Ele aldığım bir konuyu yer sorunu nedeniyle tek yazıya sığdıramayınca, konuya seri yazılarla devam ederim diyorum. Bu düşünceyle yazmaya başlayınca bazen ayrıntıya da dalıyorum. Ancak hızlı değişen gündem karşısında, gündeme ilişkin de bir kaç söz etme gereksinimi, önceki her bir yazının öylece kalmasına neden oluyor. Bu hafta da böyle oldu... Seçim barajlarının kaldırılmasına yönelik bir yasa teklifi, bu hafta AKP’nin engellemesi nedeniyle TBMM gündemine giremedi. Açılımlar yapan iktidarın kafası nedense çok karışık...
Avrupa’ya bakıldığında genel kabul gören uygulama, bir ülkede ya seçim barajı olmaması veya bu barajın yüzde 5’in altında olması yönünde. Türkiye yüzde 10 olarak en yüksek baraj öngören tek örnek. AKP, her nedense ısrarla bu oranın korunmasından yana. Bu barajla nasıl bir demokrasi ortaya çıkabilir ki! Siyasi partilere ve seçimlere ilişkin yasalar, 12 Eylül döneminden kaldığı için, siyaset ve seçimler de, seçim barajları da dahil olmak üzere hala daha 12 Eylül kurallarıyla yapılıyor ve demokrasi de o mantıkla işliyor.
12 Eylül, yüzde10 seçim barajını öngörürken yegane amacı, merkez düşünceler ekseninde örgütlenen partilerin yasama organına girebilmesiydi. Bu yolla daha az sayıda parti yasama organına girecek ve güç de bölünmeden kullanılacağı için, yönetimde istikrar unsuru öne çıkarak koalisyon düşüncesi dışlanmış olacaktı. Radikal, sert, kutuplarda siyaset yapan görüşler ise, baraj nedeniyle yasama organı dışında kalacaktı. İşte bu baraj uygulamasıyla, siyasetin dinamik yapılanmalarının önüne set çekildiğinden, böyle partiler yasama organı dışında kaldı. Genelde merkezde siyaset yapan partiler yasama organında temsil edildi. Baraj nedeniyle ortaya çıkan temsil, söylendiğinin aksine hiç bir zaman temsilde adalet ilkesiyle bağdaşmadı. Aksine hem aşkın temsillere hem de barajı aşamayan partilere verilen oyların boşa gitmesine neden oldu.
* * *
Demokrasi için, siyasi partilerin ve partiler arasında da eşit rekabet ortamının varlığı kaçınılmazdır. Ortak yaşama kültürü olan demokrasi, uzlaşının ve çoğulculuğun öne çıktığı bir sistemdir. Toplumsal yaşamdan başka, yönetimlerde de çoğulculuk gereği koalisyon söz konusu oluyorsa, bu durum gücü kullanmada, yönetimde de uzlaşıyı zorunlu kıldığı için, demokratik gelecek yönünden kuşkusuz olumlu izler bırakmaktadır.
Çok partili yaşam içinde çoğulculuktan ve koalisyondan kaçıp, aşkın temsilleri yaratan barajlı gibi seçim sistemleri ile gücü tek elde tek partide toplama amacı, demokrasinin ve çok partili yaşamın görünürde sürdürülmesi demektir.
Tek parti varken yönetimin tek parti eliyle yürütülmesi ile, çok partili yaşamda yönetimi tek parti eline terk etme anlayışı özde birbirinden çok da farklı değildir. Çünkü her ikisi de çoğulculuğu olabildiğince dışlamaktadır. Şu an Türkiye bu sancıyı yaşamaktadır.
* * *
Seçim barajı için başlangıçta doğrudan düşünülmese de bu uygulama zamanla kürt siyasal hareketini de etnik bir siyasete sıkıştırmıştır. Bu da etnik konu ve sorunlardan hareketle kürt siyasal hareketinin, ilgili siyasal düşüncelere ait ilgili siyasal partiler içinde değil, aksine baraj ve dışlanmışlık, ötekileştirme, temsil dışı bırakma anlayışı nedeniyle, siyaset/ideolojik temeli ve bütünlüğü olmayan tamamen etnik payda da yani alt kimlik temelinde yapılanan partilerde örgütlenmelere neden olmuştur. Böyle partilerde de, bir siyasi parti disiplin ve düşüncesine aykırı olarak her türlü siyasi düşünceden kişi bulunabilmektedir. Bu yapılanmalar, siyasetsiz parti yani 12 Eylül anlayışıyla örgütlenen parti demek olup, etnik temelde ortaya çıkan böyle partileri de çok partili yaşamda iktidar gücünü elinde tutan tek parti modelinin temelini de, yine 12 Eylül atmış ve yaratmıştır.
12 Eylül, siyasi partilere hazine yardımı yapılabilmesini de yüzde 7 ülke barajının aşılması koşuluna bağlamış olup, büyük partilere yapılan yardımlar göz önüne alındığında, seçimlerin eşit koşullardaki rekabet ortamında ve adalet anlayışıyla gerçekleştirildiği de söylenemez. İşte bu gibi 12 Eylül barajları demokrasiyi kurutuyor ama dinleyen kim...
Avrupa Konseyi’nde 2007’de alınan bir kararda seçim barajının yüzde 3 ü aşmaması önerilmişti. Aynı yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Türkiye’de istikrar sağlandığı için, seçim barajı konusunun ele alınabileceğini söylemişti. Bu fotoğrafa rağmen seçim barajına ilişkin yasa teklifinin gündeme alınmamasını nasıl yorumlamak lazım...