Giderek pahalanan konutlar belli ellerde toplanıyor

Emekçiler kira yükü altında ezilirken, GYO’lar ve Gayrimenkul Yatırım Fonları sayesinde zenginler kira gelirinden 1 kuruş vergi ödemiyor.

PE Banka Emekçileri Dayanışma Ağı

Ülkemizde son yıllarda konut satışları rekorlar kırsa da konut sahipliği oranı giderek düşüyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2020 yılında konut sahipliği en düşük seviye olan yüzde 57,8’e geriledi.  2019 yılı için yüzde 58,8 olan bu oran yakın dönemde yüzde 60’ın üzerindeydi.  Buna bağlı olarak kiracı sayısı da giderek artıyor. 2020 yılında kiracı sayısı 21 milyon’un üzerine çıktı. Konut satışları ise yine TUİK verilerine göre geçtiğimiz yıl rekor kırarak 1,499,316 adete ulaştı. Bunun 469,740 adedi ilk kez satılan yeni konutlardı. 2013 yılında satılan toplam konut sayısı ise 1,157,190. Bu veriler bize konutların giderek daha az sayıda elde toplandığını ve bunların kiraya verildiğini gösteriyor. TCMB konut fiyatları endeksine göre son bir yılda Türkiye’de konut fiyatları yüzde 32,4 yükseldi. Son 10 yıllık yükseliş ise yüzde 242. Bu 10 yılda TÜFE yüzde 186 yükselirken emekçilerin büyük bir kısmının gelirleri TÜFE artışının altında kaldı. Aynı dönem için her ne kadar TÜİK ödenen kiralarda artışın yüzde 118 olduğunu açıklamış olsa da enflasyon ve konut fiyatlarındaki artışın çok altındaki bu oran inandırıcı gelmiyor. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi BETAM’ın kiralık ilanları üzerinden yaptığı araştırmaya göre sadece son 1 yılda kira artış oranı yüzde 35,7 oldu. 

İnsanların oturdukları konutun sahipliğinin dışında konutların yaşanabilir olması da önem taşıyor. TÜİK araştırmasına göre nüfusun yüzde 36,7’si izolasyondan dolayı ısınma sorunu, yüzde 34,7’si sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere vb. sorunlar yaşarken, yüzde 22,6’sı hava kirliliği ve diğer çevresel sorunlar, yüzde 9,8’i konut çevresinde suç veya şiddet olayları ile karşılaşma sorunları yaşıyor.

Konut ve Çevre Problemleri (%), 2019, 2020

Gelir dağılımı hızla bozulmaya devam ediyor 

TÜİK tarafından açıklanan 2020 gelir dağılımı verileri oldukça çarpıcı. En düşük gelire sahip yüzde 5’in toplam harcanabilir gelirden aldığı pay yüzde 0,7 (binde 7) iken en yüksek gelire sahip yüzde 5’in aldığı pay yüzde 21,4. 10 yıl önce bu oranlar sırası ile yüzde 1 ve yüzde 19,3 olmuş. 1980 sonrası uygulanan ve AKP’nin de takipçisi olduğu ekonomik politikalar genel olarak zaten hep gelir dağılımını bozucu yönde olsa da son dönem bu bozulma daha da hız kazandı.  Öyle ki,  en yüksek gelirli yüzdelik dilimin ortalama geliri 296,983TL iken medyan gelir yani bu dilimdeki en düşük ve en yüksek gelirin orta noktası 216,342. Bu şu demek, bu yüzde 5’in de içerisinde öyle bir yüzde 1 var ki, onların geliri bu ortalamanın da oldukça üzerinde. Diğer yüzde 5’lik dilimlerde ise böyle bir farklılaşma görülmüyor. Örneğin en yüksek ikinci yüzde 5’lik dilimde ortalama gelir 138,304 iken medyan gelir 136,611. En yüksek ilk ve ikinci dilimlere toplu baktığımızda, yani en yüksek yüzde 10’a, toplam gelirin yüzde 31,4’ünü elde ettiğini görüyoruz. Toplumun yüzde 50’si ise bundan daha az olarak toplam gelirin yüzde 23,6’sına sahip. Gelir dağılımındaki eşitsizliği gösteren ve TÜİK tarafından açıklanan Gini katsayısı son 10 yılda ilk kez 0,41’e yükseldi. 0-1 arası değere sahip olabilen Gini katsayısının yükselmesi eşitsizliğin arttığına işaret ediyor.

En yüksek ve en düşük dilimlerin harcanabilir gelirden aldığı pay

En yüksek ve en düşük dilimlerin harcanabilir gelirden aldığı pay

Yüzde 5’lik dilimlerin gelirden aldığı pay 

Yüzde 5’lik dilimlerin gelirden aldığı pay

İlk yüzde 50’lik gelir dilimi ile en yüksek yüzde 10’un son 10 yılda değişimi 

İlk yüzde 50’lik gelir dilimi ile en yüksek yüzde 10’un son 10 yılda değişimi

Emekçi halk giderek yoksullaşırken barınma sorunu ile karşı karşıya. Ancak halkın barınma sorununun çözülmesi, yaşam şartlarının kolaylaştırılması için herhangi bir adım ne iktidarın gündeminde bulunuyor ne de düzen muhalefetinin böyle bir talebi var. Oysa zenginlerin vergi sorununun(!) yasal bir şekilde çözümü için kolaylıkla yollar bulunabiliyor. Tabii ki amaç her zaman olduğu gibi finansal enstrümanların çeşitliliği, finansal piyasaların derinleşmesi,  piyasalara kaynak yaratmak vb. Bu amaçla önce 1995 yılında Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları Tebliği çıkarıldı. Birer anonim ortaklık olan ve payları Borsa’da işlem gören  GYO’ların portföy kazançları vergiye tabi değil. Bu GYO’ların hisselerini alıp satan gerçek kişiler vergi ödemezken kar paylarının yarısı beyana tabi. Ancak yurtdışında kurulu bir şirket ise bu kazancı elde eden, ne alım satımdan ne kar payından vergi ödemiyor. Birçok büyük gayrimenkul zengini kurdukları GYO’lar vasıtasıyla sahip oldukları iş merkezleri, plazaları buralara devrederek vergisiz kazanç sağlamaya başladılar.   2014 yılında ise Gayrimenkul Yatırım Fonları tebliği yayınlandı. 2018 yılında bazı değişiklikler gören tebliğ ile bugün 68 adet fon kurulmuş durumda. Konut, AVM, hastane, iş merkezi gibi gayrimenkullere yatırım yaparak alım, satım kazancı ya da kira geliri elde etmek amacı ile kurulan bu fonlara yalnızca nitelikli yatırımcılar yatırım yapabiliyor. Nitelikli yatırımcı ise belli şartları sağlayan kurum ya da 1 milyon TL üstü birikime sahip bireyseller olarak tanımlanıyor. Bu fonları alan bireysel yatırımcılar fon kazancı üzerinden yüzde 10 stopaj ödüyorlar. Oysa fon almak yerine gayrimenkulün kendisini alarak kiraya verse ödemesi gereken gelir vergisi yüzde 40’ı buluyor. Büyük gayrimenkul yatırımcıları ise yurtdışında bir şirket kurarak gayrimenkul yatırımlarını Türkiye’de Gayrimenkul fonu üzerinden yapabiliyorlar.  Bu durumda Gayrimenkul Fonu üzerinden kazancın vergisi yüzde 0. Tüm kira gelirini, değer artış kazancını tek kuruş vergi ödemeden alıp yurt dışına çıkarabiliyorlar. Bunun ismi ise finansal sektörü derinleştirmek, gayrimenkul sektörünü gelişmesini sağlamak oluyor. 

Kapitalist sistemde tüm finansal araçların aslında zengini daha zengin etmek, geniş halk kesimlerinin birikimlerini büyük finans çevrelerine aktarmak olduğunun bir örneği daha Gayrimenkul Yatırım Fonları ve GYO’lar.

Barınma, eğitim, sağlık, çalışma gibi temel haklar örgütlü bir şekilde talep edilmedikçe, yukarıda yer alan gelir pastasının dilimlerinin büyüklüklerinin birbirine yaklaşmasına yardımcı olmayacak her uygulama halk tarafından reddedilmedikçe, büyüme rakamlarıyla, konut satışlarıyla, perakende verileriyle ekonomimiz rekorlar kırmaya, borsalar şahlanmaya devam edecek, ancak emekçi halka giderek daha da yoksullaşmak düşecek. 

Patronların Ensesindeyiz Ağı’na aşağıdaki e-posta ve sosyal medya hesapları üzerinden ya da 0541 940 0514 numaralı telefondan ulaşılabilir:

Facebook: https://www.facebook.com/patronlarinensesindeyiz

Twitter: https://twitter.com/pensendeyiz

E-posta: [email protected]