Kota, prim, performans kıskacında bir sektör: İtriyat pazarlamacısı anlatıyor

Son yıllarda katlanarak artan sömürüden satış elemanları da paylarına düşeni alıyor. İtriyat pazarlamacısı Bora Güven stresli çalışma koşullarını ve her ay önlerine konan ‘gerçeküstü’ kotaya ulaşabilmek için yaşadıklarını soL’a anlattı.

Hazal Güven

Bir çoğumuz onları düzgün giyimleri ve siyah çantalarıyla tanıyoruz. Ancak yaşadıkları sömürü ve baskıdan belki çok azımız haberdarız.

Çalıştıkları firmaya bağlı olarak itriyat tipi ürünlerin pazarlamasını yapan mümessiller, işlerini oldukça zor şartlar altında gerçekleştiriyorlar. 

Mümessiller aynı zamanda çalıştıkları depolar için fazlaca önemli kişiler. Çünkü iş yaptıkları kişi veya kurumlarla bire bir temas şeklinde çalışıyorlar. Aslında böylelikle deponun kazanç elde etmesi için en temel ilişkiyi de onlar kurmuş oluyorlar. 

Ancak sektörün son yıllarda geçirdiği dönüşüm yine en çok mümessilleri etkiliyor.

Araçlarına takılan GPRS sistemi üzerinden sürekli mobbinge maruz kalıyor, her ay şirketin önlerine koyduğu kotayı yakalamak için birbirlerine düşman hale getiriliyorlar. Üstelik sabit bir maaşları da yok…

Sektörde 22 yılını dolduran satış elemanlarından biri olan Bora Güven yaşadıklarını soL'a anlattı... 

Öncelikle nasıl bir çalışma temponuz var? Ne gibi etmenler çalışma koşullarınızı etkiliyor? 

22 senedir bu işi yapıyorum. Saat olarak eczanelerin açılış ve kapanış saatleri arasında çalışıyoruz. Yani sabah 9:00 akşam 19:00 aralığında. İşimiz gereği eczacıyla oturup konuşmamız gerekiyor. Yani bir şeyleri paylaşmanız lazım, ki bu bire bir yapılan satışlarda çok önemlidir. Ama bunu bile sistem şu anda istemiyor. 'İşini bitir ve git' tarzında çalışmamızı istiyorlar. Bu da çok yanlış. Bu yanlışı toplantılarda dile getirmenize rağmen yöneticiler bunu anlamak istemiyorlar. Adeta bir robot sistemiyle bu işi götürmek istiyorlar. Sektörümüzü de şu anda bitirmek üzereler. Araçlarımıza taktıkları GPRS sistemiyle birlikte işin boyutunu o kadar abarttılar ki bizi gün içinde arayarak “şu eczanede neden bu kadar fazla kaldın, niye bu kadar çabuk çıktın” gibi sorularla mobinge maruz kalıyoruz. Ama bilmiyorlarki eczacıyla bire bir muhatap olan satış elemanları olarak bizler, eczaneye girdiğimizde ne sipariş var deyip, hemen onları bir anda kağıda döküp, 'hadi bana eyvallah' diyemeyiz. 

Bir işe 22 sene vermek... Dile kolay geliyor gerçekten. Son yıllarda birçok sektörün çeşitli değişimlere uğradığını, kimi iş kollarının ortadan kalktığını ya da artık insana ihtiyaç kalmadan sürdürülür hale geldiğini zaten biliyoruz. Peki bu uzun zaman içinde sizin işiniz ne gibi bir değişim yaşadı biraz bahsedebilir misiniz? 

Sektörümüzü şu anda bitirmek üzereler. Büyük kurumsal ilaç depolarına itriyat malzemeleri bölümleri açtılar örneğin. Güç ve para bu şirketlerde olduğu için çalışanlara ürünün tanıtımını yapabilecekleri kataloglar hazırlıyorlar. Bizimse elimizde incecik bir defter... Resmen eski eczanelerimizle olan bağlarımız sayesinde iş yapabiliyoruz artık. Tabi bu arada eczaneler de tehlike altındalar. İki tane tehdit altındaki sektörden böyle bir iş birliği doğmuş oluyor diyebilirim. 

Eczaneler de tehdit altında derken neyi kastettiniz? 

Eczacıların geleceğine ilişkin yürütülen tartışmalar arasında zincir eczane tartışmaları da var. Eğer böyle bir plan hayata geçirilirse eczacıların hepsi bir marketin başında işçi olarak çalıştırılacaklar. Örneğin bugün Arap ülkelerinde eczacılık okumamış bir şeyhin oğlu parasıyla 15 tane eczane açabiliyor ve hepsinde de eczacı çalıştırıyor. Tartışılan uygulamanın böyle bir sonuca ulaşacağı düşünülüyor. 

Peki bu firmalara bağlı olan satış elemanlarının kota ve prim üzerinden çalıştırıldığını biliyoruz. Buna ilişkin neler söyleyebilirsiniz? 

Çalışanın asla erişemeyeceği bir yere hedef konur ve işçi o hedefe doğru sürekli koşturur durur. Kota tam olarak budur. Başarı çok nadirdir. Mesela bu ay bana verilen kota atıyorum bir ilaçtan 2500 kutu. 2500 kutuluk kotayı gerçekleştirdiğim anda bilin ki bir sonraki ay kota anında 4500 kutuya çıkacaktır. Hangi eczaneye satacaksınız? Nasıl satacaksınız? Bilinmez. Nasıl satarsan sat kardeşim. Zaten bu kota sistemi beraberinde performansa dayalı çalışma şeklini de getirdi. Böylelikle işimizi yapmak bizim için iyice stresli bir hal almış oldu. 

Performansa dayalı çalışma sistemi iş hayatınızı ne şekilde etkiliyor? 

Satış arkadaşlarımızla bile konuşmaz olduk. İşimize yabancılaştık. İş arkadaşlarımızla birbirimize selam vermez hale geldik. Herkes birbirinin kotasını kollamaya başladı. 'Kurumsallaşma' adı altında atılan adımlarla birlikte insan ilişkilerimiz bu noktaya kadar gelmiş oldu. Tabi maalesef sabit bir maaşımız da olmadığı için performans sistemi bizler için çok belirleyici oluyor. 

Sabit bir maaş alamıyoruz dediniz. Biraz açabilir misiniz? 

Sabit bir maaşımız yok. Sattığımız malın primini alıyoruz. Örneğin diyelim ki mevcut iş yaptığım eczanelerle aylık 130 bin liralık satış yapıyorum. Belli bir yüzdelik hesap var ve maaş böyle alınıyor. Ama diyelim ki diğer ay daha az sattım. Ona göre maaşım da düşüyor. Yemek de karşılanmıyor. Yani her şey tam anlamıyla performansa dayalı. Ben emekli olana kadar maaş denen bir şey bilmedim. Sahaya çıkarsın, ne sattıysan o kadardır. Dışarıdan biri sorduğu zaman kaç para maaş alıyorsun diye biz maaş almıyoruz dediğimizde şok oluyorlar. Emekli olduktan sonra da rahata eremedik tabi. Emekliliğim bile bloke durumda şu anda. Niye çünkü krediler ödeniyor diye. Bu duruma üzülerek gülüyorum maalesef. Niye kredi çekiyoruz? Araba için mi? Hayır. Ev mi? Hayır. Ülkemizde yaşayan birçok insanın şu anda içinde bulunduğu durum: Borcu borçla kapatmak, kira derdi, geçinme derdi… 

Peki son olarak hakkınızı aramak için bir şeyler yapmayı düşündünüz mü hiç? 

Kendi çalıştığım şirketlerde bu şekilde birtakım adımlar atmışlığım var elbette. Örneğin emekli olduğum şirkette biz mümessilleri yakından ilgilendiren kararlar alınmıştı. Yine primle alakalı. Hep şirket menfaati adına çalışanlardan kısıldı bugüne kadar. Bunun üzerine karar aldık. Avrupa yakasında bir kafede tüm mümessiller eksiksiz olarak hepimizin katıldığı bir toplantı düzenledik. Herkes vardı. Tüm satış kadrosu olarak. Bunu özel olarak vurgulamamın sebebi cüro olarak baktığınızda ayda 100 bin liralık satış yapan da oradaydı 200 bin liralık satış yapan da. Bu durum herkesi ilgilendirdiği için herkes o toplantıdaydı. Alınan kararlar doğrultusunda elimizdeki siyah iş çantalarını bir sonraki toplantının olacağı günün sabahı masanın üzerine bırakıp toplantıya katılmadık. Tabi şirkette böyle bir şey yaşanınca yer yerinden oynamıştı. Düşünsenize itriyat dağıtımı yapan bir şirketin tüm satış elemanları, ortak bir karar alıyor ve eylem düzenliyor. Bu çok ses getirdi ve eksiksiz bir katılımla gerçekleştirdiğimiz eylem sonucunda bu süreci biz kazandık. Böylelikle bahsettiğim prim sistemini de iptal ettirmiştik olduk.