbul'a asker çıkarmıştır. Meclis-i Mebusan tamamen kapatılır.

İşgal altındaki İstanbul'un durumunu Lord Kinross şöyle anlatıyor:

Türkler evlerine kapanmış, kendi kendilerinin gölgesi gibi, ancak ekmek almak için dışarı çıkıyorlardı. Bazıları şehre girmiş olan İtilaf Devletleri kuvvetlerinin yanında iş bulabilmek için feslerini atarak Türk olmadıklarını bile ileri sürüyorlardı. Beri yandan Rumlar, sokaklarda caka satarak dolaşıyor ve rastladıkları Türkleri, itip kakarak duvar kenarına sürüyorlar, geleni, geçeni Yunan karargâhında dalgalanan mavi beyaz bayrağı selamlamaya zorluyorlardı. Türkler bu aşağılamaya boyun eğmemek için arka yollardan dolaşmak zorunda kalıyorlardı

Bir yandan Anadolu'da kongreler toplanıp, Meclis-i Mebusan'da yine Ankara'nın basıncı ile Misak-ı Milli kabul edilirken ve İstanbul'da böyle bir işgal havası hakimken Sevr'e giden süreçte başka neler vardır kabul edilen?

Lozan'ın efsanevi gizli maddeleri yoktur ama belgeli bir şekilde açığa çıkartılmış olan Vahdettin'in İngiltere'ye yaptığı teklif ve Vahdettin tarafından İngiltere'ye sunulan ve taraflarca kabul edilen bir gizli antlaşma vardır.

Aslı İngiliz arşivlerinde dışişleri fonunda bulunan bu belge bir dizi kitapta da yayımlanmıştır. Aralarında Doğan Avcıoğlu'nun Milli Kurtuluş Tarihi (c.1) de mevcuttur.

Uzun uzun alıntılayamayacağız ama 30 Mart 1919'da Damat Ferit eliyle Vahdettin tarafından İngiltere'ye önerilen öz olarak şudur:

İngiltere kendi çıkarlarını tehdit eden ya da uygun gördüğü yerleri 15 yıllığına işgal edebilecek, Osmanlı bakanlıklarına İngiliz müsteşarlar tayin edebilecek, her şehre valinin yanında 15 yıl müsteşarlık yapacak bir İngiliz konsolosu tayin edilecek, seçimleri ve maliyeyi İngiltere kontrol edecektir.

Buna karşılık Vahdettin saltanat ve hilafet makamlarını koruyacaktır.

12 Eylül 1919 (ne mübarek tarihmiş 12 Eylül!) tarihinde de İngiltere ile imza edilen ve bundan bir kaç ay sonra Amerikan gazetelerine sızan bir antlaşma vardır ki o da şöyledir:

1. İngiltere Hükümeti, kendi kumandası altında Türkiye’nin bütünlüğünü ve bağımsızlığını garanti eder.
2. İstanbul, Hilafet ve saltanat merkezi olacak ve Boğazlar İngiltere’nin kontrolüne bırakılacaktır.
3. Türkiye, bağımsız bir Kürdistan kurulmasına engel olmayacaktır.
4. Bunlara karşılık Türkiye, İngiltere’nin Suriye ve El Cezire hâkimiyetini sağlayacak ve hilafete ait manevi kudret ve yetkinin İngiltere’nin lehinde gerek Suriye bölgesinde ve gerekse Müslümanların yaşadığı diğer yerlerde egemen kılınmasını vaat eder.
5. Milli akımların önüne geçebilmek için Türkiye’de yeniden kurulacak olan Meşruti yönetime karşı meydana gelecek olumsuzlukları etkisiz hale getirmek için İngiltere Hükümeti bir zabıta teşkilatı kuracaktır.
6. Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından vazgeçerek, özel ve resmi niteliği olan İngiltere Hükümeti konferansta, Türk temsilcilerinin bu yöndeki arzularını kabul edecektir.
7. Barış şartlarının tekrarından sonra padişah, dördüncü maddedeki özelliği konuşmak için İngiltere Hükümeti’yle ayrıca bir sözleşme imzalayacaktır. Bu sözleşmenin maddeleri gizli tutulacaktır.

Bu anlaşmayı imzalayan, yukarıdaki öneriyi yapan Padişah Vahdettin'in, çokça dendiği üzere, Sevr'i imzalamaması ne anlama gelmiştir? 

Bir sonraki bölümde Sevr ve Misak-ı Milli meselesini ele alarak Lozan tartışmasını aydınlatmaya çalışacağız.