Eczacılar yaşadıklarını anlattı: Maske maskeleri düşürdü!

Salgın sürecinde eczacı kayıpları artarken, bugüne kadar daha çok maske satışlarıyla gündeme gelen eczacılarla hem bu konuyu hem de salgın günlerinde neler yaşadıklarını, nasıl korumasız bırakıldıklarını konuştuk. Eczacılar maske konusunun sürecin yönetilememesinin en çarpıcı unsurlarından biri olduğunu çarpıcı örneklerle anlattı.

Ali Ufuk Arikan

Salgın sürecinde 5 meslektaşlarını kaybeden eczacılar, giderek ağırlaşan tabloyu, bugüne kadar neler yaşadıklarını soL’a anlattı.

Üç farklı kentten üç eczacı nasıl bir risk altında olduklarına, maske konusunda yaşanan rezalete bakanlığın ve bazı oda yöneticilerinin tavrına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İşte o açıklamalar:

‘Semptom gösteren soluğu eczanelerde alıyor’

Meslektaşınız İsmail Durmuş'un ölümü sonrası eczacıların salgın koşullarında nasıl şartlarda çalıştığı konusu belki de ilk kez gündeme geldi. Eczanelerde neler yaşanıyor buradan başlayalım isterseniz?

Ahmet: Salgının ilk günlerinde eczanelerin salgınla mücadelede pek görünür kılınmadığını düşünüyorum. Maalesef daha çok "eczanelerde fahiş fiyatla maske satılıyor" şeklinde gündeme getirildi ve birçok meslektaşımızın bu konuda çok kırgın olduğunu biliyorum. Daha sonra hastaneler ve aile hekimliklerinden yük almak ve bulaş riskini azaltmak kapsamında reçete yazılmadan raporlu ilaçların temininin eczaneler üzerinden gerçekleştirilmesi sağlandı. Ancak hiçbir koruma alınmadan hizmet veren eczanelerin de bulaş riski hiç az değil. Halkın önemli bir kesimi hastanelere gitmekten çekindiği için daha çok eczanelere geliyor zaten, ancak bunun önemli bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Ateş, öksürük gibi semptomları olan kişiler hastaneye gitmek yerine bu semptomlarını baskılayacak ilaçları eczaneden temin etmek istiyorlar ve belki de bunların bazıları Covid-19 pozitif kişiler. Bu konuda önlem alınması gerektiğini düşünüyorum. Tersinden örnek veriyorum, öksürük için alınan ilaçlar kontrole tabi ilaç kategorisine alınıp buradan bu hastaların takibi yapılabilir. Eczaneye giren vatandaşlara ateş ölçtürmek zorunlu olabilir. Vatandaşların kronik rahatsızlıkları zaten medula sisteminde kayıt altında. Hastanın risk grubunda olup olmadığı ve bu iki önemli semptomun takibi bu şekilde yapılabilir. Bunların yapılmadığı bir ortamda eczaneler, hastaneye gitmekten korkan insanların semptom baskıladıkları bir mekana dönüşecektir.

‘Ne bakanlık ne meslek örgümüz bir planlama, kontrol sağlamadılar’

Erhan: Salgın sürecinin başından itibaren piyasanın plansızlığı eczanelerimizde hissedildi. Daha vaka açıklanmadan  dezenfektanlar, dereceler, kolonyalar, eldivenler, maskeler bazı gıda takviyeleri piyasaya uygun biçimde fırsatçı girişimciler tarafından daha sonra fahiş fiyatla satılmak üzere toplandı. Yine tedavide kullanılan ilaçlar plansız, programsız bir şekilde eczanelere dağıtıldı. Çoğu eczanede bulunmayan bir ilaç başka bir eczanede 100’lerce kutu bulunuyordu. İnsanlar bu ilaçları bulabilmek için eczane eczane dolaşmak zorunda kaldılar. 

Ne bakanlık, ne meslek örgütlerimiz bir planlama, kontrol, denetim sağlamadılar. Her şey piyasa eliyle şekillendi.

Serkan: Eczaneler birinci basamak sağlık hizmeti veren kurumlardır aslında, “En yakın sağlık danışmanınız eczacınızdır” sözü de buraya oturur, ama ne yazık ki eczanelerin aynı zamanda bir ticarethane olmaları dolayısıyla hep bir üvey evlat muamelesi de peşinden geliyor. Hükümetin işine geldiğinde sağlık çalışanısın toplarsın muayene ücretlerimizi, işine gelmediğinde kendi eczanenizi de siz dezenfekte edin ya da (N95 tipi sağlık çalışanlarının kullanması gereken) maskenizi de kendiniz temin edin boyutuna gelebiliyor.

‘Maalesef ölümle gündem olmaya devam edeceğiz…’

Bakanlığın eczacıların taleplerine yanıt bile vermediği belirtiliyor, bu konuda neler söylersiniz?

Ahmet: Bakanlığın son birkaç güne kadar eczacıları pek de gündemine almadığı kanısındayım. Meslektaşlarımızı yitirmeye başladıktan sonra biraz görünür kılındık ve maalesef bir kısmımız bu süreçte ölmeye devam ederek gündemde kalacağız sanırım. Eczacılara ve eczane teknisyenlerine gerekli koruyucu ekipmanın sağlanması gerekiyor, eczanelerin düzenli olarak dezenfekte edilmesi gerekiyor, hatta kepenk arkasından hizmet vermek dahil önlemlerin yürürlüğe girmesi gerektiğini düşünüyorum ama bu konularda bazı illerin pandemi kurulları dışında önlem alan merci olmadı. Hem eczane çalışanlarının hem de halkın sağlığı için, eczanelerin bulaş merkezlerine dönüşmemesi için bu basit önlemlerin alınmaması hayret verici. USHAŞ'ın daha önce eczacılara temin edeceğini duyduğumuz koruyucu maske konusu ise tam bir kaos. 

‘Test ticareti yapan meslek odalarının talebi!’

Erhan: Meslek örgütü düzeyinde bakanlıktan kişisel koruyucu ekipman talep edildiğini biliyorum. Bunun dışında pahalıya alıp-satılan maskelerden kaynaklı bazı eczanelere kesilen cezaları iptal ettirmeye yönelik girişimleri oldu meslek örgütlerinin. Bir de bazı ekonomik talepler. 

Bakanlığa Covid-19 testlerinin eczanelerde yapılması talebi de iletilmişti. Sonra duyduk ki bu talep test ticareti yapan oda yöneticilerinin talebiymiş. Eczacı kamuoyu itiraz edince bu talep geri çekilmiş oldu.

‘Beşinci meslektaşımızı da kaybettik’

Serkan: Eczacılar ve eczane teknisyenleri bu hummalı tedarik baskısı içinde ne salgın için korunma eğitimi aldılar ne de ekipman desteği sağlandı. Çok sonrasında tehlikenin boyutu ortaya çıkınca bütün eczaneler kendi imkanlarıyla korunmaya çalıştı ama bence artık çok geçti, şu an bugün biri çok genç ve benim Kayseri’de eczacılık yaparken tanıdığım İsmail Durmuş olmak üzere, beşinci meslektaşımızı da kaybetmiş bulunuyoruz. 

‘Yaşananaların sebebi bu sistemdir’

Şunu belirtmek gerekir ki nereden bakılırsa bakılsın bu tip bir salgınım bu derece yakıcı sonuçlarını olmasının sebebi kesinlikle kapitalist sistemdir. Toplumcu ve koruyucu sağlık neredeyse bütün dünyada ikinci plana atılmış, iyi otel hizmeti veren ama sağlık  hizmeti konusunda tamamen yetersiz özel hastanelere terkedilmiş bir sistemin aslında insan sağlığına katacağı bir şey olmadığı yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Bilimin yerini homeopati, aşı karşıtlığı safsatalarına bıraktığı günümüzde insanlığın bir aşı beklemesi de çok manidar.

Önce sattılar, sonra stokladılar, sonra maske kalmadı…

Maske sorunu her gün tartışma konusu oluyor. Bu konuda sizin cephenizde neler yaşanıyor?

Serkan: Covid-19 salgınının en geç geldiği ülkelerden biriyiz, öncesinde Çin’den başlamak üzere ülkeler bizim bugün yaşadığımız durumları yaşadı. Birçok ülke kendi ülkesinden medikal malzeme çıkışını yasakladı. Türkiye ise tam tersi bunu bir fırsat olarak görüp maske, eldiven ne varsa yüksek fiyattan, Çin ve diğer uzak doğu ülkelerine sattı. Sonunda virüs bize de geldi, ama bilin bakalım ne kalmadı? Elimizde olan maske ve diğer ekipmanlar da kapitalizmin gerçekten en denetimsizini yaşadığımız ülkemizde anında stoklandı. Eczacılar talebe karşılık verebilmek için ecza depolarından temin edemedikleri ürünleri internet depolarından ne oldukları belli olmayan yerlerden çok fahiş fiyatlara temin etmeye çalıştılar. Bir çoğunu da edemediler, ya da artık etmek istemediler, şahsen ben birçok ürünü bu fiyata satmaktansa temin etmeme yoluna gittim. Plansız, düzensiz ekonomi uygulayan hükümet böyle durumlarda hep yaptığı şeyi yaptı suçu başkasına attı. Eczaneler denetlendi, suçsuz eczacılara cezalar kesildi. 

‘Her gün 50-60 kişi maske soruyor’

Ahmet: Öncelikle market, banka, sağlık ocağı gibi kuruluşlara maskesiz girmeyi yasakladılar, sonra maske satışını yasakladılar, sonra da ücretsiz dağıtılacağını söylediler. Uzunca bir süre insanlar paralı ya da parasız maskeye ulaşamadı. Sanırım İstanbul ve Ankara illerinde geçtiğimiz cuma ücretsiz maske uygulaması başladı. Ancak geri kalan illerde bu sorun devam ediyor. Bugün dahil, günde 50-60 kişi maske soruyor, "Televizyonlarda eczanelerden ücretsiz dağılacak denmişti" diyerek geliyorlar ama eczanelere böyle bir maske hala gelmedi. İnsanlar "markete almıyorlar ne yapacağız?” diye soruyor. 

‘İnsanlar maske bulamazken diğer ülkelere maske gönderiliyor’

İnsanlar markete, bankaya, sağlık ocağına gidebilmek için günlerce tek bir maske ile geziyorlar yırtılana ya da lastiği kopana kadar. Çok sayıda böyle insanla karşılaşıyoruz. Maske bir yere girmenin anahtarına dönüştü. Biz mümkün olduğunca maskelerin böyle kullanılmaması gerektiği anlatıyoruz, ancak bu durumdan son zamanlarda olduğu gibi halkı suçlayarak bir yere varılamaz. Bunların organizasyonları yetkililerin sorumluluğundadır. Halk maske bulamazken, televizyonda görüyoruz, biz birçok ülkeye maske gönderiyoruz. Gerçekten bu maskeler nerede ve neden hala dağıtılmıyor merak ediyoruz. Umarım yakın zamanda çözüme kavuşacaktır.

Maske fiyatları nasıl bu kadar yükseldi…

Erhan: Maske konusu salgın süreci yönetiminin plansızlığını, öngörüsüzlüğünü ortaya koyuyor.

En çok kullanılan tek kullanımlık lastikli cerrahi maskeler salgından önce 10 lira civarında fiyatla bulunabiliyordu. Bazı “aklını kullanan girişimciler” salgının ülkemize geleceğini görerek düşük fiyatlardan maskeleri piyasadan topladılar. Maskeler bir anda 200 liraya çıktı. Eczaneler de tek bir maskeyi 5 liradan satmaya başladı. Tek tek satarken tabii ki gerekli hijyen koşulları ihmal edildi. 

Başta bu duruma göz yumuldu. Hiçbir meslek örgütünden de bu duruma dair toplum sağlığını  gözeten bir ses duyulmadı. Ta ki bazı eczanelere fahiş fiyattan maske satmaktan ceza kesilene kadar.  Sonrası biliniyor. Maske satışı yasaklandı. Önce devlet eliyle satılmasına son olarak da eczaneler üzerinden dağıtılmasına karar verildi.

Bu da eczacılara bir yük getirmiş oldu. Henüz telefonuna maske için mesaj gelmemiş veya yaşadığı bölgede maske dağıtımı başlamamış olan insanların maskeyle ilgili sorularına, taleplerine yanıt vermek zorunda kalıyor eczacılar.

‘Test pazarlamanın peşine düştüler’

Bana kalırsa bu süreçte eczacılara dair algılar sağlıkçı olmaları yönünden ziyade ticari işletme olmaları yönüyle ön plana çıktı. 4-5 ay önce kutusu 10 liraya satılan maskelerin 250 liraya satıldığı bir ortamda eczacılar da kendilerini anlatmakta güçlük çektiler. Bunda Ticaret Bakanlığı'nın fahiş fiyata satan tüccar yerine onlardan ürün almak zorunda bırakılan eczacıları televizyon kanalları eşliğinde denetlemesinin büyük payı var. Halkın tepkisi dindirmek için yanlış adres olan eczanelere baskın tarzı kontroller yaptılar. Bu eczacıların da büyük tepkisini çekti. 

Bu duruma müdahale etmesi gereken meslek örgütü yöneticilerinin ticaretini yaptıkları testleri pazarlamanın derdine düştükleri söylentisi ise meslek camiası içinde yayıldıkça bazı meslek örgütü yöneticilerine tepkiler gelmeye başladı.

Sonuç olarak ben bu kötü görüntünün piyasadan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Eczacıların hak ettiği itibarı ancak ilaç eczacılık hizmetlerinin piyasadan kurtulup kamucu bir anlayışla verildiğinde kazanacaklarını kanaatindeyim.  Bir benzetmeyle bitireyim; Yüzüklerin Efendisi filminde Kral Theoden’in içine yerleşmiş Saruman gibi eczacılığın içinde duran piyasanın, çekilip çıkarılması gerekiyor.

Eczacıların bu süreçteki talepleri neler?

Ahmet: Eczacılar ve eczane çalışanları bu mücadelede meslek yeminlerine sadık kalarak hizmet verirken seslerinin duyulmasını, önerilerinin dikkate alınmasını istiyor. Bildiğim kadarıyla bilim kurulunda bir eczacı yok. "Sahadaki" yansımalar görünmek isteniyorsa eczacıların deneyimlerini dinlemek çok önemli diye düşünüyorum. Koruyucu ekipman istiyoruz, eczanelerin düzenli olarak dezenfekte edilmesini istiyoruz, fahiş fiyatlara ürün satan tüccarlar yerine bu mücadelenin içinde eczanelere gönderilen göstermelik denetçilerin doğru yerleri denetlemelerini istiyoruz.