ANALİZ | Dış politikada Afrika 'açılımı'

Dayanışma Meclisi üyesi Murat Akad, AKP'nin, Türkiye sermayesinin de önemli ilgi alanlarından olan Afrika konusundaki dış politikasını Dayanışma Forumu'nun 4. sayısında değerlendirdi.

Murat Akad

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana dış politika alanında gerçekleştirdiği açılımlardan birinin hedefi Afrika kıtası oldu. 2002 yılından önce Türkiye Cumhuriyeti’nin Afrika kıtası ile, özellikle de Sahra altı ülkeler olarak tanımlanan, yani kıtanın kuzey kıyısında yer alan Arap devletleri dışında kalan bölümüyle ilişkileri, bugüne kıyasla daha sınırlı düzeydeydi. Aslında Afrika ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi için ilk adımlar AKP iktidarından önce, 1990’lı yılların sonunda atılmaya başlamıştı. Ancak AKP bu adımları epeyce ileri götürdü.

Türkiye’nin 2005 yılında gözlemci olarak Afrika Birliği’ne katılması, Afrika ülkeleri ile ilişkilerin gelişmesindeki adımlardan birini oluşturdu.1 Afrika Birliği, Ocak 2008’de Türkiye’ye bu kez Stratejik Ortak statüsü verdi. Afrika ülkeleri ile Türkiye arasında ortaklıkla ilgili ilk zirve Nisan 2008’de İstanbul’da yapıldı. Bu zirvelerin ikincisi 2014’te Ekvator Ginesi’nde, üçüncüsü de Aralık 2021’de yine İstanbul’da düzenlendi. Bu son zirvede “güvenlik, ticaret, eğitim, tarım ve sağlık” alanlarına öncelik verilmesine karar verildi. Aynı zirvede Türkiye, 2021 başında yürürlüğe giren Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi ile bir çerçeve anlaşması imzaladı. Bu geniş çaplı zirvede bütün Afrika ülkeleri, bir bölümü devlet başkanları düzeyinde olmak üzere temsil edildi.

Bunlar dışında, çoğu ticari odaklı çeşitli toplantı, ikili görüşme vb. etkinlikler düzenlendi. Her yıl Türkiye’den çeşitli Afrika ülkelerine Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlık düzeyinde ziyaretler yapıldı.

AKP döneminde Afrika ülkelerindeki diplomatik misyon sayısı da arttı. 54 Afrika ülkesinden 43 tanesinde Türkiye’nin büyükelçiliği var ve bunların önemli bir bölümü son on beş yıl içinde açıldı. Bu gelişmeye paralel olarak, Türkiye’de büyükelçiliği bulunan Afrika ülkelerinin sayısı da 40’a yaklaşmış durumda.

Kıtaya gösterilen ilginin bir başka göstergesi ise, Türkiye’nin ulusal havayolu şirketi olan Türk Hava Yolları’nın Afrika kıtasındaki uçuş noktalarının sayısındaki artış. THY, halen toplam 120 civarında ülkede 300 civarında noktaya sefer düzenliyor. Afrika’da sefer düzenlenen ülke sayısı 39, havalimanı sayısı ise 54. Bunların önemli bir bölümünü, THY’nin AKP dönemindeki genişlemesiyle başlayan seferler oluşturuyor.

AKP hükümeti kültürel ilişkilere de yoğunlaşmaya çalıştı. Bunda Müslüman Afrika ülkeleri öncelik taşıdı. Sıkça başvurulan uygulamalardan biri, çeşitli ülkelerdeki cami inşaatları oldu. Bu inşaatlar toplumunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri de aştı ve en son, ağırlıklı olarak Hıristiyan bir ülke olan Gana’nın başkenti Accra’da bir cami inşa edildi. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) yurt dışındaki 54 ofisinden 22’si Afrika’nın çeşitli ülkelerinde bulunuyor. Türkiye’nin kıtaya yönelik kalkınma yardımları 2019 yılında 3,9 milyar ABD doları düzeyine ulaştı (Fabricius, 2021).

Bir otobüs filosunun yenilenmesi, hastane yapımı, spor tesislerinin yapımı gibi yardım niteliğindeki faaliyetler yoksul Afrika ülkeleri için önem arz ediyor. COVID-19 pandemisi de bu açıdan bir olanak yarattı; Türkiye bazı yoksul Afrika ülkelerine aşı, maske, ventilatör vb. yardımlar gönderdi. Bu yardımlar ilgili ülkelerin nüfuslarına oranla mütevazı olsa da, yokluk ortamında bu ülkeler için belli bir anlam taşıyor.

Türkiye’nin Afrika’daki etkinlikleri arasında eğitim kurumlarının da önemli bir yeri var. Fethullah Gülen tarikatına ait olan okullar, dünyanın başka pek çok ülkesinde olduğu gibi Afrika’daki çok sayıda ülkede de açılmıştı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından bu okulların bir bölümünü, ilgili ülkelerle varılan anlaşmalar sonucunda Maarif Vakfı devraldı. Bir bölümü ise faaliyetini sürdürüyor. Halen Maarif Vakfı’na ait, 26 Afrika ülkesinde 175 adet okul var (Orakçı, 2022).

Ekonomik faaliyetler ise, Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkinin belkemiğini oluşturuyor. 2003 yılında Türkiye’den kıtaya doğrudan yatırım 100 milyon ABD doları düzeyindeyken, bu rakam 2021’de 6,5 milyar dolar düzeyine ulaştı (Fabricius, 2021).

Çeşitli ülkelerdeki altyapı yatırımlarına da Türkiye’den ilgi gösteriliyor. Demiryolu, havalimanı, spor kompleksi, cami vb. tesislerin ihaleleri Türkiyeli firmalara gidiyor. Bu da elbette bu firmalar için önemli bir fırsat yaratıyor.

Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ticaretin bir boyutunu, “savunma sanayisi” oluşturuyor. Özellikle son birkaç yılda Türkiye’den bu kıtaya doğru silah satışının hacmi artıyor. Bunların başında da silahlı insansız hava araçları geliyor.

Türkiye’nin Afrika’ya yönelik askeri girişimleri yalnızca savunma sanayisi ile sınırlı değil. Yeni Osmanlıcı dış politika eğilimlerinin güçlendiği dönemde, bu kıtadaki bazı ülkeler de bu politikanın açılım hedefleri arasında yer aldı. İç karışıklıkların hiç eksik olmadığı Doğu Afrika ülkesi Somali’de, yönetime verilen desteğin karşılıklarından biri, 2017’de ülkenin başkenti Mogadişu’da açılan askeri üs olmuştu. Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük askeri varlığını barındıran bu üs, faaliyetine devam ediyor.

AKP hükümetinin yakından ilgilendiği bir başka ülke Sudan oldu. Bu ülkeyi uzun süre boyunca yöneten Ömer El Beşir’le yakın ilişkiler kuruldu. 2017’de, ülkenin kuzeydoğusunda Kızıldeniz kıyısında yer alan Sevakin adası 99 yıllığına Türkiye’ye kiralandı. Adanın bir askeri üs için kullanılması gündeme geldi. Ancak Beşir’in bir halk hareketi ile iktidardan uzaklaştırılması sonrasında bu konuda bir gelişme yaşanmadı.

Askeri faaliyetlerin gerçekleştiği bir başka ülke Libya oldu. Bu faaliyetler uzun süre Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekleyecek şekilde yoğunlaştı. İki farklı iktidar odağının bir geçiş süreci için bir araya gelmesinin ardından bu faaliyetlerin yoğunluğu azalsa da, bu ülkedeki Türk askeri varlığı devam ediyor.

Öte yandan, çeşitli ülkelerle savunma işbirliği anlaşmaları imzalanıyor. Örneğin 2019’da Çad, 2020’de Nijer ve Nijerya ile; 2021 yılının Ağustos ayında, Moritanya, Burkina Faso, Mali, Nijer ve Çad’ın oluşturduğu G5 Sahel birliği ile Türkiye arasında birer savunma işbirliği anlaşması imzalandı (Erdem, 2021; Fabricius, 2021; G5 Sahel, 2021).

Ancak asıl mesele, Türkiye’nin nüfuz alanının genişlemesi. AKP başından beri, geçmişte pek öncelik taşımayan nüfuz bölgeleri oluşturma hedefine önem verdi. Bir dönem için bu, Yeni Osmanlıcı politika adıyla şekillendi. Bu politika, özellikle Suriye’deki gelişmeler nedeniyle başarısızlığa uğradı, ama nüfuz bölgeleri hedefi ortadan kalkmadı. Afrika da bu politikanın önemli uygulama alanlarından biri haline geldi. Kıtanın Batılı emperyalist ülkeler tarafından, eski sömürge ilişkilerinin de etkisiyle, çağdaş kapitalizmin bir sömürü alanı olarak görülmesi; Rusya ve Çin’in olduğu gibi, Türkiye’nin de işine yaradı. Sömürgeci Batı ülkelerinin aksine, Rusya, Çin ve Türkiye Afrikalılara ne yapmaları gerektiğini dikte etmeyen bir siyaset güdüyor. Bu da ilişkilerin geliştirilmesinde kolaylaştırıcı bir rol oynuyor.2

Afrika ülkeleri ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi, Avrupa ülkeleri tarafından da yakından izleniyor. Son on yılda bu ilişkilerin gelişim düzeyi, Avrupa ülkeleri ile kıta arasındaki ilişkilerin gelişiminin yaklaşık beş katı düzeyinde gerçekleşti (Tanchum, 2022). Özellikle, 19. yüzyılda kıtanın batısında ve kuzeyinde çok sayıda sömürge elde eden ve hegemonik gücünü aynı coğrafyada günümüzde de belli bir ölçüde sürdüren Fransa, Türkiye’nin bu bölgeye nüfuz etmesinden rahatsızlık duyuyor; her ne kadar bu nüfuzun düzeyi, bir emperyalist güç olarak Fransa’nınkinin çok altında olsa da. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’yi Batı Afrika’da Fransa karşıtı duyguları desteklemekle açıkça suçlayan açıklamalar yaptı (Kliment, 2021). Hatta Türkiye’nin Fransız askeri güçlerine yönelik saldırılar düzenleyen radikal İslamcılara destek verdiği iddia edildi.3

Özellikle Sahel bölgesindeki eski Fransız sömürgesi ülkelerde, Fransa’nın sömürgeci geçmişinin bugüne yansımaları, bu ülkeye karşı tepkileri büyütüyor. Bölgedeki radikal İslamcı örgütlerin faaliyetleri iktidarları zor durumda bırakırken, bölgedeki varlığı binlerce askerden oluşan Fransız birliklerinin bu faaliyetleri önlemekte yarar sağlamadığı vurgulanıyor. Türkiye ise bu ülkelere, “terörle mücadele” kapsamında askeri ve ekonomik yardımda bulunuyor.4

Her ne kadar ticaret hacmi ve siyasi ilişkiler son yıllarda ciddi derecede gelişmiş olsa da Afrika kıtasının Türkiye ekonomisi açısından birincil derecede öneme sahip olması mümkün değil. Yıllık yaklaşık 25 milyar dolarlık ticaret hacmi, örneğin Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasındaki hacmin onda birinden ya da Asya ülkeleri ile Türkiye arasındaki hacmin üçte birinden az. Çin, Afrika ülkelerinin en büyük ticaret ortağı haline geldi ve kıtadaki ticaret ve yatırım düzeyi, yıllık yüzlerce milyar doları buluyor. Yani Türkiye’nin ekonomik olarak büyük güçlerle rekabet etmesi mümkün değil. AKP hükümeti, Afrika’yı bir ihracat kapısı olarak değerlendiriyor. Ancak gerek Afrika ülkelerinin ekonomik açıdan zayıflığı, gerekse Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu kriz ortamının sanayi üretiminin geleceğini belirsiz kılması, bu hedefin gerçekleşmesi olasılığını bulanıklaştırıyor.

Çin’le bir karşılaştırma yapılırsa, ölçek farklılığı daha iyi anlaşılır. Türkiye ekonomisinin büyüklüğü Çin’in yaklaşık yüzde 5’i düzeyinde. Yalnızca bu nedenle dahi, Afrika’ya yönelik girdilerin ölçeğinin çok daha küçük olması kaçınılmaz.5 Öte yandan, ticaret hacminin büyümesi planlanan düzeyde olmadı. 2000’den 2020’ye dek Afrika ile olan ticaret hacmi 5 milyar dolardan 25 milyar dolara, yani yaklaşık 5 katına çıktı (Marcou, 2022). Ancak bu rakamın 2015 yılında 50 milyar dolar olması planlanmıştı. Çin’in Afrika ile olan ticaret hacmi aynı dönemde yaklaşık 10 katına çıktı (Ryder, 2022).

Benzeri bir durum Avrupa için de geçerli. AB ve AB üyesi ülkeler, kalkınma amacıyla kullanılması için 2014 ile 2020 arasında Sahel bölgesine 8 milyar ABD dolarından fazla destekte bulundu. TİKA verileri ise Türkiye’den aynı bölgeye 2014 ile 2019 arasında 61 milyon ABD doları düzeyinde destek olunduğunu gösteriyor (Armstrong, 2021).

Askerî açıdan bakıldığında da, Türkiye’nin ABD ya da Fransa gibi emperyalist güçlerle rekabet etmesi mümkün değil. Çeşitli ülkelerle Türkiye arasında imzalanan güvenlik işbirliği anlaşmaları ve benzeri adımların askeri ilişkilerin de gelişmesini sağladığı ortada. Öte yandan, ekonomisi kırılgan Türkiye’nin bunu sürdürmesi ancak bir dereceye kadar mümkün.

Aslında Afrika kıtası, özellikle son yıllarda giderek daha fazla sayıda ülkenin etkisini artırmaya yönelik girişimlerine sahne oluyor. Her ne kadar sömürgeciliğin ve emperyalizmin boyunduruğu altında uzun bir süre geçirmiş olsa da, kıtada henüz tüketilmemiş olan büyük miktarda doğal kaynak bulunuyor. Petrol, doğal gaz, çeşitli değerli madenler gibi kaynakların yanında, özellikle belli ürünlere yoğunlaşılan tarım açısından da kıta, daha güçlü ülkelerin iştahını kabartıyor. Batılı emperyalist ülkelerin yanında Çin ve Rusya bir süredir kıtaya gözünü dikmiş ve özellikle Çin epeyce mesafe kat etmiş durumda.6 Ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan gibi zengin Körfez ülkeleri Afrika kıtasıyla ilişkilerini geliştiriyorlar. İsrail, Hindistan gibi ülkeler de bu kervana katılıyor.

Afrika ülkelerindeki orta sınıfın gelişmesiyle birlikte kıta ayrıca, güçlü ülkelerin gözünde bir pazar olarak da değer kazanıyor.

Türkiye bu sahnede büyük güçlerle değil, Körfez ülkeleri, Hindistan gibi ikinci plandaki ülkeler ile rekabet edebilir gibi görünüyor. Örneğin Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri son on yılda kıtadaki ticari ilişkilerini Türkiye’ye yakın bir düzeyde geliştirdiler (Tanchum, 2022). Bu ülkeler de Doğu Afrika’da ve Sahel bölgesinde belli bir düzeyde var olan etkilerini artırmaya çalışıyorlar (Armstrong, 2021).

Kuzey Afrika’daki en güçlü ülke olan Mısır da Türkiye’nin bölgede artan etkisinden rahatsızlık duyuyor. İki ülke, Libya’daki çekişmenin farklı taraflarına destek verdikleri için karşı karşıya gelmişlerdi. Uzun bir süre Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek veren AKP hükümeti, kısa bir süre önce Hafter’in önderliğindeki Libya Ulusal Ordusu ile de ilişkilerini geliştirmeye başladı. Aralık 2021’de yapılan görüşmeler, bu taraf üzerinde önemli bir etkiye sahip olan Mısır yönetiminde rahatsızlık uyandırdı (Mikhail, 2022, a). Mısır ayrıca Somali ile daha yakın ilişkiler kurarak Türkiye’nin bu ülkedeki etkisiyle rekabet etmeye çalışıyor (Mikhail, 2022, b).

Emperyalizm, etkisini genişletebileceği, kaynaklarını sömürebileceği alanlar arayışından vazgeçmiyor. Özellikle emperyalist hiyerarşinin üst basamaklarında yer alan güçlü ülkelerin sermaye sınıflarının, bu arayışın sonucunda gözlerini diktikleri önemli bir bölgeyi Afrika kıtası oluşturuyor. Afrika ayrıca, dünyanın diğer bölgeleri gibi, emperyalizmin, hegemonya krizinin çözümü için değerlendirmeye çalıştığı bir alan. Rusya ve Çin’in kıtaya dönük girişimleri, bu ortamda yeni fay hatları oluşmasına neden oluyor.

Kapitalist sistemde, daha güçlü ülkelerin Afrika ülkeleri gibi ülkelere gösterdiği ilgi, emperyalizmden bağımsız ele alınamaz. Bu ilginin temel amacı kaynaklara ulaşmak ve kâr elde etmektir. Bunun da elbette siyasi nüfusun artması gibi bir siyasi sonucu olacaktır. Türkiye’nin ve diğer güçlerin Afrika’ya yaklaşımını bu çerçevede ele almak gerekmektedir.

Afrika kıtası sömürgeciliğin ardından, o dönemde esen sosyalizm rüzgârlarından etkilenmiş, çok sayıda Afrika ülkesinde sosyalist iktidarlar ya da en azından sosyalizan unsurların belirlediği iktidarlar kurulmuştu. Emperyalizmin farklı biçimlerdeki müdahaleleri süreci tersine döndürdü. Ve bugün kıta, ne yazık ki, çeşitli boyutlardaki dış müdahalelere çok açık hale gelmiş durumda. Sermayenin boyunduruğundan kurtulabilmek için Afrika’nın da sosyalizme ihtiyacı var.

Kaynaklar

Armstrong, Hannah, “Turkey in the Sahel”, 27.07.2021, https://www.crisisgroup.org/africa/sahel/turkey-sahel (erişim tarihi: 11.02.2022)

Erdem, Ali Kemal, “Her Yedi Askerden Biri Sınırların Ötesinde: TSK’nın Yurt Dışındaki Gücü 50 Bini Aştı”, 16.02.2021, https://www.indyturk.com/node/316736/her-yedi-askerden-biri-s%C4%B1n%C4…- (erişim tarihi: 08.02.2022)

Fabricius, Peter, “Making Turkey Great Again”, 12.03.2021, https://issafrica.org/iss-today/making-turkey-great-again (erişim tarihi: 08.02.2022)

G5 Sahel, “Signature entre le G5 Sahel et la présidence de l’industrie de Défense turque d’un contrat de soutien à la Force Conjointe”, 19.08.2021, https://www.g5sahel.org/signature-entre-le-g5-sahel-et-la-presidence-de… (erişim tarihi: 08.02.2022)

Kliment, Alex, “What Is Turkey Doing in Africa?”, 19.10.2021, https://www.gzeromedia.com/what-is-turkey-doing-in-africa (erişim tarihi: 28.01.2022)

Marcou, Jean, “Turkey, A New African Power”, 18.01.2022, https://orientxxi.info/magazine/turkey-a-new-african-power,5310 (erişim tarihi: 19.01.2022)

Mikhail, George (a), “Egypt Wary of Turkey’s Moves in Eastern Libya”, 28.01.2022, https://www.al-monitor.com/originals/2022/01/egypt-wary-turkeys-moves-e… (erişim tarihi: 08.02.2022)

Mikhail, George (b), “Egypt Supports Somalia to Counter Turkish Influence”, 19.01.2022, https://www.al-monitor.com/originals/2022/01/egypt-supports-somalia-cou… (erişim tarihi: 08.02.2022)

Orakçı, Serhat, “The Rise of Turkey in Africa”, 09.01.2022, https://studies.aljazeera.net/en/analyses/rise-turkey-africa (erişim tarihi: 08.02.2022)

Ryder, Hannah, “Emerging Power Rivalries in Africa: Is China Really Ahead of Turkey”, 10.01.2022, https://www.theafricareport.com/164765/emerging-power-rivalries-in-afri… (erişim tarihi: 10.02.2022)

Tanchum, Michaël, “Gateway to Growth: How the European Green Deal Can Strengthen Africa’s and Europe’s Economies”, Ocak 2022, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (European Council on Foreign Relations), https://ecfr.eu/publication/gateway-to-growth-how-the-european-green-de… (erişim tarihi: 20.01.2022)

  • 1. Gözlemci üyelik, oy verme ya da öneride bulunma gibi hakların olmadığı, örgütün etkinliklerine katılma olanağı sağlayan bir konum. Ülkeler ya da bazı uluslararası örgütlere gözlemci üye statüsü verilebiliyor. Sayıları 100’e yaklaşan gözlemci üyeler arasında Çin, Britanya, Yunanistan ve ayrıca Filistin dahil çok sayıda Arap ülkesi de bulunuyor. İsrail de 2021’de, İbrahim Anlaşmaları paralelinde gözlemci üye oldu.
  • 2. Bu olgunun bir örneğini, Mali hükümeti üyesi bir bakanın şu demecinde görmek mümkün: https://odatv4.com/dunya/turkiye-rusya-ve-cin-ile-fransiz-yaptirimlarin… (erişim tarihi: 28.01.2122)
  • 3. Fransa’nın Mali’deki faaliyetlerine ilişkin bir değerlendirme için bkz. Nalçacı, Erhan, “Mali’de Fransa-Rusya Gerilimi Nereden Çıktı”, soL, 12.02.2022, https://haber.sol.org.tr/yazar/malide-fransa-rusya-gerilimi-nereden-cik… (erişim tarihi: 12.02.2022). Radikal İslamcılar, emperyalist güçler tarafından Afrika’nın çok sayıda ülkesinde siyasete müdahale aracı olarak kullanılıyorlar. Ya da bu örgütlerin hükümetleri zor durumda bırakan saldırganlıkları, dış güçlerin müdahalesi için zemin yaratıyor. Başka ülkeler gibi Türkiye de bu zeminden yararlanıyor.
  • 4. Bu “yardım”ın bir boyutunu, SADAT eliyle askeri eğitim verilmesi oluşturuyor.
  • 5. Benzer bir durum, gönderilmesi taahhüt edilen aşı miktarına da yansıyor. Aralık 2021’deki İstanbul Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika ülkelerine 15 milyon doz aşı yardımı yapılacağını açıkladı. Bu sayı, Çin’in 1 milyar dozluk taahhüdünün yanında epeyce küçük kalıyor (Ryder, 2022).
  • 6. Çin’in artan etkisinin bir boyutu Afrika ülkelerine açtığı kredilerle şekilleniyor. Örneğin Kenya, Etiyopya, Angola gibi ülkeler Çin’e olan borçlarını ödemekte zorlanıyorlar (Orakçı, 2022).