Bir yobaz daha artık özgür: 'Kara ses' Metin Kaplan kimdir?

Anadolu Federe İslam Devleti adlı yobaz örgütlenmesinin halifesi olduğunu ifade eden Metin Kaplan 12 yılın ardından cezaevinden tahliye edildi.

Tevfik Taş

Anadolu Federe İslam Devleti adlı yobaz örgütlenmesinin halifesi olduğunu ifade eden Metin Kaplan 12 yılın ardından cezaevinden tahliye edildi. Özellikle 90'lı yıllarda anaakım medyada laikliğe, cumhuriyete, Mustafa Kemal'e ettiği haraketlerle hatırlayanlar olacaktır onu. AKP Sivas Katliamı'nın sorumlularını nasıl kurtaydıysa, namlı bir yobazı daha özgürlüğüne kavuşturdu. 

Milli Selamet Partisi tedrisatından yetişen eski Adana müftüsü Cemaleddin Kaplan'ın oğlu olarak 1992'de Almanya'ya turist vizesi ile gelip, siyasal sığınmacı talebinde bulunarak yerleşik hale geçen Metin Kaplan'ın Cemaleddin Kaplan'ın oğlu değil, yeğeni olduğu Alman basınında işlendi. Bu bilginin magazin ötesinde değeri var. Der Spiegel(*), Metin Kaplan'ın Cemaleddin Kaplan'ın kızkardeşinin oğlu olduğunu ve kendi oğlu olmadığı için evlatlık edinerek üzerine kaydettirdiğini yazdı. 

Zaten kendi soyadından da memnun olmayan Cemaleddin Kaplan, soyadını ''Hocaoğlu'' olarak değiştirmişti. Meselenin magazin boyutu ile ilgili değiliz. Ancak İslamcı kesimde soyadını değiştirme merakı öyle böyle değildir. Ana akım medyada sahne duası yaptıran Necmettin Nursaçan'ın soyadının da bu meraktan kaynaklandığını söyleyip geçelim.

Alman istihbaratının beşiğinde büyüdü

Metin Kaplan, İslamcı yobazlığın Almanya ayağında palazlanmış bir figürdür. Teşkilatını babadan devralmış, Alman istihbaratının beşiğinde büyümüş, siyasal islamcılığın bereketli atmosferinde boy atmıştır. 

1980 öncesi siyasi ortamada Cemaleddin Kaplan MSP milletvekiliği adaylığını kazanamaması sonucu Adana müftülüğüne atanır. Diplomaları kesin olarak sahtedir ama Necmettin Erbakan'ın teveccühüne naildir. Yolu açılmıştır. 12 Eylül faşist darbesi sonrasında MSP'nin yurt dışı örgütlenmesi olan Avrupa Milli Görüş Teşkilatları (AMGT) için görevlendirilir. 1982'de kısa süreliğine İran'a gider. İran devleti ile sıkı ilişkiler geliştirir. Almanya'ya döndüğünde Milli Görüş teşkilatı içinde ''Barbaros Harekatı'' yaparak, AMGT'den cemaati ile ayrılır. ''Ümmeti Muhammed'' adında dergi çıkartır. Parti üyesi olmayı, seçimleri, cumhuriyeti, laikliği reddeder. 

Tebliğ çalışması sonrasında silahlı kalkışma stratejisini siyasal çizgi olarak gündemine alır. Köln merkezli hareket büyümeye başlar. İran anayasasını andıran çıkışları üzerine dönemin faşist darbe lideri Kenan Evren tarafından ''kara ses'' ilan edilir. Belli ki, İran ile ilişkiler Evren cuntasını rahatsız etmiştir. Cemaleddin Kaplan için ''Türk Humeyni'' nitelemesinin yaygın şekilde yapıldığını hatırlatmakta yarar var.

Alman istihbaratının olağanüstü desteği ile Köln'deki bu küçük tarikat, ''Hakk TV'' gibi uydu yayını yapan bir propaganda aracına kavuşmuştu. Cemaate ait camilerin yanlarında açılan ''Kar-Bir'' marketleri vergiden muaf ciddi mali kaynaklar olarak işlevlenmişti. İran devletinin dolaylı desteği, Alman istihbaratının ön açıcı altın eli sayesinde cemaat hızla büyüyerek Belçika, Hollanda, Avusturya ve İsviçre'ye uzanan bir hacme ulaştı. 

Cemaatte yarılma ve cinayet

5 Mayıs 1995'de Cemaleddin Kaplan'ın ölümü üzerine ''Emirül Mümin ve Halifetül Müslimin'' olarak 'seçilen' Metin Kaplan, cemaat içi dengeleri tutmakta babası kadar başarılı değildi. Tarikat içinden ilk kazan kaldıran Halil İbrahim Sofu'ydu ve kısa sürede cemaatin Berlin Emir'i olarak kendi halifeliğini ilan etmişti.

Halil İbrahim Sofu, cemaatin bilmemesi gereken bir sırrı biliyordu: Metin Kaplan, Cemaleddin Kaplan'ın oğlu olmadığını! ''Dr. Yusuf'' kod adlı Halil İbrahim Sofu, Metin Kaplan'ın halife olamayacağını, bunu hak etmediğini, zaten Cemaleddin Kaplan'ın oğlu da olmadığını ifşa etti. Bu ifşalar üzerine Metin Kaplan ve teşkilatın Fetva Kurulu, Halil İbrahim Sofu'nun katlinin vacip olduğunu beyan eden bir karar aldı.

Nihayetinde Dr. Yusuf kod adlı Halil İbrahim Sofu, 8 Mayıs 1997'de Berlin Wedding'deki evinde eşi ve henüz bebek çağındaki çocuğunun gözleri önünde 9 kurşun ile infaz edildi. Ne hikmet ise failler bulunamadı! İzler Özbekistan'a kadar uzandı. Ama sonuç alınamadı; alınmak istenmedi. Basına da sızan bu karar, çok ilginçtir ki yalnızca Alman istihbaratı ve mahkemeleri tarafından ciddiye alınmadı. Ancak medya basıncı davanın kolayca kapatılmasını zorlaştırıyordu. 

Alman kamu kasasından sosyal yardım ile yaşayan tarikat lideri Metin Kaplan'ın 1998'deki ev aramasında 2 milyon mark para bulundu. Tarikatın faaliyetlerine dönük önemli bir uyarı yapılmıştı. Ancak bu başlıkta daha fazla üzerine gidilmedi. Medya baskısı sonucu nihayetinde Halil İbrahim Sofu cinayetinin azmettiricisi Metin Kaplan, cinayete azmettirmekten 4 yıl hüküm giydi. Ülkedeki göçmenler yasası gereği 3 yılı aşan hükümlerde, sınır dışı gerekiyordu. Hapis cezası için Düsseldorf Ulmer Höh Cezaevi'ne gönderilen Metin Kaplan, Türkiye'nin iade talebi sonrasında sınır dışı edildi. 

Türkiye, Metin Kaplan'ı Anadolu Federe İslam Devleti yöneticisi olmak ve 1998'de Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. kuruluş yıldönümünde Anıtkabir'i uçak ile bombalama planları çerçevesinde zaten arıyordu. Türkiye'de işkence vakaları olmasını gerekçe gösteren Alman makamları, Metin Kaplan'ı iade etmiyordu. 

11 Eylül olmasaydı Türkiye'ye iade edilmezdi

Ancak işler 11 Eylül 2001 ABD provakasyonu ile başka bir boyuta taşındı. Siyasal İslam'ın iplerini gevşek tutmanın olanakları hızla azaldı. Kullanırlığı deforme olan siyasal İslam, denetimli bir budamaya tabi tutuldu. Alman makamları, Türkiye'de işkence var gerekçesiyle iade taleplerine olumlu yanıt vermezken, 11 Eylül ile başlayan yeni süreçte birden bire kararlarını değiştirdiler. Münster mahkemesinden gelen bir hakim, Metin Kaplan'a Türkiye cezaevlerinde işkence ve kötü muamele olmayacağına ikna oldu! Ve iade süreci başladı. 

Metin Kaplan, 17,5 yıl ceza almıştı. Toplam ceza süresinden 5 yıl önce beraatine karar verildi. Yurt dışı yasağı kalktı, tazminat hakkının önündeki engel kaldırıldı. 

Baba Cemaleddin Kaplan, bir 12 Eylül figürüydü. Faşist cuntanın açtığı siyasal kapıda tarikat kariyeri yaptı. Erbakancı Milli Görüş örgütlenmesinin içinde, Alman istihbaratının şefkati bol hoşgörüsünden faydalanarak büyüdü. 

Türkiyeli göçmenlerin denetim altında tutulması stratejisinde yobazlığın kredisi her zaman cömertçe olmuştur. Baba Cemalettin Kaplan'ı faşist Kenan Evren nezdinde ''kara ses'' yapan şey, İran devleti ile kurduğu ayarsız ilişkiydi. Oğul Metin Kaplan ise Alman istihbaratının beşiğinde büyüdü. 11 Eylül 2001'e kadar tek falsosu, rakibi Halil İbrahim Sofu'yu infaz ettirmesi ve bunun Alman kamuoyunun gündemine girmesiydi. Gerisi bir kullanım ve yeni kullanım sirkülasyonudur. Beraat kararı, sözü geçen yobaz teşkilatına dönük yeniden kullanılışlı olmaya açılan kredi kararından başka bir şey değildir.

(*) https://www.spiegel.de/spiegel/print/d-31105827.html