Covid-19: Bir de işyeri hekiminden dinleyelim!

Herkesi dinledik. Belki de en başta dinlememiz gerekenlerse sona kalmış oldu: İşyeri hekimleri! Doktor Kemal Cem Duru, işyerlerindeki uygulamaları, işçileri, hekimleri, patronları ve uygulanan, uygulanmayan kuralları anlattı. İşte salgında yeni bir pik yaşadığımız günlerde işyerlerinde durum.

Haber Merkezi

Covid-19 hakkında hemen herkesi dinledik. Uzman hekimleri, bürokratları, Bilim Kurulu üyelerini, bilim adamlarını, acil servis hekimlerini...

Belki de en başta dinlememiz gerekenleriyse galiba sona bırakmış olduk: İşyeri hekimleri!

Sağlık Bakanı'nın ne kadar da "süreci iyi yöneten" bir AKP'li olduğu, salgında genel olarak durumumuzun iyi olduğu, böyle giderse Ağustos'ta bayağı bir düze çıkacağımız gibi sözlerin bir anda bıçak gibi kesildiği zamanlardayız.

Maske ideolojisi, aslında salgının çok iyi yönetildiğini ve fakat vatandaşın maske takmaması yüzünden bir türlü düze çıkamadığımızı vaz ediyor ama artık ikna olan yok.

Artık çocukların bile bildiği, iktidar yandaşlarının bile üzerini örtmeye çabalamaktan vazgeçtiği üzere, salgın asıl işyerlerinde yayılıyor. Hani daha normalleşme hikayeleri bile yokken, "her yer kapanır ama işyerleri kapanmaz. Üretim durursa ne yer ne içeriz? (Ve işçilerin sırtından kazandıklarımızı nasıl istifleriz?)" soruları eşliğinde çalışmaya tam gaz devam eden işyerlerinde. Düğünler, cenazeler, dinsel törenler, toplu ibadetler, kurban pazarları... Bunlarla birlikte yaşanmakta olan "pik" yapma hali işyerlerindeki uygulamalarla doğrudan ilişkili.

Patronlarda bu kâr hırsı varken...

İşyeri hekimi, Kemal Cem Duru'yla yaptığımız söyleşi, işyerlerinin neden salgın için düğüm noktalarından biri olduğunu, kapitalist Türkiye'nin patronlarının neden salgının kontrol altına alınmasının önündeki en büyük engel olduğunu gösterdiği kadar aslında yapılabileceklerin ne olduğunu da gösteriyor.

Duru'nun anlattıkları arasında ilgi çekici bir nokta, hastaların takibiyle ilgili. Bir işyerinde Covid-19'lu bir çalışan tespit edildiğinde bu bilgi bakanlığa bildiriliyor. Öte yandan tersi geçerli değil. Örneğin bir işçi evinde ateşi yükselerek gittiği hastanede Covid-19 teşhisiyle ilaçları yazılıp evine gönderildiği durumda, bundan işyeri haberdar edilmiyor. Çalışan, iki gün sonra işine gidip, tezgahının başına geçebiliyor ve işyeri hekiminin bile teşhisten haberi olmuyor.

Papatya falı gibi bir şey: Temaslı, yakın temaslı

Bir başka önemli sorun kaynağı doğrudan salgının takibiyle ilgili konulmuş kuralların barındırdığı belirsizlikler. Bakanlık belgelerinde temaslı ve yakın temaslı olarak iki ayrı tanım var. İşyerinde bir çalışanda Covid-19 çıktığında yakın temaslı olanlar tespit ediliyor. Bunlar evlerine gönderiliyor ve kendilerini izolasyona almaları isteniyor. Temaslı olanlaraysa, çalışmaya devam et ama 14 gün boyunca durumunu takip edeceğiz deniliyor.

Ayrımsa oldukça belirsiz. Hastayla aynı servise binmiş olan işçilerin serviste maskelerinin hep yüzlerinde olduğu varsayılıyor. Yolculuk 15 dakikadan az sürmüşse ya da hastaya 1.5 metreden yakın durmamışsa servisteki işçiler "yakın temaslı" değil, temaslı sayılıyor. Üstelik bu sorgulama sadece aynı servise binenler ve aynı bölümde çalışanlar için yapılıyor.

Böylece, aslında yakın temaslı sayılıp evine izolasyona gönderilmesi gereken işçi fabrikada işe devam ediyor ve diyelim bir hafta sonra kendisi de hastalanıp yatağa düşene kadar 5 işçiye daha bulaştırıyor.

Bu arada, "temaslı" olarak kayda geçirilip işyerinde takip edilen işçiye PCR testi yaptırılmıyor, yaptırmak isterse... Yine yaptırılmıyor. 14 gün izleniyor!

PCR testine çok güveniyorlar, özellikle negatif çıktığında!

Duru'nun işaret ettiği bir başka gariplikse doğrudan PCR testlerinin uygulanma şekliyle ilgili. İşyerinde Covid-19 şüphelisi olan bir çalışanın PCR testinin negatif çıkması durumunda hasta olmadığına kanaat getirilip çalıştırıldığını anlatıyor Duru. Öksürüğüne, ateşine bakıp "bir kez daha yapalım şu testi, zaten yüzde 60 doğruluğu var" da denilmiyor. Böylece salgının işyerlerinde yayılması için neredeyse bilinçli olarak koşullar yaratılmış oluyor.

İşte Doktor Kemal Cem Duru'ya sorduklarımız ve yanıtları...

İşyerlerinde, en azından belirli sayının üstünde çalışanı olanlarda, tanımlanmış ve işyeri hekimlerinin de sorumluluk aldığı salgın kontrol mekanizmaları tanımlı mı?

Salgınla birlikte ülkemizde aile ve çalışma bakanlığı işyerlerinde alınması gerekli önlemleri tanımladı. Çalışan sayısı gözetmeksizin bu önlemler her işyerinde alınmalıdır. Çalışan sayısına yönelik bir vurgu yoktur bu önlemlerde. Elbette işyerinde çalışan kişi sayısı artıkkça önlemleri uygulamanın önemi de artmaktadır. Bu önlemlerin işyerinde uygulanmasının denetlenmesinde ve işyerine adaptasyonunda işyeri hekimleri hem danışman hem denetleyici rol oynamaktadır. Bazı işyerleri bu önlemleri yarım yamalak uyguladığında işyeri hekimi işletme yöneticilerini uyarmakla yükümlüdür. Olası bir Covid-19 vakası görüldüğünde bu kurallara uymayan işyerlerinde zincirleme bulaşma sebebiyle bir anda çok sayıda vaka görülebilir, bulaşıcılığı yüksek Covid-19 salgınında bu beklenen bir sonuçtur.Kurumsal firmalarda salgın kontrol ya da acil durum planları işyeri hekiminin de dahil olduğu çalışma gruplarıyla işgüvenliği uzmanı ile birlikte tanımlanmıştır. Her yaşanabilecek aşamanın yapılacakları bellidir. Fakat bu ülkemizde sınırlı denebilecek firmada böyledir malesef. Küçük firmalar yani 100 ve altı sayıda çalışanı olan firmalar işçi sayılarıyla orantılı dakikalarla işyeri hekimi ve işgüvenliği hizmeti aldıkları için, bu tanımlamalarda, uygulama ve denetlemelerde malesef yeterli verimlilik sağlanması çok zorlaşmaktadır.

Salgında ilk başta çok ciddiye alınmayan uygulanmasında çok zorluk yaşanan alınması gerekli önlemler vakaların görülmesi ve sonuçlarının yaşanmasıyla bir kademe daha ciddiye alınmaya başlanmıştır. Bu önlemlerin uygulanabilirlikleri de tabii ki tartışmalıdır. Pencereleri olmayan yemekhanelerde maskesiz yenen yemeklerde bulaş riski elbette yüksek olacaktır. Bu riski azaltmak için işyeri hekimi daha az kişi aynı anda yemek yesin diye öneriyor ve aslında sadece riski azaltmaya çabalamakla kalıyor. İşverenlerin de çoğunun yeni yemekhane yapmayacağı düşünüldüğünde önlemlerin riskleri sadece azaltma çabası anlamına geldiği görülür. Sonrasında sıkışık yenen yemekler, kötü havalandırmalar, dar mola alanları, havasız dipdibe soyunma odaları ve aşırı kalabalık servislerden dolayı çok sayıda vakanın göründüğü şirketler sosyal medyada bol bol haber oluyor. Bunların içerisinde binlerce çalışanı olan büyük kurumsal şirketler de var üstelik. Hatta önlem talep ediyor,israrla uyarıyor diye bir işyeri hekiminin işten çıkarıldığı iddiası bu hafta haberlerde yer buldu.

Salgından korunmak için çalışma mekanının düzenlenmesi, temizlik malzemelerinin kullanıma sunulması, mesafe gibi şeyleri pas geçip doğrudan "hastalık durumunda ne yapıyorsunuz" sorusuna gelmek istiyoruz. İşyerinde bir Covid-19 hastası belirlendiğinde neler yapıyorsunuz?

Bir işyerinde bir Covid-19 hastası tespit edildiğinde, kamunun bunu işyerine bildirme gibi bir mekanızması yoktur. İşyerinin kamuya vakayı ve yakın temaslılarını bildirme zorunluluğu vardır. Pozitif çıkan bir çalışan bunu gizleyip işyerinde çalışmaya devam edebilir. Hatta isolasyona alınıp rapor verilecek diye bunu gizleyen ve çalışmaya devam eden işçiler yakın çevremizde de duyuldu ve bu çok üzücü bir durum. Herkes riske giriyor bu durumda. Pozitif olduğunu şirketlerin öğrenebileceği bir mekanizma tanımlanmamıştır, tamamen beyana bağlıdır.

Şirketin yükümlülüğü olan vakayı ve yakın temaslıları bildirip, yakın temaslıları ev izolasyonuna göndermektir. Temaslı olanları ise yine 14 gün fabrikada izlemektir.

Aynı zamanda işyerinde vaka çıktıktan sonra dezenfeksiyon çalışmalarını da işyerleri yapmalıdır.

Bazen 20 çalışanı olan bir firmanın pozitif vakası sebebiyle firmaçalışanlarının tamamına yakını yakın temaslısı olabiliyor ve firma 14 gün kapatmak zorunda kalıyor. Tüm çalışanlarına aile hekimleri rapor yazıyor ve maaşlarını eksik alarak evlerinde izolasyon sürelerini doldurmak zorunda kalıyorlar.İşyeri de üretememiş oluyor tabii ki.

İşyerinde pozitif vaka tespit edildiğinde diğer çalışanlarla olan riskli temasları sadece hasta kişinin beyanına bırakılamayacağından, aslında tüm çalışanlara duyurulmalı ve çalışanlar hem bilgilendirilmeli hem de olası semptomlar hakkında uyarılmalı. Tüm çalışanlara yakın temas temas gibi kavramlar ve hastalığın gidişatı tekrar anlatılmalıdır. Haftada 2 saat işyeri hekimi uğrayan bir firmada bunu gerçekleştirmek, günde sekiz işyeri gezen bir işyeri hekimi için ne kadar mümkündür, tartışmalı bir diğer konudur.

Önce şuradan başlayalım: Hasta diyelim iş saatleri dışında hastalandı, hastanede teşhis konuldu. Bu durumda işyerine bu bilgi nasıl geliyor? Bakanlığın bir bilgilendirme rutini var mı? İşçinin test sonucuyla birlikte bildirmesi mi bekleniyor?

İşçi isterse bunu bildirmez. Bakanlığın bir bildirim mekanizması yok. Genelde işçiler vardiya amirlerini ya da birim amirlerini arayıp haber veriyorlar.

Bir çalışanın Covid-19 olduğu tespit edildiğinde işyerinde nasıl bir takip yöntemi izleniyor? Birlikte çalıştığı kişiler için test mi isteniyor? Sonuç gelene kadar işyerine gelmeye devam mı ediyorlar?

Bakanlık klavuzlarında tanımlandı bu sorunuzda yapılacaklar. Yakın temaslı ve temaslı diye iki kavram var. Yakın temaslı korunma olmadan bir metreden yakın ve onbeş dakikadan uzun temasları, dokunma. öpüşme gibi temasları içeriyor. Aynı zamanda servis aracı gibi kapalı ortamda maskesiz bulunmayı. Temaslı ise korunarak yani önlemler alınarak olan temaslar demek. Maske takıp binilen işçi servisinde bulunmak gibi. Yakın temaslılar yüksek riskli olduğu için evde, temaslılar ise işyerinde çalıştırıılarak izleniyor. En küçük şikayetlerinde teste yollanıyorlar. Şikayetleri olmadan bakanlık asla test yapmamaktadır.

Bir kişi şüpheyle teste gönderildiğinde test sonucu çıkana kadar bekleniyor, negatif sonuç çıkarsa hiçbirşey yapmaya gerek yok diyor bakanlığın klavuzu. PCR testinin ne kadar güvenilir olduğu bu kadar tartışmalıyken çok iddialı bir davranış bu tabii ki. Sanırım bakanlık üretim pek aksamasın istiyor.

Şüpheli vaka pozitif çıkar ise de anlattığım gibi yakın temaslılar 14 gün evde, sadece temaslı olanlar 14 gün işyerinde izleniyor. 

Her yerde belirlenmiş yöntemler aynı şekilde uygulanıyor mu? İşyeri hekiminin olumlu ya da olumsuz şekilde kullandığı bir inisiyatifi oluyor mu? Patronların baskısıyla yapılan şeyler oluyor mu?

Sizce işyeri hekiminin ücretini ödeyen patronun baskı yapmaması mümkün mü? diyerek soruyla yanıtlamak isterim.

Bazı işyerlerinde pozitif vakası olan işveren yakın temaslıları işyerinde çalıştırmaya devam edebiliyor, bildirmiyor ve işyeri hekimlerine de bildirtmeyebiliyor, ya da işyeri hekiminden bile saklayabiliyor. Daha çok üretme hırsıyla bu riske giriyor. Elbette bu işyerlerlerinin büyük bir kısmı işyerinde çok vaka görününce de deşifre oluyor. Fabrikası tamamen kapanacak hale geliyor, ama israrından da vazgeçmiyorlar çok ilginçtir. Mavi yakaya çok yapılamaz ama beyaz yaka hastaneye yatsa kucağına dizüstü bilgisayarı verecek düzeyde bir üretim hırsı olduğunu görebiliyoruz.

İşyeri hekimleri koruyucu hekimler olduğu için hep bulaşı azaltmaya, elden geldiğince riski azaltmaya uğraşıyorlar. Ortaya kuralları uygulatmaya çabalayan işyeri hekimleri ve karşılarına bu kadar kişi raporluyken ben nasıl üretim yapacağım diyen şirket yönetimleri tablosu çıkıyor. İşyeri hekimleri kılavuzu uygulatmaya, klavuzda tanımsız durumlarda da koruyucu hekimlik prensipleriyle durumu yönetmeye çalışıyorlar. Öksüren bir çalışanı önlem amaçlı eve yolladıklarında bile ağır tepki alabiliyorlar. Yakın temaslıları şirkette çalıştırmaya devam eden işyerlerine emin olun hizmet vermek istemiyorlar. Gerçi işyeri hekimliği hep daha fazla koruyuculuk için çabalamaktır, en düşük seviyeden bir üstü seviye koruyuculuğa çıkarmak bile işçi sağlığında kârdır diye düşünür işyeri hekimi ve çabalar.

"Şu şekilde hareket edeceksiniz" denilen kurallara harfiyen uyulması durumunda salgının işyerlerinde kontrol altına alınması mümkün mü? Ya da kurallar, bütün riskleri gideriyor mu? Eksik gördüğünüz şeyler nedir?

Kurallar esnetmeden harfiyen uyulduğunda oldukça koruyucular elbet. Ama uygulanması mümkün mü o tartışılır malesef.  Çalışanların sağlığı için ektra para harcamayı gerektiriyor çünkü.

Tüm havalandırma sistemleri salgın öncesine ait. Böyle bir salgın düşünülerek yapılmamışlar. Kapasiteleri yeterli  temiz hava almaya uygun değiller genellikle . En fazla yüzde 30-40 temiz hava alabilenleri var, Daha fazla temiz hava aldıklarında kapasiteleri ısıtma soğutmaya yetmeyecek kadar. Tabii ki bu arada temiz hava oranı arttıkça enerji maliyetleri de artacaktır. Şimdi bu çalışma oratamı risksiz diyebilir miyiz? Aynı hava içeride iklimlendirilip büyük oranda çevriliyorsa elbet bu bir risk oluşturacaktır. Yoksa alışveriş merkezleri de neden kapatsınlar havalandırmalarını?

Klavuzun tanımlamadığı boşluklar vardı. Hâlâ da var. Örnek verecek olursam pozitif vakaların izolasyonunun nasıl sonlandırılacağı daha dün net bir şekilde yayımlandı. Altı aydır salgın yönetiliyor ülkemizde. Bazı bilgileri kamu kendi içinde biliyor ve uyguluyor. İşyeri hekimlerinin vakaların bilgilerini görebildiği bir mekanizma yok hala. Aile hekimleri ekranlarından görebiliyor bilgileri, test sonuçlarını, ne kadar takip edeceklerini. Raporları da aile hekimleri veriyor o yüzden. İşyeri hekimleri büyük çabalarla verileri anlamaya çalışıyorlar.

Klavuzda örneğin evinde eşi, çocuğu korona olan birisinin işe nasıl dönebileceği tanımlı değil. Biliyorsunuz artık pozitif vakalar evlerine yollanıyor çok ağır değiller ise. Ya hastanın izolasyonunun son gününde hastalığı kaparsa yakını, işyerine gidip bulaştırırsa çalışma arkadaşlarına. Bunun gibi eksikler var tanımlanması gereken.

3 Eylüldeki izolasyon sonlanma güncellemesiyle artık pozitif olan biri on gün sonra işine dönebilecek. Klavuzun direk ''çalışabilir'' ifadesini kullanması, bunun işveren baskısıyla alınmış bir karar olduğu yönünde şiddetli kuşku uyandırmaktadır. Umarız bilimsel güçlü verilerle yapılmış bir güncellemedir bu ve sonucu hüsran olmaz halkın sağlığı için.