İhtisas döneminden arkadaşım psikiyatrist Dr. Mustafa Ulusoy&rsquoun TvNet kanalındaki &ldquoFilm Şeridi&rdquo adlı programına katıldım. &ldquoBeynelmilel&rdquo filmi dolayısıyla devrimciliği, devrimci psikolojiyi tartıştık. Cumartesi akşamları yayımlanan program uzun süredir devam etmekte. Ulusoy&rsquoun bulduğu ve başarıyla uyguladığı izlence kalıbı, her hafta bir filmden bazı sahnelerin konukla birlikte değerlendirilmesine dayanıyor. Sonuçta ortaya, bir filmden sahneler, Ulusoy&rsquoun soru ve değerlendirmelerinden, konuğun yorumlarından ve varsa konuğun ilgili bir kitabından aktarılan parçalardan oluşan zengin bir sunum çıkıyor. 
Bu yazıda film ve film bağlamında devrimcilik, karşıdevrimcilik üstüne anlattığım birçok şeyden bazı noktaları özetleyeceğim.  
&ldquoBeynelmilel&rdquoi daha önce izlememiştim. Program nedeniyle seyretmeden önce yine bir Türk filmi hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyordum açıkçası. Bizim filmlerimiz ne kadar ciddi ve ne kadar entelektüel iddialı olurlarsa aynı oranda çekilmez hale geliyorlar. Ne yazık ki bunun çok az istisnası bulunuyor. Komedi filmlerini kıvırabiliyoruz sadece. Beynelmilel sade, sevimli, derli toplu bir film, bende yerleşmiş önyargıya karşın. İçinde güzel komedi unsurları barındırsa da bir komedi filmi değil, bu daha büyük başarı. Olsa olsa traji-komedi denebilir. Komiklikle dramatik gerçek uyumlu biçimde örülmüş. Senaryo sarkmıyor, yapaylık öteki birçok filmde görüldüğü üzere göze batmıyor. Sahneler etkileyici, doğal, oyuncuların bazıları çok iyi (başta Cezmi Baskın) , bazıları iyi. Beynelmilel seyredilmeye değer bir film. Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez&rsquoi kutlamak gerekir.            
Filmin açılış sahnesi etkileyici ve çok komik. Sessiz çalınıp oynanan &ldquoLorke&rdquo de bir o kadar komik. Her yasak kötü değildir elbet, ama yasakların büyük çoğunluğu faşist kafalarca konur ve altındaki mantık da, yasağa boyun eğip yan yollar bulmaya çalışan kitlenin kaypak tavırları da zaten başlı başına komiktir. Ama bir avuç devrimci dışında yasaklara karşı halktan kitlesel bir tepki gelmemesi hiç komik değildir, acı gerçektir.  
&ldquoBiz çalgıcıyız, çalgıcıdan komünist olur mu!&rdquo Abi, devrimci kardeşinin elinden aldığı dergiye göz atar ve böyle der. &ldquoFabrikalar tarlalar her şey emeğin olacakmış, sen hiç fabrikada, tarlada çalıştın mı!&rdquo Burada abi, kardeşini ve biraz da kendini koruma kaygısındadır. Böyle sözler devrimcilere çok söylenmiştir lakin. Devrimcilik gerçekte fabrikada, tarlada çalışmaktan da zor bir şeydir. Ama vatandaş, &ldquoŞundan devrimci çıkmaz, bu komünist olamaz&rdquo diye adeta hiç kimseyi komünistliğe yakıştıramaz. Ya da komünistliği hiç kimseye yakıştıramaz. Fabrikada tarlada çalışanların da katılımı bulunmaksızın devrim gerçekleştirilemez, o da bir gerçektir. Gerçi onların içinden de çok devrimci çıkmıştır, çıkmaktadır. Ama buna karşın onların büyük bölümü davanın içinde değilse, birileri on yıllar boyu onları mı bekleyecektir? Bekleyemeyecekleri açıktır. Beklenmemesi meşrudur.  
Yeni yeni solculuğa heveslenen kız, pavyoncular hakkında &ldquoyakında devrimcilerden tokadı yiyecekler&rdquo dediği anda babasından tokadı yer. Burada baba kızının ilerde yiyebileceği tokatları önceden görerek onu sakınma tepkisi göstermiştir. Baba koruyucu kollayıcıdır, evladının iyiliğini ister zaman zaman gösterdiği şiddet, çoğun koruma kaygısındandır. Pek çok toplum devleti de bir baba gibi görür. Ama bu baba psikopat bir babadır. Hani şu ailenin parasını pavyonlarda, orada burada yiyen, sonra evde çıkan her huzursuzluğa tekme tokatla yanıt veren psikopat babalar gibi babadır. Burada koruma kaygısı değil, sadistçe ezme tutumu ön plandadır. 12 Eylül Amerikancı cuntası bu psikopatlığın doruğa çıktığı dönemdir.  
&ldquoSevgilin var mı?&rdquo sorusuna karşı, &ldquoBunlar küçük burjuva alışkanlıkları, hem ben devrimci oldum&rdquo sözünün edildiği sahne: Filmde böyle bazı şabloncu yaklaşımlar yok değil. Ama zamanın sol hareketinin de bir ölçüde şabloncu olduğu göz önüne alınırsa, bu bir yere kadar mazur görülebilir. O zamanki devrimciler, aksi örnekler az değilse de, genelde katı ahlakçıydılar aşk ve cinsellik alanında. Bunun iki nedeni vardı: Biri, sağ kesim solcuların ahlaksızlığını durmadan işler. Bizim toplumun ahlaktan anladığı şey, işte, meslekte, insan ilişkilerinde, parada ahlak değil, sorumluluk ahlakı değil, genellikle cinsel ahlaktır. O konuda da iyi bir sicilleri bulunmadığı halde solcuları cinsel ahlaksız saymaya pek eğilimlidirler sağcılar ve ortalama vatandaşlar. Soldaki ahlakçılık bir ölçüde buna tepkidir. İkinci neden, devrimcilerin çoğunluğunun her bakımdan ve cinsellik bakımından da düzgün insanlar olmasıdır. Solun kitlesel kabarışlar yaşadığı dönemlerde, solun &ldquomoda&rdquo olduğu dönemlerde her karakterde insan harekete katılır. Bunların her birinin başat amacı farklıdır aslında. Ama çoğunluğu ülkücü insanlar oldukları için gelmişlerdir. Adalet duygusu taşıdıkları, temel bir etik duygu taşıdıkları, ülkeye, halka hizmet etmek istedikleri için bir şeyler yapmaktadırlar. Katı ahlakçılık bunun sonucudur, bir yere kadar tepki ve abartıdır, bir bakıma da doğru bir konumlanıştır.  
İşte filme baştan önyargılı yaklaşmamın ikinci nedeni aynı konuyla ilgilidir. Baş kadın oyuncu Özgü Namal bu filmde çok iyi oynuyor. Ama onun bendeki imajı solcu, devrimci kız imajı değil, reklamcı kız, kredi kartı kızı imajıdır. Sol imajlarla, paraya teslim olan, paraya tapan solcu imajı bu toplumda birlikte, üst üste durmakta ve sola büyük zarar vermektedir. Çünkü bu süperpoze olmuş imajlar solun satın alınmasıyla ilgili, bunun meşru görülmesiyle ilgili acıtan bir gerçekliğin üstüne oturmaktadır.