İktidarın girdiği sınavın salgınla uzak yakın alakası yoktu. İktidar salgın koşullarından kapitalizmin en az zararla yırtması konulu bir sınavdadır ve bu amaçla bütün gücüyle sömürü oranını arttırmaktadır.
AKP’nin salgınla imtihanının başarısız olduğu bütün muhalefet çevreleri, sağlıkçılar, bilim insanları, hatta hastalar tarafından dile getiriliyor. Sağlık bakanının son basın toplantısının bunun kabulü anlamına geldiği de…
Gerçekten bakanlığın bugüne kadar paylaştığı ve inandırıcılığı pek zayıf verileri bile sunmaktan vazgeçmesi, İstanbul’a göre nüfusu çok az olan Ankara’nın hasta sayısında öne geçmesi, sağlık emekçileri arasındaki enfeksiyon oranının yüksekliği, konu salgınla mücadele olduğunda iflas göstergelerinden yalnızca birkaçını oluşturur.
Ancak başarı ve başarısızlık, amaçlananın ne olduğuyla ilgilidir. Hükümetin yürüttüğü politika eğer toplumun sağlığını değil de başka şeyleri hedefliyorsa, başarısız diye damgalanmasının bir anlamı kalmayacaktır.
AKP’nin toplumun bütününü tehdit eden pandemiye yaklaşımında toplum sağlığı tek bir gün bile merkezde durmadı. Bakanın dediği gibi aslında yapılması gereken tam karantina olsa da Türkiye dahil birçok ülke bunu tercih etmiyor. Bakan “hiçbir ülke” diyor ve tabii ki sosyalist Küba ile sosyalizmin kazanımlarının korunabildiği sınırlı örnekleri yok saymak işine geliyor... Sonuç olarak, kapitalist dünya tam karantina uygulamasını, yani virüsün yayılma kanallarının boğulması yoluyla kontrol sağlama seçeneğini reddetti.
Bir kere, salgınla baş etmek isteyen bu yola girerdi. Yine bakana göre “haklı olarak” seçilen diğer yollar iktidarların derdinin başka olduğunun kanıtıdır.
Salgın zaten zordaki dünya kapitalizminde daralma eğilimini hızlandıracaktı. Burada kapitalistler ve hükümetleri açısından önemli olan daralmanın nedeni değildir; hızlanacak olmasıdır. Bu durumda krize karşı politika geliştirmek öncelikleri oldu. Salgına değil, krize karşı! Krizden onların anladığı kâr oranının düşmesidir.
Gayet basit: İşçilerin daha ucuza daha çok çalıştırılması, sömürünün yoğunlaşması kâr oranının düşmesine karşı en basit ve en genel önlemdir. Bu önceliğin yanında, işçilerin üretim ve hizmetleri sürdürürken hastalanmalarının esamisi bile okunmaz. Hadi abartmayayım, hastalık toplam üretici güçlerde önemli bir eksilmeye yol açacağı için kontrol edilmelidir. İşçinin emekgücü, dolayısıyla kendisi kapitalizmde bir meta. Eh, kapitalistler de mallarının kontrolsüzce değer kaybetmesini, yok olmasını istemezler haliyle.
Türkiye’de AKP bu önceliklerin hakkını verdi. Salgın devam ediyor olabilir. Peki, sermaye açısından, ihtiyaç duyulduğunda işçi bulamamak diye bir sorun var mı? Yok elbette. Tam tersine işsizliğin yükselmesi maliyeti daha düşük, çalışmaya istekli emekgücünün çoğalması demek!
Tabii ki ölüm sayıları bu denklemi çökertmiyorsa... Günde binlerce aktif emekçinin canını yitirmesi halinde düşük maliyetli hazır emekgücü bulmakta zorluk çekilebilirdi. Sağlık bakanının ağır ve ölümlü vakaların ekonomik anlamda aktif olmayan ileri yaş grubunda yoğunlaştığının bu kadar altını çizmesi, salgının emekgücü gereksinimini etkilemediği anlamına geliyor.
Toplum bugüne kadarki hastalık ve ölüm oranları karşısında infiale kapılmamışsa, toplumsal yaşam kilitlenmemişse, yani virüse değil ama pandeminin ölümcül sonuçlarına karşı bir “sürü bağışıklığı” kazanıldığı da söylenebilir. Hükümetin bir amacı da açıkça buydu. AKP iktidarı toplumun esas olarak hayat normalmiş gibi yaşamasını bugüne kadar temin etmiş ve bu sınavı geçmiştir. Büyük ölçüde alıştırdılar! Yobazlar sağ olsun…
Önce de kriz vardı ve mesele kâr oranlarının ne kadar düşeceğinde düğümleniyordu. Şimdi bu düşüşe ve ona eşlik eden, orta ve alt kesimlere yayılan gelir kaybına bir günah keçisi bulunmuştur. Yoksulluk ve işsizliğin düzenden değil virüsten kaynaklandığı iddiası belli bir inandırıcılığa sahip hale gelmedi mi? Bunu yutturan bir iktidara nasıl başarısız denebilir?
Sonra; kapitalist sistem onlarca yıldır cılkını çıkarttığı esnek çalışma konusunda, pandemisiz akla hayale gelmeyecek bir sıçrama daha kaydetti. Evden çalışanların çığ gibi çoğaldığı, günün 24 saati kurye hizmeti almanın mümkün olduğu bir ortamda saat ücreti hesaplanabilir mi? Sömürü oranı katlananlar, işsizlik ve yoksulluk kıskacında bu yeni durumu sorgulama olanağını yitirmişlerdir.
Günde yaklaşık 100 bin test yapılıyor ya, bürokrasiye, zenginlere, AKP’lilere yapılan testlerin bunların içinde olmadığının altını çizdi bakan. Gerçekten de sayısını bilemediğimiz bu kesimlere haftada birkaç kez test yapılıyorsa bu toplamın bayağı önemli bir kısmını götürürdü. O nedenle bakanın vurgusu gönüllere su serpmiş olmalıdır!
Bekliyorduk, tedavide VİP, yani çok önemli şahsiyetlere öncelik uygulamasına da sıra geldi. VİP tedavinin toplum sağlığı, salgını durdurmak falan gibi şeylerle ne ilgisi olabilir!
İktidarın girdiği sınavın salgınla uzak yakın alakası yoktu. İktidar salgın koşullarından kapitalizmin en az zararla yırtması konulu bir sınavdadır ve bu amaçla bütün gücüyle sömürü oranını arttırmaktadır.
Turizmdeki çöküşü kontrollü inişe dönüştürdüler. Özel okul kayıtlarını kurtarıyor gibi gözüküyorlar… Kimse AKP’nin şu ana kadar bu işlerde başarısız olduğunu düşünmemeli.
Düşünenler bulaşa karşı daha sıkı, daha gerçek önlemler talep edeceklerdir. Talep yoğunlaşırsa AKP de yasak kartını çıkartır. Şehirlerarası yollara, 60-65 yaş üstündekilere dönük yasaklar hükümetin toplumun karşısında “elimden geleni yapıyorum” deme yüzsüzlüğünün araçları olacaktır. Bunların salgına karşı mücadeleyle herhangi bir ilintisi yok.
Bu arada egemenlerin kapanan berber dükkanları veya mahalle kasapları için göz yaşı dökeceğini kimse beklemesin. Her şeyin başı bireysel önlem değil mi? O kadarcık sermayeyle boyundan büyük dükkân açarken düşünmeliydiler! Aynen böyle denecektir…
Evet; sermaye düzeni dünyada ve Türkiye’de tam karantina gibi gerçek önlemler geliştirip salgınla imtihana girmek yerine başka önceliklerle hareket etti. Birinci yol gündemlerinde olmadığı için başarısızlık kategori dışıdır. İkinci yolda ise şu ana kadar kesin bir başarı var. Kapitalizm çökmemeyi başarıyor, daha ne olsun!
Yalnız dikkat. Sermaye düzeninin bu imtihanı iki varsayıma dayanıyor. Birincisini arada söyledik. Salgının şu ana kadar olanın ötesinde, herşeyi çökertecek bir tahribat yaratmaması. Kitlesel ölümlerin, toplumsal paniğin baş göstermemesi… Sağlık bakanlığı bununla uğraşıyor, ellerinde birçok araç var. Sonuç olarak giderek akıldan yoksun kalıyor olsa da koca devlet mekanizması var…
İkinci varsayım ise maruz kaldığı sömürü katlanan milyonlarca emekçinin boyun eğmeyi sürdürmesi. İşte bu varsayımın korunması egemenlerin elinde değil. Kurdukları sınav sisteminin zayıf noktası da burası. Milyonların örgütlenmesi ve adaletsizliğe başkaldırması durumunda, işte o zaman başarısız olacaklar. O zaman bu ülke ve bu dünya yeniden kurulacak.