ANALİZ | Donbass’a özel statü: AB’ye sunulan lütuf ve ‘üçüncü Maidan’a uzanan yol

Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesine ilişkin 'Steinmeier Formülü' olarak anılan düzenleme 1 Ekim'de imzalandı. Rusya anlaşmayı olumlu olarak değerlendirirken, Ukrayna'daki neo-nazi gruplar anlaşmayı tanımayacaklarını ilan etti. Zelenskiy'ye yakın bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı’nın Steinmeier Formülü’nü Fransa ve Almanya’ya siyasi bir imtiyaz olarak kabul ettiğini…

Emre Köse

Kiev ve Moskova, Eylül 2014 ve Şubat 2015'te Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesinde ateşkesi tesis etmek için Minsk’te Fransa, Almanya ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) gözetiminde iki ayrı anlaşmaya imza attı.

“Minsk anlaşmaları” olarak da bilinen bu anlaşmalar, tarafların bölgeden birliklerini ve askeri teçhizatlarını çekmesini öngörüyordu. Bununla birlikte anlaşma neticesinde Kiev yönetimi “ağır suçlar işlememiş” milislere af getirecek, Donetsk ve Lugansk bölgelerinde yerel seçimler düzenleyecek ve bu bölgelere “özel statü” verecekti.

Anlaşmada, “tüm yabancı silahlı oluşumlar ve paralı askerlerin” Ukrayna topraklarından çekilmesi ve Kiev’in, Rusya sınırında kontrolü ele alması taahhüt ediliyordu.

Minsk anlaşmaları, çatışmanın yatışmasına vesile olsa da durdurmadı.

SÜREÇ NASIL İLERLEDİ?

2016 yılında ateşkesin yürürlüğe girememesi nedeniyle dönemin Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Minsk anlaşmalarını revize ederek taraflara anlaşmanın daha ince ve basitleştirilmiş bir versiyonunu önerdi.

“Steinmeier Formülü” olarak anılan bu revizyon, Ukrayna kurumları ve AGİT’in gözetimi altında Donbass bölgesinde seçimlerin yapılmasına işaret etti. Formül duyuruldu ve 1 Ekim 2019'da Kiev, Moskova, Donetsk ve Lugansk bölgelerinden temsilciler tarafından AGİT yetkililerinin gözetiminde imzalandı.

Bunun sonucunda Ukraynalı birliklerin Petrovskoye ve Zolotoye’den çekilmesi kararlaştırıldı.

Yeni Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Kiev’e dönüşünde yaptığı açıklamada anlaşmanın imzalanmasının kendileri için ne anlama geldiğini izah etti. Zelenskiy, yönetiminin Donbass’te yerel seçimlerin yapılması yönündeki maddeyi kabul ettiğini ancak bunun yalnızca Ukrayna yasaları uyarınca, “Rus destekli güçlerin” çekilmesiyle, Ukrayna yönetiminin Rusya sınırına tamamen hakim olmasıyla mümkün olabileceğini dile getirdi.

Zelenskiy, muhalifleri (eski Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko, başta C-14 olmak üzere neo-Nazi grupların bir kısmı) tarafından Rusya’ya teslim olduğu yönündeki suçlamayı bertaraf etmek için “Namluların gölgesinde seçim yapılmayacak” ve “Birlikler orada olduğu sürece seçim olmayacak” açıklamalarında bulundu.

Donbass’a özerklik tanınması anlamına gelen “özel statü” ile ilgili yeni bir yasanın yakında parlamento tarafından ele alınacağını ve içerdiği dilin herhangi bir “kırmızı çizgiyi” geçmeyeceğini ifade etti.

Gündeme ilişkin Rusya tarafından ilk açıklama Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’dan geldi. Peskov, 2 Ekim’de gazetecilere verdiği demeçte, Kiev’in Steinmeier Formülü’nü onaylamasının “olumlu” bir gelişme olduğunu söyleyerek “Bunun, önceki anlaşmaların hayata geçirilmesi yönünde önemli bir adım olduğuna şüphe yok” dedi. Peskov, şöyle devam etti: “Umarım, Minsk anlaşmalarını uygulanmaya devam eder, zira ülkenin doğusundaki ihtilafı çözmenin tek yolu bu.”

Fakat Peskov, Donbass’tan milis güçlerinin çekilmesi ve sınır kontrolünün Kiev’e devredilmesi hakkında herhangi bir yorumda bulunmadı.

ZELENSKIY’E ‘ÜÇÜNCÜ MAIDAN’ TEHDİDİ

Zelenskiy ve ekibi, bu yılın başındaki seçim kampanyası sürecinde, Neo-Nazi paramiliter gruplar üzerindeki kontrolün kritik önem teşkil ettiğini hesaba katarak başta Azov Taburu olmak üzere birçok grubun iplerini elinde tutan İçişleri Bakanı Arsen Avakov’la işbirliğine gitti.

Bu işbirliğinin varlığına, Poroşenko’nun seçim mitinglerine Azov Taburu’nun sivil kanadı Ulusal Kolordu tarafından yapılan baskınlar kanıt oluşturdu. 

Zelenskiy, mayıs ayında devlet başkanı olarak seçilmesinin ardından, önceki yönetimin tüm üst düzey yetkililerini tasfiye etse de Avakov koltuğunu korumuştu.

Ancak Zelenskiy’in bu anlaşmaya imza atması, neo-Nazi grupların tümü tarafından tepkiyle karşılandı. Burada kritik olan, anlaşma uyarınca asker çekilmesi gereken bölgelerde Azov Taburu ve diğer paramiliter grupların konuşlandırılmış olması.

Nitekim Azov Taburu lideri Andrey Biletskiy, 7 Ekim’de yaptığı açıklamada militanlarının Zolotoye yerleşiminden çekilmesi yönündeki yükümlülüğü reddettiğini bildirdi.

15 Ekim günü de Nazi işbirlikçisi ve Yahudilere ve Polonyalılara yönelik çok sayıda katliamda yer almış olan Ukrayna İsyan Ordusu’nun (UPA) kuruluş yıl dönümünde Neo-Naziler, Kiev’de bir gösteri düzenledi ve Zelenskiy’e gözdağı verildi.

ANLAŞMA AB’YE VE BİLHASSA ALMANYA’YA LÜTUF

Ukrayna’nın Avrupa Birliği’yle (AB) ve özellikle Almanya’yla geniş ekonomik bağları bulunuyor. AB ile ABD arasındaki ticaret savaşı ve beraberindeki kriz, Almanya için Doğu Avrupa pazarlarının önemini artırdı.

Foreign Policy dergisine konuşan Zelenskiy’e yakın bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı’nın Steinmeier Formülü’nü Fransa ve Almanya’ya siyasi bir imtiyaz olarak kabul ettiğini belirtti.

Berlin’in şu an Ukrayna’nın doğusundaki çatışmayı çözüme kavuşturma yönünde inisiyatif alması Alman burjuvazisinin ekonomik çıkarları doğrultusunda gelişti. Zira sürmekte olan savaş Alman kuruluşların doğu bölgesindeki işlerini büyük ölçüde sekteye uğratmıştı.

Diğer yandan Şubat 2014'teki “Turuncu Devrim”den bu yana Alman burjuvazisi, Ukrayna ekonomisine ve politikasına müdahalesini artırdı. Alman Uluslararası Kalkınma Derneği (GiZ) ve KfW bankasında istihdam edilenlerin sayısı 2014'ten bu yana 7 kat artış gösterdi.

2016 yılında Ukrayna’daki Alman işletmelerinin çıkarlarını temsil etmek üzere Dış Ticaret Odası (AHK) Kiev’de bir operasyon oluşturdu.

Ukrayna’da şu anda 1000 Alman şirketi faaliyet gösteriyor. Bununla birlikte, iş temsilcileri Poroşenko döneminde bekledikleri kadar “başarılı” olamadıklarından şikayet etmişlerdi. Bu yılın başlarında, Alman otomobil üreticisi Volkswagen (VW), Ukrayna’daki otomobil üretiminin neredeyse tamamen çökmesiyle birlikte Ukrayna’daki fabrikalarından birini Slovakya’ya taşıyacağını açıkladı.

Wsws’den Clara Weiss’a göre Almanya, NATO’da Rusya’ya karşı merkezi bir rol oynamasına rağmen, Alman burjuvazisinin bazı klikleri, Rusya’yla olan yakın ilişkilerinin ekonomik yaptırımlar yüzünden zarar görmesinden endişe duydu. ABD yaptırımları yalnızca Rus şirketlerine değil, aynı zamanda onların uluslararası ve özellikle de Alman ortaklarına zarar verdi.

Almanya ayrıca, Rusya’dan Almanya’ya doğrudan gaz akışını artıracak olan Kuzey Akımı 2 boru hattının yapımına da destek veriyor. Projeye ABD, Ukrayna ve çoğu Doğu Avrupa ülkesi karşı çıkıyor. Hatırlanacağı üzere Trump yönetimi de birçok kez projeye dahil olan şirketlere yaptırım tehdidi ilan etmişti.