Opera dinlemek isteyenler için düzenlediğim aşağıdaki besteci ve operaları ile ilgili bilgiler, 1998 tarihinde yayınlanan ve operayı tarihsel bir çizgide ele alan bir radyo programımın metinlerinden derlenmiştir. Operaları dinlemek için verilen link sadece örnek amaçlıdır. Dileyen, internet ortamında, o günün ulaşılması mümkün olmayan koşullarından daha fazla bilgi ve birden çok yorum bulabilecektir.
Opera tarihindeki yolculuğumuz sürüyor… 19.yy’ın ikinci yarısına damga vuran bestecilerden biri Richard Wagner, diğeri Giuseppe Verdi’dir. Bu bölümümüzde Wagner’in etkisinde kalan üç besteciye yer verecek ve ardından erken dönem yaratılarıyla Verdi Operaları'na giriş yapacağız.
Son iki bölümümüzde Wagner’in opera tarihindeki yerinden söz ettik ve önemli operalarına yer verdik. Gerek eserleriyle gerekse kişiliği ve dünya görüşüyle çağında ve sonrasında büyük tartışmalara neden olan Wagner’in sanatının etkisinde kalan birçok besteci olmuştur. Hatta müzik tarihi bu etkilenimleri şöyle sınıflar: Wagner taklitcileri, yorumcuları ve Wagner müziğinden esinlenenler. Aşağıda yer vereceğimiz üç besteci: Peter Cornelius, Engelbert Humperdinck ve Hugo Wolf; Wagner’den esinlenen ama yine de bağımsız bir ruhla eser vermeye çalışan besteciler arasında sayılır.
Peter Cornelius ve Barbier von Bağdat (Bağdat Berberi) Operası
24 Aralık 1824’de Mainz’de dünyaya gelen Peter Cornelius, anne ve babasının aktör olması nedeniyle bir süre aktörlük yapmıştır. 1843’de babasının ölümünden sonra kendisiyle aynı adı taşıyan amcasının yanına Berlin’e gitmiş ve orada Siegfried Dehn’den aldığı müzik dersleriyle bestecilik kariyerine başlamıştır. Cornellius, Berlin’de yaşadığı yıllarda ressam, şair ve yazarlardan oluşan geniş bir çevre edinmiş, bu onun edebiyata olan ilgisini yazarlığa yönlendirmiş ve Berlin’deki gazetelere müzik eleştirileri yazmıştır. 1852’de Weimer’e giden Cornelius, burada Franz List’le tanışır ve yazılarıyla Wagner etkisiyle kurulan Yeni Alman Müziği'nin savunuculuğunu yapar. Gluck ve Berlioz’un bazı eserlerini de Almanca'ya çevirir.
Cornelius’un ilk bestecilik denemesi Trauer ve Trost adlı şarkılar dizisidir. Cornelius Der Barbier von Bagdad: Bağdat Berberi adlı eserini 1855 yılında bestelemeye başlar. İlk kez 1858 yılında Weimar Operası'nda sahnelenen eserin librettosunu Cornelius, ‘Binbir Gece Masalları’ndan uyarlayarak kendisi yazar. Liszt’in yönettiği ilk temsil ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlanır ve eser bestecinin 1874’deki ölümüne kadar bir daha hiç sahnelenmez. Cornelius, Bağdat Berberi’nin başarısızlığından sonra altı yılını geçireceği Viyana’ya gider ve burada çok istediği bir şey olan Wagner’le tanışması gerçekleşir. İkinci operası ‘Der Cid’in Viyana’da 1865 yılındaki temsilinin memnun edici olması da Cornelius’u heveslendirir. Wagner’in davetiyle gittiği Münih’de lied, düet ve koro parçaları yazar. Ancak üçüncü operası Gunlöd’ü tamamlayamadan 26 Ekim 1874’de henüz elli yaşındayken yaşama veda eder. Cornelius’un opera tarihindeki yerini almasını sağlayan Bağdat Berberi Operası, bestecinin ölümünden sonra 19.yy’ın son çeyreğinde Felix Mottl ve Herman Levi tarafından iki kez düzenlenecek ve eser, orkestradaki Wagner renkleriyle dikkat çekecektir. Bağdat Berberi’ni yorumlayan müzik eleştirmenleri eseri: Wagner ve Liszt’in Yeni Alman tarzında düşünse de Weber, Lortzing ve Nicolai’nin Alman Romantik Operalarının ruhuna daha yakın bulmaktadır.
Engelbert Humperdinck ve Hänsel und Gretel (Hansel ve Gretel) Operası
Humperdinck’in müziği Wagner gibi Alman halk geleneğinin unsurlarıyla doludur ve Wagner’le yakından çalışmış bir besteci olması nedeniyle, ustasından etkilendiğini belirtmeye gerek yoktur. Ancak Humperdinck zamanla yaratılarında bağımsızlaşmış ve 19.yy’ın sonlarında Orta Avrupa'da başlayan yeni Alman müzik tarzının en ünlü bestecilerinden biri olmuştur.
1854 -1921 yılları arasında yaşayan Humperdinck, 18 yaşında Köln Konservatuarı'na girer ve ses ve bestecilik çalışmalarına başlar. Henüz öğrenciyken, 1876-1884 yıllarında Mozart ve Meyerbeer Vakıfları aracılığı ile Münih'e giderek Royal Music School'da eğitim alır. Berlin Mendelssohn Vakfı'ndan kazandığı ödülle de İtalya'ya gider ve Napoli'de Wagner ile buluşma şansına sahip olur. 1885 yılından sonra Barselona, Köln ve Frankfurt’da konservatuarlarda görev yapar ve 1896 yılında aldığı profesörlük ünvanından sonra bestecilik çalışmalarını hızlandırır. Humperdinck müzik kariyerini; bestecilik faaliyetleri, müzik eleştirmeni ve müzik öğretmeni olarak tamamlar.
Humperdinck'in opera tarihinde yer alan eseri Hansel ve Gretel adlı masal oyunu olmuştur. Bestecinin kız kardeşi Adelheid Wette'in librettosunu hazırladığı Hänsel und Gretel, ilk olarak 1893 Aralık ayında Weimar'da sahnelenir. Konusunu Alman şairi Ludwig Bechstein’in verdiği bu masalı Adelheid Wette, bazı değişiklikler yaparak işlemiştir. Örneğin yaramazlıklarını cezalandırmak için, katı yürekli annenin, çocuklarını evden attığı sahneyi; çocukların ormana çilek toplamaya gönderilmesi sahnesi olarak değiştirmiştir. Yine göğe çıkan merdiven ve çörek çocuklar büyüsü motifleri de bestecinin kız kardeşinin masala eklediği bölümlerdir. Eserin beğenilmesinin ardından Avrupa’daki diğer opera repertuarlarında yer alması uzun sürmez. Görünürde çocuklar için bir çalışma gibi düşünülen opera, masal benzeri masumiyet ve Wagneryan ağırlığının bir tür karışımı sayesinde her yaştan izleyiciye hitap eder.
Eleştirmenlerce; Humperdinck'in bu çocuk öyküsünü kendi orkestral dünyasıyla ve ustası Wagner’in tarzıyla başarılı bir şekilde harmanlamasıyla Hansel ve Gretel, opera tarihindeki yerini almıştır.
Hugo Wolf ve Der Corregidor Operası
19.yy’ın ikinci yarısında özellikle liedleriyle anılan ve tek bir opera besteleyerek Wagner’den etkilense de bağımsızlaşma çabası içinde değerlendirilen bir diğer besteci ise Hugo Wolf’tur.
Avusturya-Macaristan'ın Styria eyaletinde 1860 yılında doğan Hugo, babasının gayretiyle küçük yaşta müziğe yönlendirilmiş ancak ne yazık ki Viyana Konservatuarı eğitimini yarım bırakmıştır. Yaşamı boyunca, maddi sıkıntılar yanında psikolojik sorunlar yaşamış ancak müziğe ve edebiyata olan ilgisini hiç kaybetmemiştir. Ölümünden sonra Viyana Merkez Mezarlığı'nda Beethoven ve Schubert'in yanına gömülen besteci, 22 Şubat 1903'te yaşama veda ettiğinde henüz 43 yaşındadır.
Wagner’in operaya Gesamtkunstwerk: Sanatlar Bileşimi diyerek; tiyatroyu, edebiyatı, resmi, müziği içeren karma bir sanat olarak ele aldığı bakışını liedlerinde bile yansıtan Wolf, yazdığı Der Corregidor adlı tek operasıyla opera tarihinde anılması gereken yerini alır. Yalnızca Alman edebiyatından değil İspanyol edebiyatından da etkilenen besteci, 4 perdelik komik operasının konusunu İspanyol yazar Pedro d’Alarcon’un bir hikâyesinden seçmiştir. Librettoyu bu hikayeden esinlenerek Rosa Mayreder hazırlamıştır. Müzik çevrelerince; librettonun yetersizliği bir yana eserin cazibesi ve başarısızlığı genellikle aynı nedene bağlanır: Eserde Wagner’in yoğun, kimi zaman da soluk etkisi ve etkisinden kurtulma çabasının, özenti bir içerik yaratması. Ancak operaya biçim açısından varlık veren lied formu ve bunları birbirine bağlayan müzik partileri ve orkestral giriş ve ara müzikleri ile Der Corregidor, Wolf’un yaratıcı gücünün üstün bir örneği olarak da tanımlanır. Eser, ilk kez 7 Haziran 1896 tarihinde Mannheim’de sahnelenmiştir.
Giuseppe Verdi: Nabucco Operası, I Lombardi Operası, Ernani Operası, I due Foscari Operası
19.yy’ın İtalyan bestecisi Verdi, yaşadığı çağa damgasını vuran, yaratılarıyla opera repertuarlarına üstün örnekler bırakan bir bestecidir. 19.yy’ın ikinci yarısında müzik dünyasına Wagner ile birlikte adını kazıyan Verdi, Wagner’den ayrı doğrultuda eserler verir. Operayı bir ‘sanatlar bileşimi’ düşüncesi olarak değil, insan sesinin eşsiz bir sanatı olarak savunur. Öyle ki besteci, orkestranın önemini dahi insan sesinden sonra tanımlamıştır. Verdi’nin gelenekçi yaklaşımıyla müzikli dram sanatına verdiği eserleri, günümüzde en çok sahnelenen yaratılardır.
Giuseppe, Wagner’le aynı yıl, 1813 yılında İtalya’nın Parma Bölgesindeki Roncole adındaki bir köyde dünyaya gelir. Müziğe ilgisini erken yaşta fark eden ve destekleyen babası sayesinde bu alana yönlendirilmiş ve okuması için Busetto’ya gönderilmiştir. Köyün varlıklı kişisi Antonio Barezzi’nin ve belediyenin desteğiyle Milano’ya giden genç Verdi’ye bu yardım hiç kesilmeyecek ve Barezzi’nin kızıyla da evlenecektir. Şaşırtıcı bir şekilde Milano’da konservatuara kabul edilecek kadar başarılı bulunmayan Verdi, Scala Tiyatrosu'nda Vincente Lavigna’dan özel eğitim alarak ilk bestelerini yazmaya başlar. Rossini, Donizetti ve Bellini’nin çalışmalarının yolunda, Shakespeare, Manzoni, Schiller okumaları ile ilk opera çalışmalarını yapmaya başlayan Verdi, başarıyı Nabucco Operası'yla bulacaktır. Müzik Tarihi, Giuseppe Verdi’nin 88 yıllık ömrüne sığdırdığı 30 kadar operasını, aynı anlama gelen kimi farklı başlıklarla 4 yaratış dönemine ayırarak inceler: Çıraklık ve Olgunlaşma Dönemi, Verdi Sanatında Büyük Dönem, Verdi’de Duraklama ve Yükseliş Dönemi, Verdi Yaratıcılığında Zirveleşme ve Olağanüstü Başarı Dönemi.
Avusturya’nın egemenliği altındaki İtalya’nın bağımsızlaşma, ulusal birlik ve bütünlüğüne kavuşması savaşlarının ortasında Verdi’nin; tam da halkının ihtiyacı olan vatanseverlik ülküsüyle dolu eserler vermesi yalnızca besteci olarak değil, ulusal kahramanlardan biri olarak anılmasına da neden olacaktır. 1849-1866 yılları arasına yayılan savaş yılları, özgürlük ve ulusal bütünlük duyguları ile yazılmış pek çok eser ürettirecekti Verdi’ye. Besteci bu süreçte 1859 yılından, İtalya’nın bağımsızlığa kavuşmaya başlamasından itibaren de daha insan ruhuna yönelik eserler üretti.
Verdi’nin Operalarındaki ‘reform’ tabir edilen yenileşme çalışmaları ise İtalyan romantik dönem bestecilerinin kuru takipçisi olmamasından ziyade, dramatik kuruluşun ağırlığı ile değerlendirilir. Bestecinin söz ve müziğin uyumuna verdiği önem ile librettoların üzerinde yaptığı çalışmalara bakıldığında, en az Wagner kadar ses-söz ve sahne perspektifinin uyumunda titizlenmesinin İtalyan Operası'nda bir yenileşme çabası olarak görülmektedir. Verdi, eserlerinde librettoların etkisini ve dramatik aksiyonu güçlendirmek için Shakespeare yanında Lord Byron, Victor Hugo, Aleksandre Dumas okumaları ve araştırmaları da yapmıştır. Öte yandan Verdi’nin yaratılarına orkestral kuruluş açısından bakıldığında eserleri; Wagner’in orkestraya verdiği hayati önemden ziyade, Mozart’ın dramatik yapıyı güçlendirme çizgisindeki tek vücut olma esprisi içinde, değerlendirilecektir.
Verdi, 11 yıllık bir sürede tanımlanan çıraklık ve olgunlaşma ya da ilk yaratış/erken döneminde ikisi komik olmak üzere 16 opera yazmıştır. Bu dönemi için de en başarılı eseri Nabucco Operası olarak tanımlanır.
1842 yılında Scala Tiyatrosu'nda sahnelenen Pers İmparatoru Nabucco’nun hayat hikayesini anlatan Nabucco Operası, yabancı bir devletin yönetimi altındaki halkın feryadını anlatan bir eserdir. Verdi bu operasında sadece halkın feryadını anlatmayacak, kendi fırtınalı ruhunu da esere yansıtacaktı zira, peş peşe birden çok üzücü olay ve kayıplar yaşamıştı. Borçlarının birikmesi, üst üste geçirdiği kalp krizlerine oğlunun ve kızının hastalanarak ölümünün ardından karısının kaybı da eklenmiş, Verdi’nin isyanı ile birleşen eserdeki ihtilâl havası katlanmıştır. Ancak Verdi Nabucco Operası ile hem ününü dünyaya duyuracak hem de eserde rol alan ünlü soprano Giuseppina Strepponi ile birlikte büyük başarılara imza atacakları ve yollarını birleştirmek için 17 yıl bekleyecekleri uzun yılların başlangıcında olacaktır.
İlk kez 9 Mart 1842’de Milano’da sahneye konan Nabucco, 4 perdedir ve eserin librettosu Temistocle Solera tarafından hazırlanmıştır. Eserde yer alan ‘’Sen ey altın kanatlarla uçup giden düşünce’’ ile başlayan Esirler Korosu’nun sözleri İtalyan ulusunun adetâ bir özgürlük ilahisi olarak benimsenecektir. Verdi’nin erken dönem operalarında halkın ulusal duygularını körükleyen koro sahnelerine sık rastlanır. Operada olay; Babil Krallığı'nda Kral II.Nabucodonosor zamanında geçse de Verdi, İtalya’nın Avusturya egemenliği altında olduğu dönemi, İsrailoğulları’nın Babil esaretiyle kıyaslamak istemiştir. Eserde insan sevgisinin sembolu Fenena üzerinden, aslında haksızlığa uğramış ve ölüme mahkum edilmiş İtalya’yı işaret etmiştir. Bu haksızlık er geç anlaşılacak ve bağımsız ve özgür yaşama hakkı Fenena’ya tanınacaktır. Nabucco Operası Verdi’ye ‘Ulusal Birliğin Ozanı’ sıfatını verecek eserlerinin ilki olarak da tanımlanır.
1789 Fransız İhtilali'yle canlanan ve Avrupa’ya yayılan özgürlük ve bağımsızlık ruhu; İtalyan ulusunun19. yy’daki ateşini de körüklemiş ve Verdi bu dönemi erken dönem operalarıyla müzik tarihine de kazımıştır. Verdi’nin Nabucco Operası'ndan sonra yine Milano için bestelediği I Lombardi de dinsel motifler taşısa da aslında İtalyan ulusunun vatanseverlik ateşini yakan bir eseri olarak tabir edilir. Eser İlk kez 11 Şubat 1843 tarihinde Milano Teatro alla Scala'da sahnelenmiştir. Dört perdelik eserin librettosunu Temistocle Solera, Tommaso Grossi'nin epik şiirinden esinlenerek yazmıştır. I Lombardi 1847yılında Jerusalem adıyla yeniden işlenmiştir. Müzikçiler, özellikle Giselda’nın duası başlıklı bölüm ve Oronto-Giselda’nın düetlerinde kullandığı cümle tekniği ile Verdi’nin ikinci yaratış dönemi eseri Rigoletto Operası'nın habercisi olarak I Lombardini’yi işaret edecektir.
Verdi’nin erken dönem operalarından Ernani Operası, bestecinin en ateşli aryalarının yer aldığı operası olarak gösterilir öyle ki müzik eleştirmeni Oscar Bie: eseri ateşten bir denize benzetir. Sahnelendiği salonlarda halkın koro partilerine katılması, bazı tiyatroların kapatılmasına dahi neden olmuştur. Elvira’nın aryaları eserin karakterini de yansıtır. Oscar Bie :’’ …(eserlerindeki sürprizli sahneler gibi) ansızın ortaya çıkmaya, bütün incelik ve zarifliğiyle fışkırmaya hazır durumda bulunan melodilerin verdiği gurur, tek sesli, basit fakat etkili korolar yaratma yolunda duyduğu istek, açıkça sezilmektedir. Ağır ve melodik ansambllardaki temizlik, dikkat çekicidir. Bu eserde ıstırabın neşesi, minör tonlu cümlelere gömülmüş olarak dile gelmiştir….’’ sözleriyle eseri yorumlamıştır. İlk kez Venedik’de 1844 yılında sahnelenen Ernani Operası dört perdedir. Eserin librettosunu Francesco Maria Piave, Victor Hugo’nun ‘Hernani’ adlı oyunundan düzenlemiştir.
I due Foscari Operasını Verdi, Ernani Operasıyla aynı yıl besteler. Eserde yer alan çeşitli ses ansamblları ve final cümleleri önceki operaları ile uyumludur. Verdi’nin duygularını yansıttığı özellikle Cavatina formu bu eserde gözlenir.
Kolay, yalın akılda kalıcı, lirik türde yazılan solo şan partileri olarak tanımlanan; tek bir tempo içinde geliştirilmiş, mısra tekrarlarından yoksun olarak lied biçiminde yazılmalarıyla belirginlik gösteren bir formdur bu. Francesco Maria Piave’nin Lord Byron’un 1821 tarihli oyununa dayanarak librettosunu hazırladığı eser, üç perdedir ve ilk kez 1844 yılında sahnelenmiştir.