Mir, sport ve drujba: 40. yılında 1980 Moskova Olimpiyatları

40 sene önce Moskova’da düzenlenen olimpiyatlar, emperyalist blokun süreci baltalama girişimlerine rağmen önemli bir deneyim olmuştu. Sosyalizm, olimpiyatlarda sayısız madalya alsa da en büyük ve aslolan başarı hiç değişmedi: Kamusal, bedelsiz ve herkes için spor… 

İsmail Sarp Aykurt

Sovyetler Birliği son 10 yıllık çözülüş periyoduna girerken, 80’lerin hemen başında Moskova’da düzenlenen olimpiyat oyunlarının bu periyodun belki de en parlak etkinliklerinden biri olabileceğini kimse tahmin etmiyordu. Ancak 19 Temmuz-3 Ağustos 1980 aralığında organize edilen Yaz Oyunları, gerek katılım gösteren 80 ülkeden 5 bin 217 sporcu gerekse de %21’lik kadın sporcu katılım yüzdesiyle görkemli bir şölen olarak tarihte yerini alıyordu. 

40. Yılına vardığımız ve Soğuk Savaş döneminin ideolojik çatışma ortamında gerçekleştirilen bu olimpiyat, emperyalist blok ülkelerinin boykotuna rağmen tarihsel bir örnek olmayı sürdürüyor. 

Soğuk Savaş ve Olimpiyat oyunları

Her ne kadar olimpiyatların tarihinin sorgulanmaya ihtiyacı olsa ve sosyalizmin olimpiyatlarda boy göstermesinin gerekliliği tartışması yapılsa da, olimpiyatlar kendi aktığı süreç içerisinde toplumsal bir olgu haline geldi ve dünya tarihini tayin eden nesnel yasalar ışığında gelişimini sürdürdü. 1980 Moskova uğrağı ise kimilerine göre bir ‘sapma’yı işaret ediyordu ve buna karşı bir duvar örülmeliydi. Bu duvar, ABD öncülüğünde karar altına alınan boykot ile vücut buldu. 

Soğuk savaşın çalkantılı günlerinde emperyalizm, ABD başkanı Carter ve hempaları ile birlikte Sovyetler Birliği’nin Afgan Demokratik Devrimi’ne karşı gösterdiği enternasyonalist desteğe karşı hızlıca konumlandı. Olimpiyat komitesine yapılan baskılar, sporculara konulan yasaklar ve ülkelere yönlenen tehdit, şantaj ve baskı ortamı ile bir boykot kampanyası başlatılmak istendi. Amaç, organizasyonu etkisiz ve işlevsiz kılmak, komünizm propagandasına engel olmaktı.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Lord Killanin, 1976’da yaptığı Moskova gezisinin ertesinde şöyle diyordu: 

“SSCB’nin bir büyük avantajı, gerekli tesislerin çoğuna şimdiden sahip oluşu, birkaç onarma, geliştirme ve ek tesisle sorunu halledebilmesidir. Üstelik geliştirilecek yeni tesisler, olimpiyatlar sonrasında tam olarak kullanılıp Sovyet halkının yararına sunulabilecek ve diğer olimpiyat kentlerinde yaşanan olimpiyat sonrası sorunlar Moskova 80 sonrası görülmeyecektir. Üstelik SSCB’nin spor örgütlenmesinin yapısı, yarışmaları en mükemmel şekliyle düzenlemesini sağlıyor”.

Anlayacağımız, kuyruklu yalanların ve kara propagandanın da bir sonu vardı. 

Siyasal gerilimler ve emperyalist boykot

1962’deki Küba Krizi sonrasında, siyasal/diplomatik gerilim ABD ile SSCB arasında birtakım görüşmeleri dayatmıştı. 10 sene sonra Brejnev ile Nixon arasındaki stratejik silahların sınırlandırılması müzakereleri neticesinde SALT-1 anlaşması yapılmıştı. SALT-2 anlaşması ise Amerikan Senatosu tarafından onaylanmazken, ABD yönetimi gerekçeler üreterek anlaşmadan çekildi. Bu gerekçeler arasında Küba’da bir Sovyet tugayının varlığı ile sözde Afganistan ‘işgali’ vardı.

Emperyalist taraftan gelen mesaj, Sovyetlere bir süre verildiği ve bu süre sonunda Afgan topraklarının hızlıca terk edilmesi yönündeydi. Sovyetler Birliği geri adım atmadı ve Afgan halkı ile dayanışmasını sürdürdü. ABD ise tam da bu zaman içerisinde örgütlenen Moskova Olimpiyatları’nı hedef olarak belirledi. 

ABD Temsilciler Meclisinde yapılan oylama sonucunda 386 kabul /12 ret sonucu çıkarken, Senato 88 kabul / 4 4et kararıyla boykot sürecini başlattı. Carter gecikmeden konuştu ve Amerikan pasaportu taşıyan hiçbir sporcunun olimpiyatlara katılmayacağını vurgularken ‘özgürlüğe’ inanan ülkelerin de olimpiyatlara gitmeyeceğini düşündüğünü açıkladı.

Sheremetyevo Havalimanı ve Lenin Stadyumu ise ağırlayacağı sporcuları bekliyordu.

Moskova 80’e hazırlanırken

Sovyetler Birliği’nin siyasal açılımlarını sebep gösteren bazı devletler (Batı Almanya, Japonya) ve bunların koçbaşı emperyalist ABD, Moskova’da düzenlenen olimpiyatlara katılmayı reddetmiş, boykota yönelmişti. Ancak Sovyet baskısı, Olimpiyat Komitesi’ni kendi tarafına çekmeyi bir ölçüde başarmış ve İngiltere, İspanya ve İtalya gibi ülkeler olimpiyatlara katılmak konusunda utangaç bir evet’i tercih etmişlerdi.  Türkiye ise katılımcılar arasında yer almadı.

1980 yılının ikinci yarısı itibariyle SSCB’nin tarihindeki en önemli olay 1980 Moskova Olimpiyatları oldu. 1980 olimpiyatı SSCB için tüm tarihi boyunca bu ölçekteki en büyük etkinliklerden biriydi; uzun yılların hazırlığı kitlesel basının dikkati, binlerce ziyaretçi, benzeri olmayan bir merkezi planlama ile hayata geçiyordu. Tüm bunlar Moskova olimpiyatını olağanüstü olaylar kategorisine taşıdı.

Sovyetler Birliği’nin, Moskova Olimpiyatları’na son derece yetkin bir şekilde hazırlandığı da gerçekti. Organizasyona verilen önemle birlikte, planlamanın da eksiksiz oluşu boykotun boşa düşmesini sağladı. Olimpiyatlar, ilk kez sosyalist bir ülkede gerçekleşecekti.

‘Özgürlükler ülkesi’ olarak gösterilen ABD’nin, sporcularının olimpiyata katılım konusunda herhangi bir seçme özgürlüğü tanımadığını da ilave etmek önemliydi. Büyük Britanya ve Avustralya ise olimpiyatları doğrudan boykot etmemesine karşın oyunlara katılıp katılmama kararını sporcularına bırakmıştı.

1980 Olimpiyatları için Moskova’ya yapılan sportif tesislerin ekonomik bir savurganlık olduğu iddiaları da o dönem konuşulanlar arasındaydı. Ancak bununla ilgili o dönemde ortaya atılan iddialara cevap gecikmedi. Oyunların, Moskova’da düzenlenmesi kararlaştırılmadan önce, kent neredeyse tüm gerekli yapılara sahipti. 

Daha önceden kent, sosyalist bir işçi organizasyonu olan Sovyet halklarının Spartakiad’larının finalistlerini ağırlamış, üniversiteler arası yarışmalar, Avrupa ve Dünya düzeyinde çok sayıda şampiyona ve müsabakaya ev sahipliği yapmıştı. 

Başkent Moskova’da 69 stat, 1300’den fazla spor salonu, 22 yüzme havuzu, iki kapalı tenis kortu, birinci dereceden futbol sahaları, iki bisiklet pisti, kürek yarışmaları için bir su sathı vb. gibi ileri gereklere cevap verebilen birçok tesis vardı ve tüm bunlar olimpiyat oyunları için kullanılabilir durumdaydı. Bunun dışında, Moskova’da yalnızca genel kent tanzim planınca öngörülen yapıtlar inşa edilirdi. 

Dolayısıyla, olimpiyatlardan sonra da hizmette kalacak yapıtlardan bahsetmek mümkündü. Bu anlamda yapılan tüm çalışmaların kentin gereksinimlerine göre planlandığını söylemek olanaklıydı. Plan, kişi başına 3,5 metre kare sportif tesis öngörmekteydi. Olimpiyatlar, plan tarafından tahmin edilmeyen bazı ek harcamalara girilmesinden çok öngörülen eserlerin bazılarının yapım sürelerinin gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktaydı. Bunda yerel yapım çalışmalarının azaltılması da söz konusu olmamıştı.

Dönemin olimpiyat düzenleme komitesi başkanı ve SSCB bakanlar kurulu başkan yardımcısı İnyati Novikov, “Amaçlarının bir çeşit büyüme hastalığına tutulup bizden öncekileri gölgede bırakmak olmadığını” vurguluyor ve aradıklarının ‘akla uygunluk’ olduğunun altını çiziyordu. 

Başlayan çalışmalarda hedeflerden birisi 120 hektar üzerine 5 büyük bina alacak şekilde yapılması planlanan ve içinde sonrasında oturulabilecek mahallenin de olacağı bir olimpik köy inşa etmekti. Buna ek olarak, 10 bin kişilik bir otel topluluğu, 1500 kanallı ve otomatik uluslararası telefon standardı, oyunların otomatik kumanda ve haberleşme sistemi, çeşitli kullanımları olan salonlar, kapalı stadyum, binicilik kompleksi gibi birçok yeni yapıt tasarlanmıştı.

Açılışı yaparken: Maskot Misha’nın yükselişi

1980 Moskova Olimpiyatları, söylenenleri gerçeğe dönüştürdü ve görkemli bir açılış sonucunda olimpiyat oyunları başladı. Moskova oyunları için, 1956 yılında inşa edilmiş olan Lenin Stadyumu yenilenmişti. Yeni bir tartan sentetik pist eklenmiş, seyirci kapasitesi 100 bine çıkarılmıştı. 12 bin sporcuyu ağırlayabilecek nitelikte olan olimpiyat köyü, ana stadyumdan yarım saat uzaklıktaydı.

Açılış töreni görkemli geçti. Beethoven’ın 9. Senfonisi eşliğinde üç adım atlamacı Victor Sanayev, elindeki olimpiyat ateşini büyük Sovyet basketbolcu Sergei Belov’a telim etti. Belov, son koşuyu yaparak olimpiyat meşalesini yakıyor, olimpiyat maskotu küçük ayı Misha buna eşlik ediyordu. 

Açılış Seremonisi, 19 Temmuz

Olimpiyat oyunları, Sovyet jimnastikçi Aleksandr Dityatin’in, Rumen Nadia Comaneci’nin, atletizm sporcusu Nadejda Olizarenko’nun, İngiliz Coe ve Ovett ikilisinin, Demokratik Alman Pyttel ile Slupianek’in, Kübalı büyük boksör Teofilo Stevenson’ın ya da Sovyet yüzme sporcusu Sergey Fesenko’nun parladığı anlara tanıklık etti Moskova’da…

Kapanış seremonisi: Elveda Moskova

Kapanış ise hüzünlü oldu. 3 Ağustos günü olimpiyat maskotu Misha’nın ağlamaklı yüzü ve sonrasında balonlarla gökyüzüne yaptığı yolculuk, dans ve koreografi gösterileri ile buna eşlik eden ‘Do svidanya, Moskva’ (Elveda Moskova) dinletisi olimpiyatın sonlandığını anlatıyordu.

Kapanış Töreni, 3 Ağustos

Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkeler, olimpiyatlarda sayısız başarı elde etmişti ve madalyalar kazanmıştı. Buna Moskova’da, SSCB’nin 195, Demokratik Almanya’nın 126, Bulgaristan’ın 41, Macaristan’ın 32, Romanya’nın 25, Küba’nın 20, Çekoslovakya’nın 14 ve Yugoslavya’nın ise 9 madalyası eklendi. 

Ancak sosyalist sporun en büyük başarısı madalyalarda aranmamalıydı. Çünkü sosyalizm için başarının en büyük göstergesi, toplumsal olandı. Başta SSCB olmak üzere diğer sosyalist ülkelerde spor; sağlık, eğlence ve dayanışmayı esas alarak amatörce yapılması, yaş, cinsiyet, meslek ve bölge ayırmaksızın eşit ve kamusal bir hak olarak ve bedelsiz sunulması, organizasyon becerisinin kolektivize edilmesi ve sporun kitleselleştirilmesi ile erişimde eşitlik başlıklarında tarihte eşi görülmemiş bir yol kat etmişti. 

Moskova 1980 ise yapılan organizasyon,  görkemli içerik ve geride bıraktıklarıyla zihinlerde kaldı.

Mir, sport ve drujba. Yani “barış, spor ve dostluk” ile…